• şu aralar halkı epey bir panikte.

    13 tane kara yüzüklü büyücü varmış , otobüslere binip milletin penisini elleyip pipi haline getiriyorlarmı. ahahah , şaka değil gerçek. linki de burada ;

    http://www.hurriyet.com.tr/…53.asp?gid=229&sz=69168

    radyolardan anonslar filan, devlet çaresiz bir durumdaymış. umarım bir gün ülkemize ziyarete gelmezler bu büyücüler, bizde akbil de var , aboooov.
  • afrika'da iki tane olan ülke. ikisini birbirinden adını bilmediğim bir ırmak ayırır. ikisinin de başkenti (brazzaville ve kinshasa) bu ırmak üzerinde, karşılıklı kurulmuştur. (hani buda ve peşte hesabı, bir gün birleştirilebilirler.) ikisinin de resmi dili fransızca'dır, batıdaki eskiden fransız sömürgesiydi (fransız kongosu olarak anılırdı), doğudaki ve büyük olanı ise belçika sömürgesiydi (belçika kongosu olarak anılmıştı o zamanlar, bağımsızlık ilanıyla bunda bir kaç yıl öncesi arasında ise zaire denirdi)
  • dogal afetlerin, politik/militarist afetlere bes bin bastiginin gostergesi! kongoda olenlerin sayisi haiti depreminde olenlerin sayisinin 30 katiymis mesela. iyi de bundan bize ne kongolum, kanamalim? olmen onemli degil arkadasim anla bunu, ne sebeple oldugun onemli. gereksiz yere olup de gelme karsima. hatta bak sayiyorum: depremde, kasirgada, tsunamide ya da amerikanin actigi herhangi bir savasta amerika tarafinda savasirken olmediysen hic gelme. hatta sen bu sekillerde olmeyeceksen hic yasama ya. ne ugrastiriyosun bizi? we are the world, we are the children, except for kongo, anla artik bunu.

    http://video.nytimes.com/…l?scp=1&sq=kristof&st=cse
  • eski belcika somurgesi. belcikalilar yarisa en son katilan ulke olarak kolonyal guclerine yarasir oyle bir vali konagi yapmaya karar vermislerdir ki 1960larda kongo bagimsizligini kazandiginda bile hala insaati bitirememislerdir. kolonyal gucler yillarca bu yuzden bir condoda yasamak sorunda kalmislardir. bunun acisini da astiklari afrikalilarin idam fotograflarini kartpostal yapip butun avrupaya dagitarak cikarmislardir. bir kartpostalda idam sehpadaki adamin hemen altinda soyle yazmaktadir:

    "askim kongo'ya yeni geldim, burasi cok guzel baris dolu bir yer."

    inanmayanlar icin (bkz: johan lagae)
  • tantal adlı madenin bolca olduğu ülke. telefon, bilgisayar ve oyun cihazlarındaki kondansatörlerin yapımında kullanılıyormuş. abd li yazar nicholas kristof'a göre; elektronik cihazlardaki madenler katliamları besliyormuş. iç organları mahvedecek şekilde tecavüze uğramış kızlar görmüş. şu sıralar tecavüzün başkenti imiş.
  • bu pazar günü genel seçimlerin yapılacağı ikamet etmekte bulunduğum ülkedir. aynı benim güzel ülkem gibi burasıda 1 uzun adam ve peşinden giden bir koyun sürüsü... tek fark rengimiz....
  • afrika'nın orta yeri. yağmur ormanları kuşağında bir bölgenin ve iki ülkenin ortak ismi.

    toplaşın, kongo'nun şaşırtıcı ve acıklı hikayesini anlatıyorum.

    kongo'nun atlantik okyanusu'na bakan doğu kıyıları daha 15. yüzyılda portekizli kaşif diego cao'dan beri biliniyordu. kongo tıpkı amazonlar, hindiçin ve papua yeni gine gibi dünyanın yağmur ormanları kuşağında yer aldığından portekizliler için kıtanın içlerine girme meselesi, zorluğundan ve tehlikesinden dolayı hiç cazip olmamıştı. avrupalılar sahara altı afrika'yı kıyı şeritleri hariç tanımadıkları için bilinçsizce karanlık kıta demişlerdi. kongo ise joseph conrad'ın dediği gibi karanlığın yüreğiydi.

