• itiraf ediyorum, hayatımda korelilerin soykırıma uğradığını ilk kez üniversite 1. sınıfta öğrenmiştim. ne kadar geç! utanılacak kadar geç.

    nasıl öğrendiğim(iz) ise daha acıklı bir mevzu... bir derste, sırayla, seçtiğimiz bir konu üzerine sunum yapıyoruz. sınıfımızda bir de güney koreli kız var (anca güney koreli olabiliyor ne yazık ki, kuzey kore-türkiye arasında bir öğrenci değişimi mümkün değil, keşke onlar da olabilseydi de, bize bilmediğimiz neler neler olduğunu anlatabilselerdi). kalktı, sunum konusunu açıkladı: 2. dünya savaşı'nda kore-japonya ilişkileri. dinledikçe şaşırıyoruz, galiba neredeyse hepimiz ilk kez koreli insanların çalıştırılmak üzere zorla japonya'ya götürüldüğünü, "comfort women" tabir edilen meseleyi yani koreli kadınların zorla japon askerlerine peşkeş çekildiğini, zaten 1910'dan itibaren japonya'nın kore'de bilinçli şekilde asimilasyon uyguladığını duyuyoruz. ilk defa! sonlara doğru kızın zaten gözleri dolmaya başlıyor, belli etmemeye çalışıyor hocada "neticede tarafsız bir şekilde anlatması lazım, koreli olmasaydı ağlamayacaktı" fikriyatı oluşabilir.

    ama finalde tek bir cümleyle bizi dağıtıyor: "hepiniz yahudileri bilirsiniz, bilin, biz de biliyoruz zaten, ama keşke japonya'nın kore'de yaptıklarını da bilseydiniz!"

    denilebilecek hiçbir şey yok, resmen başımızı eğdik oturuyoruz koca sınıf. isyanı bize de değil, biliyoruz, tüm dünyanın olanlara seyirci kalmasına... murat belge'nin tabiriyle "japonya formoza'yı mı almış? eh olabilir! kore'de yönetime el mi koymuş? olur arada öyle şeyler..." diyen batı dünyasına, batı tarih yazımcılığına, sinemasına, medyasına...

    düşünüyorum, o kız bizim sınıfta olmasaydı, ben korelilere yapılanları acaba kaç yaşımda öğrenecektim? lisede 2. dünya savaşı'nı bile, normalin çok üstünde ve dışında bir tarih hocamız olması sayesinde (doktorasını yaparken siyasi sebeplerle katakulliye getirilmiş, akademisyen olmaısnın önü kesilerek lise hocası yapılmış) genel hatlarıyla öğrenme fırsatımız olabilmişken anca, acaba ben bunu nasıl, ne zaman öğrenirdim?

    şimdi, yapılan araştırmalar, yazılan makaleler sayesinde öğreniyoruz bazı şeyleri... geç de olsa bilmemekten iyidir diye avunmaya çalışıyoruz.. ama neden biz bunları bu kadar geç öğrenmek durumunda bırakılıyoruz?

    bakınız, japonya'nın 1910'dan sonra kore'de korelilerin tarla ve mülklerine el koyması sonucu evsiz, işsiz kalıp japonya'ya göçenler olmuş, bazıları zorla çalıştırılmak için götürülmüş. ne kadar ayrımcı, pis, tehlikeli iş varsa onlarda çalıştırılmışlar.

    bu esnada doğal olarak kore'de, japon yönetimden kurtulmak için, bağımsızlık hareketi devam ediyor. lakin 1923'de, büyük kanto depremi'nden sonra, japonya'daki japonlar, japonya'daki koreli azınlığın "japon hükümete karşı isyan planları içerisinde olduğunu" iddia edip, felaket sonrası şahlanan "vatansever" gazlarıyla, 2000 koreli ve 400 çinliyi öldürüveriyorlar, onların yaşadığı bölgedeki kuyuları zehirliyorlar, ayrıca azınlık mensuplarına sistematik şekilde tecavüz ediyorlar. sonuçta bölgede sıkıyönetim ilan ediliyor. (bu mantıksız, vahşice coşkun nefret hareketleri size de tanıdık gelmiyor mu?)

