• "aman allahım bütün hepsinin birer kıçı var ve hergün sıçıyorlar..bunu gizlemek için i$ yemekleri ve kermesler düzenleyip,daha usturuplu kaka yapmak için öğretim üyeleri ve daha hızlı bok ula$ımı için $öförler yeti$tiriyorlar..ıyyy..iğğğğ" diye diye insandan ve onun toplumundan nefret etmek,yiğrenmektir..
  • içinde misanthropy lafının geçtiği bir şey yazdım, buraya da görünmez bakınız ekleştirdim ama ekleştirmez olaydım, bu ne aymazlıktır. bir ergenlik sızıları, iki müphem ifadelerden müteşekkil manasız lakırdılar. nedir bu lafın anlamı ne değildir net bir tarif, izah yok.
    misos (nefret) antropos (insan) biraraya gelince, el mahkum insandan nefret etmek anlamına geliyor. insan derken elbette karşımıza çıkan ilgili ilgisiz beşerden bahsetmiyoruz. bir bütün halinde insanlıktan, insan doğası denen muğlak yapıdan, insanın bulaştığı medeniyet vb. her türlü kavramdan nefret etme yahut bunlara karşı tümel bir tepki duymadır bahsettiğimiz kavram.

    hormonların sapıtmasına bağlı ergenlik bunalımlarında pek sahiplenilir falan da onu aşan bir yanı var elbette. aslında ergen arkadaşlar içlerindeki karmaşayı buraya akıtarak iyi bok yiyorlar! ne yaptıklarının farkında olacak halleri olmadığından bir şey de diyemiyorum, neticede ben de o yıllardan geçip geldim.

    genel hatlarıyla şunu diyeyim: insan herşeyi mahveden, doğası itibariyle felaketten başka bir şey getirmeyen, yeryüzündeki en gereksiz canlı türüdür. böyle düşünenler bu kulübe girebilir. bunun yanısıra insan bedeni, şu, bu gibi insanın maddi boyutuyla ilgili kısmı da olabilir, o taraf beni ilgilendirmiyor.
    hulasa, bana kalırsa daha ziyade soyut ve ahlaki bir temelde yükselen bir bakış açısıdır ve doğrudan doğruya, bin yıllardır yok etme ve yeniden inşa etmeye çalışma kısır döngüsünde yuvarlanıp giden yeryüzünün en hızlı üreyen türüne yönelik mantıklı temelleri olan ama büyük çelişkileri de beraberinde getiren bir bakış açısıdır. jonathan swift, açlıktan ölme noktasına gelen irlandalılara (kendisi de irlandalı) çocuklarını kesip yemelerini salık vermişti bir yazısında. ironi var tabii işin içinde. (bunu da buraya yazmak zorunda kalmak elektriklenme yaratıyor bende.) gulliver'in seyahatlerini yazan adam hani. katıksız bir misanthrope olabilir mesela bakmayın siz satirist matirist dediklerine.

    bir de bu ülkede tonla insan var, insanı misanthropy'e sürükler.
  • "dünyayı sarmalayan ince tabaka üzerinde hastalık vardır. bu hastalığın adı insandır"
  • empati yapilarak girilen bir yolda, daha fazla empati yapamaz hale geldigimde farkettim insanlari daha fazla sevemedigimi. yalnizligimi hep asosyalligime yorardim eskiden, yalnizligimin benimle ayni bakis acisini paylasan insanlarin sayisinin alabildigine az olmasi yuzunden oldugunu fark ettigimde azaliverdi ustumdeki yuk.
    ahlak ve etik, esitlik, dogruluk, hosgoru ve saygi ile baslayan, uzun, upuzun bir listedir. insan, kurallari ve dinleri hayatindan cikarip attigimizda da calmayan, oldurmeyen, baskasinin haklarini da gozeten, iradeli bir yaratik olmalidir. dusunebilen ve empati yapabilecek kadar duygusal zekasi gelismis herhangi bir bireyin aldatmasi, kolelestirmesi, emek ve fikir hirsizligi yapmasi ihtimal dahilinde degildir. ama yine de insanlik tarihi manipulasyonlar uzerine kurulmus, vahsi, acimasiz, buyuk baligin kucuk baligi yuttugu uzun ve soguk bir hikayedir ve senin gibi dusunenleri odullendirmemistir hic.
    mizantrop ozunde insanligi seversem tum bu igrenclige ortak edecegim kendimi diye dusunmeye baslayan bireyin insanlari sevmedigi icin aldigi isimdir. sadece son 10 gun icinde "kendisini aldattigini dusundugu nisanlisinin kafasini kayalara vurarak oldurdu", "cinde canli hayvanli anahtarliklar kapis kapis satiliyor", "odtu ormanina bayram baskini" haberlerini okumus insanin turune supheyle yaklasmasi, bunlar insansa ben neyim sorusuna verilememis cevaptir. milgram'in deneyleri, hirosima, aushwitz, din savaslari derken bogulur gibi hissedersin kendini. insan acimasiz, duygusuz, duyarsiz bir canlidir.
  • psikanalist kuramcı arno gruen ’e göre insanlar yaşadıkları aşağılanma deneyimlerini tekrar yaşamamak ve kendilerini zayıf hissetmemek için çektikleri acı ve eziyetleri itiraf etmeyi alçaltıcı bulmaktadır. bu durumu aşmak ya da üstesinden gelmek için ise başka insanları aşağılamak, onlara eziyet etmek ve onları fethetmek zorunlu bir hal almaktadır. bu doğrultuda itaat ve şiddet kültürünün egemen olduğu toplumlarda yaşanan deneyimlerin birey üzerinde çeşitli tahribatlara yol açabildiğini, belirten gruen’e göre bu biçimdeki “sosyalleşme, bilinçli veya bilinçsiz, kendilik değerinin başkalarını aşağılayarak ve alçaltarak elde edilebileceği ilkesini öğretir.
    yani, ötekini ezmek kendini iyi hissetmenin koşulu haline gelir. insanda, kendi varoluşunun, kendi algılayış ve ihtiyaçlarının baskı altına alınmasına tepki olarak müthiş bir nefret potansiyeli gelişir”