    - üç adamın hikayesi

    bizim hikayemiz david livingstone adında iskoç asıllı bir kaşif ve misyonerin afrika'ya ulaşması ile başlar. livingstone'un karakteri, hümanizması, barışçılığı, üç asır önce, latin amerika'yı kolonileştiren ilk konquistadorların yerlilere uyguladığı insanlık dışı katliamlar, tecavüzler ve işkenceler karşısında derin bir eleme kapılan ve farkındalık yaratabilmek için kızılderili soykırımı kitabını yazan, amerikan yerlilerinin dostu, papaz bartolomeo de las casas'a benziyordu. livingstone samimi olarak kölecilikten tiksiniyordu ve afrika yerlileri ile her zaman iyi ilişkileri olmuştu. kaşifimiz, afrika'nın içlerine doğru yol alarak diğer hıristiyan misyonerlerin önünü açmak istiyordu. o kadar içlere gitti ki sonunda kayboldu.

    gazete sahibi milyoner gordon bennett onu bulması için henry morton stanley'i görevlendirdi. ne görev ama? 30 milyon kilometre karelik koskoca bir kıtada bir misyoneri aramak. daha önce hiçbir beyaz adamın yolunun uğramadığı yağmur ormanlarının derinlerine girmek. vahşi hayvanlara, belki hala taş çağında yaşayan kabilelere, bilinmedik hastalıklara, böceklere ve sıcağa karşı mücadele vererek samanlıkta iğne aramak. pek olacak bir işe benzemiyordu. ama mucizelerin mucizesi gerçekleşti. stanley, livingstone'u sağ salim bulmayı başardı.

    biraz stanley'den bahsedeyim. bir yetimhanede büyüyen bu heyecanlı ingiliz delikanlısı, genç yaşlarda gemilerde çalışmaya başlıyor. amerika'ya gidince pamuk tüccarlığı yapıyor. donanmaya katılıyor, çeşitli işlerde çalıştıktan sonra gazeteci olarak dünyayı geziyor. amerikan iç savaşında güney tarafında savaşıyor. sonra taraf değiştirip kuzey için savaşmaya başlıyor. gözünü budaktan sakınmayan bıçkın bir adam. yani livingstone'u bulmak için bu maceracı gazeteci geçekten en iyi seçim. stanley yalnızca livinstone'u bulmakla kalmıyor afrika'nın içlerinde bir sürü yeni yer keşfediyor. dönüşte avrupa'da bir dizi konferansa katılıp serüvenlerini anlatıyor.

    üçüncü adamımız ise belçika kralı 2. leopold. ama ondan bahsetmeden önce babası 1. leopold'ı kısaca anlatmalıyız. azimli kralımızın bir derdi vardı. ülkesindeki siyasal rejim anayasal monarşiydi. kendisi belçikalıların kralıydı, belçika'nın değil. insanları yönetiyordu ama ülkenin sahibi değildi. toprak istiyordu. imparatorluk çağı olgunlaştıkça yarası depreşiyordu. osmanlı imparatorluğu'ndan girit'i kendisine satmalarını istedi. reddedilince küba'da şansını denedi. abd'ye katılmadan önce teksas'ı satın almak istedi. her seferinde hevesi kursağında kaldı ve hayal kırıklığı içinde öldü. ama sömürge takıntısını oğluna miras bıraktı. o da borneo'yu satın alıp alamayacağını sordu. sonra habeşistan'ı denedi. pasifikteki adaları inceledi. vietnam'ı, uruguay'ı düşündü. stajyer imparatorun bir imparatorluğa ihtiyacı vardı. sonunda bir gün henry stanley'nin ünü ona kadar geldi. stanley'yi marsilya'da bulan kraliyet heyeti, kral adına henry'ye yeni bir imkansız görev teklifinde bulundular. ve böylece stanley, 2. leopold için çalışmaya başladı.

