• insanoğlunun en büyük yanılgılarından bir tanesidir.

    koskoca bir dağın veya gökdelenin heybeti karşısında niçin kendimizden geçeriz?

    çünkü o büyüklük, o azamet karşısında kendi küçüklüğümüzü iliklerimize kadar hissedince ister istemez bizde saygı, hürmet hisleri zuhura gelir.

    elbette böylesi duyguların kaynağı yine egomuzdur. hep o ego...daima ego...insan adeta yürüyen bir egodur desek yeridir. halbuki ağrı dağı hiçbir zaman bizi heybetiyle ezmeye kalkmaz. insan hariç hiçbir varlık öyle davranmaz. ya insan? azıcık kendinde güç vehmetmeye görsün, herkesi sinek gibi görüp küçümsemeye, ezmeye, kendine kul köle yapmaya kalkar.

    bu küçüklük, büyüklük takıntısı insana has bir sapkınlıktır. bir parça da hayvanlarda vardır benzer bir özellik. tabiat belgesellerinde görürsünüz. bir hayvan cüssece kendinden büyük olan diğer hayvana saldırnaktan kaçınır. demek ki bu büyüklük-küçüklük saplantısı, köken olarak hayvani yapımızdan kaynaklanıyor. ancak insanda işin içine psikolojik, zihinsel süreçler de girince olayın boyutları değişiyor ve bambaşka bir hâl alıyor.

    çarpık küçüklük-büyüklük algımız, dünya görüşümüzde de gayet ciddi kusurlara, algı yanılmalarına neden olur. mesela bizim gözümüzde cumhurbaşkanı ve ona dair işler çok önemli ve saygıdeğerken, bir ayakkabı tamircisi asla itibara alınacak biri değildir. hatta ayakkabı tamircisinin kendisi bile öyle hisseder; kendini küçük görür. halbuki tüm meslekler aslında toplumsal işbölümünün sonucudur ve işbölümü esasen üretimde verimliliği artırmak için insan aklı tarafından icat edilmiş bir yöntemden ibarettir. başkaca bir önemi ve değeri yoktur.

    evrensel şuurun gözünden külli bir bakış açısıyla meseleye yaklaşırsak, en büyük ile en küçük arasındaki farkın kalktığını görürüz. evrensel şuur için insan olmanın sırına yaklaşan bir ayakkabı tamircisi, siyasetin gürültü patırtısı içinde derin bir gaflete dalmış cumhurbaşkanından kıyas kabul etmeyecek kadar daha üstündür. sonuçta evrensel şuur bizim ne iş yaptığımıza bakmaz. ne işle meşgul olursak olalım, o işin ve sair dünya hayatının sağladığı imkanlarla farkındalığımızı artırıp artırmadığımıza bakar ve bize ona göre muamele eder.

    yine başarı dahi, bir barajın damla damla yağmur sularıyla dolması gibi, küçük küçük çalışmaların birikimiyle meydana gelir. mesela mesnevi'yi niçin okuruz? oradan ilim almak, bilinçlenmek için değil mi? ama meselenin bir başka yönü daha vardır ki, her gün 15 dakika mesnevi okumak ve bunu aksatmadan sürekli yapabilir hale gelmek, aslında kişideki yanlış büyüklük-küçüklük algısını kırmaya yönelik bir çalışmadır. böylece başarıya giden yoldaki en büyük engel yok edilmiş olur. kişi farkında olmadan küçük küçük başarıları üst üste koyarak kişisel başarı hikayesini yazmayı öğrenir.

    not: sıkı isnetus takipçileri bilecektir. bazen gece yarısı uyanıp nasıl domates çorbası yaptığımı yazdım. bazen de en lezzetli menemenin sırlarını (kendimce) vermeye çalıştım. pek çok kimsenin bu entry'lerimi garipsediğini tahmin edebiliyorum. "o kadar önemli ve ciddi tasavvufi meseleler dururken, isnetus acaba niçin böyle gayrı ciddi şeyler yazıyor" diye düşündüler. peki o zaman ben de size şu soruyu yönelteyim: menemenin vahdet-i vücut sırrından daha önemsiz olduğunu da nereden çıkardınız?
  • çocukluk yıllarıma ait kabus sesleniş biçimlerinden biri.
    okuldan sırtımda taş yükünde çanta ile sağa sola yatarak gelirken camdan basen çapı büyük bir teyze çapının daha da büyütmek adına seslenirdi;
    -küçüüüüüük, küçüüüüüüüük

    iç sesimle neler söylerdim oysa ona;

    -(ben küçük değilim tamam mı, küçük diye nitelendirilebilecek basit sıradan bir varlık değilim, benim bir adım var, 5'e gidiyorum lan ben, küçük değilim tamam mı, bakmıycam işte sana, yırt kıçını)