    bu doğrultuda insanın mizantrop olması ve alçalmadan aldığı haz arasında ilginç bir görüş yazar orhan pamuk tarafından şöyle yazılmıştır :

    aşağılanmanın zevklerini hepimiz biliriz. peki, şöyle düzelteyim: kendi kendimizi aşağılamanın zevkli, rahatlatıcı olduğunu keşfettiğimiz zamanları hepimiz yaşamışızdır. aşağılık, beş para etmez biri olduğumuzu, kendimizi inandırmak ister gibi, öfkeyle kendi kendimize tekrarladığımızda, bir anda herkes gibi olmanın bütün o ahlaki yükünden, ku- rallara ve yasalara uymanın boğucu endişesinden, herkese benzemek için dişimizi sıkmak zorunluluğundan kurtulduğumuzu biliriz. başkaları tarafından aşağılanmak da, başkalarından önce davranıp kendi kendimizi herkesten önce aşağılamak da sonunda bizi aynı yere getirir. kolayca kendimiz oluverdiğimiz, kendi kokumuz, pisliğimiz, alışkanlıklarımız içerisinde mutlu olduğumuz, kendimizi iyiye doğru değiştirmekten ve insanoğlunun geri kalanı hakkında iyimser düşünceler beslemekten vazgeçtiğimiz yerdir burası. bu son nokta o kadar rahattır ki, bizi bu özgürlük ve yalnızlık noktasına getiren öfkemize ve bencilliğimize neredeyse şükran duyar, sık sık hatırlarız onları
    pamuk’un bu görüşleri bir acziyet ve alçalma durumu olan mizantropluğun self - refleksif yönüne işaret emesi açısından dikkat çekicidir. bu durum mizantrop insanların kendilerinden de nefret ettiklerine yönelik psikanalitik yaklaşımla örtüşmektedir. eric fromm ’a göre, mazoşist sapkınlık acı çekme ya da aşağılanmadan bilinçli ve kasıtlı zevk alma durumundur. bu durum psikolog ve yazarların dikkatini, mazoşist karakterden ya da moral alanındaki mazoşizminden önce çekmiştir.
    bu doğrultuda mizantropi kendisiyle barışık olmayan sağlıksız kimselerin muzdarip olduğu hastalıklı bir olgu olmaktadır.

    kaynak makalenin tamamı için :
    https://dergipark.org.tr/…load/article-file/1125343
  • uyumakta olan kediyi kutusundan çıkarıp tekmeleyerek ve kafasını ezerek öldürebilen bir canlıyı; dahası bu canlının yaptığını normal görebilen ve umursamayabilen birçok canlıyı barındıran türün insan olması mizantropinin sebeplerinden yalnızca biridir.
  • --- quote ---

    "hell is other people." - jean-paul sartre

    "human existence must be a kind of error." - arthur schopenhauer

    --- quote ---
  • düsturu "insan insanı sever mi hiç?" idir.
    benimsenme nedeni hümanizm ile aynıdır. insanoğlundan çok şey beklemek.
    biri beklemeye devam eder, diğeri "insanını ayrı oğlunu ayrı sikeyim." deyip vazgeçer.
  • doruklarındayım birkaç yıldır.

    tahammül edemiyorum kalabalığa, insan bayağılığına.

    ne zavallı yaratıklarız? basit, adi, düzenbaz, ahlaksız.

    hiç bir erdeme sahip değil benliklerimiz.

    bu dünyanın başına gelmiş en kötü şeyiz muhtemelen. kirliyiz, bok içerisindeyiz.

    7 milyar iğrenç varlık.

    ne amacı var bu milyarların?

    zekamız, bizi aydınlığa çıkarması gerekirken,

    ortaya koyabildiğimiz zeka ürünü medeniyet

    nereden tutsan elinde kalıyor.

    atom bombası atsın manyağın biri de bu eziyet sona ersin!
  • kısaca; insanlara öfke.

    dünyayı anlamaya başlayanın içinden mutlaka geçeceği, empati ile yeneceği, "daha fazla empati" ile tekrar gireceği durum.

    yani sanırım ergenlik sonrası çoğumuz giriyor buna. mizaca dahilse yukarıdaki sırayla sakin bir nefret hayatınızın bir parçası olabiliyor. o zaman kaldırımı yayla gibi kullananları, merdivende yol vermeyenleri, arayınca dönmeyenleri, lütfen ve teşekkür ederim demeyi bilmeyenleri, mekanlarda hesap ödetmek, alışverişte pazarlık etmek gibi alışkanlıkları olanları tolere edemiyorsunuz. "daha fazla empati" safhasına ulaştım ben ama görmezden gelme oyunu oynayarak aştım gibi...

    "ben aydınlanmadan önce dağlar dağdı nehirler nehirdi.

    ben aydınlanırken dağlar dağ değildi nehirler nehir değildi.

    ben aydınlandıktan sonra dağlar dağdı nehirler nehirdi."
hesabın var mı? giriş yap