    stanley kongo'ya geri döndü. bir ekip kurup, yağmur ormanlarına yeniden daldı. başlarına birçok şey geldi. savaşçıların saldırısına uğradılar. iki yanında yüzlerce kuru kafanın dizili olduğu bir yoldan bile geçtiler. 500 ün üzerinde yerli kabileyle yaptığı anlaşmalarla yaklaşık bir buçuk milyon kilometre karelik (yani iki türkiye yüz ölçümü kadar) bir toprak parçasını leopold'un kişisel malı olarak ele geçirdi. denilene göre yamyam kabilelerle bile anlaşmanın bir yolunu bulmuştu. aslında yerli şeflerin birçoğunun, topraklarını incik boncuk ve kumaş karşılığı leopold'a sattığını gösteren belgelere, kaba işaretler koyarken konunun ne olduğunu bile anladıklarını sanmıyorum.

    ama yine de 2. leopold, meşru veya değil bu sözleşmeleri 1884 de toplanan berlin konferansında dünyanın büyük sömürgeci güçlerine kabul ettirmeyi başardı. kral iyi bir diplomattı. ingiltere kraliçesi victoria yeğeni olurdu. onun desteğini aradı. ingiltere ve fransa'nın fazla güçlenmesini dizginlemek isteyen bismarck almanya'sını tarafına çekti. kurnaz diplomasi atakları ile abd başkanını arkasına aldı. afrika'da çıkarları olan portekiz ve fransa köpürdü ama yine de özgür kongo'nun kurulmasına ses çıkarmadılar.

    neden özgür kongo onu da söyleyelim. stanley kontratları belçika devletinin tüzel kişiliği adına değil 2. leopold'un şahsı adına yapmıştı. yeni durumda kongo bir koloni değil kralın kişisel mülkü olmuştu. zaten belçika parlementosu da bu işlere karışmak istemediğini açıkça gösterdi. özgür kongo ismi sömürgeler bakanlığına bağlı olmamaktan gelen bir özgürlüğü ifade ediyordu, o kadar.

    acı vatan kongo

    belçikalı paralı askerler önce fildişi için geldiler. takma dişlerden piyano tuşlarına birçok kullanım alanı olan fildişini yerlilerden ucuza kapatarak almaya çalıştılar. yerlilerin fildişi stokları bitince neredeyse nesilleri tükenene kadar fil avladılar. bir daha hiçbir zaman fil popülasyonu leopold öncesi dönemdekine ulaşamadı. sonra şişme lastikler icat edilince hammadde olarak kauçuk birden çok önemli oldu. hemen sonra kauçuk ağacı dikmek için yağmur ormanları tahrip edildi.

    ağaçların diplerindeki yapış yapış reçineyi çıkarabilmek için yerli halk kullanılmaya başlandı. isteksiz çalışanların ailesine işkence edildi. isyan çıkaranlar modern makineli tüfeklerle tarandı. her kongolu siyahi işçinin bir üretim kotası vardı. kotayı dolduramayan işçilerin eli kesilirdi. eli kesilen toprak kölesi sonrasında aynı kotayı tek elle tamamlamak zorundaydı. angaryadan ancak iki eli de satırla kesildiğinde kurtulabilirdiler. küçük çocuklar bile bu kölelik düzeninden ve satırlı el kesme cezalarından muaf değildi.

    ailelerinden, komşularından, gazetecilerden binlerce kilometre uzakta, cangılın ortasında görev yapan belçikalılar gaddarlığın dozunu gittikçe artırdılar. nasıl olsa kimse izlemiyordu. zaten o çağda kimse siyahileri insan olarak da görmüyordu. birçok maceraperest büyük karlar için silahlar, kelepçeler ve zincirlerle kongo'ya gelmeye başladı. bir yandan da belçikalılar o kadar barbarca davranıyorlardı ki haberler avrupa'ya kadar ulaşmaya başlamıştı. leopold'ün brüksel'de yerli siyahileri kafesler içinde sergilettiği insanat bahçesi de tuzu biberi oldu.

