• bir hikaye kitabı. vakti zamanında ceviz kabuğu programında yazarları doğu perinçek tarafından azarlanmıştır. doğu perinçek yazarlarını ajanlıkla suçlamıştır. işte o replik ;

    doğu perinçek: siz bunları neye dayanarak yazıyorsunuz?

    orkun(yazar): bu romandır efendim, yazdık ve ileride türkiye’nin düşeceği durumları düşünerek yazdık.

    doğu perinçek: bunlar benim halkım mı? benim halkım korkmaz evlat...

    orkun: halkımız korkmaz ama korkacaklar belli, en başı siz ve sizin gibiler çekiyor...

    doğu perinçek: sen kime korkak diyorsun lan hıyar herif...!
  • yavrulamış kitap... yazarlardan birisi bu kitabın üstüne bir de üçüncü dünya savaşı kitabı yazmış..

    metal fırtınada bahsedilen 2007 konjonktürü dünyada hayatımda gördüğüm en saçma gelecek öngörüsüydü. türkiye 2005ten 2007 ye ne halt ettiyse birden afganistan klasmanında bir ülke haline gelmiş, nato üyeliği yalan olmuş ab adaylığından eser kalmamış ve “işgal edilebilir bir üçüncü dünya ülkesi” olup çıkmıştı.

    türkiyenin başına saddamı geçirsen iki senede ülkenin içine bu kadar zıçamaz yani yazarları öngörülerinden dolayı tebrik ederim.yazarın yeni kitabı da bu tarz olmaz umarım.

    ayrıca metal fırtınada gördüğümüz “tayyip erdoğandan başarılı diplomasi örnekleri” kitabın içinde süper sırıtmış ayrıca komik durmuş.

    yazarlar metal fırtınadaki tayyip erdoğan-putin görüşmesini çıkarıp aşağıdaki diyalog benzeri bişeyler yazsalar daha inandırıcı olurdu:

    hafif --- spoiler ---

    erdoğan: siz şimdi tüm dünya süper güçleri bir olup bizi amerikanlardan kurtarmak için
    savaşa girceksiniz.yoksa bütün bor minerallerimizi amerikanlar alır…
    putin:hiii eyvah! tamam sayın erdoğan dediklerinizi derhal yapacağız.yalnız bize de eğer bor minerallerinizin %15 ini verebilirseniz sevini..
    erdoğan: şansınızı zorluyorsunuz putin. size sadece %10 vereceğim.ve ayrıca bize birkaç sene bedava doğalgaz da vereceksiniz.
    putin: muhakkak. götüm de var onu da verim mi?
    erdoğan: ona gerek yok.derhal harekete geçin yoksa abd ülkemizi ele geçireceğinden anlaşmadan vazgeçerim.
    putin:e salak kendin dedin işte, zorda olan sizsiniz sana ben şimdi doğalgaz da vermesem bor minerallerinizin de yüzde 90ına el koysam sen yine eşşekler gibi benimle anlaşma yapmak zorunda kalırsın, kıçı tehlikede olan sensin...benim tuzum kuru…
    erdoğan: evet orası öyle ama bizim kitabın yazarları saolsunlar, şimdi benim güçlü görünmem lazım böyle süper pazarlıkçı müthiş diplomat izlenimi vermem için senin paşa paşa tüm dediklerimi kabul etmen gerekiyor...
    putin: ya bu arada, bu bor minerali ne boka yarar? bu amerikanlar salak mı sizinle o kadar savaşa girdi bi bunun için? ve ben salak mıyım %10luk bor için amerikayı üstüme salıcam?!
    erdoğan:ya öff ya ne bilim.hadi konuyu dağıtma
    bi kaç tane daha süper güç al yanına fransa almanya falan, sonra hep beraber amerikaya ultimatom verin de savaş bitsin mutlu son olsun, kitap çok uzadı bak son yüz sayfadır da bi numara da yok zaten…
    putin:diyosun...

    --- spoiler ---
  • 1. hicbir ulke duzenli, kalabalik, saglam bir ordusu olan baska bir ulkeye kolay kolay saldirmaz. bor gibi bir maden icin asla saldirmaz. (tabii bor cok onemli bir madendir ancak hicbir vadede bu kadar buyuk bir sava$in masraflarini cikaracagini sanmiyorum).

    2. bu sava$ cikmadan cok once buyuk yiginaklar yapilmasi gerekir ki o yiginagin yapildigini turkiye gibi istihbarat te$kilati iyi olan bir ulke cok onceden haber alir.

    3. turkiye nato ve birle$mi$ milletler gibi organizasyonlarin en onemli uyelerinden birisidir.

