• uzunca bir süre sadece, böyle nasıl söyleyeyim, geri kalmış, çağa ayak uyduramamış insanların kullandığını zannettiğim banyo aparatı. sırf bu yüzden yıllarca gizledim annemin derimi yüzercesine beni liflediğini. ne zaman banyo yapmakla ilgili konuşulsa ortamlarda, hep suskun kaldım. kendi kendime banyo yapmaya başladığım an ise bıraktım lif kullanmayı. gerçi annem ilk zamanlar en azından sırtını lifleyeyim diyerek dalardı banyoya ama sonra o da geçti.

    peki neden bu kanıya varmıştım diye düşünebilirsiniz şimdi; haklısınız. hep bu amerikan sineması yüzünden dostlarım. zira bu gavurların filmlerindeki banyo sahnelerinde asla lif görmedim ben. ya hızlıca duş alıyorlar ya da küveti doldurup çıppıdı çıppıdı takılıyorlardı içinde. annemin temizlik talimatnamesine tamamen zıt bu davranışların modernliğin gereği olduğunu zannetmiştim ben de, akıl baliğ olmamış bir sabi olarak. gerçi annem her banyo sahnesinde, "gavur işte nolcak, pis bunlar" diyerek tepkisini dile getiriyordu ama eşek kafalı ben, annemin geri kafalı bir insan olduğunu düşünüp utanıyordum ailemden :(

    ve fakat ne zaman ki büyüdüm, aktif ve renkli bir cinsel yaşamım oldu*, o zaman durum değişti. banyosunu kullandığım ilk birkaç hanımefendinin küvetinin kenarında duran babaanne işi el örgüsü lifleri gördüğümde hala onları modern görünümlü taşralı olarak suçlamış olsam da, sonra sonra bunun normal bir durum olduğunu kavradım. şimdi hiç sorunum yok banyo lifleriyle. her türlü ovalatıyorum valla sırtımı. ooh misler gibi. yıllarımı utanç içinde geçirmeme sebep olan amerikan sinemasına lanet olsun!
  • kopuremeyen lif yoktur, yanli$likla sac kremi dokmek vardir.
  • kolesterol du$uren, yalnizca bitkilerde bulunan $ey.
  • kazak olamamış örgü tecrübesi.
  • yıkanma sırasında köpürtülüp, her nem yerine ısrarla sürülen "silici" aparat. genç kızların/fani kadınların boş vakitlerinde yaptıkları bi "iş". kişiye özel olmalıdır.
  • küçükken adının elif olduğunu sandığım, neden bir kız isminin banyo yapmakta kullanılan bir edevata verildiği üzerinde kafa yormuşluğum olan alet..
  • lugat-ı işk-i füzûn...

    bir sonbahar akşamına müptezel hissiyatım bu lugatın sayfalarını istemsizce aralamama sebebiyet vermişti. sevi'nin fazlası düşüncesi; varlığından bihaber mevcudiyetime olanca ağırlığıyla hücum ederken, zaten kendisi aşırı olan yakıcı sevginin fazlası, nasıl mümkün olabilirdi?

    beyazıt'ta sahafların birinde vitrindeydi ilk gördüğümde. neredeyse yüzyıllık yapraklarının dokunsan parçalanacakmış gibi gevrekliği kalbimi mi hatırlatmıştı yoksa yıllarca hüsranla ve akabinde yılgınlıkla son bulan arayışlarım yüzünden, o yegane hissiyatın merakına mı kapılmıştım emin değilim. buyur ettim yalnızlığıma tozlu raflardan...

    birkaç aydır gözümün önünde tutmama rağmen kapağını açacak cesareti, bahar rüzgarının yüzümden tüm gücüyle geçtiği bir akşam, bu akşam bulabildim. bilmediğim lakin arayıp da bulmadığım yekliğin kılavuzu parmaklarımın arasındayken, giderek artan kalp atışlarımı durdurmak istedim bir an. açtığım kapağın ardında yüzlerce sayfa varken, ilk sayfasına mıhlandım. zümrüt yeşili bir mürekkep ki divit ile yazıldığı belli belirsiz o not'a. ismimle başlayıp, cismimle son bulan not'a.

    " ey aşuk! daha kaç güz bekleyeceksin maşuk'una kavuşmak için. bilmez misin aşuk da sensin, maşuk da. sevebildiğin kadar sevilirsin. işk'in füzûn'una varmak istiyorsan, aç bak sayfalara, tüm ruhunla..."

    sayfaları karıştırdığımda hiçbir şey anlayamadım. ben mi göremiyordum yoksa sayfalar gerçekten boş muydu? yıllar içinde silinip gitmiştir belki diye mürekkep izleri aradım. gevremeye yüz tutmuş sayfalar hunharca incelemelerime rağmen parçalanmadı. ben de sayfaların daha önceden dolu olduğuna dair bir iz bulamadım.

    günler sonra aklımı meşgul etmesinden bunaldığım bir vakit tekrar elime aldım bu lugatı.. sabırsız ellerim gitmemişti önceleri, son sayfasına kadar... ve başka bir not'la karşılaştım...

    " beni birçok kez eline aldın. birçok kez sana bomboş ama bir o kadar da dolu sırlarımı açtım. gözlerin bakmayı bilmiyorsa benim suçum ne? görememenin cefasını çeken ben, her defasında tozlu raflara uğurlanan... bir daha bak sayfalarıma, lakin bu sefer nihayet bulsun arayışın..."

    sayfalara tekrar tekrar tekrar tekrar.... baktım. ve sonunda işk-i füzûn'un hissiyatın ötesinde, tüm yaşanmışlardan arınmış, bomboş bir sayfa ile yeniden yaşamak, yaşarken bu sayfaları doldurmak olduğunu anımsadım... aslında yaşadığım aşklara rağmen, mevcudiyetime olan ilgisizliğim füzûn'a ulaşmama mütemadiyen mani olmuş ve yaşadıklarımın da hüsran olduğuna kanaat getirmeme vesile olmuştu. oysa ki hüsran olan aşklarım değil, bendim. korkularım, sınırlarım, vazgeçişlerim, farkına varamayışlarım...

    ne diyordu ilk sayfada?

    not : işk/ işka = farsça' da aşk.
  • lif , bağırsak enzimleri tarafından sindirilemeyen besinlerdir. suda çözünen ve çözünmeyen olarak ikiye ayrılır. iki gruba ayrılmalarının nedeni farklı tedavi ve farklı fayda sağlamalarından dolayıdır. çünkü suda çözünen lifler vücutta dengeleyici rol alırken , suda çözünmeyenler ise genel olarak sindirim bozuklukları tedavisi için kullanılır.

    her ne kadar "lif" kelimesi besin maddesi olarak kullanılsa da vücudumuzda bazı kas lifleri de bulunur. bu kas lifleri, vücut hareketlerinin gerçekleşmesini sağlayan ipliksi yapıların genel adıdır.
  • kasların içindeki incecik nevale, mukavemet sağlar, bağlantı kurar.
  • sağlık ve moral açısından sık sık değiştirilmesi gereken banyo aparatı. iki ay kullanılmış bir banyo lifinden, öldükten sonra nasıl kokacağınızı öğrenebilirsiniz.

    (bkz: hayata dair iç kaldıran detaylar)
hesabın var mı? giriş yap