• eğer ki bu kastedilen kişi meşhur maliye nazırı cavid bey ise, (ki o gibi görünüyor) dönemin mühim iktisatçılarından biri olduğunu, ittihat terakki'ye bir dönem yakın durduğunu ve 1926 izmir suikasti yargılamalarında suçu kesinleşmemekle birlikte idam edildiğini söylemeliyiz. ayrıca şiar yalçın'ın da babası olmakta.
  • izmir suikastini inceleyen mahkemelerde yargılanmış, suikast ile bir bağı ortaya çıkarılmamış fakat sadece eski ittihatçı olduğu için asılmış kişi.
  • gazi onu idam ettiklerini öğrenince "ne… onu da mı astınız?" diye tepki göstermiş. ismet paşa ise şöyle buyurmuş: "zaaf göstermeyin paşam"
  • batı ülkelerinin ''türkiye'de rakamlardan anlayan tek adam'' diye bahsettiği ittihat ve terakki'nin maliye nazırı.[1] birinci dünya harbi'nin kaybedilmesinden sonra diğer ittihatçı arkadaşlarıyla beraber yargılandı. gazi'ye düzenlenen izmir suikast girişimine iştirak ettiği gerekçesiyle istiklal mahkemelerince idam edildi. oysa cavit bey'in ne izmir suikastiyle ne de birinci dünya savaşı'na girmemizle bir alakası vardı.

    suikast girişimine katıldığı münasebetiyle olağanüstü hal mahkemesine çıkarıldı. mahkeme başkanlığını -hukukçu olmamasına rağmen- ali çetinkaya yapıyordu. o sordu, cavid bey cevap verdi:

    —ikinci seçimin yapılacağı sırada evinizde yapılan toplantılarda ittihatçılarla ne konuştunuz?
    —kara kemal bey, mustafa kemal paşa ile görüşmüş. paşa hazretleri, ittihatçıların ne yapacaklarını sormuş. o da bu konuda bir şey söyleyemeyeceğini, arkadaşlarıyla görüşmesi gerektiğini, ancak o zaman cevap verebileceğini söylemiş.
    — sonra?
    — bunun üzerine sırf gazi paşa'nın arzusunu yerine getirerek bekledikleri cevabı verebilmek için toplanıldı.
    — nerede toplanıldı?
    — benim evimde.
    — tespit edelim: nasıl toplandınız? kimler vardı? neler konuştunuz? kaç toplantı yaptınız?
    — iki defa toplanıldı. bu toplantılarda kara kemal'in gazi paşa ile görüşmesi konuşuldu. ittihatçılar olarak seçimlere girip girmeme konusu geçti. bunu gazi paşa'ya arz edecektik. ''gönlü olmayanlar emrinizdedir'' diyecektik.
    — başka ne görüştünüz?
    — parti programını.
    — evinizde toplantılar yaparak komite halinde mi çalıştınız?
    — bir defa ittihatçıları toplayan ben değilim. kara kemal çağırdı. ben de kapımı yüzlerine kapatamazdım.
    — neden sizin evde toplanıldı?
    — daha rahat, daha sakin.
    — yani gizlice bir komite!
    — ne münasebet, herkesin gözü önündeki bir ev.
    — şükrü, kara kemal, canbulat bir yol tutturuyorlar. parti için faaliyete geçiyorlar ve siz haberdar olmuyorsunuz?
    — beyefendi, haberdarım. fakat işte o kadar. katiyyen alakadar değildim.
    — ama kara kemal bey ile sık sık görüşüyordunuz.
    — bundan ne çıkar? eski bir dost. evime gelir, onun gibi konuştuğumuz başka dostlarım da var.
    — cavit bey... şunu iyi bilin ki istiklal mahkemesi şahsi kanaatlerine göre hüküm verir. sizin bu ifadeleriniz şahsımızı ikna etmemiştir.