    4. kitabi okumadim ama bor madeni icin sava$ cikiyorsa feci $ekilde red storm rising'den araklanmi$ bir kurgu gibi geldi bana. red storm rising cok daha mantikli bir nedene dayaniyordu (petrol).

    5. boyle bir sava$ olursa 600bin ki$ilik ordumuz bir anda milyonlara cikar. amerika turkiye'ye cok uzak bir ulke oldugu icin bu kadar kapsamli ve zor bir sava$ icin yeterli lojistik destegi saglayamaz. saglamaya kasarsa ekonomisi bayagi yipranir. peynirin kilosu 50 dolar, cift ka$arli tost 35 dolar olur.
  • işkembeden sallamanın en güzel örneği nadide eser.arkadaşlar; maddi dünyanın dinamikleri çoğumuzun ilkokulda yaptığı gibi dünya atlasını açıp, tekmil cihan coğrafyasını keçeli kalemle işgal etmek ya da civilization 3'te ardı ardına basılan ünitelerle "ulan, şu tanklar boşta duruyor, acaba hangi şehre girsem bunla..bak ya burda da aircraftımı unutmuşum.nereyi bombalasam acep?" biçiminde zihnimizde beliren soru işaretlerinden çok daha farklı bir biçimde gelişmektedir.en başta modern savaşların amacı, eski cihangirlerin yapmaya çalıştığı gibi bir "dünya hakimiyeti" sağlamak değildir.amaç, başka ülkelerin liderlerine diz çöktürmek de değildir.kendi siyasi ya da dini değerlerini diğer ülkelere benimsetmek de değildir modern savaşın misyonu.meselenin itici gücü, yoğun sanayinin ürettiği zenginlikleri bir şekilde yok etmektir.endüstri ancak bu şekilde sürekliliğini sağlayabilir.tabi bu durum gelişmiş savaş sanayisi olan ülkeler için geçerli.

    burayı birazcık açayım.şu an a.b.d'nin müthiş bir harp sanayisine sahip olduğu aşikar.basit tabancalardan tut, kıtalararası füzelere, tanklardan, uçaklara, helikopterlere koskoca bir sektör olma durumu teşkil ediyor.ortada bu sektöre ayrılmış büyük bir sermaye ve emek var.helikopter üretimini düşünelim mesela.bir helikopter üretmek için gereken malzemeye bakalım; demir çelik var mı?kurşun, roket, füzeler var mı?radar sistemi, bilgisayar sistemi var mı?evet, hepsi de, hatta çok daha fazlası var(ne duruyorsun, helva yapsana dememi bekliyorsanız çok banalsınız).görüyorsunuz ki bir helikopter üretimi, bu üretim süreci içerisinde dallanıp budaklanıyor ve birçok sektörü içerisine alıyor.sıra bu ürünün hızlı bir biçimde pazarlanmasına geliyor.bu süpersonik aletlerin ilk müşterisi hemen diplerinde olan u.s army.arkasından, yapmacık burmacık meselelerle birbirlerine düşürülmüş geri kalmış ülkeler ki bunlar da dünyanın dört bir yanında bulunmakla birlikte en az amerikan ordusu kadar yağlı birer müşteridirler.ama ne yazıktır ki her ordunun ihtiyaç duyduğu helikopter bir yere kadardır.yani bir yerden sonra ordu envanterine dahil edilen her helikopterin marjinal faydası gümlemeye, velev ki taşınması güç bir ekonomik külfet olmaya başlar.tıkır tıkır işlemekte olan bu sistem bir yerden sonra kaçınılmaz olarak tıkanır.böylesi bir durumda bu fabrikaların üretimi durdurması söz konusu olamaz.üretim bir şekilde eskisi gibi devam etmelidir.dolayısıyla bu ölüm aletlerine doymuş amerika ne yapmalıdır?

    herkes ırak savaşınının asıl sebebini petrole yoruyor.şimdi de bizim bor minerallerinin böyle bir duruma sebebiyet vereceği paronayası oluştu kamuoyunda son zamanlarda.arkadaşlar*; türkiyedeki sosyo-ekonomik kuruluşun karakteri kapitalizm değil midir?kaçınılmaz birkaç uyuşmazlık dışında, türkiye cumhuriyeti batı memleketleriyle bir içiçelik pozisyonunda değil midir?iktidarlar, bırakın bu ülkelerin devletlerini, uluslararası finans örgütlerinin karşısında dahi biçare kalmakta değil midir?bu şartlar altında amerika neden türkiyeyi bor madenlerimiz için işgal etsin ki; parasını verip satın almak dururken...

