• soranlara "hani genlerle oynuyorlar ya, domates falan" şeklinde anlattığım bölümüm. hocalarım duysa mezun etmezler beni.

    2022 edit: bu entry'i görüp bölümle ilgili bilgi almak isteyenler oluyor. lütfen mesajlarinizi "bilgi alabilir miyim" seklinde degil, belirli sorular halinde atin ki ne konuda bilgi almak istediginizi bileyim.
  • girmeden önce gercektne iyi ölcüp bicmeniz gereken bölüm. lisede biyoloji seviyodum zaten yetersiz, ama ben kanser biyolojisini cözücem, nobele aday olucam, literatüre adimi y azdiricam derecesinde hirsli ve kendini adamis biriyseniz bile bence onceden 3-4 kere daha dusunun.

    her seyden once insanin 18 yasindaki idealist haliyle 25 yasinda artik ideallerinden ziyade daha materyal seyleri dusunen hali bir olmuyor. 25e de gitmene gerek yok, ben bunu bir sene sonra fark ettim.

    mbg yi heidelberg universitesinde okuyan biri olarak sunu soyleyebilirim: cok cok agir bir bolumdu, daha birinci siniftan gdo lablarina girip 8 saat ordan cikmadigimiz oluyodu. sinavlari, stajlari her seyi insanin tamamne varligini emanet etmesi gereken bir bolum. ve inanin ki rakipleriniz tam birer canavar. mbg, diger bolumler gibi rekabetin ust duzey oldugu bir alan. cunku daha iyi para almak, daha anlamli bir projede calismak ve adinizi duyurabilmek icin daha iyi bi universite mezunu olup daha iyi referanslara sahip olmaniz gerekli. bunu da benim oradaki gozlerimlerime dayanarak sadece ama sadece %10unun basarabilecegini soyleyebilirim. kalanlari, 18 yasinda sahip olduklari ideallerden fersah fersah uzakta, gecim ve gelecek kaygisi dusunurek, verdikleri emege karsin gercektne az bir sey alarak ve cogunlukla mutsuz yasiyorlar.

    ote yandan en azindan alman lisesini iyi bi dereceyle bitirmis benim bile hayranlikla baktigim, labdan cikmak istemeyen, ne bulduysa okuyan, profun eteginden dusmeyen insan sayisi da az degil. iste o dergilerde, gazetelerde gordugunuz biyoloji kesiflerinin sahipleri, hopkinslerin, stanfordlarin lablarini dolduranlar bunlar. 30unuzda hala maksimum 1500euroluk doktora maasiyla gunun 12 saati kapali bi alanda, konustugunuz canlilarin buyuk bir kisminin insan yerine dna ornekleri ve mikroorganizmalar olusuyla rahat edebilecekseniz o zaman gonul rahatligiyla secin.

    ama nolur bu bolumu saf idealist hedeflerinizle secmeyin. ne kadar mezun bulabilirseniz konusun, tavsiye alin. cunku disaridan gorundugu gibi degil kesinlikle. aksi takdirde sikerim lan boyle askin izdirabini deyip kendinizi bambaska bi yerde bulmaniz mumkun. (bkz: hukuk)
  • çocukken örümcek genlerini hücrelerime ekleyip kendimi örümcek adam yapmak için okumak istediğim bölümdü.

    okudum, şu an daha havalı işler yapıyorum.
  • universitenin en karizma bölümlerinden biri. aynı zamanda da en zor bolumlerinden biri. sokaktaki insana ne oldugunuzu anlatamadıgınız gibi, az bucuk bisey bilenlerinde "abi beni de kopyalasana, he he he!" gibi sulu espirilere maruz kaldıgınız bölüm.
  • molekuler biyoloji ve genetik secmeli miyim sorusuna bogazici mbg mezunu ben denizin cevabi: http://zephyrusblogus.tumblr.com/…6/mbgsecmelimiyim

    bu da molekuler biyoloji ve genetik sectim simdi ne olacagin cevabi: http://zephyrusblogus.tumblr.com/…m-simdi-ne-olacak

    edit: genetik secmeli miyim yazisini gelen yorumlar/sorular dogrultusunda genislettim. onceden bakanlar bir daha goz atabilir.

    edit 2: lutfen, sen kendini bir sey mi saniyorsun da bunlari yaziyorsun diye gelmeyin bana. arkadasimin kardesi bana sormus, ben de ona anlatiyormusum gibi yazdim iste. kendimi bir "sey" sandigimdan degil... bir "sey" de degilim zaten...