    istiklal mahkemesi başkanı ali bey niyetini henüz mahkeme başında belli etmişti: istiklal mahkemesi kanıtlara göre değil, şahsi kanaata dayanarak hüküm verecekti. cavid bey, kendisine isnat edilen suçu öğrendiği gün karısına şu mektubu yazdı: ''bütün kanıt, kara kemal bey'in arkadaşı olmamdan ibaret kalıyordu. pamuk ipliğinden daha ince olan bu delil ile 20. asırda olağanüstü bir mahkeme tarafından mahkum edilişimi aklım almıyor. ben en müthiş düşmanıma, hayatıma kastetmiş kimselere karşı bile bu delillerle hüküm veremem!''[2]

    mahkemede yalnızca izmir suikasti görülmüyor, ittihatçıların devri, o devrin sorumluları ve suikaste karışanlarla doğrudan bir alakası olmayan muhalif terakkipervercilerde yargılanıyordu. mahkeme tam bir siyasi dava haline bürünmüştü. gazi paşa, abdülhamit'i darbeyle indiren ittihatçılardan çekiniyordu. bizzat kendisi de ittihatçıolduğundan onların neler yapabileceğini en iyi o biliyordu. hatta meşhur bir sözü vardır: ''bir ittihatçı iyi dosttur, iki ittihatçıdan korkulur, üç ittihatçı için ise iktidarı almaktan başka tatmin yolu yoktur.''[3] dolayısıyla kararlar peşinen verilmişti. suikast unutulmuş, sorgu ve savunmalar ittihatçılar üzerinde yoğunlaşmıştı.

    cavid bey, osmanlı'yı birinci dünya savaşı'na sokmakla suçlanıyordu. oysa aynı cavid bey, osmanlı'nın birinci dünya savaşı'na girmesine karşı olduğu için 5 kasım 1914 yılında görevinden istifa etmişti.[4] mahkemede kendisini şöyle savundu:

    — hakim efendiler... bu memlekette, millet mukadderatına vaz-ı yed etmişlerin(dahil olmuşların) içinde harp mesuliyeti olmayan üç kişi varsa bunlardan birisi benim. bu memleketin, harbin müthiş kabusu altına girmemesi için üç ay geceli gündüzlü çalıştım. tepindim, uğraştım. harbin mesuliyetinden bana isabet edecek hiçbir vicdan payı yoktur. harbe girildiği gün, nasıl girildiğini gördüğümden itibaren, mukavemet ve mücadele kapısı açtım. harp açanlara; ''mısır'ı alacağız'' diyenlere şöyle söyledim: ''mısır'ı alıp da ne yapacaksınız? bizim elimizde biri ırak, biri adana olarak iki mısır var. bunlar harabe ve virane halde dururken üçüncü mısır'ı buna katmak için mi harp edeceksiniz?
    (...)
    bu memleketin malik olmadığı şey insandır. harp sahalarında telef olacak yüz binlerce türk'ü düşünmüyor musunuz? ve bunların kaybını karşılayacak hangi zafer, hangi muvaffakiyet olabilir?'' sualini sordum. fakat bütün bu suallerim cevapsız kaldı. karşımdaki adamların vatansızlıklarından değil -haşa- kuran'a iman ettikleri kadar almanya'nın zaferine iman ettiklerinden dolayı suallerim cevapsız kaldı. kalbim parçalanarak arkadaşlarımdan ayrıldım. istifa ettim. bu benim için çok ağır bir şeydi. ittihat ve terakki'nin hemen hemen teşekkülünden beri birlikte çalıştığım insanlardan, meşrutiyet'in ilanından sonra aynı bayrağın altında en mukaddes fikirleri müdafaa ettiğimiz arkadaşlardan ayrılıyordum.

    cavit bey savunmasını yaparken solonda çıt çıkmıyordu. parlak ve edebi üslubu ile yaşamını anlatıyor; maliye bakanı olarak aldığı kararları ve gerekçelerini açıklıyordu. ali çetinkaya, cavit bey'i kara kemal ile birlikte evinde gizli toplantılar yapmakla suçluyordu. o günlerde kulaktan kulağa yayılan savunmasında kendisini şöyle savundu:

