• "hindistan'a gidiyorum ben" diye yola cikan, ve amerika kitasina varacak kadar kazma oldugu icin ka$if olarak adlandirilan kaptan. genel rivayete gore, o gittigi yeri hindistan sanmaktayken tayfalar uyarmi$lar "abi burasi degil gibi sanki" diye.
  • amerika kıtasını bir kaza eseride olsa ke$fetmeyi ba$armı$ cenova lı ka$if..

    christophe colomb yolculuk esnasında ve amerika kıtasına ayak bastıktan sonra ya$adıklarını seyir gunluklerine yazmı$tır...bu gunluklerken yola cıkarak denilebilinir ki; christophe colomb $imdiki sava$ tanrısı amerika'nın tohumlarını daha o zamandan kıtaya serpmi$tir..

    bulundugumuz yuzyılda adeta dunyayı kan golune ceviren amerika'da da ilk kan christophe colomb tarafından akıtılmı$,o gun bugundur amerika'nın zulmu bitmek bilmemi$tir..
    christophe colomb'un du$uncelerini yazdıgı gunlukleri sunay akın bir kitabında kaleme alır..
    burdan sonrasını sunay akın'dan okuyalım;

    "kadınlar dahil hepsi anadan dogma cıplaktı.genctiler.hicbirisi otuzun uzerinde degildi..saglıklı ve bicimli bedenleri vardı,yuzleri cok guzeldi.sacları duz,parlak ve at kuyrugu gibi gurdu..gozleri koyu renkli ve iriydi..bacakları duz ve uzun,karınları yagsız ve duzgundu.."

    goruldugu gibi christophe colomb kendini esir pazarında gezinen bir tuccar yerine koyar..

    "onlara kılıclarımızı gosterdik..keskin demir silahları ilk kez gordukleri belli.kesmenin ne demek oldugun bilmediklerinden bazıları kılıcların keskin tarafını tutunca ellerini kestiler..
    bu insanlar ne bir mezhebe baglılar,ne de puta tapıyorlar.kotulugu tanımıyorlar,birbirlerini oldurmeyi bilmiyorlar.hic silahları yok."

    kızılderelilerin yalnızca av silahları vardı.militarizmi bilmedikleri icin insan oldurmeye yarayan hic bir silah uretmemi$lerdi.christophe colomb ve adamlarının yiyecek ve hediyelerle kar$ılanı$ına bir kızıldereli $iir'inde rastlarız;

    "yavrularım,onceleri sevmi$tim beyazları,yavrularım beyazları onceleri sevmi$tim de,yemi$ler vermi$tim onlara..yemi$ler vermi$tim.."

    kızılderelilerin topraklarının i$gal edildigi gunlerde christophe colomb'un gunluklerinden devam edelim;

    "kızıldereliler son derece dürüst,sade ve eli acık insanlar.herhangi birinden sahip oldugu herhangi bir $ey istenince hemen veriyorlar.kotulugun ne oldugunu hic bilmiyorlar,calmıyorlar,oldurmuyorlar.kom$ularını kendileri kadar cok seviyorlar.dunyada onlar kadar tatlı dilli insan yoktur,her zaman guluyorlar.

    ama kızılderelilerin yuzundeki gulumseme cabuk kaybolur..

    cunku amerikan fatihi christophe colomb sozlerinin arkasından seyir gunlugune $oyle devam eder;

    "elli adamla bu halkın hepsini boyunduruk altına alabilir ve onlara her istedigimizi yaptırabiliriz.."
  • keşfedilmiş bir şey tekrar keşfedilemeyeceğinden, aslına bakılırsa hiçbir şey bulmamış kişidir kendisi. sadece avrupa insanına, altını çizmekteyim avrupa insanına, bir kıtanın daha varlığını farkettirmiştir.

    “tayfalar, kolomb'u kayıkla sahile çıkardılar. karaya ayak bastı. diz çöküp dua etti. kolomb adaya san salvador adını koydu ve "o artık ferdinand ve isabella'ya aittir." dedi. san salvador halkıyla konuşmaya çalıştı ama onlar kolomb'u anlamadılar.”

    bu yukarıdaki yazı 92 temmuz ve ağustosuna ait bi dergiden. bigelow'a ait "two myths are not better than one" adlı yazıdan.

    çok enteresan aslında. oradaki uygarlıklar tamamen yok sayılıyor, hayvan yerine koyuluyor. dilini anlamadığından dem vuruluyor. isimler koyuyor halka da o halkın adlandırdığı yerlere de.

    o uygarlıklar avrupadan biraz daha gelişmiş olduklarını bir düşünün, geliyorlar gemilerle ve avrupa kıtasını "keşfediyorlar", isimler takıyorlar. ne kadar garip geldi di mi? işte o kadar güzel kazınmış ki bu bizim dimağlarımıza, o kadar ustaca işlenmiş ki bunları düşün(e)miyoruz bile. empati kurunca mavi ekranlara gark ediyor beynimiz.