    ek:lutfen kisisel sorulariniz icin e-posta adreslerinizi de sorunuza ekleyin, sorunuz genel ise zaten yazilara ekleyerek cevap veriyorum.
  • 3-4 universite'de bulunan bolum, genelde "abii genetik sifre cozuldu gelecegin meslegi bu, ben burayi yazicam" turu seyler sene boyu soylendikten sonra isletme okumaya karar verilir.
  • internetteki bir blogda yayınlanan görüşlere karşı, "boğaziçi üniversitesi moleküler biyoloji ve genetik bölümü öğrencilerinden kamuoyuna duyuru" adı altında yapılan açıklamayla hayal kırıklığı yaratmış bölümdür.

    teker teker anlatıyorum:

    1)öncelikle yazdıklarınızın üslubundan başlayalım; üzülerek söylüyorum ki, internette adı geçen blog http://genetikbolumu.blogspot.com/ yazarının yazdığı pek çok örnek ve sayılar, istatistikler içeren yorumları "son derece taraflı ve hatalarla dolu" diye niteleyip, bunlardan hatalı olduğunu düşündüklerinizi belirterek teker teker cevap verip düzeltmek yerine genetik bölümü şöyledir de, tıp böyledir tarzı temelsiz yorumlarınız ve ölçüsüz genellemelerinizle iphone 4s vs samsung galaxy s3 başlığında kendi telefonlarını övüp diğerlerine çamur atanlardan pek de farklı gözükmüyorsunuz...
    2)yaptığınız açıklamanın içeriğine gelince, aslında içlerinde pek çok doktorun da bulunduğu nobel ödülü kazananlar listesini vermişsiniz, iyi güzel de nobel ödülleri zaten her zaman temel bilimlere verilen bir ödüldür, örneğin fizik alanında fiberoptik fikrini ortaya atan adamlara verilir çünkü o fikri alıp fiberoptik kamera yapabilen mühendisler zaten çoktan para basmaya başlamıştır ve nobel ödülünden gelecek paraya ve bilinirliğe ihtiyaçları yoktur. tıpta da böyledir, hiv virüsünü keşfeden adama nobel verirler, bu teorik bilgiyi pratiğe döküp aids tedavisinde kullanılan ilaçları bulan adamlarsa zaten ilaç endüstrisinin desteğini arkasına çoktan almışlardır. ve emin olun aids tedavisinde yeni bir ilaç bulmak hiv virüsünü bulmaktan daha kolay ya da daha az saygın değildir.
    3)yine nobel ödülleri açısından bakarsak herhangi biri nobel ödülü kazanırken, işin diğer tarafında tüm dünyada kaç yüzbin moleküler biyoloji ve genetik mezununun senelerce master, doktora derken 30 yaşına kadar iş hayatına atılamayışı, 3-5 ülke haricinde dünyanın geri kalanında hiçbir iş olanağı bulamayışı, bir şekilde o 3-5 ülkeye kapağı atamazsa kendi ülkesinde ne iş yapabileceği muğlak iken, kapağı atabilse bile kendini kabul ettirip bir yerlere gelene kadar senelerce oradaki suyun başını tutmuş adamların yanında asistan olarak çalışmak zorunda kalacağı da ortada... sadece bu başlıkta yazılan entrylere bile şöyle bir göz gezdirseniz, o blog yazarının hiç de istisna olmadığını, bu bölümü yazdığına pişman olan ne kadar çok kişi olduğunu da kendi gözlerinizle göreceksiniz...
    4)açıkçası siz de yazdıklarınızın içinde verdiğiniz somut örneklerle eleştirdiğiniz o blog yazarına katılır şekilde bölümünüz mezunlarına bu ülkede doğru dürüst bir iş ve araştırma olanağı sunulmadığını kabul etmiş bulunuyorsunuz. a aa, ama siz bu yazıyı insanların sizin bölümünüzü seçmesi sağlamak için yazmıştınız, di mi? bak bu kısım da olmamış demek ki...
    5)son olarak idealizm tanımınız da beni şaşırttı açıkçası; tıbbın üstüne dahiliye, dahiliyenin üstüne onkoloji okuyan, bunu yaparken de her 3 aşamada ayrı ayrı sınavlara ve 3 kere mecburi hizmete tabi tutulan doktorlar körelmiş ve paragöz, okulu bitirip amerika'ya kapağı atmanın hayalini kuran genetikçilerse araştırmacı ruhlu ve idealist öyle mi?..
    tey allaaaam...
  • bütün dünya ile yeni türkiye (?!) arasındaki farkı gözler önüne seren bölüm.
    yurtdışı iş ilanlarına bakıldığında moleküler biyolog ilanları sıra sıra. ama türkiyede iş aramaya kalkın da görün bakalım dünya kaç bucakmış? 1000 ila 1500 lira arası maaşla laboratuvar teknisyeni gibi çalıştırmak isterler. master yaptım, doktora yaptım desen de fark yok. alacağın maaş taş çatlasın 1500 lira. hatta amerikada post doc yapıp türkiyeye dönünce iş bulamayan moleküler biyologlar tanıyorum. vay dil biliyorum, vay şu projeyi yürüttüm, bu projede aktif çalıştım desen de bi boka yaramaz.

