• caro ve jeunet'in yapmak istemi$ olduklari ilk filmdir aslinda... cok ozel ba$ka bir film (bkz: delicatessen) oncesi...

    bu film icin, kullanmak istedikleri her tur fikri (olay olsun, kurgu olsun, efekt olsun, vs...) kagitlara yazarak (ve birbirlerine de soylemeden) bir kutuya atarlar senelerce... (14 yil boyunca)... sonra, gunun birinde aralarindan bazilarini alirlar ve ortaya delicatessen cikar... daha sonra da, malum, kayip cocuklar sehri...

    ikisi de mukemmel.
  • ve o gün salyangozlar aniden dans etmeye başlamış ve kabuklarını çıkartıp birer megafon gibi kullanıp konseri duyurmuşlar herkese...
    -salyangozlar?kabuklarını çıkaran salyangozlar...devam et...renklerden de bahset...
    -ve çekiçkafalı köpekbalığı kedi balığının kemikleriyle ksilofonunu çalmış,su aygırıda balinanın askılarından yaptığı harbını çalıyormuş,deniz gökyüzü gibi maviymiş,ve gökyüzü de deniz gibi mavi.ve gökyüzünde mi yüzüyordum yoksa denizin altında mı uçuyordum anlayamamıştım...
  • ron perlman'in alayi fransiz olan sette tek amerikali gecindigi, ve tum repliklerini fonetik olarak ezberledigi film.. (bkz: helal sana bu yollar)
  • filmin aynı zamanda sanat yönetmeni olan marc caronun dehası sayesinde oldukça fantastik bir kurguya ve atmosfere sahiptir; gerek olaylar, gerek mekanlar açısından.
    zira jean-pierre jeunetnin caro’suz film çekmesiyle ortaya çıkan amelie ve un long dimanche de fiancaillese hiç benzemez. bir kere karanlıktır, insanların çoğu çirkin ve somurtgandır ve hikaye anlatımı da çok daha karmaşıktır. aynı anda bir sürü olay döner ve o karanlıkta göremezsiniz o konular birbirine nasıl bağlandı. daha eğlenceli ve kolay hazmedilir olmasıyla beraber delicatessen de böyledir. caro’nun sayesinde bu kadar gotik ve fantastiktir her şey.
    ama bence filmin en fantastik tarafı çocuklardır. ilk bakışta oldukça gerçekçi bir izlenim bırakan bu çocuklar, gerçek olamayacak kadar akıllı ve olgunlardır. aslında filmin geneli de bunun üzerine kurulu gibidir; yani çocukların fiziksel olarak kayıp olmalarından çok, zihinsel olarak çocukluklarının kaybolmuş olması üzerine.
    aslında bana öyle geliyor ki; bu amcalar filmi kurgularken en olmayacak, en kayıp vakayı aramışlar ve evet! demişler, bu filmi gerçekten fantastik yapacak şey, akıllı ve olgun çocuklardır!
  • filmi izledim. gerçekten bu dünyadan kopuyorsunuz. dikkatimi çeken şeylerden biri petrol kulesi şeklindeki yerin başganı olan daniel emilfork'un* kaan sezyum'a olan benzerliği.

    daniel emilfork: http://www.google.com.tr/…oq_auoaq&biw=1280&bih=675

    bundan farklı olarak gene sembolizmin yoğun olarak kullanıldığı bir film:

    m.sikkofield mode:

    --- spoiler ---
    çocukların hayallerini çalan kötü bir karakter var filmde. aslında yapmak istediği onların ruhlarını çalmak, yeni fikirler aşılamak, masumiyetlerini almak.

    filmdeki herşeyi gören göz horus'un gözü temalı garip aracı görmüşsünüzdür. filmin başında bu aracın içindeki adam diyor ki;

    "gerçek ışık görünmezdir. gölgeler geçidine girerek seçilmişlerin dünyasına girin. görme imtiyazını reddedin. içinizde gecenin karanlığını bizimle paylaşmaktan korkan şüphecilerin olduğunu biliyorum. cesur olun. görme imtiyazını reddedin. gözlerinizi çıkarıp aramıza katılın. gelin ve bize katılın. daha iyi bir dünya yaratmamıza yardım edin. ya da terör yağmuruna şahitlik ederiz."

