• son zamanlarda çekilen aksiyon/polisiye filmleri arasında en başarılı bulduğum filmdir. hayır ben anlamıyorum arkadaş, bunu seyredenler bu filmlerin çok kolay mı çekildiğini zannediyorlar? lan olm türkiye'de, türk artistler ile, türk sermayesi ile çekiyolar bu filmleri, türk senarist yazıyor, türk yönetmen çekiyor, oskarlık aksiyon/polisiye bir yapım olmasını mı bekliyorsun? tamam, bekle, haklı olduğunu düşünüyor olabilirsin ama bence haksızsın kardeşim, hep birlikte haksızız.

    ulan daha sinema olarak doğru dürüst bir dublörün yok, yetiştirmiyorsun, aksiyon çekimi yapabileceğin yolların yok, daha gidip gelmek için yol yapmakla hükümet seçen bir kafan var, patlama/havaya uçma gibi sahnelerini yurtdışından getirdiğin uzmanlara yaptırıyorsun, toplu alan çekimi yapabilecek bir kültürün yok figüran olarak nitelendirilecek herkes angut angut kameraya bakıyor, dövüş sahnelerinin koordinasyonunu yapabilecek doğru dürüst bir/bir kaç koreograf/danışmanın yok, senaristlerinin ortaya koyduğu ulusal başarı nedir/kaç tanesi uluslararası başarı alan kişilerden veya onların yetiştirildiği yerlerden eğitim almıştır/onları analiz etmiştir-incelemiştir haberin yok, adı esamesi dünyaca duyulmuş bir avuçtan fazla sanatçın yok çünkü olanları sergileyebilecek kapasiten düşük... ondan sonra kalkıp gayet rahat bir şekilde "amk bu şu filme benzemiş, şu sahnede böyle olmuş olmaması lazımmış, lan olm şunu düşünememişler" diyerek yüzlerce kişinin götünden ter akarak geceli gündüzlü çektiği film hakkında uzman(!) görüşlerini bildiriyorsun. lan tamam mantık hatası vardır bir iki tane, olur, kimse hatasız değil ama bilmem kaç dakikalık filmin sadece orasını görmek için mi seyrettin arkadaş, lan keyif almak için seyret, hata aramak için değil.

    aferim çocuğum, tebrikler.. çok büyük bir iş başarıyosun valla..senin işin de zor.
  • sümela'nın şifresi temel'i 3 haftada 960.307 kişi,
    allah'ın sadık kulu barla gibi animasyon kalitesi düşük bir filmi 9 haftada 2.219.920 kişi,
    entelköy efeköy'e karşı'yı ise 5 haftada 447.243 kişi izlerken,

    labirent'i ise iki haftada ancak 179.828 kişi izlemiş.

    ondan sonra türkiye'de neden kaliteli bir polisiye aksiyon filmi çekilmez derler. şu izleyici sayılarıyla yapımcıya gidip, kaliteli aksiyon filmi çekecem hacı, bana destek ol nasıl diyebilirsin ki.
  • çeşitli kişisel sebeplerle izlemeyi aklıma koyduğum ve bugün tamamen şans eseri izleme şansı bulduğum, bu nedenle de mutlu olduğum film.

    bir tolga örnek filmi olması nedeniyle bünyeme hasıl olan olumlu beklentilerin yanında, meltem cumbul'un bu tarz bir rolde nasıl görüneceğine dair endişelerim de yok değildi. timuçin esen, altan gördüm, yurdaer okur, sarp akkaya gibi oyuncuların performansından çok emindim. ozan bilen benim için sürpriz oldu. çok güzel ve büyük bir sürpriz. keyifliydi bu kadroyu bir arada görmek. melike güner bile sırıtmamıştı.

    --- spoiler ---

    ama o müdürün rolü hiç olmamış. bayram değil seyran değil. ne bok yemeye fikret'ciğime ihanetini açıklamaya çalıştı?

    reyhan'ın evinde yenilen akşam yemeği sırasında farkında olmadan en bir klişe şekilde film boyunca ölecek ve uğruna intikam alınacak kişilerin mesajı verilmişti.

    uluslararası terör örgütünü çökertirken dolgu topuklu ayakkabı kullanılabileceğini gördük deşifre sahnelerinde. 5 kişiyle çete çökertmeye gitmek ne peki? bizim güvenlik teşkilatının fakirliğine atıfta bulunuluyorsa başarılı bak. reyhan'ın şüpheli izi sürerken yakasında "ben buradayım" diye bağıran mikrofonuna ise söyleyecek lafım yok.

    bunların yanında özellikle mardin sahneleri beni çok etkiledi. ne güzel, ne büyüleyici ve ne ilginç bir şehir?

    bir de farkında mısınız bilmiyorum. ama müzikler çok iyiydi. sahneler üzerinde titizlikle çalışıldığı belli.

