• tdk'ya göre sesli harfle başlayan ek alınca sondaki i düşüyor, t yumuşuyor, lahiti değil, lahdi oluyor. sözlükte lahiti diye aratınca antakya lahiti başlığı çıktı. antakya lahdi çok tuhaf geldi, düzeltmeye elim varmadı. ama ağlayan kadınlar lahdi'ni ağlayan kadınlar lahiti yapınca bu sefer de bu hali kulağa hoş gelmiyor.

    fermanımdır, benzer kelimeler için de geçerli olmak üzere kulağa hangi hali hoş geliyorsa yazarken de o kullanılsın. kulağa hangi halinin hoş geldiği tarafımca belirlensin, bu madde eşitlik ilkesine aykırı yorumlanamasın ve her kimesneye evladımdan saltanat müyesser olursa karındaşların nizam-ı alem için katletsin.
  • taştan yapılma mezarlara verilen ad. antalya yöremizde bulunur daha çok. ama günümüze içi boşalmış olarak gelebilmiştir, nice soyguncu kapakları kaldırıp içinde ne varsa alıp gitmiştir, şimdi anca oymalara bakılıp tatmin olmak düşer halka.
  • bulmacalarda tastan yapılan mezar diye tanimlansa da,belgesellerde tas lahit diye de bahsedilen mezar.(sadece mezar diye tanımlayarak,kaytardım bende).
  • lahit, -hde

    “l” harfi ince ve [la:hit] değil, [lahit] şeklinde okunur.

    sesliyle başlayan bir ek aldığında “lahide”, “lahite”, “lahte” ya da “lahidi”, “lahiti”, “lahti” değil “lahde” ve “lahdi” hâlini alır.
  • genellikle granit veya kalkerden yontularak yapılmaktaydı; ama ahşap, kurşun döküm, hatta pişmiş toprak lahitler de vardı.
    etruria'da pişmiş topraktan yapılanlar,gerçekte kadavrayı değil,ölünün külünü içeren bir kavanozdu.
  • (bkz: sarkofaj)*
  • bugüne kadar birçok toplulukta, pek çok kültürde ölüler için masraflı işler yapılagelmiş, büyük paralar harcanmıştır. örneğin, yunanlar'da klasik ve helenistik dönemlerde mezarlara ayrılan alanlar genişlemiştir. buralarda çeşitli mezar kabartmalarının dikildiği görülür. fakat bunların dışında başka mezar anıtları, mezar yapıları, kaya mezarları ve yeraltı döşemleri de vardı. buna karşılık, kabartmalarla süslenmiş taş tekneler yani lahitler pek alışılmış şeyler değildi. bunlara sadece yunan kültürünün çevresindeki yörelerde birkaç kural dışı örnek olarak rastlanırdı. öncelikle de sidon'daki kral nekropolünde bulunan ve m.ö. v. ve iv. yy.'lardan kalma pahalı mermer lahitlerden söz etmek gerekir. iskender lahdi diye bilinen ünlü lahit de bunlar arasındadır. anadolu'da daha yalın, girland'larla ya da başka süslerle bezenmiş örneklerin helenistik dönemden beri var olduğu anlaşılmaktadır.

    varlıklı romalılar hem erken imparatorluk dönemi'nde, yani m.ö. i. yy.'ın sonları ve m.s. i. yy.'da, hem de m.s. ii. yy.'ın başlarında kendileri, aileleri ve köleleri için, kısmen de azat ettikleri köleleri için mezar yapıları yaptırırlardı. bunların dış duvarlarında, bazen içlerinde de, mezar kabartmalarına yer verildiği de olurdu. gösterişli definler için urna'lar yani kül kapları kullanılır ya da ölüye bir mezar sunağı yapılırdı. lahit ise ancak az sayıda ve kural dışı bir şey olarak görülürdü.

