• 3 yildir yasadigim ulke.
    o kadar memnunum ki sakinliginden, guvenliginden, dogasindan, hayatimin kalanini burada gecirmek istiyorum.

    hayatta gercekten de parayla satin alinamayacak seyler varmis, en basitinden trafikte sinir olmamak ya da magandalarla muhattap olmak zorunda kalmamak gibi.
    ya da kiz erkek fark etmez, caninin istedigi saatte guvenle sokaklarda gezebilmek, kosuya cikabilmek gibi.
    ya da acaba surada kaziklanir miyim endisesine kapilmamak gibi.

    ıste turkiye'de ne kadar zengin olsaniz da maasli calisan olarak milyarder olup korumayla gezmediginiz surece bunlari parayla satin alamazsiniz. luxembourg bunu verdi bana.

    edit:imla

    alt edit: çok fazla soru gelmiş, bilgilendirmek adına ana başlıkları içeren bir edit girmek istedim.
    mesleğim çok sorulmuş, siber güvenlik üzerine çalışıyorum. buraya gelişim de mesleğim sayesinde oldu. aklımda hep yurtdışında çalışmak vardı (özellikle amerika) ancak biraz tecrübe kazanıp öyle gitmek istiyordum. oylesine bir profil oluşturup herkesin bildiği linkedin benzeri amerikan sitesi monster.com'a cv'mi yükledim ancak hiç iş başvurusu yapmadım. çok uzatmadan bir gün bir email ile teklif geldi (pandemi zamanı) görüşmeler oldu, anlaştık, şirket benim adıma çalışma ve oturum izni için başvurdu, ben türkiye'den ıslak imzalı bir vekalet ve birkaç evrak gönderdim, işin büyük kısmını onlar halletti, bana çıkan izni gönderdiler ben de onu konsoloslukta pasaporta işlettim. hayatımdaki en büyük şansım budur sanırım, hiç beklemiyordum.
    açıkçasi ilk maaşım o kadar yüksek değildi, iki sene paylaşımlı evde kaldım. yine de şirket türkiye'de rüyamda göremeyeceğim son model mercedes c200d vermişti. luxembourg iyi güzel ancak en büyük, belki de tek problemi ev fiyatları ve kiralar. inanilmaz yüksek. merak edenler athome.lu'dan bakabilir. daha sonra iş değiştirerek hatrı sayılır oranda maaşımı arttırdım ve şuan iki özel bahçeli bir evde oturuyorum. börtü böcek çiçek falan.

    birçok kişi nasıl gelebilirim diye sormuş. burada en çok gördüğüm alan ekonomi, finans, muasebe, malum bankalar. ondan sonra da it. kendi alanım dışında konuşmam doğru olmaz o yüzden ekonomi finans'a değinemiyorum, üzgünüm. it için linkedin'de ilanlar mevcut, genelde sadece ingilizce yeterli ancak fransızca büyük artı. ben bakmadım ancak yine monster.com'a da bakabilirsiniz, diğer ülkeler var mı bilmiyorum. aile ile gelmeyi düşünenlerin ev kiralarına tekrar dikkatlerini çekmek isterim. ya iki maaş ya da tek yüksek maaş olmazsa ev bulamayabilirsiniz. ev sahipleri genelde kiranin uc kati kadar net maas geliri bekliyorlar. para için yurtdışına gitmeyi düşünenlere ise isviçre'yi önerebilirim.

    burası gerçekten çok küçük bir ülke. eğer sakinliği sevmiyorsanız, kaos insanıysanız sıkılabilirsiniz. iyi yanı her yere yakın. arabayla brussel, koln, frankfurt 2-3, paris, amsterdam 3-4 saat. ben huzuru sevdiğim için ve artık keşmekeş çekemediğim için burayı çoook seviyorum, amerikaya gitmeyi de kesinlikle ama kesinlikle düşünmüyorum. türkiyede her sokağa çıktığımda en az 3 öküze sinir olurken burada yıl olmuştur herhalde öküze denk gelmeyeli. yalnız belirtmeliyim ki bütün avrupalı arkadaşlarımın dediği şu, luxembourg bir istisna, bütün avrupa böyle değil, ben de katılıyorum.

    gezilebilecek yerler;
    sehir merkezi (city center), yaklasik 4 saat civarinda butun merkezi gezebilirsiniz. ayriyetten 2 tane muze var. golden lady'nin alt kisminda yurumek icin guzel bir vadi (evet sehir merkezinde yemyesil bir vadi) ve yaninda bir tane catedral mevcut, sehir merkezinde dinlenmek icin bir suru pub/cafe de mevcut. bu arada bahsettigim yeni merkez. bir de eski merkez var "grund" burayi da 2 saat civarinda gezebilirsiniz, mutlaka gorun. merkez disinda vakti/gunu olanlar icin siddetli tavsiyeler; "vianden", "remich", "schengen", "mullerthal", "trier", "echternacherbruck", "ettelbruck" ve kuzeydeki gol etrafini onerebilirim. google'dan fotograflara bakip karar verebilirsiniz. hiking icin cok guzel ve onlarca alternatif de mevcut.