    japonlar ilk nesil, eğitim seviyesi fazla olmayan korelileri, kaba saba olmakla, pis olmakla, "japon inceliklerinden" uzak olmakla itham ediyorlar. (bunlar da bana epey tanıdık geliyor!) oysa kore ve japon kültürleri epeyce farklı, duygularını dile getirmeyen japonlar korelileri açık sözlü oldukları için kaba bulurken, onların ne düşündüğünü belli etmeyen halleri de korelilere sinsi ve ikiyüzlü geliyormuş. ne yazık ki, bir uzlaşma ortamı olmadığında, azınlık olduğu için hayatlarına kıyılan koreliler olmuş. meşhur insanlık hakları manyağı cici "batı"mız da bir "hişt hoşt" dememiş.

    ikinci nesil ve sonraki nesiller de asla "japon gibi japon vatandaşı" olarak kabul edilmemiş. japoncayı mükemmel de konuşsa, hatta koreli kimliğinden vazgeçse bile, eninde sonunda "japon kanından yoksun olmak"la itham edilmişler.

    1930'larda 1 milyon olan koreli nüfus şimdi 3 milyonu geçmiş. hala ayrımcılıkla karşı karşıya kalıyorlar, çünkü iş oy hakkı vermekle bitmiyor maalesef. daha da önemlisi, koreliler japonya'ya karşı en çok ses çıkaran grup. yaptıkları için japonya'nın özür dilemesini istemeleri sayesinde, bu özrü elde ettiler, lakin japon cumhurbaşkanları 2. dünya savaşı'nda asya'da terör estirmiş bulunan askerlerin "şehitlik"lerini her ziyaret ettiğinde, bunun sadece politika gereği söylenmiş içi boş bir laf olduğunu daha iyi anlıyorlar. üstelik, çektikleri acıları, ailelerinin kötü tecrübelerini paylaşmaları japonlar tarafından "ağlak yapmak, bağırıp çağırmak, duygu sömürüsü yapmak"la itham ediliyor. (yine çok tanıdık geldi.) şu bir gerçek ki, onların acılarıyla da ilgili epeyce film çekilebileceğine, roman yazılabileceğine eminim. fakat bu muhtemelen ancak güney kore ekonomik ve politik anlamda japonya'yı geçince olabilecek. onlar, hollywood'da her sene onlarca 2. dünya savaşı çekilirken, birine bile konu olamayacaklar o güne dek...

    japon kimliğinin kurgusu uzun bir meseledir, o sebeple burada bitiriyorum, başka bir entry'nin konusu olsun. şimdilik koreli azınlık ile ilgili bunları yazmış olalım.

    konu ile ilgilenenler varsa, genel bir bilgi için janet hunter'ın modern japonya'nın doğuşu isimli tarih çalışmasına başvurabilirler. ingilizce okuma sorunu olmayanlar için soo-im lee'nin "koreans -a mistreated minority in japan" ve kosaku yoshino'nun "culturalism, racialism and internationalism in the discourse on japanese identity" isimli makalelerini tavsiye edebilirim.

    koreliler gibi japonya tarafından soykırıma ve asimilasyona uğramış ainular için (bkz: #29794382)
  • osuruyorlar. yani böyle direk söylemek istemezdim ama üzerime üzerime osuruyorlar. ve ben iyi değilim.

    özellikle yaşı 50'nin üzerinde olanlar zarıl zarıl, yıkarcasına, bağrından fışkırırcasına osuruyor.
    oturduğu koltukta kaykılarak osuruyor, hafifçe ayağa kalkarak osuruyor.

    yani benim psikolojim çok bozuk. adam hemen arkamdaki odada sanki bana duyurmaya çalışır gibi dapaaavvvvv diye atıyor. yanımdaki eşşek kadar adam piştovvvvv diye sıkıyor. içeri başka bir tanesi giriyor, yürürken bir yandan da börilili börilili diye salarak üzerime geliyor.

    artık sinirden gülüyorum, farkını vereyim sıç diyorum, suratımı asıyorum olmuyor. çok önemli bir konu hakkında konuşurken bir yandan suratıma bakıp beri yandan bitiiivvvvvvvv diye sesler geliyor.

    koca bir ülkede kimse demiyor mu "arkadaşlar sarımsağı ve turpu azaltıyoruz komple. malum çok fena gaz yapıyor, elaleme ayıp oluyor."

    ama kimse uyarmıyor. soldan vuruyor adam beni sipppuuuuuvvvv. geriden öbürü nişan alıyor dudduuuummmm.

    hatta daha dün dibappa diye ses geldi arkamdan. duu bappa duuu bap diye eşlik ettim. artık osuruğa gülecek halim kalmadı.
    yani ne yapılabilir başka bilemiyorum. şimdiye kadar bir çok kez istifa ettim. kimi zaman bağırarak, kimi zaman girişerek. ama hiç aklıma gelmezdi bir gün içimde biriktirip "patron al sana istifa mektubu bzzzooooçotaaaaaarrrt" diye çekip gideceğim. sanırım yapmam gereken bu.

    ben iyi değilim.

