• yıllardır kulaklık kullanırım, bunun bozulmayanını bulamadım daha. hepsi eninde sonunda kablodan patlıyor, ya jak kısmında temassızlık oluyor, ya kablonun başka bir yerinde. şimdiye kadar hep çöpe atıyordum, ama bu sefer vaktim de var, dedim tamir edeyim, mis gibi de oldu, öyleyse kamu hizmeti yapıp bunu tüm halkımızla paylaşmalıyım. elinizde değerli bir kulaklık varsa bir süre daha kullanma şansınız olabilir.

    dikkat! iyicene patlarsa kulaklık, çemkirmeyiniz. iş bu rehber yalnızca normal düz stero kulaklık içindir, sistemde bir de mikrofon falan varsa durum değişebilir, deneme yanılma yöntemiyle çözüm bulunuz.

    1) gidin bakkal ahmet abiden 2 liralık dandik bir kulaklık alın. jakını ve kablosunu kullanacaksınız. elinizde bozuk başka bi kulaklık varsa o da olur, ama dikkat edin, bozuk olanın kablosu ve jakı sağlam olsun (nası yani?)

    1a) eğer kulaklığınız fakir gibi bantlı dursun ve 2 güne tekrar bozulsun istemiyorsanız, gidin 3.5 mm stereo jak alın. elektronikçilerde vardır.

    2) elinizdeki kulaklığın jakı mı bozuk? öyleyse jakın tam ucundaki kabloyu kesin, jakı atın. elinizde jak kısmı olmayan bir kulaklık var şu an (hadi canım).

    3) kablonun en dıştaki plastik izolasyonunu çok dikkatli bir biçimde sıyırın. ortaya 3 adet kablo çıkmalı, birisi bakır renginde, toprak kablosu, diğer iki kablo ise direkt sesin gittiği kablolar. onları bir ayırın, kırmızı yeşil bakır ayrı ayrı elinizde görünsün. 3 değil 4 kablo varsa, muhtemelen bakır topraklama 2 tanedir, o ikisini birleştirin.

    örnek: http://cdn4.explainthatstuff.com/…eadphonecable.jpg

    4) elinize çakmağı alın. sırayla bu 3 kabloyu çok hafif bir ateşten geçirin, bir şeyin yandığını ve hemen söndüğünü göreceksiniz. heh işte yanan şey ne biliyo musun? kırmızı, yeşil renkler vardı ya, işte onlar da aslında aşırı ince plastik izolasyon malzemesi. dolayısıyla sen şu aşamada tüm kabloları çıplak halde eline almış oldun (eline almak?)

    ---

    5a) eğer kulaklık yerine gidip direkt 0 jak aldıysanız, o zaman bundan sonrasını takip etmeyin. jakın içini açıp ayırdığınız kabloları bağlamanız lazım. bakır kablo jakın altında kalan düz alana, diğer iki kablo ise bağlanabileceği diğer iki tarafa lehimlenmeli, çalışmalı.

    --
    eğer elinizde sıfır jak yerine kablo veya eski bir kulaklık varsa devam:

    5b) 3 ve 4. adımları yeni aldığınız dandik kulaklık için de uygulayın. elinizde çıplak 3 bileşen kablosu (bende yeşil, kırmızı, bakır idi bunlar) bulunsun.

    6) bu aşamada sistemi birleştiriyoruz. önce bakırları birleştirin, sonra diğer ikisini ayrı ayrı. oha, çalışıyor lan nidasını atın. dilerseniz lehim ile parçaları birleştirin. en sağlıklı yöntem tabii ki lehimlemek. dilerseniz lehimle falan uğraşmadan bantlayın bu üçünü, en son toptan 3 bantlı kabloyu da birbirine bağlayın sıkıca.

    7) 300 liralık kulaklığınızı sırf kablosundaki 1 kuruşluk bakır malzeme bozuldu diye çöpe atmaktan kurtardığınız için bana teşekkür edin.
  • ulan sene olmus 2775 (at yili takvimine gore), rengi anlasilamayan elbise yapmayi, marsta robot yurutmeyi, avuc ici kadar yere 3 milyor 750 milyon transistor sokusturmayi, kolektif futbol oynamayi beceriyorlar da;

    tek tarafı bozuk kulaklık sorunsalina bir cozum bulamiyorlar arkadas. 937 tane kulaklik var hepsinin tek tarafi bozuk. ulan surekli tek taraftan birsey dinlemekten dengem bozuldu, yururken rot ayari bozulmus araba gibi saga sola cekiyorum yeminle.

    simdi "kaliteli kulaklik alamayan cahillerin feryat ettigi..." diye ayar vermeden once belirteyim;

    lan bir kulakliga bilmem kacyuz dolar verebilecek olsaydim zaten dunyayi ele gecirirdim (maskem ve pelerinim hazir), yani turkcesi fakirim.