    — o gizli teşkilat tarafından verilen suikast kararında katiyen malumatım yoktur. bir insanın bir şeyler yaptığını ispat etmesi gerekir. ben bir şey yapmadığımı nasıl ispat edebilirim? bütün hayatımda, hiçkimseye karşı -hatta en müthiş düşmanlarıma bile- şiddet kullanmadım. kullanılmasına da hiçbir zaman razı olmamış, taraftar olmamış bir insanım. hiçbir hareketimde, hiçbir konuşmamda, hiçbir yazımda şiddet yoktur.
    — kara kemal ile alakanız nedir?
    — kara kemal bir gün tekrar iktidara gelmeyi ve arkadaşlarını iktidara getirmeyi düşünüyordu. bendenizin istanbul'a gelişinden 5-6 ay önce bu işlere başlamıştı. bunların hiçbirinde benim alaka ve irtibatım yoktur. hiçbir zaman kemal bey'i siyaset yapmak ve muhalefete geçmek için katiyyen teşvik etmedim. en nihayetinde benim kudretim nedir ki kemal bey'i teşvik ve ikna edeyim? asıl kuvvet, kudret, para, şirketler, adamlar, kemal bey'in elindeydi. bunlar benden yardım istemezdi, ihtiyacı da yoktu.
    — kara kemal, suikast planından söz açmış mıydı?
    — hayır. size bütün mukaddesatım namına yemin ederim ki bana bu teşebbüsten bahsetmemişlerdir. hiçbir şeyden haberdar değilim. masumum, bigünahım. hem niçin yapacağım? siz kendiniz de kabul edersiniz(ali çetinkaya da eski ittihatçılardan olduğu için böyle söylüyor) ilk gününden itibaren siyasete girmek istemedim. milletvekili olmak istemedim.

    ali çetinkaya, cavid bey ile ismail canbulat'ın daha önceleri mektuplarında suikasti planladıklarını iddia ediyordu. iki isim de bu iddiayı şiddetle reddetti. fakat bu mektuplar bir türlü bulunamadı. olayın üzerinden 80 yıl geçtikten sonra bu mektupların bulunması murat bardakçı'ya nasip oldu. yazışmalarda suikaste dair hiçbir emare olmadığı seneler sonra anlaşılacaktı.

    cavit bey'in sorgusu sırasında elinin cebinde olması ali çetinkaya'yı kızdırmış ve kendisine hakarette bulunmasına neden olmuştu. ali bey bununla da yetinmeyip ''ben seni şimdi asmam da ne yaparım!'' diyerek tehdit etti.

    mahkemenin sonuna gelinmişti. cavid bey'in sonraları bir hitabet şaheseri olarak nitelendirilecek savunması şöyle son buldu:
    —muhterem hakimler... ağır bir cürümle suçlanmış olarak, altmış üç gündür adaletinizin emriyle mevkuf(tutuklu) bulunmaktayım. hiçbir zevke tutkun değilim. en sıradan zamanlarda bile hayatımın düzeni herkesin malumudur. böyle şeyler benim hayatımda hiçbir zaman yer almamıştır. bir partinin başına musallat olan haşarat, yaptıklarının sorumluluğunu hem partilerine, hem de millete çektirir. hayatta kağıt değil, milyonlarca altın ile oynayan benim gibi bir adamın dahi bugün dikili bir taşı yoktur. şimdi karar sizin ve yüksek heyetinizindir. vereceğiniz karar, mesut zamanlarınızda bir soru işareti şeklinde vicdanınızı rahatsız etmesin. sözlerime inanmış iseniz, pekala. inanmamış iseniz ne yapayım, mukadderat.

    cavid bey'in sözlerine inanılmadı. bu parlak savunmanın istiklal mahkemesi üzerinde en ufak bir tesiri bile olmadı. hayatı, ertesi gün darağacında hazin bir şekilde nihayete erdi. idam cezasını duyduğunda ''demek böyle... yazıklar olsun!'' diyebilen cavit bey, ip boynuna geçirilirken ''zulümdür, bu zulüm! allah'ın laneti zalimin üstündedir.'' diye bağırdı.

