• gelmiş geçmiş en iyi holywood filmlerinden. niye ?

    - cgi yok.

    - steroid manyağı olmuş ego tavan karakterleri yok. (lord humungus reyiz biraz adaleli, yetkili bir ağabey ama o bile bugünün dwayne johnsonları gibi iğrenç görünmüyor)

    - senaryo başarılı.

    - kostümler, klanlar, tasarımlar, araçlar: belli ki emek verilmiş, kafa patlatılmış, hazırdan faydalanılmamış.

    - motorsikletten ok atan, araçlar arası atlayışlar yapan punk karakterler müthiş ve onlar da bugünün filmlerindeki süper-über uçan kaçan karakterler gibi değiller, mümkün olduğunca mütevazi ve imkan dahilinde oluşturulup çekilmişler ki aslında sinematik zevki sağlayan şey de bu.

    - kamera. ben bugünün süper über hd hq kameralarıyla yapılan işleri sevmiyorum, bana göre sinema kamerası biraz kötü, buğulu, lekeli olmalı.

    - önceden de söyledim ama 'küçük dağları ben yarattım' tipi bir baş karakterimiz yok bu çok güzel. he max biraz artist, yalnız adam tripleri falan var ona itirazım yok ama bugün holywood'un yaptığı filmlere bakınca ne dediğimi anlayacaksınız.

    - yan karakterlere de kafa yorulmuş: gyro captain olsun, the feral kid, pappagallo (adeta bir antik atina yöneticisi), amazon savaşçısı abla (karizma bir ablamızdı lan bu kadın öldüğünde ne tribe girip üzülmüştüm amk), lord humungus reyiz (dexer'in akrabasıymış diyolla bunun gaynı gil dexer'in emücesinin şeysi miymiş ne), the toadie (adeta günümüz yandaş gazetecisi, bir jölesi eksik) ve tabiiki unutulmaz adam wez reyiz ki sesi olsun araçtan araca atlamaları olsun, yaptığı şamanist ainimsi ibadet olsun, o çağda lgbtt hakları konusunda duyarlı duruşu olsun değişik bir abimizdi.

    edit: he bu arada humungus'un 'sevgili kardeşlerin, gelin aramıza katılın, kaynaşalım, ben o psycho-punk gömleğini çıkaralı çok oldu' konuşmasında pappagallo'ya itiraz edip 'doğru söylüyor adamcağız, bence kapıları açalım' falan diyen abla tam bir yetmez ama evetçi değil de nedir.
  • çocukluğumda beni en çok etkileyen, en ağzım açık seyrettiğim birkaç filmden biri. ilki star wars.

    bugün yeniden seyredeyim dedim ama şimdi canım sıkılacak, eski çekim teknikleri, saçma ses efektleri, saçma sapan müzikler falan olacak dedim içimden. vay efendim sen misin bunu diyen!..

    kostümler, ortamlar falan filan bir yana, muhteşem stunt sahneleri, über kareleri, sağlam bir kurgusu olan, deli manyağı bir filmmiş bu. konusu falan da hiç öyle yavan değil. belli bir dinamiğe, mantığa sahip, akışkan, vuruşkan, eğlenceli bir aksiyon filmi. erkek filmi ve tabii ki serinin en iyisi.

    --- spoiler ---

    film, bütün seride olduğu gibi, mad max'den daha deli, ruh hastası bir çok karaktere sahip; lord humungus, kıçı açık wez, onun erkek sevgilisi, feral kid, max'in etrafında pervane olan adam, abba dan esinlenmiş kamp ahalisi gibi. özellikle max, bir filmde baş rol oynasaydım böyle bir şey olmak isterdim heralde dedirten bir karizmaya giyime, kuşama sahiptir bu filmde. ilk filmde daha kopildi. burada, artık ben oldum demiş. özellikle müzik kutusu bulduğu sahnedeki anlık gülümseyişi, kamyonun başına geçtiğinde papagallo'ya attığı bakış, en sonunda tüfeğini* patlatabildiği sahnedeki halleri hareketleri falan şahaneydi.

    finaldeki kovalamaca sahnesi (ki film falan değil artık o, gerçekten yaşanmış olaylar onlar), humungus'un, ne olduğu tam anlaşılamayan, lokomotife benzeyen aracıyla, sikerim böyle yaşantıyı deyip max'in sürdüğü kamyonla kafa kafaya girmesi ve perişan olması, bumeranglı piçin* wez'in sevgilisinin kafasını yarmasıyla wez'in hayata küsüp olay çıkarması, akabinde humungus tarafından önce etkisiz hale getirilişi ve daha sonra da unleash edilmesi sahneleri, kim olduğunu tespit edemediğim bir dublörün, yüzü koyun bir şekilde, yere 90 derece açıyla ve saat yönünün tersine(max'in sürdüğü kamyona göre) alabildiğine dönerek, kameraya doğru uçuşu ve ıskalaması gibi akla zarar sahneleriyle beni kendimden geçirdi şuracıkta. zevkten köpürdüm artık. cgi delisi olmuş gözlerime reset atıldı bu sayede. çocukluk hatıralarımı depreştirmesiyle de ayrıca göz yaşartıcıydı.

