• bu akşam istanbul film festivali kapsamında gittiğim 4.film idi.

    kız arkadaşımın çok izlemek istediği bir filmdi, benim ise pek bir beklentim yoktu açıkçası.

    salona girince de ilk başta imdb’den kaç dakika olduğuna baktım ve gözlerime inanamadım.. film tam 2 saat 55 dk!

    şimdi sorsanız bana film neyle alakalıydı diye, size tabiki birşeyler anlatırım ama ne öyle bariz biryerlere giden bir hikaye nede alışık olduğumuz iyi/kötü karakter ayırımları falan bu filmde mevcut değil.

    film başlamadan kaç dakika sürdüğünü farkedince, “kesin yarılarda çıkarım” diye kız arkadaşıma söylenmiştim ama ben hayatımda bu boyutta “hiçbirşey olmamasına rağmen” genede büyük bir keyifle izlediğim başka bir film hatırlamıyorum.

    bakın ciddiyim. filmde hemen hemen kayda değer hiçbirşey olmuyor..
    hatta olanları anlatsam bundan 3 saatlik film mi çıkar dersiniz..

    lakin bu film izleyiciyi daha ilk dakikasından itibaren coşkusu, insanları ve çekimleriyle sizi içine çekiyor ve bir dahada bırakmıyor..
    bir bakıyorsunuz 3 saat geçmiş..
    resmen bir masal gibi anlatmış yönetmen hikayeyi, eline sağlık!
    filmdeki ana karakterler ve aileleri.. fiziksel ve ruhsal yetersizlikleri ama herşeye rağmen hayattan keyif alışları..
    çok güzeldi çok!
    çok beğendim ve mutlu oldum enerjim yükseldi bu film yüzünden.

    izleyin, izletin.

    8.0/10
  • film 180 dakika ama 6-7 saat sürüyor.
  • filmi izledim de ne izledim tam ben de bilmiyorum açıkçası. eğri oturup doğru konuşayım, bu kadar çok güzel popo ve meme olmasa izlenmezdi herhalde.

    1994 yazında (tam söylemek gerekirse ağustosunda) fransa'nın akdeniz kenarı sete kentinde geçen film, paris'teki tıp eğitimini yarıda bırakan genç bir senarist-fotoğrafçının öyle bir ortamda tek bir kız ayarlayamadığını anlatıyor sanırım. ortam da ortam cidden. tunus asıllı, aşiret gibi bir aile (kuzenler, amcalar, halalar havada uçuşuyor) de 7'den 70'e iyi eğleniyor.

    sıkılmadan izledim yalan yok. bir tek son bir "disko" sahnesi çok uzun geldi. hatta ana oğlanımız artık orada gözüme iyice sapık gibi görünmeye başladı. böyle bir ortamda tık yok, habire bakıyor falan. neyse, keçi doğumu da ilginçti.

    öyle bir film işte keçi doğuruyor, gerçekten seksi kızlar tunus asıllı erkeklerle flörtleşiyor falan. deniz ve parti.

    bakalım çok merak etmeyerek ikincisini bekliyorum. o da böyle olur herhalde.
  • 5 yıl aradan sonra çok daha iyi bir şey beklerdim açıkçası bir miktar hayal kırıklığına uğradım ama her şeye rağmen bu adamın sineması farklı ve bu adamın bakışını seviyorum.

    film çok acayip amk 3 saat boyunca izliyorsun izliyorsun ama et mi balık mı anlamıyorsun, iyi de diyemiyorsun kötü de. böyle her an bir olay patlayacak gibi ama patlamıyor, sıkıcı mı? asla, akıcı mı? asla. böyle tuhaf bir film olmuş. bu muğlak atmosferi bilerek mi yarattı yönetmen yoksa tamamen hikayenin düzlüğünden kaynaklı mı orada bazı şüphelerim var ama enteresan bir akışı var filmin, ya da akamayışı.

    bir sahil kasabasındayız, çok güzel kızlar var, gündüz deniz, güneş, kum, akşam disko alkol yiyişme, o kadar. bu dümdüz hayat kesitini 3 saat boyunca size izletmeyi başarıyor kechice fakat biraz sabırlı olmanız da gerekiyor açıkçası.

    blue is the warmest color'dan sonra daha iddialı bir şey beklerdim açıkçası ben o açıdan biraz zayıf buldum ama kechice'nin gözünden kadınları izlemek büyük keyif. almadovar 1 bu 2, dişiliği bu kadar güzel gösteren 3. bir yönetmen görmedim.

    bu filmde ayrıca kendi ideâl kadın formunu da bol bol sergilemiş kechice. büyük meme, geniş kalça ve dolgun bacaklar. ophelia bau üzerinden "kadın dediğin böyle olur kardeşim" mesajını film boyunca verdi. ve elbette ki biseksüel kadın figürü. bir kechice vazgeçilmezi, onu da bol bol veriyor ama bu kez sadece flört boyutunda kalmış, öyle uzun uzun sevişme sahneleri yok, açılış sahnesinde o işi halledip bitirmiş bu kez.

