• fransız yönetmen jean vigo'nun 32 yaşında veremden ölmeden çektiği 1934 yapımı son filmi
    başroller: dita parlo, jean daste, michel simon
    (bkz: atalante)
    http://perso.club-internet.fr/…hotos/parlo_vigo.htm
  • herkes filmden bahsetmiş, ama kimse filmin konusunu yazmamış. ben yazayım. şimdi yeni evli çift var. damat bir geminin kaptanı. geminin adı "atalante". bu adam sevgilisi ile evlendikten sonra balayına çıkar, daha doğrusu gemide yaşamaya başlar eşiyle. ilk başta bunların ilişkileri çok iyi ilerler. geminin ikinci kaptanın da dediği gibi "ya öpüşmektedirler ya da münakaşa etmektedirler". hayat onlara güzel. küçük burjuvalar sizi. ama gün gelir kadının canı sıkılmaya başlar. "denizden sıkıldım rıfkı. bunaldım yaniii. valla kusucam. paris'i görmek istiyorum. beni paris'e götür. rıfkı beni paris'e götür" diye tutturur. rıfkı peki der, "hacım paris'e çek mercedes benz'i" diye emir verir ve paris'e yanaşırlar. bizim rıfkı çok kıskançtır. kadını dişleri dökülmüş ikinci kaptanla konuşurken görünce bile dellenir. "onu öyle görünce ekmek bıçağını kaptığım gibi..." şaka lan, yok, olmuyor öyle şeyler. bir meyhaneye giderler rıfkı ile karısı. buradaki sihirbaz, kadına asılır. kadın da pas verir inceden. rıfkı çıldırır tabi. kadını gemide bırakıp dışarı çıkar. kadın sinirlenir ve gemiden kaçar. "ne halin varsa gör, aşüfte" der ve yol alır. çok geçmeden kadını özlediğini fark eder. mecnun'a döner. mecnun kendisini çöllere atmaktadır, leyla'yı çöllerde arar. paris'te çöl olmadığı için rıfkı, leyla'sını denizde arar.

    filmi anlattım hiç gereği yokken. özetle başarılı bir filmdir yapımcılarca yüzlerce kez tecavüze uğramışsa da. geri zekalı yapımcılar filmi vizyona sokmak için sürekli sahneleri kesip durmuşlar. bir versiyonu beğenilmeyince ve vizyona çıkmayınca diğer versiyon için kesip biçmeye başlamışlar eldeki ham görüntüleri. dolayısıyla elde kala kala bu 89 dakikalık görüntüler kalmış. 1990 yılında bu filmin 89 dakikalık versiyonu, yani piyasadaki versiyonu yapılmış, sağ olsunlar. elemanlar yapmasaydılar izleyemeyecektik bu güzelim filmi.

    sadece bir film çeken jean vigo epey yetenekli olduğunu bu filmle kanıtlıyor, daha doğrusu çektiği filmden kalan görüntülerle. farklı iki karakteri evlendirip bu karakterler arasındaki çatışmalardan yararlanıp ortaya çok sağlam bir romantik film çıkarıyor vigo. rıfkı denizi seven birisi. karadenizli olsa gerek. rıfkı aynı zamanda maceraperest birisi. zaten bir gemide yaşamak için maceraperest olmak gerekiyor sanırım. onun eşi ise denizden hoşlanmayan bir tip. tam tersine karayı daha çok sever. film bu iki karakterin çatışmalarına odaklanır.

    film aşkın her evresine odaklanır. dramatik yönü (kadın gider, rıfkı mecnun'a döner, gemide deli divane dolanır), romantik yönü (filmin başlarında rıfkı ile karısının birbirlerine bakışları, öpüşmeleri vs), erotik yönü (birbirlerinden ayrı kaldıkları günlerde birbirlerini ne kadar arzuladıklarını fark ettikleri sahne). filmin en şaşırtıcı tarafı ise erotizme yer vermesi. ilk kez porno izleyen birisi gibi donup kaldım vallahi. ilk kez erotik çağrışımlı sahnelere yer veren film değil l'atalante. avrupa'da bu filmden seneler önce bu filmden daha erotik sahnelere yer veren bir film çekilmişti. gene de alışık olmadığımdan şaşırdım. zira "biz sizi muhafazakar sanıyorduk". cesur bir film, çok cesur. o dönem ki hollywood'la mukayese edildiğinde epey cesur olduğu fark edilir. öyle elini göğsüne götüren, bedeni arzuyla titreyen bir kadın falan bu tür sahneler ayıptı hollywood'ta. şimdi adamlar threesome, foursome, bazen five-six'e de gidebiliyor, yapıyorlar.

    neyse çok konuştum. bu muazzam aşk filmini izleyin.
  • yönetmen jean vigo nun 23 ocak 2010 cumartesi 18:00 da nazım kültür evinde gösterilecek olan filminin adı. genç ölen (29) sevgili "jean vigo" burjuva yaşam biçminin eleştirisini, toplumda kimi yanılsamalara gark olan sözde güzelliklerin ve yalancı refahın ifşasını perdeye yansıtır.
    "hal ve gidiş sıfır ise, baskıcı eğitim sisteminin eleştirisi olmakla kalmaz, toplumdaki bütün baskıcı yapıların eleştirildiği bir söyleme dönüşür."
    (bkz: jean vigo)
  • arkadaşından geriye kalanları kavanozda saklayan ihtiyar jules'ün ürkütücü çirkinliği ve biriktirdiği kediler ve de eşyalar ile akılda kalan film.
  • kedi sever, antikacı, dama oynar, dikiş diken, juliette'e etek dikmesi için model olan, üç yıl önce ölen arkadaşının ellerini kesip bir kavanoz içinde saklayan, yaktığı sigarayı göbeğine koyan, gramofonun ses veren yaprak mikrofonunu yürüten, çatal sesli, komik, sevimli, garip bir karaktere mavnacı pere jules'a ev sahipliği yapan film.