    tarih, kimin anlattığına bakıyor yani. eski çağlarda güçlüler, güçsüzlerin etini elinden alırken; şimdi etiyle, kanıyla birlikte geçmişini de alabiliyor.
  • kitanin isim haklarini amerigo vespucci'ye kaptiran bahtsiz kasif, kapitalizmin ilk kurbani
  • öldükten sonra da seyahat etmeye devam etmiştir. valladolid'de ölmüş, oğlunun isteğiyle seville'e defnedilmişdir. sonra nereden estiyse oradan santo domingo'ya götürülmüş, fransızlar adayı işgal edince efenim yok burası da olmadı deyip mezarı havana'ya transfer edilmişdir. gel zaman git zaman, küba bağımsızlığını kazanınca da yine her ne hikmetse seville'e geri getirilmiştir. en son da hala orada duruyor galiba, yine bir yere seyahate gitmediyse.
  • rivayete göre, zamanında kendisine gemi vermesi için sultan ii. beyazıt'ın da huzuruna çıkmıştır. uzunca süre sultan ii. beyazıt'a elindeki haritaları, kitapları vs. gibi şeyleri anlatır. bütün bu anlatılanları dinleyen ii. beyazıt sadrazamı çağırır ve ona "bu adam neden bahsediyor?" diye sorar. aralarında yaptıkları konuşmadan sonra "osmanlı'nın böyle bir şeye ihtiyacı yok" diyerek kolomb'u gönderirler. daha sonra kristof kolomb avrupa'nın diğer krallarına gider. en sonunda ispanya kralıçesi ona destek olur ve istediği gemileri verir.

    bu arada ben, sultan ii. beyazıt o zaman ona istediği gemileri verseydi, şimdi biz nerelerde olurduk diye düşünmeden de edemem.
  • kristof kolomb'un kesif zamanindaki not defterinden:
    "bu kral ve beraberindekiler analarinin onlari dogurdugu gibi çırılçıplaktılar. ne zenci ne de beyazlar. ellerinde ne varsa, önerdiğimiz herhangi bir ıvır zıvır karşılığında veriyorlar. karşılık olarak kırık çanak ya da cam parçalarını bile kabul ediyorlar .... baskalarinin malında hiç gözleri yok. altinda veriyorlar, su kabağı da"
  • amerika kıtasını keşfettiği öne sürülen kaptan kişi... sevmeyiz...
  • fyodor dostoyevski, budala'sında şöyle anar bu şahsı:

    inanmazsınız, kristof kolomb, amerika'yı tam keşfettiği sırada değil, keşfetmeye giderken mutluydu. evet, kolomb, yeni dünya'ya ayak basmadan üç gün önce, yani umutsuzluğa kapılan tayfaların gerisin geriye avrupa'ya gitmek için ayaklandıkları sırada mutluluğun son derecesini tadıyordu. yerin dibine geçsindi yeni dünya, onun gözünün gördüğü yoktu. kristof kolomb, amerika'yı amerika olarak görmeden, nereyi keşfettiğini bilmeden ölmüştü. asıl sorun o değildi. asıl sorun yaşamada, olayı yaşamanın içinde, yani sürüp giden, sonu gelmeyen keşif eylemindeydi; yoksa keşfin gerçekleşmesinde değil.
  • yerlilerle iliskileri konusunda epey yaraticiymis kolomb. oncelikle karsisindakilerin insan olduguna dair pek bir algisi yok kendisinin. sene 1492. daha oteki beriki gibi kavramlarla tanismamis dunya. antropoloji falan hak getire.

    kolomb ispanya'nin gezisine sponsor olabilmesi icin yeni dunyada bulacagi altindan bahsediyor surekli. kendi altina cok duskun mu degil mi orasi biraz tartismali ama oyle gorunuyor ki altindan cok hristiyanlik ile bozmus kafayi. tanriya hizmet sunuyor gezisiyle.

    ama kendi de tanri olmaya soyunuyor zaman zaman. yerli insanciklar kolomba altin tasiyorlar deli gibi. tabii bir noktada noluyo lan napiyoruz biz diye sormus olmalilar ki resti cekiyorlar, kolomb da daha iktidar hirsiyla delirmemis ki henuz, siddete basvurmadan cozuyor olayi. adam denizci, dogayi iyi taniyor. biliyor ki ay tutulacak bir zaman sonra. diyor ki yerlilere altini tasimayi birakirsaniz ay'i sizden calarim. yerliler hadi lan diyor mu bilmiyorum ama ay tutulmasinda kolomb artik ne bicim bir tiyatro oynadiysa kul kole olmus zavallilar sonra.

    ama salak ha bu kolomb da aslinda. yerlilerin dilini anlamaya calisiyor sozde. gunluklerinde yazmis cacique diye bir kelime var, bu kelime acaba kral anlamina mi geliyor yoksa vali anlamina mi diye. avrupadaki yonetim sistemi evrensel sanmis amcam, olsun.

    ama bir olay daha var ki aha dedim bu kolomb turkmus. amcam o kadar anlayamiyormus karsisinda bambaska bir dunya, bambaska bir medeniyet, bambaska bir dil var, yerliler konusurken aradan kelimeleri anlamaya ya da onlara bagirarak, tane tane ispanyolca laf anlatmaya calisiyormus.

    kaynak: the conquest of america: the question of the other, tzvetan todorov, 1982
hesabın var mı? giriş yap