    cost of living hesaplamaları için: https://www.numbeo.com/cost-of-living/
    maaş fikri edinmek için : https://www.glassdoor.com/index.htm

    bilgilerinize sunarım.
  • ulkenin baskentinde gorulecek pek bir sey olmadigi dogru olsa da, ulkenin geneli icin ayni seyi soylemek pek dogru olmayacaktir.

    ulke kucuk, cok kucuk olmasina ragmen, batisi ve dogusu, kuzeyi ve guneyi bazi farkliliklar gosterir. ulkenin guneyi 20 yil oncesine kadar madencilikle mesgul oldugu icin daha zengindir. kuzeyde ise daha cok tarimla ve hayvancilikla ugrasirlar. ulkenin batisi daha cok fransayi, dogusu ise almanyayi andirir, hem yapi-mimari itibariyle, hem de sokak tabelalariyla...

    ulkede gorulecek yerlerin cogunlugu almanya sinirindadir. her seyden once mosel nehri boyu almanya'da kulturel ve tarihi acidan ne kadar zenginse luksemburg'da da o kadar zengindir. germanik ortacag kentleri, kaleler, satolar, kiliseler ve manastirlar bu bolgeyi donatmaktadirlar.

    ornegin echternach, ulkenin en eski sehridir. nehirdeki koprunun ote yani almanya'dir. 800lu yillarda kurulmus bir manastiri ve manastirin cok ilginc bir muzesi vardir. gorulmeye degerdir.

    daha kuzeyde vianden kasabasi vardir ve burasi vianden kalesine ev sahipligi yapar. diger orta cag yapilarina oranla cok yeni durmasinin sebebi restorasyonun 19. yuzyilda yapilmis olmasidir. doga, kaleye inen cikan yollar pek bir hostur.

    vianden'in biraz batisinda "minik isvicre" (little switzerland/petit suisse) olarak un yapmis mullerthal vardir. cok guzel doga manzaralari, su yollari ve agaclarla bezenmis bir yerdir burasi.

    yine ulkenin kuzeyinde esch-sur-sure koyu vardir. icinden sure nehri akmaktadir, yine bir kale kalintisi vardir. 30 dakka yeterlidir burasi icin. upper sure lake'e gidip yuzebilirsiniz akabinde (eger yagmur yagmuyorsa!!!).

    luksemburg sehrinden echternacha giderken yolda bir kac sato gorursunuz, oralara ugrayiniz, kacirmayiniz.

    ayrica yine echternach'ta unesco kulturel mirasi olan dini bir rituel her yil haziran ayinda icra edilir. tam hikayesini bilmiyorum bunun ancak erkekler ve bayanlar 3 ileri 2 geri ziplayarak ve ellerinde bildigimiz bez mendiller tutarak (bir ucundan bir kisi digerinden digeri tutarak) bir yerden bir yere giderler.

    sehre gelirsek: sehri iki katli dusunursek, 1. kati, yani sehri ikiye bolen vadi, grund ve clausen semtlerine ev sahipligi yapar. buralarda guzel cafeler, restoranlar vardir. genelde haftasonlari bir atraksiyon vardir. jazz ve blues festivali burada yapilir ve yaklasik 20 kadar sahne vardi sanirim 21 temmuzda.. sehrin en guzel fotolari burda cekilmis olanlaridir. abbeye de neumunster bir cok kulturel atraksiyon sunar bizlere (konserler, sergiler). vadiden yukariya dogru uzanan duvarlardan birisinde kucuk magaralar vardir, coook eski zamanlardan kalma. turistlerin ugradigi en popular yerlerden biridir burasi ve unesco kulturel mirasi kapsamindadir.

    kirchberg semti avrupa birligi kurumlarininin bulundugu yerdir. avrupa sayistayi, adalet divani, parlamento ve komisyonun bazi departmanlari burdadir.

    cok pahali bir ulkedir. emlak fiyatlari bilhassa (en azindan ben deniz icin) sacmalik derecesinde pahalidir. 40 metre karelik bir studyo kirasi 800 eurodan asagi degildir. lakin ulkenin kisi basina dusen gelir bazinda dunyanin en zengini oldugunu burda es gecmemeliyiz. asgari ucret bile 1400 euro civarindadir. saniyorum parayla dogru orantili olarak dertleri tasalari yoktur. kisa mesafelerde bile araba kullanilir. bmw, porche, mercedes gibi markalar luks degildir burda, normaldir. 6-7 ay calisip bir opel/vw alacak parayi zaten kazanmaktadirlar. sokaklarda pek insan goremezsiniz o yuzden. dusup olurseniz kimse gormez sizi... dikkat etmek lazim. insanlari pek soguktur. cok fazla gunes almadigi halde her evin kalin kepenkleri olmasi bunun en guzel kulturel ifadesidir saniyorum. aksamlari sanirsiniz ki koyler, kasabalar bombos, o kadar karanlik olur yani... tipik bir bati avrupa ulkesi ozelligi olan dakiklik had safhadadir. otobusler trenler cok anormal bisi olmadikca dakiktirler.