    bu sektörün önündeki en büyük engel de nedir biliyor musunuz??? 6 yıl tıp okuyup yok yeeeeaa bu iş benim harcım değil. hasta görmeden nasıl devam ederim diye düşünen sayın doktorcuklar... bir beyin cerrahi, kardiyoloji, göz, ortopedi vb uzmanlık dallarını okumaya cesaret edemedikleri için o güne kadar laboratuvara sadece dandik pratik derslerinde girmiş olan doktorların rahat etsinler diye temel tıp bilimlerini tercih etmeleri... 6 yıl klinik okudun, hasta tedavisinin eğitimini aldın. eğitimin süresince de laboratuvar derslerini ciddiye bile almadın. ee ne bu şimdi? biyokimya, mikrobiyoloji, genetik tıp mezunları için kaçış yolu..

    velhasıl, tıp mezunları bu sektöre yerli/yersiz girdiği müddetçe, moleküler biyoloji ve genetik bölüm mezunları laboratuvar teknisyeni olarak algılanmaya ve çalıştırılmaya devam edecektir. herkes kendi işini yapmalı.. naçizane..
  • hem moleküler biyoloji ve genetik hem de tıp fakültesi okumuş bitirmiş birisi olarak katkım olması açısından bir şeyler yazmaya karar verdim. genetik kendi içinde çok dallanan bir alan ancak ben sadece tıbbi genetik açısından yorum yapabileceğim. tıbbi genetikte çalışan moleküler biyologlar ya genetik tanı için çalışıyorlar ya da genetik araştırmalarda yer alıyorlar. öncelikle şunu söylemem gerekir ki, bazı genetikçi arkadaşların teknik konularda doktora giydirim yaklaşımları doğru bir yaklaşım değil. tıbbi genetik uzmanlığı olan hekimler hastayı klinik açıdan değerlendirir, varsa genetik testini ister, danışmanlık verir. bu testleri ise biyologlar veya moleküler biyologlar çalışırlar. doktorlar asistanlık eğitiminde hem poliklinikte hem de laboratuvarda bulunurlar ama hiç bir zaman bir moleküler biyolog kadar laboratuvara hakim değillerdir. yanlış olan şey elmayla armutun kıyaslanmasıdır. doktor genelde tüm birimden sorumludur ve bazen bunu suistimal ederler. bazen de genetikçi (genetikçi diyorum evet, komik değil çünkü mezunlar aralarında böyle konuşuyorlar) hekimi bilgi eksiğinden dolayı yerer. oysa ki iki alanın da farklı konularda profesyonelliği var ve beraber uyum içinde iş çıkarmaları gerekir. türkiye’de tıbbi genetik genelde kavga gürültü böyle gider.

