• 48'lik olanlarına sahip çocukların resim derslerinde adeta bir star edasıyla havalar attığı ve kutunun içindeki beyaz,altın,gümüş rengin can pahasına saklandığı, ilkokuldaki statü sembolü olarak kabul edilebilen pastel boya.
  • bende bunun 48'liği vardı. 5-6 yaşında minik bir tosuncukken, kafamdaki renk isimleri daha oturmamış, renk skalam daha renklenmemişken annem almıştı. çoğu zaman boyaları kullanmak yerine koca çantasına ve üzerindeki resme bakar, sıkılınca da çantanın içini açıp içine pastel renklerine bakardım. ondan da sıkılırsam 48 tane pastel boyayı üşenmeden sayardım. anlayacağınız pastel boyayı amacı haricindeki her halt için kullanmışlığım var. arada resim yapmak için de kullanırdım tabi. hatta kırmızı başta olmak üzere kimi pastelleri yarıya indirmişliğim, kimi pastellere ise hiç dokunmamışlığım var. böyle yaparak pastellerin eşit boy sırasının ırzına geçtiğimi hatırlıyorum.
  • çocukken her istediğimi aldırdım da şu pastel boyadan bi türlü almamışlardı lan bak kinlendim şimdi.
    gece gece ana-baba katili olcam.
  • güzel kokan boya çeşitidir. ayrıca çocukken bana tasarruf nedir öğretmiş boyadır. en çok kullanılan renk ilk önce biterdi. 48'lik koca kutu içinde sadece 2 tanesi bitti yenisi alınmazdı. kullanmayı en sevdiğim renkleri bastırmadan ince ince kullanırdım ki bitmesin diğer resim ödevlerine kalsın diye. tabi bu taktik bir süre idare ederdi. mavi tonları bittikçe gökyüzü değişik renklere bürünürdü. yeşil renkli bulut yapmışlıyım bile vardır.
  • renkten renge değişen yumuşaklık farkına sahip pastel boyalardı.

    turuncu ve mavimsi yeşili ne de yumuşak ve kolayca boyardı. halbuki kırmızının yanındaki kiremit kırmızısı olan ne kadar da sertti... hep kırılırdı o.
  • içinden iki tane etiket çıkardı, bunları da beyaz resim çantamıza yapıştırırdık. kızlarda bunların çanta şeklinde olanlarından vardı.
  • 90'lı yıllarda çocuk olanlarda büyük travma bırakandır.

    sınıfta bir kız vardı. babası maaşı basıp en büyük boy monami setini almış. benim pastel boyalar da merdiven altı ürünler. elimi boyuyor ama resim kağıdını boyamıyor. kıza dedim, senin boyalardan kullanabilir miyim? kız bir çığlık attı, hayır hayır vermem boyalarımı falan.

    lan anasını satıyım, yıllar sonra anadolu lisesi sınavlarını kazandım. hotline vs kitaplar vardı yurtdışından gelen. biz yine fakiriz tabi. bilen bilir, ankara-olgunlar sokakta millet yere tezgah açar, kullanılmış lise hazırlık ingilizce kitapları vs. satardı. sen git ankara'nın en elit liselerinden birisini kazan, parasızlıktan sıfır değil de milletin yazıp çizdiği kullanılmış kitapları satın al. sonra eve gel, ellerin su toplayana-silgi bitene kadar yazılmış kısımları sil babam sil. sonra hoca kontrol etti sınıfta. benim kitaba baktı. sen neden kullanılmış kitap aldın dedi. başka bir öğrenciye dedi, gel oku bakalım şu silinmiş yerde ne yazıyor. eleman da okudu amk. sınıfta rezil olmuştum.

    şimdi durumum iyi çok şükür. oğlumu özel okula gönderebiliyorum, akranlarından hiçbir şeyi eksik kalmaması için çabalıyorum ama eşek kadar adam oldum, o monami'nin acı anısı hala içimi sızlatır.
  • 90 lı yıllarda ve 2000'li yılların başında çok popülerdi.

    bunun logosundaki adamı allah sanıyordum o zamanlar sıfır şaka . 5 yaşında öyle bir etkisi vardı bende.*
  • içinden o logodaki karakterin stickerı gibin yapışkanlı bir şeyi çıkardı.

    tam bir burjuva aygıtıydı... memur adamın oğluna fazlaydı. fazla gelmese bile en fazla 16li olurdu.
    kimisi gelir 48'li boya kutusunu efektle açardı... yeşilin 4-5 tonu vardı. çok güzeldi.

    öyleydi güzel zamanlar... patates baskı yapardık. çocuktuk kalbimiz bu kadar fazla kırılmazdı koccaman olmasına rağmen.

    (bkz: ilkokulda statü farkı yaratan nesneler)
  • bunun 48'liğini görmüştüm. sonrasını hatırlamıyorum...

    şaka şaka. 48'liğini gördüğümde (ahahah ne erotik konuştum bu sefer de), 4. sınıftaydım. kıl bi kız vardı, en ters cevapları o verirdi, en çok o ağlardı, en sorunlu oydu, boyalar da tabi ki onundu. 1-2 arkadaşı dışında kimseye kullandırmazdı boyaları. aslında şikayet etsek eli mahkum kullandıracaktı da, kırılırsa anamızı ağlatır diye bir şey demezdik. manyak gibi aldığı yere koyardı boyaları, yerlerini değiştirmezdi. mikro da olsa kıskanırdım. gerçi renk körüymüşüm zaten, yıllar sonra öğrendim.
hesabın var mı? giriş yap