• bir dostoyevski romancığı.

    kendisi şöyle buyuruyor:

    "şimdiye kadar yapılmamış eksantrik bir şey yapmak istiyorum. dört ay içinde iki ayrı roman (suç ve ceza ile kumarbaz), biri sabah yazılacak, biri akşamları. biliyor musun (anna vasiliyevna) böyle olağanüstü şeyler beni keyiflendiriyor. basit ve sıradan insanların kategorisine giremiyorum... ölü ya da sağ, eminim ki yazarlarımızdan hiçbiri benim kaçınılmaz olarak yazdığım koşullar altında yazmadı. bunun düşüncesi bile turgenyev'i öldürürdü"

    böyle konuştuktan sonra halbuki gelin görün ki kumarbaz'ın teslimine bir ay kalmış amma kısaca f.d. (feridun düzağaç gibi oldu) zırnık yazmamış efendiler. oysa kendisini bekleyen başka bir sorun bulunmaktadır. kontratta demektedir ki yayıncı, bay dostoyevski eğer eseri belirtilen süre içerisinde tamamlamaz iseniz bütün eserlerinizi zinhar tek kuruş ödemeden tekrar yayınlar çatır çatır da basarım. adeta bir film gibi gelişecek olan olaylar bundan sonra başlar.

    f.d. sekterlik okulundan kendisine bir kızcağız bulur, bu kızın adı da anna grigoriyevna snitka'dır. kızımız bir stenograftır ve f.d.nin dediklerini yazıya aktarma görevini üstlenmiştir. anna onu ilk görüşünü şöyle anlatıyor:

    "orta boyluydu, açık kestane renginde, hatta kızıla çalan saçları iyice biryantinlenmiş ve dümdüz taranmıştı. ama bu yüzde beni en çok şaşırtan gözlerdi. oldukça yıpranmış mavi kumaştan bir ceket giymişti. ama gömleğinin yakasıyla kolları kar gibi bembeyazdı"

    ama ikilinin arası pek de iyi olmuyor başlangıçta. f.d. kızcağızı yavaş yazdığı için azarlıyor, noktalama işaretlerinden bazılarını unuttuğu için anna'yı paylıyordu. anna da o gün evine lanet olasıca f.d. diyerek hem üzüntü hem de sinirle varıyor.

    zamanla ikisi sıkı fıkı oluyor. f.d. ona geçmişinden, anılarından bahsediyor. aralarındaki buzlar eriyor ve bir gün şöyle şöyle diyor f.d.:

    "kendini bir an için kadının yerine koy. farz edelim ki o sanatkar da (kitabın kahramanı) benim. sana aşkımı ilan ediyor ve karım olmanı istiyorum. söyle bana cevabın ne olurdu?"

    anna da şöyle der:

    "hayatımın sonuna kadar seni seveceğim"

    sonra da ikili evleniyor.

    bitti.
  • kumarbazlara bir bakın; uykusuz, bitkin, sabahlara değin oynarlar da, ertesi gün yine buluşurlar. fyodor mihailovic dostoyevski'nin kumarbaz adlı romanı, bu tutkuyu en iyi anlatan bir yapıttır. gerçi kazanmak tutkusu vardır kumarda, ama yıllarca oynamış da hiç kazanamamış olanların durumuna ne diyelim?

    bir bakıma kazanmayı sonu gelmez bir bekleyişle bekleme sevgisidir kumar; bekledikçe, kaybettikçe, üzüldükçe artar tadı. evlerini kumarda yemiş olanları dinleyin, yitirdikleri şeyleri sayıp dökerken sizden aferin bekler gibidirler; onca saygıları vardır oyun uğrunda katlandıkları sıkıntılara. kazananda ise o övünmeyi, o sevinmeyi bulamazsınız. isa, "yitiren kazanacaktır" demişti; gerçi kumarbazlar için söylenmiş değildi o söz, ama aşkta olsun, parada, içkide ya da kumarda olsun, yitiren kimsede, kutsal bir bağlılığın ve kendinden vazgeçmenin mutluluğu sezilir.
  • en büyük açmazları "o kadar çok kaybettim, artık kazanma zamanım geldi" düşüncesine kapılmaları, battıkça daha çok çırpınmalarıdır.

    oysa yüz defa tura geldikten sonra havaya para atılırsa yazı gelme ihtimali matematiksel olarak yine yüzde 50'dir.
    kumarbaz sezgisinde bu oran yüzde 90, pratikte ise yüzde 43,2*dir.
  • dostoyevski'nin romanı için: (bkz: igrok)
  • sözün en gerçek anlamıyla, para kazanmaktan çok kumar oynamaya tutkulu olan kimsedir.
  • böyle biri asla düzelmez. hayatını bitirene kadar şansının döneceği anı bekler durur. haydan gelen huya gider sözünü mezarda anlar. herşeyini kaybettikten sonra bile belki tekrar düzeltebilirim mantığıyla borç ve harç şeklinde oynamaya devam eder. psikolojik tedavi görmesi gerekir ama çok da şans yoktur. psikologlara göre ciddi bir hastalıktır. bu tür insanlardan uzak durmak gerekir.
  • dostoyevski'nin kumar borcunu kapatmak için yazdığı kitabı.
  • edebiyatın büyük ismi dostoyevski, 25 günde zor şartlar altında yazdığı bu kısa romanında bize yine neden büyük olduğunu kanıtlar. ana hatlarına değinecek olursak...