    roma imparatorluğu'nun eyaletlerinde birbirinden farklı adet ve görenekler hüküm sürerdi. örneğin atina'yı ele alırsak, orada mezar kabartmaları yaygındı; anadolu'da bazı yörelerde yoğun olarak kabartmalı mezar stelleri ile aynı zamanda ostotek'ler yani çekmece biçiminde kemik mahfazaları, bazen de lahit kullanılırdı.

    ii. yy. başlarında kabartma süslü lahit üretiminde kapsamlı bir üretim başlamıştır. bu, öncelikle roma ve anadolu için söylenebilir ama, atina ve pek çok eyalette de durum fazla farklı değildir. üretim, iii. yy. sonlarına kadar sürer, hatta roma'da iv. yy.'da da bir süre böyle gitmiştir. bu lahitlerin sayısı bugün tam olarak söylenemez, 15.000 dolaylarında örnek bulunduğu sanılmaktadır. fakat bunların pek çoğu ancak parçalar halinde bugüne gelmiştir. elimizdeki lahitlerin sayısıyla, zamanında üretilmiş olanların toplamı arasındaki oran hiç belirlenemeyecektir. elimizdekilerin toplamın %2'sini karşıladığını var saysak, roma devleti sınırları içinde 120 - 310 yılları arasında 750.000 lahit yapılmış olduğunu söyleyebiliriz. oranı %5 diye tutarsak, toplam sayı en az 300.000 olur.

    yalnız eldeki lahitler bile, imparatorluk dönemi yontu sanatı ürünlerinin çok büyük ve önemli bir bölümüne tanıklık eder. onların dışında, yontu örneği olarak, portrelerden ve daha eski dönemlere ait yunan heykellerine bakarak yapılmış kopyalardan; az sayıdaki öyküsel, yani bir öykü anlatan, bir sahne temsil eden kabartmalardan; son olarak da, imparatorluğun bazı bölgelerinde bulunan mezar kabartmalarından söz edilebilir. gerçek yaşamı işlemeyen adak kabartmaları ve daha başka çeşitler ise gittikçe önemlerini yitirmişlerdir.

    lahitler sadece roma imparatorluk dönemi'nin sanat tarihi açısından değil, aynı zamanda roma dönemi'nin ekonomisi, ticareti ve toplumsal sorunları bakımından pek büyük önem taşır. yalnızca ilk ortaya çıktığı ii. ve iii. yy.'larda sevilmekle kalmamış olan lahit, ortaçağ'ın ve rönesans'ın hatta yeniçağ'ın sanatını da çeşitli yönlerden ve kalıcı biçimde etkilemiştir.

    lahitler başka yapıtlardan, örneğin portrelerden farklı olarak birbirlerinden yalnız büyüklükleriyle ayrılmazlar; çeşitlilikleriyle de pek çok biçem özelliği sergilerler. bu nedenle, üç önemli üretim merkezinin yani roma, atina ve dokimeion'un ve başka birçok taşra ürünü lahitlerin özelliklerini ayırt edebiliriz. küçük parçalar üzerinde çalışılırken bile, genel olarak bir lahdin hangi üretim merkezine ait olduğu, biçeme bakıp kestirilebilir. çoğu zaman taşra üretimi örnekler, genellikle de bunların parçaları belli bir sanat yöresini gösterir. yontu sanatının başka türlerinde böyle bir şeye, kural olarak, pek az rastlanır.

    roma'da lahitler bize ii. yy.'daki biçem gelişimi konusunda zengin bir bilgi verir; iii. yy.'daysa lahit artık açıkça yontu sanatının öncü türüdür. çünkü, öyküsel kabartmalardan iii. yy.'la tarihlenmiş olanlar çok azdır. bilindiği kadarıyla iii. yy.'da artık yunan heykellerinin kopyaları da hemen hemen yapılamaz. ancak birkaç portreye karşı çok sayıda lahit bulunması, imparator gallienus döneminde, tüm ekonomik ve politik güçlüklere karşın, roma'da çok gelişmiş bir yontu sanatının varolduğunu göstermektedir. pek çok lahit, roma sanatının birer başyapıtı, hatta tüm antikçağ dünyasının en büyük becerileri olarak gösterilebilir.