    bilmem anlatabildim mi biraz olsun.bir ülkenin üzerine yüzbinlerce ton bomba yağdırılabilir, devasa ordular o ülkeyi işgal edebilir.ama amaç o ülkenin yeraltı-yerüstü zenginliklerinden istifade etmek değildir.ki zaten bunu yapan ülke refah içinde bir şekilde yuvarlanıp gitmektedir.mesele eldeki sanayi ürünlerini patlatıp yok etmek, yerini bu sanayinin seri bir şekilde üreteceği yenileriyle takviye etmektir.ırak savaşından önce bu öngörülmüştü.ama olmadı, ırak ordusu birkaç ay içinde çözüldü.ülke teslim oldu.ama ne ironiktir ki aklı başında amerikan askerlerinin ve devlet adamlarının arzusu eminim ki bu değildi.imha edilen her bir tank, hummer, f-16 vb. bunalım eşiğindeki amerikan sanayisi için bir kurtarıcıdır aslında.aklıma redkit'te, tabut imal edebilmek için etraftan mütemadiyen birilerinin ölümünü bekleyen yeşil suratlı tabut ustası geliyor.kimse ölmezse, tabutçu iflas edeceğini bilmektedir çünkü.

    tüm bu saydıklarımın yanında o kadar komik buluyorum ki bazı yazılıp çizilenleri..amerika bize saldırırsa t.s.k'nın karşısında işi zormuş, coğrafyamız amerikan ordusunu eritmek için birebirmiş falan filan.arkadaşım, bir ülke neden zaten kendi hammadde, emek ve nihai ürün pazarı olan bir ülkeye saldırsın ki?aklınız mantığınız alıyor mu, hindistan ingilterenin bir sömürgesiyken, ingilterenin kendisine saldırdığını?

    peygamber hakkı için, mesleleri insiyaklarınız doğrultusunda demagojik formlarda ele almayın.biraz olsun arkalarında yatan gerçek nedenleri görmeye çalışın.en büyük yardımcınız bilim olsun.bu noktada tarih en büyük yardımcınız olacak.ve en nihayetinde kaçınılmaz olarak, olayların özünde yatmakta olan iktisadi olguları göreceksiniz.hatta burada size 1984ü 150. sayfadan 180. sayfaya kadar okumanızı öneririm.zamanınız varsa hiçbir şekilde imtina etmeden tamamını okursanız çok daha sağlıklı olur.

    sonuç olarak, tüm bu inandığım gerçekler çerçevesinde bu kitap bana hiçbir şey ifade etmemektedir.eğer bir zaman elime alıp okursam, haleti ruhiyem bir stephen king romanını okurkenki durumundan hiç de farklı olmayacaktır.ama büyük bir ticari başarı olduğu gerçeği inkar edilemez.
  • ayrıca eklemek isterim kolpa olmasına rağmen, kitabı okuduktan sonra bir kaç gün kafamda soyle seyler dolasmasina engel olamadim..

    "himm taksime gideyim de bir yemek yiyeyim, dur lan bombalanmıştı en son orası...."
    "karşıya geçsem mi acaba, gerçi birinci köprü yıkımıştı, kadıköy'den vapurla geçeyim en iyisi"
    "aha haberler başladı tayyip ne diycek bakalım savaşla ilgili"
  • çocukluğumdan beri fantazim olan "minarelerin aslında gizli füze rampaları olması" fikrini işlemeyerek beni hayal kırıklığına uğratan kitap.

    --- spoiler ---
    ayrıca karakterlerin vurdumduymazlıkları enteresandır.

    - başkanım, waşıngton patladı
    - hadi ya. tüh, neyse sevr operasyonu başlasın madem.

    - başkanım new yorka da bomba koymuşlar
    - shit

    - başkanım tespit ettik teröristin yerini
    - aa iyi, kameraları çağıralım da havamızı atalım
    - newyorktaki bombanın yerini öğrensek biran önce
    - oda servisindeki çocuğu göndeririz, ağzını arar türkün.

    waşıntonda radyoaktif serpinti var, new yorkta nükleer bomba patlamak üzere, siz hala medyadasınız, oyundasınız.

    eh be türk ajan kardeşim, kılık değiştirme iyi güzel de, rujla sivilce yapıp onca fbi ajanını nasıl kandırıyorsun. biraz yavaş. ne bileyim hiçbişey bulamadın, 3 tane ajanın odana sızmasına izin verir, birinin yerine geçersin. leon da mı izlemedin. çoban köpeği vurmaya benzemez bu işler.

