• ('milli kütüphaneden insan manzaraları' diye bir başlık açarak sol frame'in ebesiyle olan münasebetlere müdahil olmaktansa burdan devam etmek daha iyi galiba..)

    kısa adı 'milli' olan bu mekanda kütüphaneciler de çeşit çeşittir efendim. ne demiş şair: insan kısım kısım yer damar damar..

    azimliler: 3-4 saat boyunca sandalyeden kalkmadan çalışabilen, dikkati dağılmayan, sağa sola bakmayan konsantrasyon insanları, über'lerdir bunlar. o kadar zamanda acıkmaz mısın, yorulmaz mısın, çişin de mi gelmez, android misin be kardeşim..

    rahatsızlar: derin derin burnundan nefes alıp verir, yanında oturandan tuhaf istekleri olur, hava sıcakken camı kapatır, soğukken açık kalmasında ısrar eder, gündüz masa lambası yakar, arada sebepiz yere güler, bacağını sistematik olarak masaya vurur, okuma salonunda telefonla konuşmaya çalışarak şimşekleri üzerlerine çekerler. görüldüğü yerde hızla uzaklaşılması gereken canlılardır.

    sıkılganlar: azami 15-20 dakika çalışabilen, bu kısa süre zarfında da kah etraftaki hatunları kesen, kah kafayı koyup uyuyan kah yanındakinin ne çalıştığını anlamak için de 'otobüste giderken yanındakinin gazetesini okumaya çalışan insan'ın meraklı bakışlarını fırlatanlardır. sık sık sigara molası verdiklerinden yaklaşık iki metre çapında bir 'sigara kokusu etki alanı'na sahiptirler.

    avcılar: erkeklerde göte kilitlenme eyleminin kütüphane temsilcileridir. bu cinsler arkalarda oturuyorsa ve yine arkalardan hatunlar dışarı çıkmak için yerlerinden kalkmaktaysa ders çalışma imkanı kalmaz avcılarımızın, her bir hatunun peşinden görüş alanından çıkana kadar bakmak zorunda hissederler. hangi hatun mola verdi, hangisi gitti, hangisi baktı, zihinlerinde kayıtlıdır bir bir, hiçbir şey kaçmaz gözlerinden. hele bir de arkasından bakılan hatunla bir göz teması sağlanmışsa, değmeyin keyiflerine.. 'tanışabilme ihtimali' de yeter bazen..

    açlar: ders çalışırken gofret, kraker gibi besinleri tüketmeleriyle bilinirler. kütüphaneye tek başına geldikleri ve a)kantinde/koridorda yalnız başlarına(afedersiniz 'sap gibi') yemek yemeye cesareti olmayanlar ve b)yandakine bunu yapmaktan hoşlananlar olarak kendi içlerinde ikiye ayrılırlar ve civardakilere bol bol 'katırt, çuturt' efektli dakikalar yaşatırlar.

    uyanıklar: turnikeden salonun karanlık köşesindeki bir yer numarası almışlardır ama aydınlık bir tarafta huzur içinde çalışmak isteyerek hemen cam kenarına yerleşiverirler. salon boşsa buraya kadar sorun yok ama salon doluysa kısa süre sonra kapılan cam kenarının asıl sahibi turnikeden aldığı öz/has yer numarasıyla çıkagelir. o zaman da pişkin pişkin "ya ben geçtim artık buraya, fişimi vereyim, rica etsem benim yerime geçer misin?" demekten de geri durmazlar. bu noktada a)mülayimler: "peki verin, geçeyim bari" deyip tıpış tıpış karanlık köşeye geçerler. b)cevvaller: uyanıkların bu hamlesini eğer kibarsa "lütfen yerinize geçin", değilse "burası benim yerim kardeşim!" diyerek ekarte ederler.

