• "liseye gitmek istemiyorsun ama en güzel acılar lisede çekilir. kaçıracağın onca acıyı düşün."
    der yeğenine frank, little miss sunshine'da.
  • '' hayvani bir gürültüyle çalan zilinin sesini duyduğumda bir ayağım yastığın üstünde, diğeri duvara dayalıydı. gözlerimden hızlı uykusu açılan ağzım, bir esra ceyhan nezaketine sahip olmadığı için ''günaydın güneş'' yerine ''skicem okulunu'' dedi.

    gece yine ergen bunalımını fazla kaçırmış, anneme ve babama isyan eden mektuplar yazmış, birkaç yaprak tarih testi çözüp sıkıldıktan sonra önce mustafa sandal'dan ''yokluğunda çok kitap okudum'' dinlemiş, arkasından bendeniz'den sevme patlatmış ve bir yandan da konuştuğum çocuk için de biraz şiyir parçalamıştım.

    çalan zilin öğretmenler zili olmamasına dualar ederek beyaz gömlek, ekose etek ve bi o kadar daha ekose kravatımdan oluşan liselim üniformamı giymiş, koşarak evden çıkmıştım. kapıda bekleyen nöbetçi öğretmenin şaşkın şaşkın bakmasına mana veremeyerek içeri girmiş, hocayla aynı anda sınıfa girebilmeyi başarmış, hatta konuştuğum çocuğun boş sırasından hareketle o gün okula gelmediğini bile fark etmiştim.

    pencere kenarı en ön sırama oturmuş, çanta kullanmayıp kitaplarını elinde taşıyan her karizmatik liseli gibi elimde getirdiğim bir kitap iki defterden oluşan günün menüsünü sıranın altına koydum.

    gözüme biraz yaşlı ve yorgun görünen ingilizcecinin tek derdinin yazılılar olduğunu düşünerek ''hocam yazılıları okudunuz muuaa?!'' diye bağırıp bir yandan da ''0.5 uç var mı lan hayvan!'' diye arkamı döndüğümde yıllar boyu ''sktr lan bi kere de para ver al yavşak!'' diye cevaplayan hayvanı yerinde bulamayınca bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım. en ufak bir tanışıklığımın olmadığı yaklaşık otuz sivilceli orantısız vücut tedirgin tedirgin bana bakıyordu.

    sktr olum.. yanlış gelmiştim. '' şey hocam nasılsınız? 10 yılda bi gram yaşlanmaz mı insan yeaaaa??, bi' ziyaret edeyim dedim eski okulumu işte.. siz naaptınız? , hep aynı hep aynı değil mi, kimler geliyor, kimler geçiyor, siz hep burada teeeyyyyy teeeyyyyy!!!'' diyerekten adamın ağzını açmasına fırsat vermeden pencereden atlayarak kaçtım.

    her şey netleşmeye başlıyordu. taşınma sonrası yerleşme çalışmaları ile geçen gece neticesinde, lisedeyken arasına isyankar notlar yazdığım defterleri bulup okumuş, hatıra neyin olur diye sakladığım üniformamı koyacak yer bulamayıp başucuma asmış, ve sourberry de preti hayvanını dinleyerek bira içmiştim.*

    yıllar sonra, büyüdüğüm kasabaya ani dönüşün yarattığı şaşkınlığımı da yanıma aldım ve kasaba büyüklerine dersten kaçmış liseli artisi bakışları ata ata işe gitmemeye karar verip sahile yürümeye gittim.''***
  • lisede aldığım eğitim sağolsun, fizik derslerinde fizikten, kimya derslerinde kimyadan, tarih derslerinde tarihten, edebiyat derslerinde ise edebiyattan soğudum.

    felsefe derslerinde elimize tutuşturulan test kağıtlarındaki soruları çözdüm. beden eğitimi derslerinde hazır oldum, rahat oldum. hep beraber komut eşliğinde yürümeyi ve köşeleri dönmeyi öğrendim. boş bırakıldığımız zaman top koşturdum. tarih dersinde dandanakan savaşının yılını ezberledim, osmanlının kaybettiği ilk deniz savaşının başındaki kaptanları öğrendim. sırası ile padişahların isimlerini ve dönemleri ezberledim. fizik dersinde paralel ve seri bağlanmış makaraların kollarındaki güçleri hesapladım, güççarpıgüçkolukuvvetçarpıkuvvetkolu dedim, akım hesapladım. kimya dersinde tahtaya hocanın zoraki sığdırdığı ne idüğünü bilmediğimiz molekülü isimlendirdim, alkollerle alkenleri karıştırmadım. biyoloji dersinde fotosentezin karanlık evresindeki krebs döngüsünün 10 aşamasının her birinde ne kadar hidrojen girip ne kadar oksijen çıktığını öğrendim. edebiyat dersinde ilk psikolojik romanın ismini ezberledim, giriş-gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşan, giriş bölümünde anlatmak istediğimiz konu ile ilgili giriş bilgisi verdiğimiz, gelişme bölümünde anlatacağımız konuyu örneklendirerek güçlendirdiğimiz ve sonuç bölümünde durumu toparlayarak son verdiğimiz yarım sayfadan fazla ama bir sayfadan az kompozisyonlar yazdım.