    atina'da, imparatorluk dönemi'nde, dış satımından gelir elde edilecek yontular yapılmasına çaba gösterilmiştir. bu alanda yeni attika denilen kabartmalar ve süsleme amaçlı yontulardan söz edilebilir. 140 - 260 /70 dolaylarında, çoğu dış satıma yönelik lahitler yapılmıştır. attika işçiliği ve sanatları konusunda bunlardan çok iyi bilgi sağlayabiliriz. bunlara biçem bakımından bağlı olarak bir de -yine attika işliklerinin ürünlerine katılabilecek- küçük ya da büyük boyutlarda serbest heykellerden söz edebiliriz. bu yontuların tarihlendirilmesi, yaklaşık da olsa, lahitler yardımıyla yapılabilir. şu halde, attika lahitleri ii. ve iii. yy. attika yontu sanatı konusunda bir araştırmaya temel oluşturmaktadır. phrygia'daki dokimeion için de aynı şey söylenebilir. lahitler figürlerin ve süslerin biçemi konusunda öylesine zengin fikir verir ki, bunlara başka yontuları ve hatta belki başka bezekleri bağlayabiliriz ve böylelikle ii. ve iii. yy.'larda anadolu'da önde gelen sanat merkezlerinden biri konusunda fikir sahibi olabiliriz.

    roma eyaletlerinden herhangi birinin sanatının araştırılması ve incelenmesi için de, pek çok durumda lahitlerden önemli ölçüde yararlanılabilir; yine de bu çeşit çalışmalar henüz başlangıç aşamasındadır.

    lahit yapımında kullanılan maddelerin bir bölümü çok uzaklardan getirilmek zorundaydı. örneğin roma, mermerini ya carrara (kuzey italya) ya da yunanistan veya anadolu'daki birçok taş ocağından getirtirdi. anadolu'da uzaklara yarı tamamlanmış lahit satan birkaç taş ocağı da vardı. özellikle üç üretim merkezinin, roma, atina ve dokimeion'un bitmiş lahitleri, bazı durumlarda da bunların dışında kalan yerlerin ürettikleri ihraç edilirdi; sevkıyat epeyce uzak yerlere genellikle deniz yoluyla yapılır, ancak kara yoluyla gönderilen mal da olurdu. bu alandaki araştırmalar henüz yeni başlamıştır ama, yapılacak düzenli bir inceleme akdeniz'de ii. ve iii. yy.'lardaki ticaret yolları konusunda bir fikir verebilir.

    teknik ve organizasyon bakımından erişilmiş beceri düzeyi şaşırtıcıdır. on binlerce ağır ham mermer kütüğü ya da yarı işlenmiş lahit, işlenmek üzere taş ocaklarından atölyelere getirilirdi. ayrıca, roma, atina, dokimeion ve daha başka birkaç yerden on binlerce bitmiş lahit de kullanılacakları uzak yerlere taşınırdı. bunlardan başka, üretildikleri yere yakın bir noktada kullanılacak epeyce sayıda yerel
    lahit de yine hatırı sayılır bir emek gerektirirdi.

    lahitlerin görkemine mezar binalarının ya da mezarlıkların, sunakların, kabartmaların, heykellerin ve başka donamının görkemi eklenirdi. bu nedenle mimar, taşçı ustası, duvarcı, yontu ustası, daha başka yapı ustaları ve çeşitli işçilere gereksinim duyulurdu. her ne kadar elimizde açıklayıcı bir yazılı kaynak yoksa da, mermer ve lahit üretilmesi, taşıma için öküz arabası ve gemi yapılması, parçaların yakın ya da uzaktaki alıcıya gönderilmesi, mezar ve mezarlık alanı yapılması, içlerine lahitlerin yerleştirilmesi ve başka donanımın tamamlanması duvarların boyanması, levhaların yazılmasını içeren bu sektörün tümünde, ii. ve iii. yy.'larda yüz binlerce kişinin çalıştığı tahmin edilebilir.