    çok osuruyorlar.
  • içlerinden birini çok severim.. ingiltere'de dil eğitimi alırken, aynı sınıfı paylaştık bir sene boyunca.. kim'di ismi.. çoğu öyle ya zaten.. okulda fazla türk olduğu için, bizim kim de türkçe öğrenmeye başlamıştı bir süre sonra.. "bıktım senden kazma!" diyordu mesela bana sinirlenince.. hatalı olunca da acur diliyordu özür yerine.. bu engin türkçe bilgisi kız arkadaşı ile çıktığı avrupa turunda ilginç bir olay yaşamasına sebebiyet vermişti..

    bu şirin çift isviçre'de gitmişler bir restauranta.. yan masalarında çok sesli bir grup varmış.. bir süre sonra, uyarır mahiyette bakmış bizim kim onlara.. içlerinden oldukça bıyıklı biri farketmiş bu bakışı, özür dilemiş, biraz sessiz olalım anlamına gelen hareketler yapmış masadakilere.. kim, tam yemek yerken "hayır hayır olmaz" diye konuşurken duymuş içlerinden birini.. anlamış tabii, türk bunlar.. kısa bir süre sonra yine sesli konuşmaya başlamış topluluk.. kim de istemdışı bakmış tekrar masaya doğru, adam da görmüş bu bakışı.. tam tekrar özür dileyecekken, kim patlatmış bombayı..

    - tamam kanka, tamam! önemli değil!

    abi şok olmuş tabii.. gelmiş sarılmış kim'e, öpmüş, kucaklamış bir güzel.. homofobisi olan kim, bu olayı anlattıktan sonra korkar gözlerle sormuştu bana "her türkçe konuşanı kucaklıyorsunuz değil mi? lütfen öyle olduğunu söyle!" diye.. "elbette hayır!" demiştim ben de.. bir süre konuşamadı çocuk.. şaka yaptığımı söyleyince kazma'yı yemiştim tabii yine..
  • bugün sultanahmet'te bir koreli ile karşılaştık. resmen kore'yi en sevdiğim ülke konumuna getirdi.

    bir fotoğrafını çekmemi rica etti. çektikten sonra muhabbete girdim. benim yanımda arkadaşımlarım da var, muhabbeti koyulaştırdık. adamla o kadar konuştuk, sorduğumuz her soruya ayrıntılı cevaplar verdi. bir de fotoğraf çekilelim dedik. adam zaten samsung'da çalışıyormuş, neredeyse tablet bilgisayar boyutunda bir telefon çıkarttı. bununla çekilelim daha güzel olur dedi. peki dedik. fotoğrafı çekildikten sonra tam biz e-posta adreslerimizi bir kağıda yazmaya yönelmiştik ki adam telefona yazmaya başladı. biz üç kişiyiz, zaten birimize yollasa yeter biz aramızda paslaşırız. adam tek tek üçümüzün adresini yazdı. zaten harf harf söylüyoruz. ben kendi kendime "adama da ne ayıp oldu, bizim adreslerimizi yazmakla uğraşıyor. sanki başka işi gücü yok" diyorum. neyse o fasıl bitti, e-postaya konu yazmasını geçtim, adam bir de ayaküstü "fotoğraflar ektedir, tanıştığımıza memnun oldum, teması koparmayalım" diye uzun uzun mesaj yazdı. işte ben o an bittim. arkadaş bu kadar mı nazik olunur, karşındakine bu kadar bu değer verilir ya... çok sevdim seni koreli, senin gibisini tanımak çok büyük bir zevkti.
  • sarımsak yiyerek güzelleşeceklerini sanan insanlar. kore mitolojisinde bir ayı ile bir kaplan 40 gün sarımsak yerlerse insan olacaklarını öğrenirler. ancak kaplan dayanamaz ve pes eder, ayı ise başarır ve insan olur. özetle 40 gün sarımsak yiyerek insan olmuş ayıya koreli denir. koreli=ayı
  • şimdiye kadar otuz sekiz (sayıyla 38) kore dizisi izledim. burdan yola çıkarak bu millet hakkında çıkarımda bulunmam gerekirse en zenginin bile hint fakiri gibi yaşadığıdır.