    tren ve otoyol (otoban) agi cok gelismis degildir. otobusler vardir sehirlerarasi. fransa'dan, belcika'dan ve almanya'dan her gun calismaya sehre gelen binlerce insan vardir, o yuzden sabahlari ve aksamlari trafik cok yogundur. 20 dakikalik yol ancak 1 saatte gidilebilmektedir boylece.

    ayrica saniyorum ki bayrak degistirme mevzuu gundemin birinci maddesi olan tek ve yegane ulkedir. neymis, halihazirdaki bayraklari hollanda bayraginin aynisiymis (isin tarihine bakarsak luksemburg hollanda'nin orange hanedanina bagli imis 1814e kadar. dolayisiyla bayragi kullanmaya, mavinin tonunu acarak devam etmisler). anlayacaginiz sikilmislar, kendi armalari olan iki kuyruklu kukreyen aslanla bezeli, mavi beyaz cizgili bayraya donmek istemisler. bunun icin meclis toplantilari, kamuoyu arastirmalari, kampanyalar vs. yapmislar. en sonunda ikisini de kullanmaya karar verdiler (uluslararasi arenada 3-renkli bayrak, ulke icinde ise nasil isterseniz).. o kadar dertsiz tasasizlardir yani..

    turk sayisi cok azdir. adam gibi baklava yiyemezsiniz. turk lokantalalari hep fast food tarzi yerlerdir.

    baskentin havalimani avrupa'nin en buyuk kargo limanlarindan biridir. cok fazla buyuk ucak inis kalkisinin sebebi odur, yoksa turistler degil.

    en az polis gorebileceginiz yerdir ayrica. iltica etmek icin buraya gelmis bir turk olayi soyle anlattiydi bana: ".mina .odugumunun memleketinde polis yok! 1 hafta polis diye inleyerek gezdim".

    evet.. luksemburg da boyle bir yerdir iste...
  • kore savaşına 44 asker göndermiş ülke.
    " abi herkes gönderiyor, ayıp olmasın şimdi " diye mi düşündünüz naptınız?
  • hızlı trenle yaklaşık 5 dk'da geçilebildiğini acı bir deneyimle anladığım ülke.
    zira tek duraktan oluşuyor... indin indin, yoksa ver elini belçika...
  • ıcinde gezerken bir sure sonra “anladik zenginsiniz, vurmayin yuzume,” diyesi geliyor insanin.

    caddelerinden birinden gecerken var olan tum high-end markalarin magazalarini gorup de “kesin kovacaklar “bu caddeyi hak etmiyorsun” diyerek,” diye endiselendim, ama hicbir magaza beni minicik camekandan graf von faber castell’lerin sergilendigi bir magaza kadar yaralamadi.

    mcdonalds’ta “lutfen 500 euroluk banknotla odeme yapmayin” diye yazi var. 6 aydir eurozone’dayim, 500 euroluk banknot gormedim lan ben.

    gelecekten gelen edit: bu entryden 4 yil sonra luksemburg’a tasindim. hakkimizda hayirlisi.
  • değişik bir yer.
    hani görüntü olarak filan değil değişikten kastım. bir garip. bir tuhaf. bir değişik. çözemedim.

    sadece beş gündür burada kalıyorum, bu beş günlük süreçte toparladığım izlenimlerin özetini geçeyim hemen.

    -çok küçük bir yer olduğu için, istanbul'dan giden biri kabullenemiyor ilk başta böyle bir yerin ülke olmasını. o kısmını geçiyorum hemen o yüzden.

    -sokakta, restoranda, otelde herkes ingilizce konuşuyor gibi bir durum kesinlikle yok. zira benim kaldığım geceliği bilmem kaç avro olan otelde fransızca menüden başka bir bok yok, yardım alabileceğim bir garson bile bulamadım. ha ama almanca biliyor çoğu. bu yüzden gerçekten de avantajlılar, kafadan iki ana dilleri var. ingilizceyi de işi gücü olan öğrenmiş bir şekilde ama sokakta herkes bilmiyor.