    yazıtları bugüne kadar hiç incelenmemiş lahitler vardır. bunlar -bazı kabartmalardaki sahnelerle birlikte- sipariş veren kimseler ve onların toplum içindeki konumları hakkında bilgi verebilir ve böylelikle de roma imparatorluk dönemi'nin toplumsal tarihinin saptanmasına ufak bir katkıda bulunabilir.

    lahit ölüyü içine alacak bir nesne olduğundan, onun biçimi de siparişi verenin yaşam ve ölüm konusunda ne düşünüp ne duyumsadığını ya da hangi dinsel geleneklere sahip olduğunu belli edebilir.

    imparatorluk dönemi lahitlerine yüzyıllar boyu gıptayla bakılmış, imrenilmiş ve bunlar tekrar tekrar kullanılmıştır. daha ii. ve iii. yy.'larda bile birçok lahdin sahibine sormadan yeniden kullanıldığı bilinmektedir. bunu bu çeşit yeniden kullanmanın yasak olduğunu belirten pek çok sayıdaki yazıttan anlıyoruz. hristiyanlıktan önce yapılmış birçok lahit, üzerine haç kazılarak "hristiyanlaştırılmış", bazı durumlarda da biçimi değiştirilmiştir.

    carolus magnus'un* da, büyük olasılıkla aachen saray kilisesi'ndeki ebedi istirahat yeri olarak kendisine bir roma lahdi seçtiği anlaşılır. söz konusu lahit roma kenti kökenli ve 220/30 dolaylarından kalma bir yapıttır ve açıkça pagan bir miti, persephone'nin ölüler ülkesi tanrısı hades tarafından kaçırılışı olayını betimler. bir roma lahdinin yeniden kullanılışına bir başka örnek de, hohenstaufen hanedanı'ndan imparator ii. frederick'in karısı aragonlu konstanze'nin, palermo katedrali'nde bulunan ve bir aslan avı sahnesi gösteren lahdidir. bu lahdin kapağının pervazındaki ve kapağa destek olan sol akroter'in, yani köşe süsünün üzerindeki bir yazıtta şu sözler okunur : "ey frederick, ben aragon'lu konstanze -ki sicilya kraliçesiydim- şimdi burada dinleniyorum. haşmetli karın. 1222 yılında catania'da ölmüştür." herhalde yeniden kullanılışta çehreler üzerinde tekrar çalışılmış ve giysilerle hayvanların büyükçe bir bölümü değiştirilmiş olsa gerek. 1520 yılında ölen ünlü ressam raffaello, roma pantheonu'nda bir antikçağ lahdine konulmuştur. bu, i. yy.'dan kalma, pek alışılmış bir şey olmayan, girland'lı yani askı çelenk ile süslenmiş bir lahittir. imparatorluk dönemi lahitleri pek yakın zamanlara kadar roma, ostia ya da zürih'te örnekleri görüldüğü gibi, gömü işinde yeniden kullanılmışlardır.

    eski lahitler aynı zamanda çeşme ya da kilise süsü olarak kullanılmış ve en çok da villaları ve sarayları çevrelemekte bunlardan yararlanılmıştır. örnekleri cenova katedrali, roma'daki villa doria pamphili, villa medici ya da palazzo mattei'de görülür.

    imparatorluk dönemi lahitleri, ortaçağ ve ondan da çok rönesans sanatçılarını büyük ölçüde etkilemiş olmalarından dolayı çok sıradışı bir değere sahiptir. bu, italya, fransa ve ispanya'nın ortaçağ yontu sanatında kendini gösterir. sanatçılar arasında pisa ve siena kentlerindeki kilise kürsüsü kabartmalarıyla niccolo pisano ve giovanni pisano öne çıkan adlardır.

