• lana del rey oluyorsa lara di lara da olur. lay lay lom daha güzel olur ama bence.
  • son teklisiyle müziği yaşam koçluğu ile buluşturmuş. bravo. bize öğüt vermeyen bi dilara kalmıştı, sağolsun o da eksik kalmadı. güftenin lezzetsizine, fikrin fersizine; müziğin bayatına, demirin tuncuna kaldık hakikaten. bir şarkı düşünün ki içinde "görünmez kurallar", "sağduyu", "dayatmak" gibi tüm klişe laflar geçsin. dinlemeye gerek var mı sizce? şarkı zaten sözleriyle dökülüyor tel tel. sevgili cumhurbaşkanımız, ibrahim kalın'dan rica etse, "ya ibrahimcim woke tayfa için şöyle beden olumlamalı, sırt sıvazlamalı bir şarkı yapsan da dinlesek" dese, yemin ediyorum hemen hemen benzer bir şarkı çıkardı ortaya. aynı şekilde dilara kızımız da mehmetçik için şarkı besteleseydi şöyle bir şey olurdu. belki mastering biraz farklı olurdu, o kadar.
  • dilara hanım kızımızın kafasını çalıştırıp, "lan ben neden ceylan ertem olmuyorum?" diyerek hayata geçirdiği yeni proje. tebrik ediyoruz kendisini çünkü bir sen eksiktin tatlım.
  • "sevgili arkadaşlar,

    8 temmuz cumartesi akşamı, ızmir / çeşme / altın kum / copacabana beach’te düzenlenen fullmoon & xıı (erythrai) festivalindeki konserimizin iptal olma sebebini paylaşmak isterim:

    her zamanki gibi, çalacak olmanın mutluluğu ve heyecanı içinde provalarımızı yaptık ve neşeyle yola koyulduk. ızmir’e vardıktan sonra çeşmede mekana kurulmaya ve sound check yapmaya gittik. enstrumanlarını yerleştirmek üzere sahneye çıkan berkay ve ozan, sahnenin yeterince sağlam kurulmayışı ve truss’ın sabitlenmeyişi (üstelik müzisyenler sahnedeyken truss’ı yukarı kaldırıyorlardı!) sebebiyle, bu çok ağır olan demirden konstrüksiyon müzisyen arkadaşlarımın üzerine devrildi ve bir kabus başladı.

    gündüz 14:30’dan gece 22:00’ye kadar süren hastane koşturmaları sonucunda, ozan’ın dizindeki minüsküs ve ön çapraz bağlarının yırtıldığını öğrendik. berkay sahneden aşağıya düştüğü için yaralanarak kurtuldu. bizler çok şükür, daha kötüsü de olabilirdi diyerek kendimizi sakinleştirmeye çalışıyoruz hala. fakat böylesine tehlikeli bir olayın veyahut olası olayların önlemlerinin hepsi alınmış olması gerekirdi. alanda çalışanlar, o sırada orada olan ziyaretçiler ve bizlerin can güvenliği demek ki hiç dikkate alınmamış.

    bir konser/organizasyon düzenlenecekse gerekli tüm önlemler mekan tarafından alınmış olmak zorundadır. ses teknik ekibinin de kendi önlemlerini ayrıca almış olması zorundadır. yaşam böylesine akıl almaz hatalar sebebiyle tehlike altında olmamalı!

    paylaşıyorum çünkü müzisyen arkadaşlarım başta olmak üzere, hepimiz ağır travma ve hayati tehlike atlattık. kimsenin başına gelmesin böyle bir şey, dikkat etmek lazım. eminim mekan/organizasyon vs sorumluları da üzgündür fakat bu ne yazık ki üzülerek çözülebilecek bir durum değildir. gereken neyse yapılacaktır.