    -nüfusu 500.000 civarında, fakat her gün en az 200.000 kişi, çevre ülkelerden buradaki iş yerlerine gidip geliyor. üç ülkenin birden sınırları içinde olduğu için, birine soruyorsun, almanya'da oturuyor, öteki fransa'nın bilmemne şehrinde, bir diğeri de belçika'dan gidiyor geliyor işine. bir nevi iş merkezi konumunda.

    -bu kadar insan niye burada kalmıyor da gidip geliyor her gün diye düşününce insan onun da cevabını buluyor. maaşlar çok yüksek, gelir çok iyi falan iyi güzel ama hayat da çok pahalı burada. en kıytırık ev 1.5 milyon euro'dan başladığı için, işi gücü burda olsa da bir kısım insan gidiyor almanya'da evini yapıyor mesela.

    -velhasıl, gözlemlerim devam ediyor. bir hafta daha buradayım. gelişmeler oldukça aktaracağım. nonrecyclable lüksemburg'dan bildirdi.
  • taksi olarak mercedes kullanan garip adamların ülkesi. yoldaki amcaya "siz niye her maçta sekiz, on gol yiyorsunuz" diye sordum, cevab veremedi.
  • insanların oscar galasına gitmişler gibi şık giyinip kafe'ye gittikleri, yardım sever ve kibar insanlara sahip, vadinin içinde görülmeye değer mimarisiyle eski şehir ve tepede yeni, modern kısım. görülmesi gereken yerlerden diyebilirim.

    22 ocak 2014 tarihli bir kaç resim buyrun efem;
    http://postimg.org/image/nd9rqidr5/ old town
    http://postimg.org/image/f8rztbqih/ old town
    http://postimg.org/image/w9fhfqsxl/ meydan
    http://postimg.org/image/n4y58s6lr/ kale
  • dış garantörleri olmasa, ortalama paintball ekibinin ele geçirebileceği ülke.
  • avrupa birligi muesseselerinden avrupa adalet divani ile avrupa yatirim bankasinin bulun ugu ulkeciktir. dominant lisan fransizca olmakla birlikte, luksembourgish denen almanca-felemenkce-fransizca karisimi bir lisan ve almanca da konusulan diller arasindadir.

    avrupanin incisi, canim ulke luksemburg, avrupa birligi'nin temellerinin atildigi bir yer olmakla kalmaz, avrupa'da serin serin, oyle vize polis derdi olmaksizin gezmemizi saglayan schengen anlasmasinin imzalandigi mini mini schengen kasabasi ile de bilinir. schengen'in bir kosesinde durup da, oyle pek uzaga degil, alt tarafi 10 metre ilerisine baktiniz mi almanya ile fransa topraklarini gorursunuz. yani uc ulkenin birlestigi noktadir schengen.

    luksemburglular, o kadar sikici o kadar ic bayici bir hayat yasamaktadirlar ki, zamaninda is olsun diye o topraklardan gecmis olan viktor hugo sayesinde ulkeyi gezdiren rehberlere anlatacak malzeme cikmistir. rehber teyze "ulkemizden viktor hugo gecmis" demektedir tur esnasinda mesela. ya da "bakin bu da cocuk parkimiz" seklindeki tanitim cumleleriyle malzemeden malzeme cikartmaya calisir ulke rehberleri.

    hakkini yemeyelim simdi. luksemburg birkac cesit uzumden uretilen sarabi, icimi yumusacik ve buz gibi sampanyasiyla unludur. yalniz zamaninda fransizlar luksemburg sampanyasinin kendi sampanyalarina taktigini fark etmis olacaklar, davalar acip, luksemburg'lu sampanya ureticilerini "sampanya" ismini kullanmaktan men etmislerdir. luksemburg sampanyasi "cremon" (okunusu "kihemonnnn") adiyla anilmaktadir.

    serhad sehri luksemburg'da yasayan kisi sayisi kaale alinmayacak kadar azdir. insanlar fransa, almanya ya da belcika'da yasamakta, sabahlari calismak icin luksemburg'a gelmektedir. bu sebeple olseniz cenazenizi kaldiracak kimse bulamazsiniz. oyle bostur yani.

    senede 4 kere yapilan satis gunleri sayesinde luksemburglular, normal zamanda yanina yaklasamayacaklari tekstil urunlerini uc otuz paraya satin alma firsati bulmaktadir. bu gunler, sadece dukkanlarin indirimli satis yaparak stoklarini eritmeleri amaciyla duzenlenmez, ayni zamanda alkol, yiyecek girla gider; bazi sokaklar trafige kapatilir ki insanlar ossura ossura eglenebilsinler. bu senenin ikinci satis haftasi ise, gectigimiz haftasonu festivaller esliginde duzenlenmistir.

    bu detayli bilgileri toplamak icin yillarca luksemburg'da kalmaya gerek yoktur. 4 gunluk is seyahati yeterli olmustur; buradan da ulkenin ne kadar kucuk oldugu anlasilabilir.
hesabın var mı? giriş yap