    bunu da nerden çıkardın derseniz abi adamlarda mobilya kültürü yok derim. bir kore dizisindeki zengin evine bakın, sonra da bir türk dizisindeki zengin evlerine bakın anlarsınız. türk dizilerindeki evler döver. çünkü bu korelilerin hepsi yerde oturuyor, bir kuru yere yorgan serip üstünde uyuyorlar. zengini fakiri böyle yapıyor demiycem tamam bazılarında yatak var eyvallah da bi durum bişey olunca hiç gocunmadan yere yatıverip mışıl mışıl da uyuyorlar. mesela zengin kız fakir oğlan, ya da zengin erkek fakir kız dizilerinde, zengin olan taraf yerde yatmaya/oturmaya çalıştığında burdan komedi unsuru çıkarmak türk senaristinin asli görevidir. ki gerçekte de öyledir amk ben multi milyarder olmasam da yere oturma gibi bir alışkanlığım yok. en son bir kafede armut koltuğa oturmaya çalışırken helak olmuş, kalkmaya çalışırken şekilden şekle girmiştim. bunu bi etekle falan yaptığımı düşünsem durum daha fena. ama bunların zengini hiç zorluk çekmeden seriliyorlar yere. kızları o minilerle oturuveriyor yere ve hiçbir yerleri görünmüyor. nasıl oluyo da oluyor aklım hafsalam almıyor amk.

    hadi yadırgamadan yere yatmalarını/oturmalarını anladık da, hiç mi biyerleri ağrımıyor ben bunu anlamıyorum. anlam da veremeyeceğim. abi sizin hiç mi sırtınız beliniz ağrımaz ya? hiç mi soğuk çekmez? ben yere bi koreli gibi yatsam annem üzüntüden kahrolur "evladım yere öyle yatma soğuk çeker hasta olursun" der. o diil yatmaya yatamam kalkmaya kalkamam. yatak yerine eskaza kanepede yatsam yatağımı özleyen biriyim. tamam hadi yatmayı siktiredelim çünkü hemen hepimiz köyde yahut misafirlikte şurda burda yerde yatmışızdır. sabah kalkınca da ağzımıza sıçılmıştır da. ancak yine de koreliler gibi kuru yerde yatırmadılar beni hiç. en azından bi döşek bişey vardı. adamlar pilates matında uyuyor lan. inanılır gibi değil.

    oturma kısmına gelecek olursak, adamlarda koltuk kültürü yok. evlerinde koltuk/kanepe olsa bile kuru yere oturuveriyorlar. ya da kanepede ayaklarını toplayıp yerde otururmuş gibi oturuyorlar. insan gibi bi koltukta rahat rahat oturmuşluklarını görmedim. çok zenginleri işte "o kadar para verdik koltuğun tadını çıkaralım bari" dercesine oturuyor o kadar. yoksa korelinin götü yer arıyor. zeminler konusunda da emin değilim ama gördüğüm kadarıyla halıfleks bile değil. öyle taşa oturuyorlar. bizde olsa annem hemen götümüzün altına bi minder verir. hiçbişey yoksa battaniye serer popomuzu korur. türkiyede en yerde oturmayı sevenlerimizin bile evinde minderler, armut koltuklar falan var. şimdi farkettim de götümüzün rahatına ne düşkün milletmişiz amk.

    bir de büyüklerin/ölülerin karşısında falan namaz kılar gibi secdeye yatıyorlar. şahsen yanımda bi koreli öyle yapsa gülerim. komik geliyor çok. sonra sanırım dayak da yerim. kendileri küçük tefek görünseler de bir çoğu tekvando falan biliyormuş. çok değişik şekillerde dövebilirler sanırım.

    şimdiye kadar tamamladığım 38 kore dizisinden sonra çıkardıklarım bunlar. daha izlersem daha genellerim. ama umarım gerçekte dizilerdeki gibi pilates matında uyumuyorlardır. kendimi kötü hissediyorum onlara karşı. çok zengin olup koreye kamyonlarla yatak yorgan yardımı yapmak istiyorum.
  • yemeği çok gürültülü yerler; hele ramen gibi çorba gibi sulu gıdalarsa "şuurrrrrp çop çop çop khaaaahh" sesleri yüzünden başlarda sönmüş iştahınızla tabağınızı seyreder durursunuz. ne var ki bu onların yemeği övme tarzıdır ve bunu yapmazlarsa saygısızlık ettiklerini düşünürler. bir süre sonra bu duruma alışabilirseniz kendinizi sevdiğiniz bir yemeği tüketme esnasında çaplayıp çuplarken bulabilir ve çocukluğunuzda bu huyunuzu bırakmanızı isteyen anneninizin azarlarını kulaklarınızda çimdiğini de kaba etinizde hissedebilirsiniz.