    -
    fiziğin,kimyanın, matematiğin, felsefenin hatta o nefret ettiğim tarihin bile bu kadar ilginç olduğunu farketmem ve bu konuları merak edip öğrenme isteğimin tekrar ortaya çıkması için öğrettiklerinizi unutmam gerekti. 7 yıl sonra dahi hala birşeyler hatırlıyorum.

    --
    sahi kuzum, bize bunları neden öğrettiniz?
    ne umdunuz bütün bunları müfredata koyarken?
    tüm bu abukluklarla neden kafamızı doldurdunuz?
  • hayatımın en kötü yılları. hatırlamak bile istemiyorum; ama yine aklıma geldi, yine hüzünlendim.

    çok uzun süreli arkadaşlıklarım, dostluklarım var. hayatıma dost/arkadaş olarak erken yaşlarda dahil ettiğim bir insan, bana çok büyük bir kötülük yapmadığı sürece, daima hayatımda kalır. belki istisnaları vardır, durduk yerde bir insanı hayatımdan çıkarmış olabilirim, öncesi vardır ... ama lise yılları başka.

    lise yıllarımdan 1 tane bile arkadaşım, dostum yok benim. olmadı. ben çok küçüktüm, yeni başlamıştık liseye, ve herkes birbiriyle okulun ilk haftalarında tanışıyordu. ben normalde dışa dönük, arkadaş canlısı bir insan olarak bilinirdim. her gittiğim yerde arkadaş edinebilen bir tipim. lisede öyle olmadı.

    gey olduğum için fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kaldım. dövüldüm. kişiliğim zedelendi. taciz edildim. çok ağladım. herkesin içinde 1-2 kez ağlamışımdır; ama sessizce bir kenara çekilip çok ağladım. psikiyatrist terapisine başladım ama adama güvenmedim. gey olduğumu söyleyemedim, korktum. kapının hemen dışında annemle babam bekliyordu. adam bir bok anlamadı, antidepresan yazıp gönderdi. antidepresan almaya başladım ve o mutsuzluk biraz azaldı, ama beni hedef alan şiddet azalmadı. ben daha bir gey olarak kendimi kabullenmemiştim bile. kendimi tanımaya ve anlamaya çalışıyordum. bilgim yoktu. araştırabileceğim kaynak yoktu. o zaman internet yeni yeni yaygınlaşıyordu, bilgisayarım yoktu, araştırabileceğim bir yer yoktu. ben yalnızdım, yapayalnızdım.

    dışladılar, ötekileştirdiler, alay ettiler, dalga geçtiler. bunu büyük bir zevk alarak yaptılar, hiç utanmadılar. öğretmenler de onların yanındaydı çünkü. ben farklıydım, 14 yaşındaydım, hayatı çirkin ve kötü niyetli insanları görerek tanımaya çalışıyordum. kötüydü hepsi, kötü niyetliydiler. kötülüğün vücut bulmuş halini lisede gördüm ben.

    lisede aynı okulda, aynı sınıfta olduğum insanlarla çok nadiren denk geliyorum, türkiye'ye geldiğimde veya dışarda dolaşırken. ben o insanların yüzüne bakabiliyorum, çünkü utanacak bir şeyim yok benim. onlarsa utanmadan, hiçbir şey olmamış gibi, beni sınıfın orta yerinde tekmelememişler gibi, suratıma tokat patlatmamışlar gibi, yüzüme bakabiliyorlar. utanmadan!

    o kötü insanlar, psikolojileri zerre kadar zedelenmeden, sevgili buldular, iş buldular, kendilerine bir hayat kurdular. mutlu oldular ... bana yaptıkları yanlarına kâr kaldı. hayatımın üç berbat yılını, üç yıllık cehennemi hayatımdan sildim. onları bir daha herhangi bir yerde görürsem, ömrümün sonuna kadar affetmeyeceğim. lise hayatımın herhangi bir noktasında bana kötülük edenler, allah sizin belanızı gani gani versin. acı çekerek, kıvranarak, ölmek için yalvararak geberin. yaşadığınız her saniye acı çekin. son nefesinizde yanınızda bir yudum su verecek hiç kimseyi bulamayın. bir kere değil, bin kere ölün. öldükten sonra hortlayın ve tekrar ölün.