    --- spoiler ---

    izleyin ve de izlettirin ki eksikler kapansın. türk sineması hak ettiği değeri görsün. potansiyel var. neden olmasın?
  • --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    artilar
    + teknik açıdan türk sineması için çıtayı yükselten bir film..
    + kovalama sahneleri için seçilen mekan mardin. bu mükemmel bir seçim. iyi de çekilmiş...
    + devrim arabaları ve kaybedenler kulübü'nün aynı yönetmen elinden çıktığını anlamak imkansızdı. tolga örnek bu filmiyle dilini oturtmaya başlamış.
    + hem ticari hem kaliteli.. işte bunu başarmak zor bu ülkede. tolga örnek bunu başarabilen çok az yönetmenden biri..
    + tempo, kurgu ve görüntü yönetimi vasatın üstünde
    + oyunculuklar tam olması gerektiği gibi abartısız sade ve güçlü.. özellikle uçurtmayı vurmasınlar'ın ozanı ozan bilen müthiş..
    + soğuk renkler filmin duygusuna olumlu yönde hizmet ediyor.
    + diyaloglar çok başarılı olmasa da en azından abartılı duygusallıklardan uzak durulmuş..

    eksiler
    - hollywood'un tekniğini taklit etmesi yeterli ve olumluyken, klişeleri de alması fena olmuş..
    - diyaloglar çok iyi yazılmamış ayrıca sadece iş konuşulan diyaloglar yerine günlük hayattan cümleler seyirciyi biraz daha filmin içine alabilirmiş.
    - böyle özenli bir filme, meltem cumbul'un dayak, sarp akkaya'nın bomba sonrası makyajlarındaki devamlılık hataları yakışmadı
    - bazı sahneler ve operasyonlarda figüranlar biraz daha fazla tutulup zenginleştirilebilirdi..
    - bir türk (timuçin esen) ingiliz ajan'a illa ayar verecek..
    - müdürün ihanet öyküsünün ne başı var ne sonu ne nedeni.. olmasa da olurmuş...

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    sonuç olarak ülke sinemasının son dönem polisiye action türünde öne çıkan yapımları; av mevsimi, ejder kapanı ve new york'da beş minare ise labirent bunların arasında başyapıt sayılır.
  • timuçin esen her zaman ki timuçin esen bu filmde ama kötü anlamda değil her zaman ki gibi iyi oynamış ama meltem cumbul bi başka bu filmde. göz dolduruyor, böyle parıl parıl parlıyor filmde. her bir filminde bir kademe daha atlıyor sanki kadın. ayrıca tolga örnek gittikçe büyük yönetmen büyük senaristliğe oynuyor sanırım, oynasın hakediyor. altan gördüm çok iyiydi ama bir yurdaer okur var ki o nasıl aksandı öyle allah allah o gözlüklerle tam yemen'in bağrından kopup gelmiş saygılar kendisine. filmin tek belki de bilinmeyen, adını duyuran kişisi bana göre ozan bilen oldu. daha çok duyucaz ismini sanırım bundan böyle bu film sayesinde .

    kısacası sevdiğim bi film oldu, polisiye de yapabiliyomuşuz adam gibi. kimse kusura bakmasın ama av mevsimi'nden senaryo ya da kurgu olarak çok daha iyi film.

    edit: ozan bilen uçurtmayı vurmasınlardaki çocukmuş. vaaaovv diyorum .

    aylar sonra edit: entry içinde çok fazla ''film'' geçiyor, gözler için özür diliyorum.
  • meltem cumbul gibi adam dövme isteğiyle filmden çıktım desem yeridir ayrıca meltem cumbul un saçlarını kim kestiyse bir daha orda kestirmesin çocukken bitlenen saçımı annem öyle kesmişti gelişigüzel .
  • geçtiğimiz aylarda fragmanına denk gelmiştim sinemada. o günden beri sabırsızlıkla bekliyordum vizyona girmesini.
    bu türün bir hayranı olarak bu türk filmini izlemek güzel bir deneyim olacaktı..

    oldu da..

    gerçek dünyada da var olan bu tarz hikayelerin, komplo teorilerinin merkezi konumundaki ülkemizden bu gibi eserlerin pek çıkmaması, çıksa da "kurtlar vadisi filistin" gibi bir hiçten öteye geçememesi ayıp ve utanç duymamızı gerektirecek bir durum olsa gerek..
    filme gelecek olursak; 24 ile büyümüş, jack bauer'ı tanıma onuruna erişmiş biri olarak tabii ki tatmin olmamız beklenemez.
    ama amerika'yı klasman dışı tutmamız gerektiğinin, onunla boy ölçüşemeyeceğimizin de farkında olduğumu üzülerek belirtmek isterim.

    tolga örnek gibi, bu türde daha önce tecrübesi olmamış bir yönetmen, yine bu türde pek eser üretemeyen türk sineması'nda cesur bir adım atmış ve bence elinden gelenin en iyisini yapmış. tebrik etmemiz gerekir.
    belki izleyici sayısı tatmin edici boyutlarda değil ama bu yaptığı işin kalitesiz olduğu anlamına gelmiyor kesinlikle.
    filme dair olumsuz bulduğum taraflar ise takip sahnelerinin gereksiz uzatılmışlığı, hikayenin derinlemesine işlenememesi ve izleyen herkesin dile getirdiği gibi kahraman türk istihbaratçılarının yekten takılmaları.. mantık hataları tabii var.
    ama bir yol açtığına inanıyorum türk sineması'nda "labirent"in, belki de inanmak istiyorum.. izleyerek ve de etrafımdakilere izlemelerini tavsiye ederek üzerime düşeni de yaptığıma inanıyorum..