    beklentim yüksek olduğu için bende bir miktar hayal kırıklığı yarattı fakat yine de kötü diyemem. hâttâ belki bir kez daha izleyebilirim bile. puanım 7.
  • --- spoiler ---

    film kuran'dan bir ayetle açılıyor ve akabine oldukça cüretkar ve etkileyici bir sevişme sahnesiyle devam ediyor. bu ayrıntıya dikkat mi edilmedi yoksa kasten mi kimse değinmek istemedi anlayamadım. çünkü ayetteki allah'ın dilediğini nuruyla aydınlatmasi minvalindeki yazıyla acılan filmin, devamıyla izleyicilere bu nurla aydınlanmamış insanlari göstermek misyonuna büründüğünü rahatlikla soyleyebilriz ve filmin asil derdinin yozlasmislik olduğunun altını da da kalın puntolarla cizebiliriz. amin'in hareketlerinden de bunu anlamak hiç de zor değil. tüm yaşananlardan heyecandan cinsellikten kaçan uzak durmak isteyen ama izleyen ve yargılayan amin karakteri. amin'in bu yargilayan ve tutucu bakisina en guzel ornek sanirim ophelie'yi yillar once çektiği fotograflarda kuzular arasinda saf ve temiz olarak betimlemesi ve yillar sonra ise ophelie'nin yaşadıklarından hareketle çıplak fotoğraflarını çekme isteğine evrilen bakışıdır bana göre. gerçi filmin açılışındaki dikiz sahnesini de unutmamak gerek yargılamaksa kendini bundan azade tutmamalı.
    --- spoiler ---

    yönetmeni ilk filmlerinden beridir takip ederim çok da başarılı bulurum ama bu filmdeki ahlakci vurguya anlam veremedim. ya da benim misyonum yozlasmisliklari vurgulamak kıvamına mi geldi anlayamadım. açıkçası hayatta her seyin yeri ayrı ve özel. saflığın da cinselliğin de özgür aşkın da günübirlik sevismelerin de... hayat hepsiyle güzel ve özel bana göre. rutine binen her şey sıkıcı ve renksiz bu da tartismasiz bir gercek ve evet hayata renk gerek. bu bazen mavi, bazen kırmızı bazen bir doğum anındaki o mucizevi aydınlık kadar beyaz... hayat bir kadının dolgun kalça ve memelerinden ibaret olmadığı gibi rutine binen veya engellenmiş bastırılmış bir cinsellik halinden de ibaret değil. hayat her şey zitliklarin bütünü zitliklarla harmanlanmis olabildigince dinamik bir sentez. bunu yönetmenin de iyi bildiğinden eminim yoksa mavi en sıcak renktir diye bir filmi çekmesi düşünülemezdi. ama bu filmdeki vurgusu ayetli açılış sekansı beni kuşkuya düşürüyor.
  • beyoğlu sinemasındaki seans bilgilerine bakınırken transit film afişinin altına yapılan yorumla koptuğum film.
    filmi henüz izlemedim o yüzden filmle ilgili bir şey yazmayacağım sadece keyifli vakit geçirmek için, müzikler için izlenecek yaz filmi diye düşünüyorum ama buraya gelme nedenim o değil.
    beyoğlu sinemasının instagram sayfasındaki transit film afişinin altındaki yorum:
    mektoub my love canto uno pornografiye kaçacak aşırı sahneler içeriyormuş +18 mi? bu konuda bilgilendirirseniz sevinirim.
    :))
    siz de buraya bi yazmadınız vicdansızlar nereye soracak adam:)
  • abdellatif kechiche'in güzel kadınları odağına alarak kendi arşivi için çektiğine inandığım; mekana yeni gelen insanların sürekli oradaki insanları öpmesiyle oluşan iki buçuk saatlik filmi.
    bir de erkekte konuşarak kendini pazarlamanın tipin önüne geçtiğini, at hırsızı kılıklı tony'nin zayıf karakterli charlotte ile olan diyalogundan anlaşılabilir.
    benim nazarımda film bunlardan ibaret. belki
    beden olumlaması için kullanılacak türden, kechiche istisnasız balık etli kadınları her açıdan perdeye taşımış çünkü.

    denizi, güneşi özlettirmiştir sadece.
  • izlemesi çok zor bir film. sıkıcı olduğu için değil fakat diyaloglar çok zorlama ve gerçek dışı. 3 saatlik filmin 2 saati karakterlerin konuşurken durup sağa sola bakmasından, kahkaha atmasından, gülmesinden ibaret.

    filmden bir diyalog mesela; iki kişi tanışmaya çalışıyor:

    a: selam, adın ne?
    b: ahahaha çok komik ya!
    a: hahahaha, noldu? utangaç biri misin?
    b: adım charlotte. ahahaha!
    a: hahaha süper, ben de tony, denize girelim mi?
    b: ayh çok iyi ya, ahahaha! bence yiyişelim.

    bu 3-5 cümlelik sahne15 dakika sürüyor. karakterler anlamsızca gülüyor, sağa sola kaçamak bakışlar atıyor, kahkaha atıyorlar. o ona noldu diye soruyor o ona cevap vermiyor gülüyor. böyle dakikalarca sürüyor. filmdeki istisnasız her sahne de bu şekilde gelişiyor.
  • sinema tarihinin en iyi sevişme sahnesi bu filmin açılışındaki sahnedir.
  • gereksiz yere uzatılmış,fransa da geniş mezhepli tunusluların yaşamını ele alan garip film..anladığım kadarıyla filmin verdiği mesaj genel olarak ahlaki tabular ve yaşam biçimi ile ilgili.açıkçası yaşamımı sorgulattı biraz.yaşadığım hayata sokayım hissini yaratıyor resmen.acaba filmdekilerin günlük hayatta karşılığı var mı?hakikaten fransa böyle bir yer mi?hiç bi fikrim yok.
hesabın var mı? giriş yap