    dilerim herkes yapabildiği veya yapmak istediği işlerde, yeterince ilgi gösteriyor ve işi ne olursa olsun gerektirdiği özeni ve önlemleri alarak hayatta ilerler. gelişi güzel, yarım, az bilgiyle ve önlemsiz hiç bir şeyin sonucu sağlıklı olmaz fikrimce. bakarız, ederiz gibi yuvarlak ve ciddiyetsiz bir yaklaşım sadece kendini değil başkalarını da zedeler. herkes kendi işine odaklansa, başkasının ne yaptığına veya yapmadığına değil, kendi yaptığıyla sonuna kadar ilgilense, memleketimiz her anlamda çok daha güzel bir yer olabilir! çünkü çok basit, tecrübeyle konmuş kurallar, öncüler, örnekler var. kaçınmaktansa uygulamak, zor da olsa sağlam bir sonuca vardıracaktır. kısa yoldan “ben bu trussları nasıl olsa sonra sabitlerim şimdi hazır müzisyenler de sahnedeyken bunları şuursuzca yukarı çekeyim” demenin sonucu ağır olabiliyor.
    trafikte boşuna kemer takın denmiyor, metroda boşuna çizgiler çekilmiyor, hamile yaşlı veya sakat birine boşuna öncelik verin denmiyor, okuyun öğrenin boşuna denmiyor, hakkınızı savunun boşuna denmiyor, ve daha neler boşuna denmiyor! kimseye bir şey öğretecek elbet değilim ama biraz daha farkında olmak çok şey değiştirir!

    biz şimdi ozan’ın ameliyatı ile ilgilenecek ve onun yanında olacağız öncelik olarak. ama tekrar etmek isterim, bu konuyla ilgili teknik olarak ne yapılması gerekiyorsa yapılacak.

    hepimize daha aydınlık, ferah, akıllı, sağlıklı ve müzik dolu günler diliyorum,
    merak edip soranlara, yanımızda olanlara teşekkür ediyorum.

    sevgiyle, saygıyla,

    d."

    açıklama şurada.
  • hobi olarak fotoğraf çeken biriyim.

    bir kaç yıl önce bir gün eskişehirdeyim. hava berbat, sony vardı a6000 artık iyice bıktığım zamanlar o makinadan, elden çıkartacağım karar verdim. bıkkın halde geziyorum sokakta, bir sürü fotoğraf çektim o gün. akşam ayrılıyorum eskişehirden. attım fotoları pc'ye evirdim çevirdim onca fotoğraftan hiç biri bir boka benzemiyor.

    aradan iki yıl filan geçti, bir pazar sabahı evde yalnızım iş yerine bir uğramam lazım, pazartesiye birikmiş işler var, biraz yoluna koysam istiyorum ama üşeniyorum, havada kapalı yine. fotoğraf meselem alevlendi gene lan dedim aç şu eski fotoları bir tasnif et, açtım laptoplu yatakta uzanıyorum, son 4-5 yıldır neler çekmişim, neleri elimde tutmuşum, neyin güzel yapmışım, nerelere tekrar gidip çeksem vs... tatlı bir pazar sabahı, döndüm dolaştım sıra entry'nin başında bahsettiğim o eskişehirde kapalı havada fotoğraf çektiğim güne geldi. şöyle yapabilir mişim böyle yapabilir mişim derken o zaman üzerinde durmadığım ama silmeyip elde tuttuğum bir fotoya denk geldim.

    esparkın oradaki tramway durağını ve arkadaki binaları çekmişim. kötü bir foto ama inceliyorum işte ışık farklı olsa, başka açıdan çeksem vs bir şey çıkar mıydı acaba diye... gözüm fotoğrafın içinde kalan bir reklam panosuna takıldı. önce giyim markası reklamı sandım, kırmızı kapşonlu bir kızın resmi var...
    sonra altındaki yazıyı okudum " lara di lara ".
    ulan dedim bu ne anasını satayım böyle giyim markası mı olur, yeni kuaför, güzellik salonu vs açıldı filan onun reklamı herhalde dedim. sonra farkettim ki bu bir konser afişi...

    ulan dedim vay babanın kemiğine... bu nasıl nasıl bir sahne adı, bu nasıl bir lakap bu nasıl bir self-identification. " lara di lara " !?!

    sonra doğruldum yatakta biraz spotify'ı açtım, yoktur ama dedim bir aratalım. local bir kızdır kesin diyorum içimden, sonra baktım var spotify'da aha dedim bastım play'a dinliyorum... bir yandan da google görsellerde arattım nasıl biri acaba diye, biraz gsa, biraz idil meşe vibeları alıyorum fotolardan ve müzikten... sevdiğim bir müzik değil ama böyle biraz cool, biraz artsy kadın görünce hafiften yamulan bir lümpen özentisi olarak devam ediyorum dinlemeye, çünkü keşfetmek istiyorum. istiyorum ki bir track sonra acayip saran bir şey çıksın aha lan diyim işte bu. çıkmıyor o beklediğim şarkı ama yine dinlemeye devam ediyorum. sonra saatlerce dinledim, bir yandan fotoğraflarımı tasnif ediyorum, bir yandan dinliyorum.

    gel zaman git zaman ara ara arabada dinliyorum, ne zaman fotoğraf çekmeye çıksam ya da kendi fotoğralarıma bakacak olsam artık lara di lara dinliyorum.