    son olarak, özet geç diyenlere; evet, bir başyapıt değil ama kesinlikle takdire şayan..
  • eli yüzü düzgün bir film olmuş.

    ben büyük bir keyifle izledim. timuçin esen ve meltem cumbul döktürmüş. yurdaer okur keşke biraz daha rol alsaymış diye düşündüm. bu adamı izlemek de büyük zevk.

    mantık hataları bulabilirsiniz elbette, ama bütününe baktığımda derli toplu bir film görüyorum ben.

    ve muhakkak izlenmesi gerektiğini düşünüyorum. türk sinemasına destek verilecekse, böyle filmler aracılığıyla verilsin lütfen.
  • biricik yerli aksiyonumuz new york'ta beş minare filminden pek haz etmemiş, yerli yapımlara hep ön yargılı yaklaşmış ve meltem cumbul'la evlilik hayali kuran bir arkadaşımın zoruyla seyretmiş biri olarak; gönül rahatlığıyla diyorum ki, bu film olmuş, hem de şahane olmuş. bütün hollywood klişelerini kullandığı, finalinin biraz sönük olduğu ve özgün olmadığı bir gerçek. ancak izlediğinizde göreceksiniz ki, yerli aksiyon türü tarihimizde resmen çağ atlamışız. geldiğimiz nokta, umut ve mutluluk verici. bu film bir basamak. bundan sonra çok daha başarılı ve özgün yapımlar izleyeceğimizden eminim.
    oyunculuğuyla filmi alıp götüren timuçin esen'e de çok güzel laflar hazırladım. film, sırf bu adamın performansı/karizması için bile izlenebilir. biri bana; upuzun sakallı, başı sarıklı ve cüppeli bir adama -bahsi geçen adam george clooney güzelliğinde bile olsa- aşık olacaksın dese güler geçerdim. ancak gelin görün ki, arap kılığına büründüğü sahnelerdeki timuçin esen karizması beni benden aldı ve geçici süreyle şuurumu yitirdim. kendimi "şu çakma arap için çarşafa-türbana girerim" diye düşünürken buldum. neyse ki, şu saat itibariyle bilincim açıldı da sağlıklı düşünebilmeye başladım.
    bu arada meltem cumbul için yanıp tutuşan arkadaşıma da bu film sebebiyle hak verdim. filmde o kadar karizmatik/cool bir profil çiziyor ki, erkek olsam ben de böyle bir kadınla evlenmek isterdim.
    emeği geçen herkesin ellerine sağlık. yerli malı, yurdun malı, herkes bu filme bakmalı.
  • şeker gibi film.
    sadece karakterlerin işlenişinde zayıflıklar var. kabuslarla uyanıp ilaçla sızmalar, ihmal edilen küçük çocuk gibi yüz buruşturucu klişe sahnelerle işinden gayrısına vakit ayırmayan derbeder polisin ancak eskizi çizilir. ama 24'ten bile yüksek tempoda geçen bir filmi bu yönüyle eleştirmenin çok anlamı yok çünkü tercih, zamana yayılmış karmaşık bir olayı hızlı işleme yönünde kullanılmış.

    baskın sahnelerinde tam teçhizatlı swat timleri olsaydı bu defa da "türk polisi, ajanı böyle mi olur yæ" diyecek papaloukaslar bambaşkaymış fakat. belli ki filme "ahaha yerli aksiyon ağbie, gel gel efektlerin tırtlığıyla filan dalga geçeriz " diye hankırarak girmişler. taş gibi filmi görünce elleri böğürlerinde kalmış.

    --- izlemeyen okumasın ---

    ulan giannakopoulos,
    adam dış görevdeyken yoldaşını kaçırmışlar, senelerdir ses yok. bunların peşindeyken en yakın mesai arkadaşını feci şekilde öldürmüşler. adama uyku uyutmayan seneler önceki kaybının yaşadığını, yerini öğreniyor, takas teklifi alıyor. "zawas'ı öldürünce her şey bitecekmiş gibi geliyor" diyecek hale geliyor nihayetinde. kamyonetleri her an havaya uçurabileceğini bildiği çete liderinin evini -kabul edelim ki biraz saçma bir şekilde- buluyor, bir de destek mi bekleyecekti dalmak için!?
    jack bauer sekiz sezon dünyayı kurtarınca bişey yok, fikret bi ev basınca auv!

    --- izlemeyen okumasın ---

    meltem cumbul'a yazık yalnız. belki hiçbir zaman "kadehinde zehir olsa demichelis bana getir" denilesi bir kadın değildi ama saçı başı makyajı öyle fena ki.. zannediyorum avrupalı yapımcılara "güzel filmler çekiyoruz ama kadınlarımızda iş yok, şöyle bir iki cıvır abla görseydik başka ortak filmlerde?" alt metni verme çabasının kurbanı olmuş.
hesabın var mı? giriş yap