    aşıklar: turnike bunlara ayrı yer numarası verdiği halde inatla yan yana oturan, elele ders çalışan, arada ufak temaslarla koklaşan, kikirdeşen, arkalarda oturuyorlarsa "afferim aşkımaa, soruyu ne de güzel çözdün" gibi bahanelerle yiyişen bu sevgi pıtırcıkları, aşk böcükleri epey gürültü kirliliğine neden olurlar efendim..

    men in black: takım elbiseleri ve cakalarıyla beraber, halihazırda çalıştığı kurumu beğenmeyip daha iyi bir yere girebilmek için ders çalışmak niyetiyle mesai bitimini takiben saat altı sularında kütüphanemize teşrif edenlerdir. geldikten yaklaşık yarım saat sonra acıkıp kantine iner, 1-2 saat oturur, yemeğini yer, çayını içer, sohbetini yapar öyle dönerler okuma salonuna. toplamda 2-3 saatlik bir çalışma için değiyor mu azizim kütüphanelere geldiğinize..

    clubberlar: topluklu ayakkabı, çağla şikel modeli uçuşan fön, vücut hatlarını ortaya çıkaran bluz, dar pantolon, ağır makyaj gibi özellikleriyle sıradan kütüphaneci tiplerinden ayrılan, kütüphaneye ne amaçla geldiği çoğunlukla anlaşılamayanlardır. hayır o fönlü saçlar önlerine düşerken ve o rahatsız pantolonla gerçekten ders çalışabiliyorlarsa kendilerine burdan helal olsun diyor, saygıyla önlerinde eğiliyorum. bunların erkek versiyonları da güneş gözlüğü, popodan düşmek üzere olan pantolon, puma ayakkabı, dik saç gibi unsurlara sahiptir.

    milli'de geçirdiğim beş yıl içinde gördüklerimin bir kısmı bunlardır efendim, aklıma geldikçe eklemeler yapacağımdır.

    edit 1: ben ve benim gibilerin dahil bir grup daha var, unutmuşum:
    sosyolojik tespit yapanlar` : martin edilen'e teşekkürler`: bunlar da böyle ne kafasını dersten kaldırır, ne etrafı keser efendim.. yanına-sağına-soluna oturanların tavırlarına şahit olarak yıllar içinde kaşarlanmak suretiyle kütüphanenin kıdemlisi/gediklisi olur, "milli kütüphane" demez öyle uzun uzun,milli der geçer. efendi gibi her gün gider millisine çilesini doldurur. sonra da böyle sözlük'te orda burda ahkâm keser.
  • bugün düşündüm de ülkemizin neden dünyadaki gelişmeleri geriden izlediğinin özeti gibi. ben henüz araştırma yapmaya, makale yazmaya gelen birini görmedim. ösym sınavlarına çalışanları gördüm sadece. uykulu gözlerle tus çalışanlar, kpss yüzünden 24 yaşında sivilce çıkaranlar, hakimlik savcılık sınavı için uğraşanlar.. ama araştırma yapan, bir fikir geliştirmek üzere orada bulunan görmedim.
  • metrekareye;
    5 boş-beleş,
    5 hukukçu,
    3 tıpçı,
    2 iktisatçı,
    2 mühendis,
    1 öss'ye hazırlanan,
    1 kpss'e hazırlanan insanın düştüğü kütüphanedir.
    ankara'da final haftası olması nedeni ile tıklım tıklımdır bu aralar. koduğumun yerinde 45 dk-1 saat kuyruk beklersiniz içeri girip ders çalışabilmek için.
    dersten sıkılıp mola vermeye dışarı çıktığınızda kız arkadaşı ile kavga eden çiftler (tokatlı, küfürlü), ortadaki kırmızı koltuklara oturmak yerine, yere oturup koltuğa yaslanan kıçı kırıklar, yarak kürek bakışlarını etraftaki süslü püslü kızlara fırlatan abazanlar... tam bir anadolu manzarası, tam bir lanet edilesi yer...
    kantine inersiniz bu manzaradan kaçmak için, süslü püslü kız ordusunun şuh kahkahalar eşiliğinde ettikleri yüksek sesli sohbetin kahve keyfinizi bok etmesi durumu ile karşılaşırsınız bu sefer. bu süslü püslü kızlara kaçamak bakışlar atan, ununla yetinmeyip işi taciz derecesine getirecek kadar rahatsızlık veren birkaç (birkaç diyorum, hepsi değil çünkü) denyo personel de sinirlerinizin iyice laçkalaşmasına neden olur.
    kısacası ders çalışayım derken, dertlenir eve dönersiniz gecenin köründe.
    aklı olan uzak dursun amına koyim, aklı olan az adam var içeride çünkü...