    belirgin şekilde -bilindiği gibi- rus milliyetçiliğini yine konuşturur. sözde batı avrupa medeniyetinin mirasçılarını, rus halkıyla mukayese ederek, anlatılmak isteneni onu büyük yapan dille anlatır. roman kurgusuna yerleştirdiği fransız, alman, ingiliz olan karakterleri olay örgüsü esnasında tahlil ederken, amacı okura düşüncelerini empoze etmektir. olay örgüsünü tamamlayan diyalogları kendi amacı için konuşturmayı, romanda tahlil etmeyi ustalıkla yapar.

    --- spoiler ---
    "bir fransız nadiren doğal olarak nazik davranır, onun nezaketi genellikle hesaplıdır ve bir hile içindir; doğal haliyle en kaba, en bayağı, en önemsiz özellikler yığınıdır."

    "burjuvazinin tam ortasında, her meteliğin ince ince hesaplandığı, dünyanın en çıkarcı çevresinde yaşıyordum."(paris)

    "alman idolüne tapmaktansa, bütün ömrümce bir kırgız çadırında göçebe yaşamı sürmeyi yeğlerim!

    ... burada her evin korkunç derecede erdemli ve olağanüstü namuslu bir vater'i var. o kadar namuslu ki yanına yaklaşmaya korkarsınız! insanın yanına yaklaşmaya korktuğu namuslu adamlara hiç katlanamam!
    ... neyse buradaki her aile vater'in itaatkar kölesi. ailenin bütün fertleri öküzler gibi çalışıyor, yahudiler gibi de para biriktiriyor.
    ... ne muhteşem gösteri değil mi efendim: kuşaktan kuşağa geçen birkaç asırlık bir emek, sabır, zeka, namus, karakter, metanet, hesapçılık, ve bir de çatıda leylek! daha ne istersiniz ki bundan daha yüce bir şey olamaz; sonra kendi bakış açılarından bütün dünyayı yargılamaya ve suçluları, yani onlardan biraz olsun farklıları cezalandırmaya başlarlar. işte böyle efendim: ben rus usulünce serserilik etmeyi veya ruletten servet kazanmayı tercih ederim!"

    ingilizler hakkında ise inatçı olduklarını ancak fransız ve almanlara göre daha asil bir duruşa sahip olduklarından bahseder. aynı zamanda türklerle birlikte bu kumarhanelerde kayda değer para kazandıklarını söyler.

    "yolculuktayken bütün polonyalılar kont olur."
    --- spoiler ---

    romanın konusuna gelecek olursak...

    kumar ve aşkı bir teraziye koyup zaman zaman mukayese tarzında bir olay örgüsü kurar. baş kahraman aleksey ivanoviç'in bunun tutku yahut saplantı olduğu hususunda monologları vardır ki romanın ana fikrine bu monologlar sayesinde ulaşılır. bu kısımlar edebi olarak okuyucuya isteneni verir. kumarhane sahnelerindeki betimleme ve baş kahramanın kumar hakkında yorumları-bilgileri, bir kumarbazın hangi psikolojiye sahip olduğu hususunda okuru düşünmeye ve sorgulamaya sevk eder. özellikle antonida vasilyevna taraseviçeva'nın yani büyükannenin sahnelerinde tasvir zirvededir. kumar, aleks tarafından; aleksi yönlendiren başka bir şey gibi, hastalıklı bir duygu olarak tanımlanır.

    --- spoiler ---
    "başta her şey bana çirkin, yani manen çirkin ve iğrenç göründü. masaların etrafını çevirmiş onlarca, hatta yüzlerce hırs ve kaygı dolu yüzden hiç bahsetmeyeceğim. kısa sürede mümkün olduğunca çok para kazanma isteğini iğrenç bulmuyorum kesinlikle; ne de olsa küçük bir miktarla oynadıklarını söyleyenlere, hırsın küçüklüğünü gösterdiği için bunun daha kötü olduğu cevabını veren iyice semirmiş, hali vakti yerinde ahlakçının düşüncesi de bana hep aptalca gelmiştir. hırsın küçüklüğü ya da büyüklüğü önemli sanki. izafi bir mesele bu... zahmetsiz kazancın ve mafaatin iğrenç olup olmadığıysa başlı başına bir sorun. burada bunun tahliline girişecek değilim. bende de fena halde kazanma isteği olduğu için salona girdiğimde bütün o hırs, isterseniz hırsın iğrençliği deyin, gayet makul, hatta tanıdık geldi. insanların merasimi bırakıp birbirine teklifsiz davranabilmesi harika bir şey."