    özel günlerde veya toplantılarda sizi hep kore restaurantına götürmek arzu ederler. dikkat; yemekleri son derece baharatlı, inanılmaz derecede tuzsuzdur ve masada asla tuz, karabiber, ekmek vs bulamazsınız. size ısrarla pibimbap yedirmek isteyeceklerdir. siz bulgogi de karar kılın derim; hafif şekerli döneri andıran bir tadı var, yenilebilir.

    içmeye bayılırlar; ama hemencecik kafayı bulurlar. koca ceoların* bütün çalışanlara zorla ve elleriyle shot yaptırdığına şahit olmuşluğum var; yani içirmeye de pek meraklılar. içince dans etmeyi ve kareokeye gitmeyi ihmal etmezler. koreli erkekleri dans ederken görme şerefine nail olursanız -ki içince en somurtkanları bile bu konuda ağzınızı apaçık bırakır- onların birer omurgalı olduğundan şiddetle şüphe edersiniz.

    ingilizcelerini anlamak son derece zor; fakat zamanla "bürübadoyom" diyen bebeğinin ne dediğini anlayabilen anne gibi, onların her dediğini çözmeye başlar, ortamın ingilizceden ingilizceye çeviri yapabileni olabilirsiniz*. mesela "bonita" diyen bir korelinin aslında "monitör" demek istediğini çözebilirsiniz.

    koreli kadınlar her konuda koreli erkeklerden açık ara öndedir. yabancı dilleri daha hızlı öğrenir ve neredeyse mükemmel telaffuz ederler. daima güleryüzlü ve yardımseverdirler. bir şey izah ettiğinizde "aaahaaaaaahhhhhh" diye büyük büyük şaşırırlar ve şaşırırken bile gülebilirler. daha çalışkandırlar, daha az (neredeyse hiç) şikayet ederler. daha çabuk kaynaşırlar. kafaları daha hızlı çalışır. bu koreli erkekler bu süper kadınları nasıl bu derece sindirebilmişler akıl sır ermez.
  • dünyanın en kötü ingilizce konuşan insanları. havasından mıdır, suyundan mıdır, yoksa kendi dilleri ile uyumsuzluğundan mıdır bilinmemekle birlikte, dış ticaretle uğraşan herkesin saç baş yol masına sebep olabilecek bir durum yaratırlar.*
  • kore gazileri genelde isimlerinin önüne bu sıfatı eklerler ve çevrelerinde bu şekilde tanınırlar.belediye otobüslerinde,tren ve vapurlarda;gazi kartlarını bir fbi ajanı edasıyla görevliye hızlıca göstererek beleş ve rahat seyahat ederler.haklarıdır da...
  • wasp yani white anglo-saxon protestant ve katolik misyonerlerin buyuk basari yakaladigi, guney kesiminde ki halkin 3de 1ini hristiyanlastirdigi guzel halk. japon arkadasimin aktardigina gore bunun nedeni; ikinci dunya savasi ve kore savasindan sonra guneye yerlesen amerikalilarin ulkeyi yeniden kalkindirma planlari ve projelerini bizzat kiliselerde yapildigindan dolayi oldugunu soylemisti. bu yontemle halka hristiyanlik asilanmis. benim new yorkta gordugum korelilerin hepsi de zaten protestan. ayni yontem atom bombasi sonrasi japonyada da denenmis fakat japonlar kiliselere girmeye karsi cikmis ve bunun sonucunda japonlari degistirememisler misyonerler. ayrica sunu belirtmekte fayda var, dunya uzerinde turkleri en cok seven millet olmasi muhtemel koreliler. ben karsiliksiz hic bekledigim halde olaganustu bir sevgi ve saygi gordum turk oldugumu duyan butun korelilerden. elbette bunun nedeni kore savasinda turk askerlerinin buyuk basarilari ve guneyi cin istilasindan kurtardigimiza inanmalari. yasi buyuk yada kucuk farketmez herkese bu nesilden nesile anlatiliyor. ayni zamanda cekik asyali irklar arasinda en guzel kizlara sahiplerdir.
hesabın var mı? giriş yap