    böylelikle türkiye, ekonomi alanında engin bilgisi ve tecrübesinden faydalanabileceği bir entelektüeli kaybetmiş oldu. cavit bey, lozan barış antlaşması'nı imzalayan türkiye delegelerinden biriydi. osmanlı'nın son dönemlerinde liberallerinin sözcüsü olmuştu.[5] ilm-i iktisat adlı eserinde, ekonomiye devletin müdahalesine ve korumacılığa şiddetle karşı çıkıyordu.[6] iktisat ve istatistik alanında, avrupa'da meydana gelen gelişmeleri osmanlı'ya aktardı. özel teşebbüsü geliştirip güçlendirmeyi amaçlayan osmanlı itibar-ı milli bankası'nı kurmuştu.[7]

    zamanın başbakanı ismet inönü, yıllar sonra cavit bey ile ilgili şu değerlendirmeyi yapacaktı: ''cavit bey'in durumu, ittihat ve terakki'nin başta gelen şahsiyetlerinden biri olarak değerlendirilmiştir.(tek suçu ittihatçı olması demeye getiriyor) ama ben onun şiddet hareketlerine, suikast teşebbüslerine girecek tabiatta olduğuna hiçbir zaman ihtimal vermedim.''[8]

    en baba kemalistlerden falih rıfkı atay da çankayası'nda cavit bey'in suçsuz olduğunu bir vicdan muhasebesi yaparak şu satırlarla anlatır: ''biz, cahit ve cavit'in hiçbir zaman suikastçı olmayacağını biliyor ve ankara'ya geldikten sonra da durmadan ismet paşa'ya baskı yapıyorduk. cavit ve eğer onunla birlikte başka günahsızlarda varsa, onların ölümden kurtulamamış olmalarına hala vicdanım yanar.''[9]

    kaynaklar:
    [1] https://web.archive.org/…a-cete-ve-kurt-kanunu.htm.
    [2] tüm mahkeme zabıtları: https://books.google.com.tr/…&q=cavit%20bey&f=false
    [3] fethi okyar, üç devirde bir adam, tercüman tarih yay., istanbul, 1980, s. 447
    [4] ana britannica ansiklopedisi, 1987: 412
    [5] metin kunt ve diğerleri, türkiye tarihi: 3, istanbul: cem yayınevi, 1993, s. 215.
    [6] mete tuncay ve diğerleri, s. 271.
    [7] seyitdanlıoğlu, “türkiye’de liberal düşüncenin...,”, s. 109.
    [8] vahdettin engin, hesaplaşma, yeditepe yayınevi, istanbul, 5. baskı, 2011 s.284
    [9] falih rıfkı atay, çankaya, s. 405.
  • ---spoiler---

    ...ortada izmir suikastı vakası var. bunu kabul edin. cavit bey ona katılmış birisi değil. ama katılanlarla teması olmuştur. sağda solda paşa için iyi şeyler konuşulmadığı belli. maalesef istese de, istemese de mehmet cavid bey gibi değerli bir maliyeciyi bu zaman ve tavır götürür. bedel ödenir. söz konusu olan iktidar savaşıdır. ( cumhuriyet'in ilk yüzyılı 1923- 2023, ilber ortaylı, sayfa 123)

    ---spoiler ---
  • günlükleri dört cilt olarak (854+722+760+736) ve toplam 3072 sayfa olarak "meşrutiyet ruznamesi" başlığıyla yayımlanan ittihatçı.