    "bazen en çılgın en imkansız görünen fikir kafamızda öyle kuvvetli bir yer edinir ki, öyle veya böyle gerçekleşeceğini zannedersiniz... dahası bu düşünce şiddetli güçlü bir arzuya eşlik ediyorsa bazen onu kaçınılmaz, önceden belirlenmiş, kadere yazılmış, var olmaması gerçekleşmemesi imkansız bir şey gibi kabul edersiniz! belki burada önsezilerin bir birleşimi, olağan dışı bir irade, kendi hayal gücüyle kedini zehirleme söz konusudur..."

    "kaybetmenin benim için ne anlama geleceğini dehşet içinde fark ettim! masada duran bütün yaşamımdı!"
    --- spoiler ---

    aleks'in tutkularına neden aramayışı veyahut yaklaşımı ise "umrumda değil"dir:

    --- spoiler ---
    "neden kumar, para kazanmanın diğer yollarından mesela ticaretten daha kötü olsun ki? doğru, yüz kişiden ancak biri kazanır. iyi ama bundan bana ne!"

    (polina için)"dedikoducunun teki olup çıkışım bana bile hayret verici ve komik geliyor... elbette ispiyonculuk alçakçadır, ama umrumda bile değil."

    (polina'ya) "karşınızda kendime olan tüm saygımı kaybediyorum, ama bu da umrumda bile değil."

    "burjuvazinin tam ortasında, her meteliğin ince ince hesaplandığı, dünyanın en çıkarcı çevresinde yaşıyordum... benimse umrumda bile değildi."

    (matmazel blanche'a)"...yalan söylüyorsun ama buna kızdığımı düşünme. umrumda değil!"
    --- spoiler ---

    aleks'in polina aleksandrovna'ya duyduğu vazgeçilmez aşk kimi zaman kumarla karşı karşıya gelir, birbirini hem olumlu hem olumsuz yönden besler. (ki romanın sonu da bunun üstüne kurgulanır.)
    --- spoiler ---
    "...dün oyun masasına dokunduğumdan ve para destelerini toplamaya başladığımdan beri aşkım ikinci plana düşmüş gibiydi... peki gerçekten bir kumarbaz mıydım ve polina'yı böyle tuhaf mı seviyordum?"
    --- spoiler ---

    polina'nın ve kumarın, aleks üzerindeki etkisi arasında bir bağlantı kurduğumdaysa benzerlik görmüştüm. mesela aleks'in zihninde kumar; kötülüğü bilinen, etik olmaması ve getireceği kayıpları önemsenmeyen sıkı sıkıya bağlanılan bir tutku. polina da, aleks'e dengesizliğiyle korkutucu gelen ama aleks'in keskin şekilde bağlı kaldığı bir tutku.
    --- spoiler ---
    (polina'ya)"sizin kölenizim... yalnız parayla bambaşka bir insan olacağım, sizin gözünüzde kölelikten de kurtulacağım.
    ...gözünüzde bir hiç olduğumdan ve umut dahi besleyemeyeceğimden açık konuşuyorum: her yerde siz varsınız geri kalanı umrumda değil.sizi nasıl neden sevdiğimi bilmiyorum. yüzünüzün güzel olup olmadığını bile bilmiyorum. düşünebiliyor musunuz? muhtemelen yüreğiniz kötü, zekanızınsa soylulukla alakası yok.
    ...sizi hiç umudum olmaksızın seviyorum, bundan sonra bin kez daha fazla seveceğimi de biliyorum. günün birinde sizi öldürürsem, kendimi de öldürmem gerekir; öyle olsun bakalım, ama yokluğunuzun katlanılmaz acısını daha uzun hissetmek için olabildiğince geç öldürürüm kendimi. inanılmaz bir şey oluyor: sizi her gün daha fazla seviyorum.
    --- spoiler ---

    aleks'in sorgusuz sualsiz polina için rulete başlaması ise, yine polina'ya olan koşulsuz bağlılıktandır, belki de bağımlılıktan... bir tutku başka bir tutkuyu açığa çıkarmıştır. ve biz bu romanda bu iki duygu arasındaki aleks'in yaşamından bir kesit görüyoruz.
  • florinler, franklar, rubleler, gümüş ve altın paralar, guldenler, louis altınları, tahviller ve daha niceleri rulet masasında kaybolup gitti. kitabı okurken insanın kafası döviz bürosu gibi oluyor. hesap yapmaktan odaklanamıyorsunuz. bari kitabın girişine o zamanki kurları yazsalarmış :(

    bu arada rulet inanılmaz bağımlılık yapan bir oyun. özellikle sayılara ve istatistiğe ilgisi olanlar için. en iyisi uzak durmak.

    --- spoiler ---

    ''yarın her şey sona erecek''

    bu polonyalılar bizim dostoyevski'ye fena şeyler yapmış olsa gerek.

    --- spoiler ---
  • ilk kez bir dostoyevski eserini kahkaha atarak okumamı sağladı bu kitap. o nasıl bir babanne karakteriydi öyle* bir solukta neşeyle okudum onun bölümlerini. sonu "nasıl yani bitti mi?" sorularıyla şak diye kesilse de hoş bir kitap olmuş. eğlendim.
hesabın var mı? giriş yap