    --- spoiler ---
  • sivil direnişi neredeyse tamamen yok sayma saçmalığını gösteren kitap. zira, kitapta anlatılan bazı saçma olaylar ve gerçekte olması gerekenler şöyledir:

    iddia: amerikan birlikleri ankara'yı işgal edecek ve halk amerikanların dağıttığı erzakları almak için sıraya girecek.
    gerçek: halk, o erzağı afedersiniz g.tüne zerk eder adamın.

    iddia: dört tane amerikan askeri izmit'e gelecek, "direnmezseniz size bir şey yapmayacağız" diyecek ve halk sessiz kalacak.
    gerçek: dört amerikan askerinin linçiyle sonuçlanırdı gerçekte.

    iddia: pek fazla büyük olmayan bir amerikan özel kuvveti, ankara ve istanbul'un ortasına indirme yapacak ve direnecek
    gerçek: birincisi, o indirmeyi yapan helikopterlerin şehrin üzerinden vurulmadan uçup indirme alanına ulaşmaları mümkün değildir. ikincisi, türkiye'nin en büyük şehirlerinin ortasına inen bu kuvvetler en fazla 30 dk hayatta kalabilir. çünkü aynen kitapta anlatıldığı gibi, bu şehirler, olası bir savaş durumunda en iyi birlikler tarafından korunacaktır.

    iddia: türkiye işgale uğramaya başlayacak, insanların evleri bombalanacak, şehirleri işgal edilecek ve insanlar korkup evlerinde saklanacak.
    gerçek: el altından dağıtılan silahlar, gizli örgütlenmeler ve sivil halktan doğan 2. bir türk ordusu.

    referans: 1919~1923

    bu kitabın faydadan çok zarar getirdiğine inanmak için sabeplerim var.
  • gündemi yıllardır meşgul eden "ergenekon terör örgütü" iddiası tartışılırken, davada ilk adımlar atılmadan bir iki yıl önce bu kitapta olağanüstü durumlarda kullanılacak silahları gizli bir şekilde depolayan, ayrı bir iletişim ağı olan, kod ergenekon söylemiyle harekete geçen (ülke işgal edildiğinde askeri olmayan silahlı bir güç oluşturuluyordu) bir yapılanma kurgulanmasına rağmen bunca zamandır bunun üstüne ne kadar az konuşulduğunu görüp hep şaşırmışımdır.

    http://www.cevizkabugu.com.tr/gundem.asp?procid=88
  • ne salak bir kitaptı bu ya. tam bir ergen kitabı. ilerledikçe boku çıkmıştı en son nanoteknolojik atlet giyen türk ajanı mı ne vardı aq
  • her ne kadar kurgulanan savaşın stratejik ve teknik bilgisizlikten kaynaklanan hata ve eksiklerle dolu olmasına rağmen, içime daha önce tam olarak yerleşmemiş bir duygunun silinmez bir şekilde kazınmasına vesile olmuştur;

    kurtuluş savaşı ve destansı direnişimizi her ne kadar her milli birlik gününde tekrar tekrar algılasak ve sindirsek de "ülkemizin işgal edildiği bir savaş hali olsa, acaba ben de atalarım gibi canım pahasına, gözümü kırpmadan ölüme gitmeye hazır mıyım?" sorusuna kendimi ikna edebilecek sert bir "evet!" veremiyor idim.

    ama bu kitapdan sonra -ne anlatmaya çalıştığı, hangi güçlerin yazdırdığı umurumda değil- savaşın, bize tanıdık gelen, bildiğimiz hatta yaşadığımız yerlerde geçmesi, bu şekilde tasvir edilmesiyle birlikte içimde hiç bir kuşku, hiç bir korku barındırmadan ülkem için ölmeye koşacağımı anladım.

    bir süre daha bu koşullar ve vereceğim tepkileri düşündüğümde ölümün o kadar da korkulacak bir şey olmadığını hatta vatanım için ölmenin "gerçek" anlamda bir gurur olduğunu, herhangi bir yerde iletilen "şehit olmak yüce bir duygudur" mesajını -daha önce hiç hissetmediğim kadar güçlü- bütün hücrelerimde içim titreyerek doğruladığımı algıladım.

    ve bu hislerimin ardından, böyle bir durum karşısında, benim gibi ölüme koşacak türk insanlarını hayalimde oldukça net ve keskin hatlarla canlandırabilmem sonucunda, kitapda kurgulanmış "amerika türkiye'yi 10 günde elegeçirir" cümlesinin hiç bir zaman gerçekleşmeyeceğine inancım sonsuz bir hale gelmiştir.

    teşekkürler...
hesabın var mı? giriş yap