    8 mart 1909 - 28 şubat 1924 arasında (ikisi kayıp) 23 defter.

    merak ve ilgiyle başladım.

    el yazıları bakalım doğru okunmuş mu? bunu da ayrıca merak ediyorum.
  • ıı. abdülhamit'in oğlu şehzade burhanettin efendi'den boşanan çerkes aliye nazlı hanım ile 1921 yılında ikinci evliliğini gerçekleştirmiştir.
  • 26 yargılamaları sırası gümbürtüye ve dönemin olağanüstü şartlarına kurban gitmiş türk siyasal tarihindeki önemli figürlerden biri.

    idamı için tek mantıklı açıklama bana göre 23-26 arası istanbul'da yeni rejimden memnuniyetsizlerin ve eski ittihatçıların cavit bey'in evinde ara ara toplanmasıdır. karabekir-orbay-cebesoy-bele grubu kadar eski ittihatçı liderler de mustafa kemal açısından yapacağı "devrimlerin" önündeki engel olarak görülüyordu. ki tedirgin edici şekilde kurtuluş savaşı dönemi ankara tökezlese de batum'dan yurda girsem diyen enver ve içeride onu bekleyen kadrolar* mevcuttu. yunan denize dökülünce ilk bu mesele halloldu. şeyh sait ve sonraki süreç mustafa kemal'e manevra alanı açtı, kurt kanunu işleyerek diğer bahsettiğim iki grubu alt etti. itc 26 yargılamaları ile yurtiçinde kalmış liderlerin de tasfiyesi ile tarih sahnesinden silindi.

    mustafa kemal'in enver kadar kendisi ile bir sorunu olduğunu düşünmüyorum. zira, mustafa kemal'in enver-talat kliği ile fikir ayrılığını oluşturan ana mesele cihan harbinde alman saflarında olmak ve alman generallerle birlikte çalışmaktı. cavit bey de pek farklı fikirde olduğu söylenemez. harbe girilmeden yapılan ittifak anlaşmasına karşı kabineden sadrazam sait halim ile birlikte ses yükseltmiştir. kurtuluş savaşı yıllarında da zaten 22'ye kadar yurtdışındadır. enver gibi maceralara atılmamıştır. ancak başta bahsettiğim gibi dönüşünden sonra isminin ağırlığından ötürü çekim merkezi olmuş, bu da yeni rejimi rahatsız etmiştir. ekonomik görüşleri dışında pozitivist görüşleri ve yayımcılığı* ile türk münevverler tarihinde önemli bir yerde görüyorum kendisini ancak kurt kanuna kurban gitmiştir. çünkü burası türkiye'dir.
  • halide edip adıvar, ermeni tehciri sırasında mehmet cavid bey’e şunları yazmış: "...bilhassa ermeniler, cemal paşa’nın aziz başına allah’la beraber yemin eden sırf burada yaşamak hakkını bulan bir sürü bedbaht ermeni var... çöllerde ot yiyerek karınları şiştikten sonra kimi anasını, kimi babasını, birçokları da çocuklarını kaybettikten sonra buraya düşmüşler... çocuklarıyla, kadınlarıyla ayrıca meşgul oluyorum. küçüklerine bir sınıf açtık, okutuyoruz... bahçede bir facia daha var! oğlunu yanında öldürürlerken birdenbire dilini kaybeden bir bedbaht, öteki oğlunu ve ailesini nereye attıklarını bilemiyor. ayakları çıplak, gözleri elem içinde, mütemadiyen işaretle felaketini haykırıyor. bazen geceleri çocuğu ölen bir kadın gibi, başı elleri içinde döğünüyor, döğünüyor..."
  • ittiyat ve teraki'nin ilk maliye bakanıydı.dışarıdan borç almayı destekleyen bir insan olduğu için pek sevilmezdi aslında."avrupa medeniyeti şark için kötü,sermaye açısından memleketimiz için iyidir" demiştir.(bana göre biraz tutarsız bir ifadedir)

    1926 yılında istiklal mahkemesinde yargılanıyor ve idam ediliyor.işin ilginç tarafı o sırada hapiste bulunan cavid bey'in bu yargılanma sürecinden haberi yoktur.bir gün , aniden infaz edilmek üzere koğuşundan alınmıştır.
hesabın var mı? giriş yap