    tipki senin ferrari, bentley, rolls royce varken dandik arabalara binmen gibi. kisacasi hepimiz fakiriz, sadece fakirlik derecemiz farklı.
  • "terliğimin altındaki çıtırtı, yoksa??" sorusunun cevabı..
  • üreticileri ile halvet olucam şerefsizim. bu nedir arkadaşım?

    evinizde, oturma odanızda filan mı üretiyorsunuz anlamıyorum ki. alıyoruz güzelce, parasını bastırıp. kısa süre sonra birden sol taraf çalışmamaya başlıyor. neden sol, hiç bilemedim. tamam baykal'a sorsan neden sol diye, o da cevap veremez muhtemelen ama kulaklık be aga bu, daha basit bir cevabı olsun diye bekliyor insan. arada gidip-gelen o ses kadar sanırım hiçbir şey sinir bozamaz.

    yetmezmiş gibi kabloları da sürekli karışıyor. ulan 21. yüzyıla geldik, uzaya çıkıyor herkeş, biz hala kulaklık kablosunu düzgün tutamıyoruz. yok mudur bunun bu hal yolu, adam gibi kablo yapamıyor musunuz yani, yapamıyorsanız söyleyin amk, kızmam valla bak.
  • eskittiğim kulaklıkların kablolarını uc uca bağlasam buradan aya kement atarım. öyle!
  • beni trt nağme'deki "arşivden saz eserleri" programı vesilesiyle necdet yaşar ve niyazi sayın ile buluşturandır. yoksa ne mümkün ofis ortamında tambur ve neyin meşkine iştirak etmek...bence gelmiş geçmiş en muhteşem icatlardandır.
  • bu meretlerin tek tarafı öyle sık bozuluyor ki hayatımı tek kulaklıklı ve çift kulaklıklı zamanlar diye ikiye ayırabilirim...
  • müzikle daha yoğunluklu bir ilişki kurmamızı sağlayan araç.

    kulaklık sayesinde dinlediğiniz parçayı iliklerinize kadar hissedebilirsiniz; sizi bulunduğunuz çevreden koparır, sadece müziğin olduğu bir dünya ila baş başa bırakır. çevrenize attığınız bakışlar sonrası gördükleriniz anlamsızlaşır, çünkü kulaklarınızda yankılanan seslerdir o an hayat. sadece parça biterken, müzik yavaş yavaş fondan kaybolunca yaşamın seslerini işitebilirsiniz, o an gerçekle bağınızı yeniden kurarsınız, tabiki sizi alıp götürmesi için yeni müzik dalgasını bekleyerek.

    kulaklık sayesinde parçaların sözlerine tamamen odaklanabilir, şarkının ne anlatmak istediğini veya şarkıdan ne anlamak istediğinizi çözebilirsiniz, arka planda kalmış farkedilmeyen sesleri ve konuşmaları duyarsınız, hiç bilmediğiniz bir fısıltı işitirsiniz, farkında olmadığınız melodiler keşfedersiniz; hele bir de gözlerinizi kapama cüretini gösterirseniz, işte o zaman müzik ile dolu bir hayal dünyasında gezinirsiniz. düşünceler kayığınız olur ve o dalgalı denizde amaçsızca yol almaya başlarsınız, duygu yağmurlarıyla ıslanır ve ardından coşarsınız.

    bunları size minik bir alet yaşatır; müziği hissederek dinlemenize yardımcı olan o minik alet.
  • otobüste, vapurda, vesairede bir arkadaşınızla karşılaştığınızda gerginlik ya da tedirginlik sebebi olabilecek alet.

    karşılaşılmadan önce müzik dinleniyordur, karşılaşılınca kulaklık çıkarılarak hal hatır sorulur, aslında karşıdaki kişinin de vaziyeti aynıdır. elde kulaklık, çalmaya devam eden müziğin cızırtılı sesi:

    - nasılsın ahmetçim ya nerelerdesin?
    +koşturmaca durmaca. senden naber?
    - n'olsun işte bildiğin gibi...(neyi bildiği gibi a.k., görüşeli olmuş 234 gün) sen n'apıosun?
    + aynı işte...
    - ... (cızırtı)
    +... (cızırtı)
    - hakan napıyor ya haylaz?
    + ben de göremiyorum vallahi ya...
    - hımm...

    diyalogda da görülebileceği gibi muhabbet doğal sınırlarına ulaşmış ilerleyememektedir. başı pencereye falan çevirip aptal bir sırıtmayla oturma devresi kontrolü ele almıştır. eldeki bu kulaklık denen meret de "ulan taksam mı takmasam mı" gerginliğinde cızırdar durur... bir kulaklığa bakarsınız bir karşınızda kendi kulaklığına bakan adama...