    --- spoiler ---
  • " hayatım sönüyor... görünümler bulanıklaşıyor. geriye kalan yalnızca anılar. hatırladıklarım, bir karmaşa zamanı... yıkılan hayaller, o tüketilmiş topraklar.
    ama en çok, yol savaşçısını hatırlıyorum. max dediğimiz adamı. onun kim olduğunu anlamak için, bir başka zamana gitmeniz gerekir. dünyanın petrolle yaşadığı... ve çöllerde boru ve çelikten büyük kentlerin yükseldiği bir zamana.
    hepsi bitti, geçmişte kaldı.
    çoktan unutulmuş nedenler yüzünden, iki güçlü savaşçı kabile savaşa tutuştu. yarattıkları cehennem hepsini birden yuttu. yakıt olmadan onlar bir hiçti. kumdan kaleler yapmışlardı. gürleyen makineler tekledi ve durdu. önderleri konuşuyor, konuşuyor, konuşuyordu... ama hiçbir şey çığı durduramıyordu.
    dünyaları çöktü, kentler infilak etti.
    bir yağma kasırgası... bir korku fırtınası.
    insanlar birbirlerini yemeye başladılar. yollar ise dehşetli bir kabustu. yalnızca çöpçülük edecek kadar hızlı, yagmalayacak kadar vahşi olanlar hayatta kalabiliyordu. çeteler otobanları ele geçirdi. bir depo dolusu benzin için savaş ilan etmeye hazırdılar. işte bu çürüyüş girdabında sıradan insanlar darbe yiyip ezildi. max gibi insanlar... savaşçı max. max, bir motorun kükremesiyle, her şeyini kaybetti... ve insanlıktan çıktı. tükenmiş, kimsesiz bir adam... geçmişinin şeytanlarıyla boğuşan bir adam. issız topraklarda avare avare dolaşan bir adam. ve işte burada, bu çorak topraklarda... yeniden yaşamayı öğrendi."

    anlatımıyla başlar. fallout ve fallout 2nin giriş videolarındaki anlatım muhtemelen buradan esinlenilmiştir. (#2338542)
  • ah, özellikle o ilk sahne, bulanık ve depresif bir ses tonu, siyah beyaz kaos görüntüleri, petrol rafinerileri, nükleer bombalar, tanklar tüfekler, "wasteland", yolda bir dweller bir wanderer, montunun tek kolu kopmuş. dogmeat ve highwaymen.
    war, war never changes, değil mi?
  • dün yıllar sonra tekrar izleyince waterworld filminin bu filmden esinlendiğine düşündürdü.
  • sinema tarihinin herhalde en kült filmlerinden biridir. sayısız konuda bir film için olabilecek en iyi örneklere sahiptir:

    -dublörler harikadır. kovalama sahnesinde kamyonun arkasına atlarken dengesini kaybetmemek için mücadele etmesi mi dersin, bütün beden dillerinden buram buram vahşet akması mı dersin. sanki gerçekten koca bir çeteyi sete getirmişler de öyle çekmişler.

    -konsept mükemmeldir. motorlardan ok atmalar, zincirle kanca fırlatmalar, punk'çılara benzer çete üyeleri, teknoloji ve ilkelliği iç içe barındıran araba ve kostüm tasarımları. bunun üstüne post apocalyptic ortamı ve çölü koyun. nefis.

    -mel gibson'ın oyunculuğu efsanedir. çocukla karşılaştığı ve müzik kutusu verdiği sahne, gyro captain'le karşılaşmadan evvelki beden dili, vs.

    -filmde sivri hiçbir şey yoktur. hele iyi karakterlerin sapır sapır döküldüğünü gördükçe ve son sahneye gelince bir kez daha anlıyorsunuz. film max şöyle yapmış, şöyle etmiş kafasında ilerlemiyor. hele hele bugünkü son anda bombayı durdurmak kafası gibi zoraki ve klişeleşmiş filmleri izledikçe aradaki farkı daha iyi görüyorsunuz. bu filmde o karizmasını öve öve bitiremediğimiz max abimiz sıradan bir adamdır. bu kadar.

    son olarak filmdeki bazı kamera arkası çekimler, dublör kazaları vs gibi şeylerin olduğu güzel bir linki de buraya bırakayım; http://geektyrant.com/…t-mad-max-2-the-road-warrior
  • gelmiş geçmiş en güzel finallerden birine sahip filmdir. o son saniyede kameranın yol savaşcısından uzaklaşması ve ekranın kararışı adamın tüylerinde toplu isyana yol açar.

    --- spoiler ---

    and the road warrior? that was the last we ever saw of him. he lives now, only in my memories...

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    mr. spock'ın akrabası olduğunu sandığım ''kaş kadın''ın tankerin üzeriden düşüp hunharca çiğnendiği/katledildiği sahnede anladım ki max yoluna yalnız devam edecek. başlarda aha kıyar bununla nikahı, bumerangçı manyağı da evlat edinirler, al sana aile falan dedim de, olaylar çok garıştı sonradan. ve bence de ilk filme göre çok daha iyiydi.

    --- spoiler ---
  • mad max serisinin en guzel filmidir evet. ilkinde gunumuze daha yakin bir dunya gozlemlenirken, bu filmle birlikte mad max serisi artik tamamen post-punk bir hikayeye donmustur. ne de guzel olmustur.
  • max'in minik muzik kutusuna bakarken ki bir anlik gulumsemesi* ve sonra eski haline donmesi sahnesi sahsimi baska hicbir filmin hicbir sahnesinin etkilemedigi kadar etkilemistir. oyle bir sahnedir ki, mel gibson bu filmin ustune patriot'u bile cevirmis olsa, kendisinden tiksinememissem sirf bu iki saniyelik olaganustu oyunculugu icindir.
hesabın var mı? giriş yap