    edit: unutmuşum lan, eklemezsem ölürüm kahrımdan.
    içeri yalnızca öğrenciler, memurlar ve üniversite mezunların girebilmesi de ayrıca garip mevzu. babam gelse giremiyor içeri misal, hani lan milliliik, hani tüm halka mal olmak ?
    velhasıl; kız arkadaşım sınava hazırlanıyor tekrar, gidip sakin sakin saatlerce ders çalışıyor içeride garibim, ama gel gör ki içeriye bambaşka birinin kimlik kartı sayesinde yasal olmayan bir şekilde çıkartmış olduğu kart ile giriyor.
    hak mıdır şimdi bu ?
    milli kütüphanesine kaçak girilen tek ülke türkiye'dir herhalde amına koyim. diğerlerini gidip görmedim...

    1 yıl sonra edit: ulan koca 1 yılda hiç mi bir şey değişmez duvarların boktan rengi dışında?

    3 yıl sonra edit: artık daha az uğrar oldum. anılarımı depreştiriyor mekan. ama öyle özlüyorum ki bazen. bazen mi?
  • hacı buraya sırf yiyişmek için gelip üst katın tenhalarında takılan çiftler bana mesaj atsın. otel paralarını ben vericem.

    ilim irfan yuvasının ambiyansını siktiniz amınakoyim.
  • ankara’da bulunanı özerk bir devlet gibidir. sınav dönemleri içeri girmek için upuzun bir kuyruğa girmek gerekebilir. dışarı çıkan birileri oldukça, tek tek içeri alınır insanlar. bir nevi sınır kapısından kontrolle geçirilir, kontenjan sonuna kadar doludur çünkü. içeri girebilen biri girene kadar çektiği eziyeti düşünüp “hiçbir kuvvet kapanana kadar beni buradan çıkaramaz.” diye sayıklamaya başlar. ders çalışmak için güzel bir yerdir ama. ihtiyacınız olabilecek her şey bu binanın bir yerlerinde bulunur.

    2 adet çalışma salonu bulunur. bunlardan büyük olanı” genel çalışma” salonu olarak isimlendirilir. genelde herkesin öncelikli tercihi buradır. insanlar içeri girer girmez çantalarını masalarına atıp, soluğu kantinde alırlar. bu salon daha sıcak olduğu için kışları tercih edilir, zaten kışları pek kalabalık da olmaz bu kütüphane. tus’a ve kpss’ye çalışan insanlar bu devletin nüfusunun yarısını oluşturur. sadece vize dönemleri her tipten her üniversiteden insana rastlanabilecek etnik bir cümbüş halini alır. o dönemlerde sıklıkla tartışmalar da yaşanır. dediğim gibi, buranın kendi içinde ufak bir hayatı vardır. sürekli gidenlerdenseniz, bir süre sonra buranın meşhur insanlarını da tanımaya başlarsınız. bu kişileri kantinci amca, fotokopici, temizlik görevlileri bile tanır.