    filmde antagonist olan ve düşünceleri duyabildiğini belirterek müthiş bir korku salan villian karakterleri yani cyclop'lar.

    bu cylop'lar geceleri çocukları kaçırmak için şehre geliyorlar ve buradaki amaçları düşüncelerinin hayallerinin çalınacağı yere götürmek. bu aslında bugünkü toplumda da oluyor. yani senarist burada disney'in çocuklar üzerindeki subliminal mesajlarına bir gönderme yapıyor olabilir.

    bu konuyla ilgili göz atmak isterseniz: http://www.youtube.com/watch?v=zz-cotv7dii

    şimdi daha direkt bir sahne var. eyes wide shut filminden de hatırlayacağınız illuminati'nin ritüellerinden birine sahne oluyor bu film de.

    http://imageshack.us/a/img688/690/rituel2.png

    http://imageshack.us/a/img543/690/rituel1.png

    burada deniyor ki; " umarım birileri yakarışlarımı duyar. ben gabriel marie. bu dünyaya gözlerim açık olarak geldim. ama köpeklerin dünyası olan bir dünya gördüm. köpek sürülerinin dünyası. bu yüzden yaratıcı, insanların haince ele geçirdiği güce sahip olmak için beni dünyaya gönderdi. kardeşlerim, beni bu mücadelede yalnız bırakmayan sizler, anladınız ki hep beraber kendi dünyalarında insanoğluna karşı savaşmalıyız. sadece üçüncü göz gerçekleri görmenizi sağlar. üstün ırkımız dünyayı tekrar ele geçirecek."

    burada çocukların getirildiğini hatırlarsınız. işte disney'in yaptığı gibi insanoğluna karşı savaşı çocuklardan başlayarak yapmaya çalışıyorlar. onların beyinlerini yıkayarak yol katetmeye çalışıyorlar. burada gene dikkat edilmesi gereken 3.göz kavramı. ayrıca bu sahnede gene yeni bir üye alımı yapılıyor ve yeni üyeye takılan üçüncü göz ile karanlık görünür hale geliyor.

    insanı kendinden geçirtmeye çalışan kırmızı giysili memintoları tombik olan kadın da bir sembol olabilir. zihni dünya dertlerinden arındırmaya çalışan bir silah olarakta yorumlanabilir.

    bunlarında dışında geceleri esen terör. çocukların rüyalarına girip çıkan yeşil dumanımsı şey.

    son olarak mesih olarak bekledikleri kişi geliyor ve kurtarıyor bütün dünyayı. bu mesih kendilerinin özü. kopya olmayan. orjinal kişi. burada kötülüğü yenen yine kötülüğün içindeki bir öz olan iyilik.

    bu film masalımsı hikayesinin içinde ayrıca bir illuminati çözümlemesi de yapıyor. aslında illuminatinin çocukların düşüncelerini çaldığı, onları yozlaştırdığı iddiası arkaplanında ilerliyor.

    http://www.youtube.com/…asiv8fxrgni&feature=related

    --- spoiler ---
  • hayatımda izlediğim en enterasan film. boş boş baktım ve hayallere daldım sadece. hani saçma sapan bir rüya görürsünüz de anlatmaya kelimeler yetersiz kalır ya, işte sanki öyle bir rüyanın sinemaya uyarlanışı bu film. geçtiği atmosfere ise tech noir diyenler var ama ben karanlık dünya atmosferi diyorum.

