• mısırdan kız arkadaşıma hediye olarak aldığım çok güzel taş. hediye ettikten 1 hafta sonra falan kız benden ayrılmıştı. sebep taşın laneti midir yoksa benim angutluğum mu, asla öğrenemedim.
  • en sevdiğim, takılara çok yakıştırdığım doğal taşlardan biri.

    bazı doğal taşlar, suyla temas ettiklerinde yapısının, renginin bozulmasıyla bilinir, daha önce kimse yazmamış, lapis lazuli de bunlardan biriymiş. ben bunu bilmeden kolye ucu olarak kullandığım, damla şeklinde şekillendirilmiş orta büyüklükte bir tanesini duşta ve denizde de çıkarmamıştım, ne yazık ki ilk zamanlardaki parlaklığını yitirdi, matlaştı ve sönükleşti. en azından gerçekten doğalmış, laciverte boyanıp üzerine rastgele siyahlı sarılı grili çizgiler çekilmiş bir plastik değilmiş diye kendimi avutuyor ve kolyemi hala seviyorum, mat haliyle de benimdir, yıpranmışıyla da çıkarım. siz yine de suyla temasını önleyin ışıltısını seviyorsanız.
  • bir kitap okurken * karşıma çıktı. lapis taşını biliyordum da hikayesini bilmiyordum. şimdilerde elmas, yakut, zümrüt, safir dışındaki taşlar yarı değerli taş olarak geçiyor ama bu taşa yarı değerli demeye insanın dili varmıyor. bir zamanlar altından daha kıymetliymiş. herkes için bu taşın anlamı farklı. kral mezarlarını süslüyor, geceyi, gerçeği, gökyüzünü sembolize ediyor, tedavi amacıyla kullanılıyor, bu günlerde yüzükleri kolyeleri renklendiriyor ama bence en önemlisi denizin, gökyüzünün rengini yakalayabilmek için zamanında ultramarine mavisine hammadde oluyor.
    ondokuzuncu yüzyılın ortalarında, sanayi devriminin sonunda ilk boya fabrikaları ortaya çıkana kadar ressamlar boyalarını ya kendi teknikleriyle üretiyorlarmış veya "boya satıcısı" denen adamlardan satın alıyorlarmış. ultramarine denen maviyi üretmekse biraz maliyetliymiş çünkü denizaşırı ticaret ile afganistan'dan gelen bu taşın ezilmesiyle elde ediliyormuş. bakır yataklarında bolca bulunan azuritten de mavi renk elde ediliyormuş. azurit yaygın bulunan bir mineral. bu yüzden lapis lazui'den elde edilen renge ultramarine (denizin öbür tarafından) denirken, azurit'ten elde edilene citromarino (denizin bu tarafından) dendiği oluyormuş. fakat rengi yeşile kayıyor ve boya yapımında azurit kullanılmışsa renk bir süre sonra yeşeriyormuş, lapis taşından elde edilen mavi gibi rengini muhafaza etmeyi beceremiyormuş. lapis lazuli ile yapılan boya avrupada ilk kez on ikinci yüzyılda kullanılmış. o döneme kadar ne sanatta ne kumaşta gerçek mavi renk var, sadece siyah, beyaz ve kırmızı.
    bu taşla elde edilen mavi kutsal mavi. bu ismi alma nedeni de o dönem ressamlarının kilisenin isteği doğrultusunda meryem ana'nın pelerinini sadece bu renkle renklendirebilmesiymiş. kilise ilk ortaya çıktığında rengi lanetlemiş, sonraları yas rengi ilan etmiş maviyi. `meryem ana'da oğlunun yasını tuttuğuna göre tabii ki pelerini mavi olacak.
    taşın özellikleri neler? bu taş saydam değil, opak. saydam olan azurit. bu ikisi birbiriyle karıştırılıyor. lazulit lapis lazuli'nin diğer adı, azurit başka bir taş. lazulit, kirecin mermere dönüşümü esnasında oluşuyor, kükürt içerikli sodyum alüminyum silikat. ayrıca bileşiminde diopsit, kalsit, pirit gibi başka mineraller de var. sertlik derecesi 5-6. azurit ise yüzde 5 su içeriği olan bakır karbonat, sertliği ise 4-5. birbirlerinden ayırmak oldukça zor.

    azurit

    lapis lazuli
  • ugur tasimdir. bir is uzerinde calisirken yaraticiliginizi actigina inanilan bir cesit safirdir. en guclu taslardan biri olarak kabul edilir. iyilestirici gucu olduguna inanilir: hintlilerin chakra dedigi vucudun 7 hayati noktasina sifa getirici oldugu kabul edilir.eski misirlilar, tasin “dogruluk”u temsil ettigine ve ruyasinda lapis’in rengini goren kisinin yakin zamanda sonsuza kadar asik olacagina inanirlarmis..