    benim gibi içinde zerre kadar nefret barındıramayacak kadar yufka yürekli birini nefretle doldurdunuz. içim şişti, rahatlayamıyorum bir türlü. benim huzursuzluğumu, benim yalnızlığımı, benim kaybettiğim yılları ve hatıraları özür dileseniz de geri getiremezsiniz. siz benim tırnağım bile olamazsınız, umarım bir yerlerde allah vardır ve ilahi adalet vardır. yaptıklarınızın hesabını öldükten sonra asla veremeyeceksiniz, çünkü hiçbirinize hakkımı helal etmiyorum.
  • ne büyük beklentilerle başladığım okuldur. ortaokulu bitirdiğim yaz lise defteri dizisi başlamıştı, bir izledim, dedim 'tamam abi artık level atlıyoruz' , beklentim aynı onlarınki gibi aşklı-maceralı- mini etekli- yakışıklı çocuklu- entrikalı- basketbol koçlu ortamlar..

    tabi bu beklentinin sonucunda eylül ayında bize gelen okul ise ; tezek kokuları içinde 2 katlı 'kuru' bina , bide 2. dönem bahçesine tek pota diktiler ,ama tek yani, adamlar 'tek kale maç' mantığıyla okul bahçesinin tam ortasına diktiler o potayı eşşek s*ki gibi, hangi basketbol koçu , hangi pon-pon kızından bahsediyon..

    mini mini eteklerle okulda salınmayı düşünürken, altımızda içliklerle ,petekleri mum sıcaklığında olan kaloriferin yanında yengeç gibi yuva yaptık..

    sivilceli, ergen isyanlı, büyüme sancılı dönemler.. gitsin, birdaha da gelmesin.

    ayrıca bütün o lise dizilerine de sesleniyorum, aldatmayın oğlum insanları , inanıyorlar! sizin yüzünüzden 4 sene ben aşlklı meşkli festivalli basketbol koçlu ortamlar bekledim.. (basketbol koçu benim için önemli)
  • bence bir insanın okul hayatının en sikindirik dönemidir. koca burun, ses kartlaşmalı, sivilceli, şişkolu, zayıflı, loserli dönem. ilk arkadaş kazığının yendiği, platonik evre. lise öğretmenleri de bu yüzdendir ekstra manyağa bağlamış durumdalar sanırım. ha kalorifer peteğinde oturan koca götlü merve ya da yağuşuklu, güzel bilmem ne biri olarak geçirdiyseniz bu kısmı gayet güzel olabilir. fakat şuan genelleme yapacağım ve bana katılacak %50'yi klavye başında zor tuttuğuma eminim. facebookta gördüklerimden sonra dehşete kapıldım resmen. o yakışıklı popi bebelerin hepsinin götü başı kaymış durumda, evlendikleri o tipler, popi kızların ilk tipsiz zengin adamlarla evlenmesi...hayat ne acayip kuşlar böcekler filan

    buradan ergenliğime sesleniyorum: oturup sanat tarihi okuyaydın, gülüp geçeydin.
  • gecen gun yolda oldukca sisman bir genc gorunce (affetsin beni) dusundum de, "sumo kulturu ve dil bilgisi" diye bir ders olsaydi lisede keske, secmeli mahiyetinde, doldursaydik kutucuklari "evet, ben sumo kulturu ogrenmek istiyorum bu donem" diye.

    pedagojik olarak benim almak durumunda kaldigim "english for economics" isimli ucube dersten daha az faydali olmazdi, hatta tahminen daha cok sey ogrenirdim: sumocular kimdir, ne yer ne icerler, hic incecik, tel gibi olmayi hayal ederler mi, atkins diyetini denemisler mi?

    ("dollar" sozcugu "dolar" manasina geliyormus meger, hakkini yemeyeyim simdi english for economics'in de. bir de "ekonomik"'nin ingilizcesi "economic" oluyormus, gordugunuz gibi ingilizler tum sozcukleri biz turkler'den calmislar..)

    ayrica buradan "ne sen yazmak istiyorsun, ne ben okumak istiyorum, bosverelim donem odevini istersen?" diyerek lise 3 hayatimi senlendiren e.f.e. hocama da selam etmek el sallamak isterim, yillardir seni ornek gostererek anlatageliyorum uzaktan gipta edilen, kimilerince yere goge sigdirilamayan meshur robert kolej egitiminin ne mene bir sey oldugunu.
  • lise, cuma günü akşam üstü bet sesli birinin "ses veriyorum" demesidir, yağmurlu pazartesi sabahı okulun içindeki bin kişinin ıslak palto kokusudur, lise isyan etmektir, içe kapanmaktır. lise seyircidir, arka plandır, bazense birebir karşındakidir. taştan, insanı çevreleyen bir duvardır. komut sözcüğüdür lise.

    bazısı cafcaflı, renklidir. bazısı dümdüz. lise "keşke olmasaydı"dır çoğu zaman...

    lüzumdur ama lise, gerektir. girin, alabileceğiniz her şeyi alın ve çıkın.
  • 4 yıl boyunca her gün nefret ederek gittiğim ve asla geri dönmek istemeyeceğim yer. keşke bitse diyen birçok kişi mezun olduktan sonra geri dönmek ister ama tahtalara vurun bir anda isteğiniz kabul olabilir.
  • hiçbirşey öğretilmeden mezun olduğunuz eğitim-öğretim kurumu.
hesabın var mı? giriş yap