    ayrıca bu filmin bana yaptığı en büyük çağrışım ise bioshock olmuştur. bu kadar benzer bir şehir olamaz.
  • jean pierre jeunet'in kendisini bu filmde tamamen bulabilirsiniz. masalsi müzikler, hem delicatessen'i hem de amelie'i cagristirir. ayrintilarda yogunlasan cekimler özellikle cok kaliteli. jeunet sizi karanlik ve pastel renkli bir dünya ile karsiliyor bu filmde. tüm masal kahramanlarina ve modern/post-modern filmlere örnek olacak konular, kisiler ve cekim tarzlari islenmis. matrix'e giden yol, ve the one; klonlanan insanlar, the original, peter pan'in kayip cocuklari, alice harikalar diyarında, ninja kaplumbagalar`* gibi filmlere ve figurlere onculuk ettigi bir gercek. filmde bir pirenin profili bile, o kadar yakindan verilmis ki, cogu zaman filmi bir animasyon sanabiliyorsunuz. neredeyse bütün caro ve jeunet filmlerinde bulunan ekip burada da mevcut. oyuncular hollywood yildizlari degil. yakisikli degiller guzel degiller, hepsi kendi hallerinde alelade de olmayan cok farkli insanlar. miette haric. o cok ama cok güzel. ne var ki sadece 7 yasinda. film cekimleriyle bugunun vidocq'una da cok ilham vermise benziyor. dar acidan alinan görüntüler, alisilmadik ve cok masalsi. la cite des enfants pendus'ta jeunet izleyiciyi bir düse sokuyor ve izleyicinin kayip bir ruyasi olup cikiyor.
  • beyin karakteriyle ninja turtlesı, ortamıyla dark cityi, klonlanmı$ karde$lerle yedi cüceleri anımsatan masalsı film.
  • bu filmi; marc caro, jean-pierre jeunet'den delicatessen'i tanımadan önce tanımış olsaydım ki, kronolojik olarak anlamlı olmazdı ya da brazil ve dark city'i hiç görmemiş olsaydım sanırım ağzım açık izlerdim. çünkü; böyle karanlık ve yaşadığımla özdeş olmayan mekanlarla, böyle bir masalsı anlatım dili ile önceden karşılaşmamış olacaktım. bir de leon'dan alışık olduğumuz lolita'ya benzemeyen yetişkin erkek-çocuk kadın ilişkisi var ki üzerinde durmak bile istemiyorum.

    ron perlman bence kariyerinin en mantıklı hareketlerinden birini yaparak kendi çoğrafyası dışındaki bu filme dahil olmuş, ölümünden sonra the name of the rose'la birlikte anılacak iyi bir film bırakmış. gerçi hellboy'da eğlenceli kişiliği ve cehenemin çemberine çomak sokuşu ile de içimizi serinletmişti o ayrı.

    film, sanırım jeunet'in son dönem yaptığı filmlerin popülerleşmesi ile marc caro'dan çok jean-pierre jeunet filmi olarak lanse edilecektir. oysa ki ikilinin birlikteliğinden çıkan bu iki filmin tadı da diğer jeunet filmlerinden çok farklıdır.

    ayrıca, delicatessen ile başlayarak bu film ile devam eden dominique pinon - jean-pierre jeunet birlikteliği vardır ki, jeunet'nin tüm filmlerinde devam etmiştir.

    bu film ve delicatessen; durgun ve içselleştiremediğimiz ilişkileri sorgulayan filmlerin dışında bir fransız sineması olduğunu keşfetmemizi sağlamış, jeunet sonrasında kendince daha sevecen ve popülerliğe yatkın bir bir sinema tarzı ile işi ilerletmiştir.

    bilimkurguların olmazsa olmazı çatlak bilim adamı bu filmde de mevcut ama benim için filme dair en önemli obje ya da kişi cam fanus içindeki beyin idi. bedensel arzulardan arınmayı göstermek istesem sanırım böyle bir figür kullanmak isterdim. bir de rüya görmek için sarfedilen tüm çaba takdire şayan...
  • jean pierre jeunet'nin 95'te cektigi film. cocuklari kacirip ruyalarini calan bir bilim adami vardir. olaylar gelisir. her jeunet filminde oldugu gibi bunda da her taraf yesil ve kirmizi tonlarindadir. dark city gorsel acidan bu filme benzerlikler gosterir.
hesabın var mı? giriş yap