    "ayıp lan" diye düşünüp kapatırsınız müziği.

    + e ayşe napıyor peki?
  • sokakta yürüyorum. öndeki gencin kulağında o acaip kulaklıklar var. önündeki kadının topuk nahiyesine bindiriyor, peşinden ayarı tutmamış koca bir sesle "pardon!"
    bir başka genç.. kaldırımın aşağısında yürürken arkadan gelen otomobil algı eşiğine giremediği için aciz yaya gücüyle bütün trafiği kilitliyor. dolmuşta bir başkası, arkadan para uzatanların bayağı bağırmaya geçişi, onu dürtmesi, mıncıklaması boşuna değil düpedüz mecburiyetten. duymuyor ki!
    hiçbirinin kulağı dışarı açık değil, hiçbiri dışarıyı duymuyor, kafadan kablolular dolanıyor ortalıkta. ne çok insan, ne çok genç müzik dinliyor ortalıkta. ne çok insan müzik dinliyor sokakta...
    otobüslerde 'çıs çıs' lardan inşa edilmiş bir dip melodi bastırıyor eskimiş balata böğrtüsünü. teyzeler kulaklıklardan sızana 'cıkcık' lıyor, amcalar bıyıklarının üzerinden dönüp ters ters bakıyor. alışveriş yapılıp kasiyere para uzatılan dükkanlarda bir ses ayarsızlığı, kimse kimseyi duymuyor ki. gayriihtiyari herkes kerkese bağırıyor artık.
    ne dinliyor bu insanlar? cızırdamaya geçtiğinde radyoları, hemen ekşi bir suratla cep telefonlarını, i pod'larını mıncıklıyor saça attırdıkları 'gölge' ile bir sene geçiren kızlar... türkeç pop dinlerken parlatıcılı dudakları oynayan kızlar onlar, 'dicey' belden aşağı taahhütlü bir espri patlattığında sol gamzeleri oyularak gülüyorlar.
    bir emo genç adamın hayatındaki eksik mutluluk, play list'ine yansıyor; bir şarkıyı 25 saniye dinlemeden bir sonrakine atlıyor. olmuyor, ruhunun sesini bulamıyor. aynı otobüste ruhunun sesini shakira'da bulmuş türbanlı kız, o an dinlediğini dünya üzerinde sadece o duyuyor diye allah'a şükrediyor.
    hemşerisinin internet cafe'sinde binbir rica minnet ile i pod'una türkü mp3 leri indirmiş bir kara oğlna, otoban kenarındaki yeşilliklerde köyünü görür gibi dalarak dinliyor kulaklıklarından içine akanı. vapurun üst arka açığında, bakışı karşıya kilitlenmiş bir proje müdürünü gören, onu robot sanabilir ama o cebindeki o küçük alete hiç bakmadan 'parça'değiştiriyor, istese e2 dizilerinin gelecek sezonunun bütün müziklerini dinleyebileceği muhteşem aletiyle kendince bir tür rus ruleti oynuyor, parmaklarının seçtiklerini dinliyor. aynı güvertede i pod'undan hatim dinleyen genç bir oğlan da var. ikisinin sessizlikleri aynı havaya açılıyor; sessizlikleri kesişmiyor. ikisi de değmiyorlar bile ikiçeşmeliğe ikinci el mal almaya giden 'spotçu'ya. üçünün de haberi yok aşağıda, vapurun en köpüklü arkasında gizlice sigara içen 40'larında tek çocuklu bir sekreterin iki kulağının arasından ferahfeza makamı geçtiğinden.
    aynı şeyi dinleyenler birbirinin gözünden okuyabiliyorlar mı? radyoları eleyelim, i pod'larından aynı anda aynı müziği dinleyenler bir ütopik istatistik mi sadece? yan yana yürüyüp, yan yana otururken, belki aynı dört buçuk saati birlikte yaşamış insanlar, aynı yerlerden geçip de, sonra birden kulaklıkları takıp ayrı ayrı ne dinlemeye karar veriyorlar yan yana? sonra aynı şeylere ayrı müziklerle nasıl bakıyorlar? ayrı müzikleri dinleyenler aynı şeye nasıl bakar?
    hayatlarının soundtrack'i bu kadar farklı onca insan bir taş küreye nasıl sığışıyor?
    kulaklıklarını çıkardıklarında, dışarıyı duyar hale geldiklerinde nasıl duyuyorlar birbirlerini? kulaklık alışkanlık yapıyor mudur, sadece duymak istediğini mi duyuyorsun onları çıkarınca da?
    devrim olan walkman'mıydı, kulaklık mı?
    bir şirket olsaydı zamanın ruhu, logosu kulaklık olurdu.
hesabın var mı? giriş yap