    çektiğim fotoları pek beğenmiyorum, bu müziği de pek beğenmiyorum ama artık alışkanlık hatta bağımlılık oldu. say deseniz 1-2 tane parçasının adını belki sayabilirim ama çoğunu adını bile merak etmeden defalarca dinledim. elime kamerayı alınca direk onun şarkılarını çalıyor artık kulağımda.

    kendisine var olduğu, böyle müzikler yaptığı için teşekkür ederim. hiç anlamadığım, hala pek sevemediğim ve tuhaf bulduğum bu müzik hayatım bir parçası oldu. yeni albümü geliyor yazmışlar yukarıda, dört gözle beklemiyorum ama muhtemelen dört gözle bekleyenlerden daha çok dinleyeceğim.
  • tarzı, duruşu ve besteleri ile sıra dışı bir sanatçı.
    isveç'li anne ve türk babanın güzel bir karışımı olmuş. sahnesi güzel, sesi güzel, yorumu güzel hatun.
    tesadüfen bir tv programında rastladım önce, çok beğendim kendisini ve ayrıca babasının ender sakpınar olduğunu öğrendim, bizim şefin kızıymış meğerse. sıcak ve mütevazi bir kişiliği olduğunu düşünüyorum. dün akşam da canlı izlemek kısmet oldu kendisini, çıktı bestelerini okudu, düşüncelerini paylaştı bizlerle, doyamadık ona ve müziğine, baba-kız çok hoştular sahnede, bravo sana lara di lara. artık takipçinim dilara!
  • canlı performansı albümüne eşit olan sanatçılardan biridir. türkiye ortamında bu tarzda, bu kalitede müzik yapan nadir buğulu sesli, özel bir sanatçı. o nedenle sarıp sarmalamak lazım.

    ayrıca ingilizce değil o özel sözleriyle türkçe kendisine çok daha fazla yakışıyor. umarım çizgisini bozmaz.
  • henüz bir tam şarkısını dinleyemedim. henüz yarım bir şarkısını da dinleyemedim. yani henüz 40 saniyenin üzerine çıkamadım şarkılarında. gerçekten dinleyeni var mı bunu da merak ediyorum zira benim; dinlemediğim birini, başka kimse de dinlemiyor sanmak gibi problemlerim var. aynı şey diziler için de geçerli. mesela aşk-ı memnu’yu da izlemediğim için pek izleyeni yok sanıyordum, fakat kız kardeşim dördüncü tura dönüyormuş da haberim yokmuş. hâlâ televizyon almakta direndiğim için atv haberi de kimse izlemiyor sanıyordum. gerçi onu kemal kılıçdaroğlu da öyle sanıyormuş çünkü baya baya cb olacağına inanmıştı, benim koltuk sevdalısı -traji-komik dedem.

    neyse. bu hanım kızımız da böyle çubuk kraker yerken, sanki yediği çubuk kraker burnuna kaçmış gibi garip bir şekilde şarkı söylediği için kimse bu türe katlanamaz gibi geliyor bana. yani dünyayı kendi etrafımda ve chp genel merkezi’nde dönüyor sanıyorum. yazık.
  • berkun oya'yla evlidir. ben de dün öğrendim, şaşırdım.

    "nereden öğrendin?" diyecek olursanız, masum'un sonunda bir belgesel var dizinin yapım sürecine dair. oradaki röportajında berkun oya kendisi söylüyor, hatta dilara hanım'a sevgiler mevgiler gönderiyor, yaa yaa...

    (bkz: dilara sakpınar)
  • dün akşam noxus bar'da ilk ankara konserlerine şahitlik ettim. hiç yayımlanmamış şarkılarını ve "oraya doğru" albümünden birkaç şarkı çaldılar, performansları olağanüstüydü. ayrıca, dilara sakpınar'ın sesi başlı başına bir terapi, bunu bir kere daha idrak ettim. umarım, bu şehre defalarca gelirler.
hesabın var mı? giriş yap