    benim hikayeme gelecek olursak... sanırım birisi genetik geleceğin mesleği diye kıçından uydurdu. ben de 18 yaşındaydım tabii. tek amacım istanbul’da yaşamaktı ve doktorların odun olduğunu, 6 yılın uzun olduğunu düşünüyordum (nasıl bir vizyonsuzluksa). tıpı kazanıyor olmama rağmen (istanbul değil çevre illerdeki) çok isteyerek moleküler biyoloji ve genetik (mbg) bölümüne girdim. mesleğin bana uygun olmadığını anlamam çok uzun sürdü. mbg bölümünden mezun oldum. ama bu bölümün kötü olduğunu değil; bana uygun olmadığını, 18 yaşında kendimi tanımadığımı, karar aşamasında iyi bir mentorumun olmadığını, birinin genetik mesleğinin şişirdiğini gösterir. mbg’nin ilk mezunlarına baktığınızda benim gibi bir çoğunun tıp kazandığını ama tuhaf bir şekilde gaza geldiğini görürsünüz. girdiğim yıl 5 tane üniversitede vardı düşünün. mezuniyet sonrası bir kısım arkadaşım meslek değiştirdi benim gibi. bazıları yurt dışına doktoraya gitti, post doc olarak kaldılar. bir kısmı da işsiz kaldı. ben de mbg’den mezun olduktan sonra sıfırdan üniversite sınavına girip tıpı kazandım. nasipmiş, her şey yolunda gitti. mezun olup amerika’ya yerleştim. tıp fakültesi’ne girdiğime 1 sn bile pişman olmadım. ama benimle tıp okurken sözlülerde falan sürekli küfredip lanet eden çok arkadaşım oldu. muhtemelen hekimlik de onların ideal mesleği değildi. zaten bazı hekimler de var ki klinisyen olarak devam etmeyip mezun olup yurtdışına moleküler çalışmalar için gidiyorlar, genetik mezunları gibi doktora yapıyorlar. aslında moleküler araştırmalar o kadar keyiflidir ki. eğer gerçekten bilim insanı olma tabiatındaysanız; yaptığınız her deney, okuduğunuz her yeni makale heyecandan beyninizi uçurur. ama şöyle de bir gerçek var, araştırmacının karnı doymalı ki bilimin tadına keyfine varılabilsin. türkiye’de bilim için yatırım ölü görüldüğünden böyle pozisyonların olmadığı bir gerçek. mbg mezunlarından araştırmacı olarak devam edeceklerin mesleki tatmin için yurtdışında yaşamaları bu açıdan kaçınılmaz. karın doyma meselesine gelirsek, amerika’da genetik araştırmaları doktora veya post doc olarak çalışıldığında yine ücretler çok yüksek değil. sizi zengin etmez ne yazık ki ama yaşamanıza ve sosyal aktivitelerinize yeter. tıp açısından bakıldığında tıpın ilerlemesi moleküler çalışmalara bağlı. amerika gibi yerlerde çalışırken kendinizi bu pastanın parçası hissedersiniz ve keyif verir.

    çok uzattım yazıyı ama birilerinin işine yarar diye düşünüyorum. yeni mezun olacak veya mezun mbg öğrencisi için her türlü meslek tatmini için dediğim gibi yurtdışını öneririm. çıkamama nedeniniz maddi sebeplerse mümkün olduğunca ingilizcenizi geliştirin, yurtdışındaki hocalara mail atıp, pozisyonlar için konuşurken ileri yazışmalarda ücret durumunu, burs durumunu da açıkca sorun. türkiye’de kalacaksanız da mutsuz olacaksınız diye bir şey yok. sizin neyi mutlu edeceğini en iyi siz bilirsiniz. eğer bölüm mezunu ve pişmansanız kendinizi fazla zorlamayın. bir ömür sevmediğiniz işi küfrederek yapmayın. bunun genetikle bir alakası yok. boşverin lanet okumayı. türkiye’de bir çok üni mezunu mezun olduğu bölümden mutsuz. rehberlik hizmeti yetersiz ne yazık ki. bir yolunu bulun meslek değiştirin. amerika’da bir sürü insan 30’undan sonra tıp fakültesine başlıyor. dünya’nın sonu mu? tıp fakültesine girin demiyorum illa ki. belki girseniz hayattan bile nefret ederdiniz, o da ayrı konu. ama herkesin mutlaka seveceği bir iş vardır. siz bilirsiniz işte kendinizi, bulun bir şeyler. yeniden bir bölüme karar verirseniz mutlaka gerçek mezunlarla konuşun, çalışanlara sorun, gözlem yapmak istediğinizi söyleyin. anne babanızdan destek isteyin. siz gerçekten bir şeyi isterseniz ve eminseniz herkes destek çıkacaktır. eğer destek vermezlerse de sizin başarı hikayeniz de öyle olur, boşverin.
  • açılın, ben bu bölümü okudum.

    şimdi bu bölüm öyle "mezun olayım da sonra iş bulur evlenir çocuk yapar yaşayıp giderim" diye okunacak bir bölüm değildir. bi kere maksat paraysa ve bu bölümü okuyorsanız net bi şekilde sizi deli sikmiştir. fakat bunlardan bahsedilmiş yukarlarda zaten çok açmaya gerek yok.

    "bunu okuyacağına tıp oku aynı şeyi yapabiliyon" mantığı çok yanlış. tıp ve mbg'nin (en azından benim okuduğum mbg'nin) bakış açıları birbirine taban tabana zıttır. yani mesela mikrobiyoloji dersinde tıpçılar bakteri-hastalık-tanı tedavi vesaire eşleştirmelerini öğrenirken biz açık kitap sınavlarda bilmem hangi mekanizmanın hangi detayını nasıl test edeceğimize yönelik deney tasarlıyorduk. falan filan. tıp ve mbg eğitimi amaçları ve kazanımları açısından birbiriyle nerdeyse alakasız eğitimlerdir. biri diğerinin yerine geçemez gençler, yok öyle bir dünya.