    bir de küçük salonu vardır: “adnan ötüken salonu”. burası benim daha çok tercih ettiğim kısmen daha ufak, daha ferah, biraz daha soğuk bir salondur. ancak sınav dönemler çok kalabalık olur. manzarası ve tenha olması nedeniyle kendi halinde ders çalışmak isteyen insanlar tarafından daha çok tercih edilir. akşam olup da şehrin ışıkları karşınızdayken ve siz masa lambanızı açmış sadece kendi düşüncelerinize yoğunlaşmışken, ders çalışmak zevkli bir hale bile gelir. arada kafanızı koyup uyursunuz, uyandığınızda her şey bıraktığınız gibidir. rahatlatıcı bir enerjisi vardır.

    bir de tüm bu salonlardan daha ilginç olan kantini vardır. gittiğiniz döneme ve saate göre içindeki insanlar belirgin bir şekilde değişecektir. öğle saatlerinde her zaman yer bulmak sorun olur, genelde 1 saat ders çalışıp 2 saat mola veren insanların mekanıdır. sigara içilen bölüm bu kantinin yan duvarlarına dizilmiş masalardan, sigara içilmeyen bölüm ise ortadaki koltuklardan oluşur. arada herhangi bir duvar ya da güç kalkanı bulunmadığından bu ayrımın ne işe yaradığını henüz çözmüş değilim. saat 4’ten sonra nüfusu hızla azalır, yemek molaları bitmiştir, vakit geçirmeye gelenler de sıkılıp evlerine gitmiştir. bu noktadan sonra sigara dumanı kaplar her yeri. hava karardıkça ders çalışırken efkarlanan insanlar buraya iner. ortam çok daha sakin, dumanlı bir hal alır.

    efkarlanınca gidecek tek bir yer daha vardır zaten: balkon. burası kütüphanenin sınırından dışarı geçici olarak çıkabildiğiniz önemli bir bölümdür. kışları boş olur, o nedenle sessiz sessiz dışarıyı izleyerek sigaranızı içebilirsiniz. (sigara içmiyorsanız da hava alabilirsiniz elbette, bu çok daha mantıklıdır.) yeşil bahçesine ve bahçelievler’e doğru bakan mütevazi bir manzarası vardır. yağmur yağdığında bahçeden gelen toprak kokusu insana kendini iyi hissettirir. önemli bir sınava hazırlanan herkesin ilk istediği şey stresten uzak olmaktır zaten. yaz yaklaştıkça ana baba gününe döner ama burası. yine de belli saatleri kollayarak kendinize tenha bir köşe bulabilirsiniz.

    gece olup da kapanma vakti geldiğinde, artık salonda kalmış 5-10 kişiyle birlikte dışarı çıkarsınız. bir çoğu sizin gibi son saate kadar bir şeyleri yetiştirmeye çalışıyordur. ama onlarla konuşamazsınız. yine de selamlaşmaya başlarsınız. ortak bir atmosferi paylaştığınızı bilirsiniz. bir gün gelir, bir daha o kişiyi göremezsiniz. bir gün de başka biri sizi bir daha göremeyecektir. herkesin sınavı bir gün biter, herkesin yolu o garip mekandan geçer. bir tek o koca bina hep yerinde kalır. gelen her tipten insanı kriter gözetmeden cömertçe barındırır.
  • an itibariyle adnan ötüken salonunda çekim yapılıyor ve kamera şu anda beni çekiyor sanırım, ders çalıştığım sanılıyor ama ben entry giriyorum sözlüğe.. sinema işte.
  • utandığımdır.

    bir yabancıya "burası da bizim milli kütüphanemiz (national library) işte" demeye utanırım.
    öncelikle web sayfasından başlayalım.

    bu ne lan? : http://www.mkutup.gov.tr/
    2015 editi: tabii ki güncellendi site, 2010'daki hali şuralarda screenshot ve(ya) wayback machine

    97-98'ler... bir 8m.com furyası vardı, cjb.net falan sanki... o dönemi hatırlayanlar anlamıştır. günümüz warez sitelerinden daha berbat bir ulusal kütüphane sayfamız var.