    -küçüüüüüüüüük aaaa şuna bak duymazlıktan geliyor

    lan sanki senin yoğurt ve ekmek ihtiyacını karşılamak için doğdum ben, ya da askerlik gibi mi lan bu, cedric miyim, eğer sekiz yaşındaysam ve okuldan dönüyorsam bakkaldan tüm mahalleye ekmek alıp sepetlere servis mi yapmalıyım? bakmadım size, cevap vermedim hiç küçüük hitaplarınıza, birgün olsun yavrucum, güzel kızım, çocugum, kuşum demediniz. küçük de küçük. lanet olsun size be akşam akşam hüzüne boğdunuz.
  • umumi tuvaletlerde büyüke göre daha ucuz olan hacet giderme şekli, çiş.
  • denyo insanlarin sokakta tanimadiklari 15 yas alti insanlara hitap $ekli, zamaninda sinir etmistir, delirtmistir.
  • "
    (kafeye giriyor)
    - sen neden bu kadar erken çıktın?
    - iyi halden saldı annem.
    bi yere gidelim.
    - nereye?
    - yani bi yerlere gidelim.
    - ha gidelim.

    .........

    - dün geceden beri etiket yapıştırıyorum.
    - annenin mi?
    - evet, aile ekonomisine yeni katkımız.
    (yutkunuyor)
    bu beni doyurmadı. bakar mısınız?
    - ne kadar vaktimiz var? bize gidelim.
    (duraklıyor)
    - gidelim.

    (evdeler)
    - güneşliği açma.
    - peki.
    - bu ışıkta yazamam.
    - a! modellik mi yapacam?
    (başını sallıyor)
    - evet.
    pencerenin kenarına geç.
    - perdeye mi bakıcam açtırmıyorsun ki.
    - yok sadece otur.
    (tekrarlıyor)
    yok sadece otur.
    sigara yakma.

    (on dakika sonra)

    - beni mi yazıyorsun.
    (başını sallıyor)
    - bakabilir miyim.
    - pek bir şey anlaşılmıyor şimdi. bittikten sonra.
    (iki dakika sonra)
    - kadının durumunu biliyor muydun?
    - hangi kadının.
    - ya işte.. (pencerenin yerini işaret ediyor) alt kattaki.
    (klavyedeki tıkırdamasına ara veriyor)
    - sen ne biliyorsun ki?
    - antalyalıymış.
    - evet.
    (sessizlik)
    - bu kadar mı?
    - bu gerçek değil.
    yani bu yazdıklarım. yapay.
    - ben daha oturabilirim burada.
    - niye kadından bahsettin durduk yere.
    - hiç. trajik.
    - öyle.
    - ben galiba gerçekten aşık oldum. aaa! sana ne aldım bilmiyorsun.
    - ne?
    - dönüşte alışveriş yaptım biraz. ve birdeeen ne buldum bil bakalım.
    - ne?
    - sana söylemek için sabırsızlanıyordum. aklımdan çıkmış.
    ..... nın cd sini buldum.
    - ah. teşekkür ederim.
    - bu ne ya? insan bi sevinç nidası atar.
    - midem bulanıyor. ses çıkaracak durumda değilim.
    - buda'ya birgün öğrencilerinden biri soruyor. yazıyor musun hâlâ.
    - hayır dinliyorum.
    - burası çok karanlık açacam güneşliği. (açıyor) demiş ki üstat bu hiçlik hiçlik dediğimiz şey nedir tam olarak. buda susuyor susuyor susuyor. imanı zayıf öğrenciler mekanı terkedince bir hikaye anlatıyor. "birgün yolda yanan bir ev gördüm. koştum içeride bir adam karısıyla çocuklarıyla kalmış. elimi uzattım dışarı çıkarmak için. adam sormaya başladı: dışarıda beni ne bekliyor? çıkarsam eskisi gibi olacak mıyım? param yiyeceğim olacak mı? adamı bıraktım.
    üstünde durduğu zeminden ayakları yanmayanın yeri yok aramızda."
    - güzel hikâye.
    - seni çok seviyorum.
    - ben de seni çok seviyorum."
  • bazı teyzelerin bazı insanlara hitap şekli bu. hitap ettiği kişi fark etmiyor o an.

    bugün mesela kadayıf almak için girdiğimiz tükanda (anne, baba, xmx) -ben de serinlikten nasiplenmek için içeri girdim. ehe- kadın benim alışveriş poşetini omzumdan aşağı sarkıttığımı görünce o anki klimalı ortama beni yakıştıramamış olacak ki!!! anne babamı işaret ederek :

    "küçük, siz beraber misiniz?" diye sordu.

    ondan sonra markete girip hemen orman meyveli büyümix aldım. almadım değil.
    höst ya. küçük ne lan! küçük ne:/
  • kanal d'de herhangi bir dizinin ilk kelimesi olması durumunda dizideki orospuluk katsayısının yüksek olacağını bize işaret eden kelimedir.
    (bkz: küçük kadınlar)
    (bkz: küçük sırlar)

    yakında küçük hüsamettin'i de görürseniz şaşırmayın!
  • bir prens çeşidi.
  • 'küçük büyüktür."

    (bkz: #83806816)
  • küçük, büyükten üstündür...
    https://www.instagram.com/p/bng7muwnz_o/
hesabın var mı? giriş yap