    ama yeterince fazla bahsedilmediğini düşündüğüm bazı gerçeklere de değinmek isterim.

    birincisi: oğlum bu alanda bir rekabet var, var ya, bu alandaki rekabete gireceğine içi aç kedilerle dolu bi çuvala gir daha iyi. abartmıyorum, çok ciddiyim. doğa olarak rekabetçi hırslı bir insan falan değilseniz net yerler sizi kuzum. en iyiler hariç hiçkimseye bir götlük yer dahi yok dünya mbg aleminde. dünyanın en iyileriyle rekabet edip öne çıkmaktan başka hiçbir şansınız yok çoğu zaman. türkiyede bile çok çok zor.

    ikincisi: bilim içine girince o kadar da zevkli olmayabilen bir şey. hani sabır çalışma falan önemli diyolar ya, ben vaktiyle diyodum ki zor olsa ne yazar eşşek gibi çalışır hallederim ben gerekirse. o iş öyle değilmiş arkadaşlar. zor, sabır isteyen ilginç bir işin başında laboratuvarda sabahlamıyorsunuz. çoğunlukla uygun teknikleri vesaireleri öğrendikten sonra tost pişirmekten daha ilginç, challenging ya da zor olmayan bir işi sıfır hata payıyla günde 16+ saat yapmaktan bahsediyoruz. hani burdaki sabır "ateşten ve gölgeden geçip yılmadan başarıya ulaşmak"taki sabır değil. "aylarca günde 16 saat ayakta dikilip köfte çevirip muhtemelen faydasız olmayan bir bilgi kırıntısına istatistiksel olarak çok da saçma olmayan bir ihtimalle ulaşmak ve bunu 3 kuruşa yapmak"taki sabır. bunu göze almak önemli.

    üçüncüsü: tekrar rekabet. bunun şakası cidden yok gençler. üstüne ne kadar bassam az. yerler adamı. tekrar düşünün, bir daha düşünün. özellikle de neuroscience falan düşünüyorsanız 20 kez daha tekrar düşünün. hemen herkesin amerikada neuroscience çalışmak istediği, zamanında türkiyenin en iyisi olan okulun 50 kişilik sınıfından mezun olan 30 küsür kişide sadece 2 kişi yapabildi. bildiğim kadarıyla diğer kalburüstü okullarda (boğaziçi, odtü, koç falan) da oranlar pek farklı değil. kalburüstü okulda değilseniz zaten yürüyün gidin olm genetik menetik okumayın. elitist götleklik yapmıyorum gerçekçi oluyorum. türkiyede bile yarışamayan bir eğitimle sen nasıl olup da dünyayla yarışmayı ümit edebiliyorsun? bu işin şakası cidden yok. komik değil, kolay da değil. tozpembe hiç değil.

    dördüncüsü: türkiyede bu işi yapmak çok çok çok zor. amerikadaki emsallerinizin oturmuş özel sektör vesaire sayesinde aynı gün içinde alabildiği sonucu siz yeri gelecek aylarca bekleyeceksiniz. ve bu adamlarla aynı dergilerde yayınlanmak için rekabet edeceksiniz. bunu başaran akademisyenlerimiz var, ki kendilerine saygım sonsuz, fakat çoğunlukla geride kalıyorsunuz kaçınılmaz olarak. sonra "bizim hoca amerikadayken yılda bir nature basarmış şimdi niye 3 senedir bişey yazamamış" diye merak eder durursunuz. türkiyede hoca olsanız iş emanet edilecek kalifiye öğrenci bulmak da baya zor çünkü iyi olanların çoğu zaten kaçıp gidiyor. kariyer düşünürken bunu da göz önüne almak lazım.

    velhasıl, mbg zordur arkadaşlar. karşılaştırıldığı bütün bölümlerden daha zordur hatta. starcraft'ta protoss ırkı için easy to play, hard to win with derlerdi bir zamanlar. aynı durum var mbg'de. kazanmak okumak mezun olmak nispeten kolaydır belki, ama başarılı olmak, bambaşka bir hikaye.

    bu arada belirtmeliyim ki ben bunları başlayıp işi becerememiş bir mbg-terk olarak yazmıyorum. okudum, biri yurtdışında üç tane staj yaptım ki toplam süreleri 6 ayı geçiyordu. bitirdim mezun oldum. ve de lisans sonrası bana uygun olmadığına karar verip alan değiştirdim. dolayısıyla birazcık taraflı olabilirim ama kedi-ciğer ilişkisi olmadığını varsaymak makul olur.
hesabın var mı? giriş yap