    buyrun bazı ülkelerin milli kütüphanelerinin web sayfaları :
    avustralya : http://www.nla.gov.au/
    avusturya : http://www.onb.ac.at/
    belize : http://www.nlsbze.bz/
    brezilya : http://www.bn.br/portal/
    danimarka : http://www.kb.dk/en/
    etiyopya : http://www.nale.gov.et/national_library.html
    iran : http://www.nlai.ir/en/
    almanya : http://www.d-nb.de/eng/index.htm
    japonya : http://www.ndl.go.jp/en/index.html
    laos : http://www.nationallibraryoflaos.org/
    mauritius : http://www.gov.mu/…ites/ncb/mac/nlibrary/index.html
    beyaz rusya : http://old.nlb.by/en/

    şimdi bunlara bakınca "eee bizimkilerden daha kötü olanları da varmış" diyorsanız, hangi ülkeler olduklarına dikkat edin. muhtemelen o ülkenin rejimini, yerini, başkentini bile bilmiyorsunuzdur. mauritius'la kıyaslanacak bir web sayfamız var yani.

    bi de şimdi o özene bezene baktığımız, "bizi niye almıyorlar lan" dediğimiz avrupalıların/batılıların kütüphanelerine dışarıdan bakalım :

    beyaz rusya : http://1.bp.blogspot.com/…al-library-of-belarus.jpg
    avustralya : http://bighugelabs.com/…php?id=274636888&size=large
    belçika : http://www.flickr.com/photos/artspotter/3729281730
    guatemala : http://en.wikipedia.org/…ional_library_of_guatemala
    çek cumhuriyeti : http://en.wikipedia.org/wiki/clementinum
    avusturya : http://www.phototravels.net/…na-hofburg-photos.html

    örnekler daha sonsuzlaştırılabilir. gezin google'layın...

    şimdi yukarıda gördüklerinizden birini alın. becerebilirseniz önüne neredeyse 10 yıllık, çürümüş bir metro inşaatı koyun. dibine de bomboş, hiçbir halta yaramayan bir gökkuşağı koyun. hayal edebildiniz mi?
    edemediniz di mi?
    daha işlevselliğinden bahsetmedim. iç tasarımına girmedim. hatta boyutlarına bile değinmedim. sadece çevresi, tipi bile yeter...

    bu yüzden ülkem milli kütüphanesinin önünden geçerken herhangi bir yabancıya "burası da bizim ülkenin kütüphanesi" demeye dilim varmıyor, varamaz. adam "siktirin lan, ne avrupalısı, insan değilsiniz, hale bak" dese gıkımı çıkaramam. 200 yıl önce camdan sıçan adamın karşısında ezilir büzülürüm...
  • platonik aşklar çöplüğü.
  • yakında kapısına damsız girilmez yazılacağından korktuğum kütüphanedir. güzeldir, sessizdir, konsantredir bir yerde ama ankara insanı burayı çok yanlış algılamış zannımca.
    sevgilisiyle gün boyu beraber olmak isteyen insanlar para da gitmesin diye ''işte burda oturalım aşkom sıcacık'' tıynıyetiyle insanlar kapmış sevgilisini gelmiş. burdan seslenmek istiyorum kendilerine: başka bi yerde yaşayın aşkınızı, gidin bi çay koyun.
    ayrıca danışmadaki üye kartı basan amcanın çektiği fotoğraflar ibretliktir. moralimizi düzeltmek için tekrar tekrar onlara bakıyoruz, bi bakmamızla da bütün dertlerimizden, sıkıntılarımızdan uzaklaşıyoruz amcacım. varol!
  • 7 yıllık ankara hayatımda sadece 'milli kütüphane önünde inecek var' cümlelerimde geçen yer. kendimden soğudum:(
hesabın var mı? giriş yap