    xv. yy. başlarından beri sanatçılar, lahitlerden insan figürlerinin tornalanış ve duruş biçimi ya da karmaşık kıvrımlarının düzenlenmesi bakımından kendilerine örnek alınacak, izlenecek buldukları motifleri kopya etmişlerdir. bu taslakları kendi çalışmalarında, yani yeni bir bağlam içinde kullandıkları anlaşılır. lahitleri incelemiş ilk ressamlar arasında bugün elde kendisinden birçok etkileyici çizim kalmış bulunan gentile da fabriano da vardır.

    rönesans sanatçıları içinde imparatorluk dönemi lahitlerinden etkilenmiş ressam ve heykeltraşlardan şu adları örnek olarak verebiliriz: ghiberti; donatello; pisanello adıyla anılan antonio pisano, j. bellini; ghirlandaio; leonardo da vinci; amico aspertini; michelangelo; raffaello; g. romano.

    1471 yılında, papa iv. sixtus döneminde, roma'da capitolium tepesinde bir müze kurulmuş, bunun içine lahitler de konulmuştur. xvi. yy.'da lahitlere karşı eski yapıt, antikacı ilgisi uyanmış ve kompozisyonların topluca resimleri çizilerek kaydedilmesine başlanmıştır. sanatsal açıdan bunların en önemli örneği, 1550 yılı dolaylarında, kim olduğunu bilmediğimiz bir çizim sanatçısı tarafından yapılmış olan codex coburgensis'tir.

    rönesans'tan sonra lahitler yeniden birer sanat modeli olarak görülmeye başlamıştır. ancak barok ve klasik dönem'lerde de imparatorluk dönemi lahitlerini kendi yapıtlarında kullanan ya da lahitlerdeki motifleri çizip kaydeden ressam ve heykeltraş adları verilebilir: p.p. rubens, g. reni, a. canova ve b. thorwaldsen bunlardandır.

    imparatorluk dönemi lahitlerinden etkilenen johann wolfgang von goethe ve rainer maria rilke gibi birkaç da şair çıkmıştır. johann wolfgang von goethe, agrigento'da hippolytos lahdi'ni görüp o büyük sezişiyle yapıtın bir yunan işi olduğunu anlamıştır. söz konusu lahit iii. yy.'da atina'da yapılmış bir lahitti.

    goethe şöyle yazar: " ... bundan sonra sanat zevki için, ana kiliseye girdim. orada hırpalanmadan kalmış, sunak diye kullanılan bir lahit var: hippolytos, av uşakları ve atlarıyla, sütannesi phaedra tarafından durduruluyor, kadın ona bir levhacık vermek istiyor. burada asıl amaç delikanlıları göstermek; ondan ötürü de yaşlı kadın ufak tefek, cüce gibi, göze batmaması gereken bir yan figür olarak aradan çıkarılıvermiş. sanırım bu alçak kabartma yapıttan da görkemli bir şeye rastlamamışımdır; aynı zamanda çok da iyi korunmuş durumda. herhalde şimdilik bu benim için yunan sanatının en zarif döneminden bir örnek değerinde."

    ve söz rainer maria rilke'de: "sizler, roma çağının neşeli suyunu sonu gelmez bir şarkı gibi akıtan ve ruhumdan hiç çıkmayan siz antikçağ lahitleri, sizleri selamlıyorum."

    imparatorluk dönemi lahitleri antikçağ yontu sanatının çok önemli bir bölümünü oluşturur. bu lahitler ii. ve iii. yy.'larda, özellikle başlıca üretim merkezleri roma, atina ve dokimeion'da ve daha birçok eyalet olmak üzere, sanatsal becerinin önde gelen tanıklarıdır. ancak, bunların önemi yalnızca imparatorluk dönemi'yle sınırlı kalmaz, ortaçağ ve rönesans sanatçılarına örnek olmuşlar ve bu yolla batı sanatının gelişimi üzerinde, yeniçağ'ın başlangıcına kadar kesin bir etki göstermişlerdir.

    -guntram koch
  • kubrick'in bundan 44 yıl önce filmine* yerleştirdiği ve on yıllarca dünya sinemasının kafasını allak bullak eden bir lahit biliyorum ben, eğer yanlış gelmediysem.
hesabın var mı? giriş yap