    kisacasi takan kisiye guc, ask ve saglik getirdigine inanilan bir tastir lapis lazuli…dingin ve derin bir mavidir…
  • gecen hafta bir mutfaga koydugum tezgahin materyali, musteri, iki tane 163"x60" lik parca icun $5000 dolar odedi.
    (bkz: zenginin mali zugurdun cenesini yorar)
    (bkz: oha yani o kadar olur)
  • bir efsaneye göre bu taşı taşıyanlar ölülerle iletişim kurabiliyormuş. her koşulda onları görebiliyor söyledikleri her şeyi duyabiliyorlarmış. efsanenin fazlaca popüler olduğu dönemlerde bu taşı taşıyabilenlere cesaretlerinden dolayı saygı duyulurmuş.
    diğer yandan, bu insanlar ölüleri göremeseler edemeseler bile saygınlıktan hoşnut olduklarından bir çeşit çıplak kral psikolojisine de girmiş olabilirler. "yok lan hayalet falan. hepsi efsane siz inamayın ben taktım görmedim bir şey" diyememiştir hiçbiri. sanmam.
  • arkeoloji terminolojisi dersinde ilk ogrenilen terimlerdendir. bu yuzden omur boyu unutulmaz. soylenmesi karizmatik oldugu icin durup duruken soylemek ister kisi bu -yari degerli- tasin adini.
  • mısırlılar'ın özellikle kutsal saydıkları scarab (bokböceği) heykellerinde kullandıkları değerli bir taş. en kıymetlileri, tarif edildiği üzere, içinde altın damarlar taşıyormuşçasına prit içerenlerdir ve irice yuvarlak bir yüzük formundaysa misal, yıldızlı bir gökkubbeyi elinizde taşıyormuşsunuz hissi verir. ayrıca yeşil, mavi, kırmızı, kahve pek çok taş olmasına rağmen, böyle bir lacivertliğe sahip başka bir taş yoktur. ayrıca, diğer kristal bazlı taşlardan farklı olarak (aquamarine, quartz, amethyste gibi) elinizde kristal ışıltısı vermez, daha mat, daha yuvarlak dokulu bir taştır.. tıpkı denizde cilalanmış deniztaşları gibi, elinizde serin, kaygan, hoş bir his bırakır.

    bir de, bu taşın adını ilk öğrenişim şöyledir ki, ortaokulda okuduğumuz, yanlış hatırlamıyorsam express publishing'e ait, yine yanılmıyorsam "blue scarab" adlı ince bir hikaye kitabı vardı 10 chapterlık. hani böyle, alıştırma kitabı filan da olan, reading and listening derslerinde okutulan cinsten... hah işte o kitapta, babası arkeolog olan ve bir kazıda ölen bir kızceğiz, garip bir dükkana giriyor, lapisten yapılma bir scarab alıyordu ve başka birkaç kişiyle birlikte öte dünyayla iletişim kurmaya başlıyorlardı... şimdi düşündüm de, o kitaplar da hep gerçeküstücü oluyormuş o yayınevinin, nitekim bir diğeri de ruhun evi terk etmediği hampton house hikayesiydi ki, hala üzülürüm o kitapları kaybettiğime...
  • lazulit ve kalsit yanında içindeki pirit, bu yarı değerli çok özel taşa karakteristiğini veren, içinde altın tozları serpiştirilmişcesine bir doku verir. bu özellik şu anda boyanarak piyasada çokça satılan sahtelerini ayırdetmekte de hayati bir rol oynar.şili de diğer bir vatanıdır.
    bazı kişiler için büyüsel bir çekimi olduğuna inanılır.
  • gökyüzünden bir parça koparmışsın, prometheus gibi ateşi çalmışsın gibi, gökyüzünden bir parça çalmışsın sanki. boynunda duruyor lapis lazuli. ince titrek boynunda. yutkunduğun her şeyin içinden geçebildiği seslerin kırıldığı yerde. aynadan sanki yer yüzü de, sen yürüyünce tüm gölgeler birleşip seni anıyor. anacak başka şey yok sanki. bir yarımadaya benziyorum böylece ben. boynuna astığın şey bir denize de dönüşebilir çünkü. sadece bir taş deyip geçme. bir kaç ömürlük zaman var o taşın içinde.

    sokakların ev olduğu zamanlarda, şehirlerin sokaksız durabildiği gecelerin renklerle anlaşılmadığı güneşsiz ve aysız bir alacakaranlıkta buldum ben o taşı. bir taşın olabilecek rengi midir sahiden lacivert? bir taş kırmızı bile olabilir, belki siyah, çoğu zaman toprağın bir kaç bilindik tonu. ama lacivertse eğer bir taş, sen de tüm renklere sahip olabilirsin. gökkuşağı nasıl geçirgense, sen de öyle içinden geçip gittiğim bir şeysin işte. ama tam geçerken boynuna takılıyorum. çünkü boynunda lapis lazuli. eritip içtiğim taş. tüm ömrüm çığlık atarak geçse bile sesimin ulaşamayacağı yerdesin. boynunda da bir damla darağacı.
hesabın var mı? giriş yap