    bisiklet üstünde fantezi içerikli ürünler satan, aynı anda sihirbazlık ve işportacılık yapan insanların şehri paris. 3 boyutlu kukla da burada, corbeil'e bilet alacağı sırada kadının cüzdanını çalan hırsızlar, onlarca işsizin önüne geçip iş arayan ama iş yok yazısını görün kadın, telefon gibi bir aparattan müzik dinleme cihazları da burada.

    çok güzel film. o yıllara ait objeleri, bazı alışkanlıkları görmek açısından da harikulade!
  • sinema tarihinin en önemli kilometre taşlarından biri,özelikkle fransız sanat sinemasının ağababası film.

    çekildiği yıla göre çok çarpıcı cesur yenilikçi bir film.izlerken kendisinden sonra gelen sanat sinemasını nasıl etkilediğini ve izler bıraktığı hemen anlaşılıyor.

    ilk yarım saatinde 2-3 kez kaptamanın eşiğine gelmiştim izlerken.iyiki kapatmayıp böyle bir dehaya tanıklık ettim.başları vasat görünsede 30 lu dakikalardan sonra film ilginçleşiyor.

    filmi izlerkem marlon brando'nun oynadığı on the waterfront filmi gelmişti aklıma.ne alakası var diyip bir baktım, iki filmin görüntü yönetmenide aynı kişiymiş.
  • 1934 yapımli bir jean vigo filmidir. yeni evlenen kaptan ve hanımı hayatlarını atalante adlı gemid sürdürmeye başlarlar. vigo bu filmde çatışmayı, kıskançlık, arzu farklılıkları ve hayal edilen yaşam biçimleri üstünden yürütür. klasik bir aşk öyküsüdür. şahsen çok beğendiğimi söyleyemeceğim, damatın oyunculuğu o kadar canımı sıktı ki..
  • yapıldığı yılı dikkate almadan konuşursam çok ama çok sıkıcı bir film. şu karlı günlerde biraz içim ısınsın diye açtım 3 günde zor bitirdim. buradaki yorumlara bakıp aldanmayın kötü demiyorum ama çok sıkıcı bir film. hiç öyle şiirsellik , muazzam aşk filmi , enfes görüntüler var sözlerine aldanmayın derim.
  • yönetmenimiz jean vigo, l'atalante filmi ile, özellikle 1920'lerde ve 30'larda avrupa avangardını oluşturan şehir senfonisi, gerçeküstücülük ve şiirsel gerçekçiliği bir araya getirir ki aynı anda fransız işçi sınıfının emeğinin ve yaşamının keşfi, sinemasal çalışma ve görme biçimleri üzerine de mükemmel bir incelemedir.

    tabii filmi okumak ve anlamak için vigo'nun yeteneğinin ve dehasının sonucu olarak farklı bir çerçeve sunan mitolojik bir olaya da vurgu yaptığını görüyoruz. kahramanlarımız jean ve juliette'in evlendikten sonra paris'te yaşadıkları evlilik çatışması ve çözümüne doğru sürüklenen olaylar silsilesi aynı zamanda yunan mitolojisindeki küçük bir figüre de atıfta bulunur. efsaneye göre arcadialı iasus'un kızı atalanta, bir dağa terk edilmiş ve ayılar tarafından büyütülmüş (efsanenin bir versiyonunda) veya avcılar (diğerinde).

    atalanta savaşmak ve avlanmak için eğitilmiştir. evlenmeyi reddeder ve tayfalarındaki tek kadın olarak argonotlarla birlikte yelken açar. aynı anda hem hayvan hem insan, hem erkek hem dişi, hem ölümlü hem de tanrıçadır. yani hem cinsiyet rollerine hem de metafiziğin sınıflandırmalarına adeta meydan okur. atalanta figürü ile vigo'nun filminin başında kırsaldaki evini terk eden ve gemideki tek kadın olarak yelken açan mavna güzeli juliette'in karakteri arasındaki paralellikler günbegün ortada. ancak daha da ilginç olanı, bu mitin, l'atalante'yi böylesine dikkate değer ve kategorize edilemez bir eser yapan görsel, anlatısal ve sosyo-tarihsel karışımları bir araya getirmesidir.

    vigo'nun, sinemanın daha yeni yeni filizlendiği yıllarda, sinemaya edebiyatı, mitolojiyi, sosyal sorunları ve görselliği entegre etmesi o'nun gerçekten zamanının çok çok ötesinde bir yönetmen olduğunu bizlere anlatmaya yetiyor.
  • benim gibi şiirden anlamayanları bile fransız şiirlerine başlatabilecek güzellikte film.jean vigo'nun ölmeden önce yapabildiği tek uzun metraj film olması da üzücü.en azından küçük bir teselli olarak da zero de conduite var elimizde.
hesabın var mı? giriş yap