• her izleyisimde gozlerimi dolduran sahnelere sahip film.

    --- spoiler ---
    santa'nin, amador'un evine girdiginde bardaklarini lavaboda yikamaya gittigi ve musluktan suyun akmadigini gordugu sahnede, boş havluluk kompozisyonu çok dokunaklıydı. sonra kamera santa'nin etrafinda dondu, santa da kendi etrafinda. ayrica amador'un "hangi zaman?" sorusu ve lamba takintisi da tartismasiz cok dikkat cekiciydi.
    filmde aklimda kendine ayrı yer edinen bir başka sahne de josê'nin karisiyla aralarinin nane limon oldugu zamanda, aynaya ilistirilmis eski ve gulumseyen fotograflarina baktiklarinda, saatin aynadan yansimasinda geriye islemesi oldu. eski zamanlari ozluyordu josê, zaman geriye isliyordu, ama aynada...
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---
    filmde eski rus kozmonotu sergei'in anlattigi bir fikra vardir: sovyet rusya dagilmis, yillar sonra iki eski komunist partili arkadas bir araya gelmis konusmaktalar. birincisi soyle der: "dostum, cok kotu bir sey farkettim. bize komunizmle ilgili anlatilan hersey yalanmis.". digeri soyle cevap verir: "ben daha kotusunu farkettim. bize kapitalizmle ilgili anlatilan hersey dogruymus".
    --- spoiler ---

    kapitalizmin "dogru"lari ile ilgili bir film.
  • filmin omurgası santa karakterinin barda içindeki döktüğü ve dokunaklı bir "dayanışma" söylevi çektiği bölümdür. sağlamdır. ve tabii insan böyle bir filmi izleyince "bütçe yok, para yok" diye sızlanıp geyik geyik filmler yapan çiçek bar yönetmenlerine bir kez daha derin bir küfür sallıyor. ne bütçesi, ne parası. bütün iş hikayede gözüm. düzgün basıt bir hikayede. ama basit olanı yapmak daha zordur.
  • "-8000 pesetas ne kadardır?
    -euro olarak mı?
    -hayır pesetas olarak...
    -8000?
    -hayır, benim için etik olarak çok daha fazla."
    (bkz: sokak lambası)
  • bu filmde futbol sahnesinde geçen ve başroldeki kahramanların çatıdan izledikleri maç gerçekte pontevedra - celta vigo b arasında oynanmış, ve maçın ilk yarısı biterken garcia'nın attığı golle pontevedra'nın 1-0 galibiyetiyle bitmiş.

    kötü tarafı: izlenemeyen gol, maçın tek golü
    iyi tarafı: yok

    iyi günler
  • hayatim boyunca izledigim en etkileyici filmlerden birisi. 30 saat durmadan devam etse yerimden kalkmadan izlerdim. santanin, bardaki "birimizi duduklerlerse hepimizi duduklerler, ayni bokun soyuyuz, beraber durmaliydik" serzenisi merkezi fikir olsa da -ve olayin ispanyada gecmesi 70 sene oncesi gozonune alindiginda epey ironik olsa da- filmin carpiciligi gercek detaylarinda, beles tepe sahnesinde ornegin, tuvaletlerde surulen sac boyasinda, bar muhabbetlerinde, dar sosyal cevrelerde.

    oyle baskin bir mesaj kaygisi da yok, onun yerine konu gercek hayat oldugu icin her turlu gercek "alt metin" mevcut. issiz insanlarin iliskileri, guvenlik gorevlisi elemanin "yeterince istersen is bulur, duzgun yasarsin" avunmasiyla, bu goruse karsi nefretini agustos bocegi-karinca hikayesi sahnesiyle kanitlayan santanin celiskisi gibi seyler ustaca anlatilmis. sanki kimse rol yapmiyor, sanki hicbir mekan film seti degil. gercekten emegi gecenlerin ellerini opuyorum. senaristlerini unutup, bilgisayarcilara para gomen "trilogyler" yerine boyle filmlerin yayginlasmasi lazim.
  • fernando leon de aranoa'nın yazıp yönettiği, 2002 san sebastian film festivali'nde en iyi film ödülünü kazanan, oscar'a aday gözterilmis olan javier bardem'in başrolü oynadığı, yedi işsiz liman çalışanının hikayesini konu alan film. mondays in the sun diye cevirmişler ingilizceye.

    "this film is not based on a real story
    it is based on thousands"
  • --- spoiler ---
    santa'nın, amador'un yattığı morgdan çıkarken ışıkları açık unuttuktan sonra geri dönüp, "pardon" diyerek ışıkları kapaması sahnesi insanın boğazına bir yumruk gibi oturan film.
    --- spoiler ---
  • işsiz olmanın iki yönünü de anlatan bir filmdir bu.okul veya iş olmadığında gayet rahatım oh be denir ilk başta ama içte bir ukte yaşanır.eğlence ve sıkıntı bir arada.geri gelicek olan sorumluluğun gölgesinde ne kadar keyif alabilirsin hayattan.filmdeki karakterlerin genç olma hayallerinin tümü gitmiştir artık.filmde santa arkadaşlarını tanrıya inanıp inanmadıklarını sorar birinin cevabı "tanrıya inanıp inanmamam önemli değil onun bana inanıp inanmadığı asıl mesele çünkü asıl inanmıyosa boku yedik." diğeri ise şöyle bir şey anlatır " yuri gagarin e sormuşlar tanrıyı gördünüz mü diye. o da gördüm ve size varolmadığını söylememi istedi" . artık umutsuzluğun had safhada olduğu vakitlerdir.gittikleri bar cheers ın tam zıttıdır.insanların yüzünde hebe hebe çok mutluyuz gibi yapay bir mizah yoktur.filmde bir ken loach ciddiyeti de yoktur lakin onun kadar etkileyicidir.fazla olay geçmiyo içinde.herkesin saçma saçma sürekli konuştuğu o rahatsız edici filmler gibi de değil.herşeyin dozunu gayet iyi ayarlamıştır fernando león de aranoa.

    film arasında arkadaşla sigara içmek için çıkıldığında hiç ara olmamış hissi veriyo.sanki filmdeymişsin hala kaldırımda duruyosun o insanlar geçiyo yanından bir yandan.
  • bu filmde; patlayan otomobiller, son ana kadar kime vereceği belli olmayan hollywood güzelleri, kör göze parmak mesaj, güldürürken düşündürmek, abartı kamera hareketleri, nuri bilge ceylan kareleri, 21 grams gibi bir kurgu, saatlerce süren kovalamaca sahneleri, insanı planjorle ters köşeye yatıran capraz kurgu, gerçeküstücü metaforlar, italyan yeni gerçekçiliği, fransız yeni dalgası, japon estetiği, kore yalınlığı, dolgu müzikleri, stara özel aydınlatma ...yok...

    sadece gerçek var...

    peki neden bu kadar etkileyici?
hesabın var mı? giriş yap