    zamanında kongo'ya silah sevkiyatı yapanlardan biri, edmund morel şahitlik ettiği işkence, tecavüz ve katliamları halka anlatarak insancıl bir kampanya başlattı. kongo reform birliğini kurup imparator ile mücadele etmeye başladı. joseph conrad ve roger casement gibi yazar ve aydın tayfasının da birliğin sesini dünyaya duyurmada yardımları oldu. protestolar öyle boyuta ulaştı ki sonunda imparator baskılara dayanamayıp 1908 de kongo'yu belçika devletine devretmek zorunda kaldı. dönemin uzmanı adam hochschild'ın hesaplamalarına göre leopold döneminde kongo'da 20 milyon olan nüfus yarılayarak 10 milyona düşmüştür.

    belçika parlamentosu olaya el attıktan sonra bir kısım reformlarla durum biraz iyileştirildi ama 1960 lara kadar kongo sömürge kalmaya devam etti. afrika'nın che guevara'sı diyebileceğimiz patrice lumumba'nın mücadelesi sonucu kongo bağımsızlığına kavuştu.

    lumumba ülkenin başbakanı olurken dava arkadaşı kasavubu ise ülkenin ilk cumhurbaşkanı olarak makamına oturdu. bu arada önem derecesi bakımından fildişi ve kauçuk yerini çoktan bakır madenlerine bırakmıştı. belçika'nın desteklediği tshombe adında bir siyasetçi bakır rezervleri bakımından en zengin bölge olan katanga'da bağımsızlığını ilan etti. başbakan lumumba, başkan kasavubu ve birlikte atadıkları genel kurmay başkanı mobutu katanga bölgesinin ayrılmasını tanımadılar. kongo'nun en zengin eyaletiydi. ülke bütçesinin % 65'i katanga'dan sağlanmaktaydı. katanga'nın ayrılması ekonomik yıkımı beraberinde getirdi. siyasal olarak ülke kaosa doğru sürüklenirken lumumba katanga bölgesine kendi gidip halkı yanına çekebileceğini düşündü. belçika hükümeti, tshombe tarafına ağırlığını koydu. ülke artık iç savaşın eşiğindeyken birden beklenmedik bir şey oldu. başkan kasavubu başbakan lumumba'ya görevden el çektirdiğini ilan etti. lumumba şaşkınlığı geçince ulusal radyoyu ele geçirdi ve başkanın, seçilmiş, meşru bir hükümeti görevden alma yetkisinin bulunmadığını beyan etti. karşılıklı restleşmeden birkaç gün sonra lumumba'nın ordunun başına kendi atadığı silah arkadaşı general mobutu siyasal karışıklığa son vermek için darbe yaptığını ilan etti.

    belli ki tepede pazarlıklar tamamlanmıştı. siyasal olarak bağımsızlığını kazansa bile emperyalistler kongo'nun ekonomik bağımsızlığa izin vermeyeceklerdi. mobutu darbeyle ele geçirdiği devlet mekanizmasını kasavubu'ya iade etti. lumumba'yı ise tutuklatarak can düşmanı tshombe'ye teslim etti. tshombe taraftarları. kongo'yu bağımsızlığa kavuşturan adamı, seçilmiş başbakanı sokak ortasında dövdüler, linç ettiler, işkencelerden geçirdiler, sonra da öldürdüler.

    katanga bölgesi demokratik kongo cumhuriyeti'nin sınırları içinde kaldı. kasavubu beş yıl daha başkanlığa devam etti. patrice lumumba'nın anısından ilham alan halk önderi pierre mulele büyük bir köylü ayaklanmasının başına geçti. mevcut hükümet isyanı bastıramayınca lumumba'nın katili tshombe, başkan kasavubu tarafından 1964 de başbakanlık koltuğuna oturtuldu. genel kurmay başkanı mobutu ise sürüp giden karışıklıklardan kendi sırasının geldiği fikrini çıkardı ve 1965'de ikinci bir darbeyle bu sefer kasavubu'yu devirdi.

    devrimci mulele ile anlaşarak isyanı bitirmeye çalıştı. kuramsal olarak mutabakat sağladıkları görüşmelerden sonra mulele teslim oldu. tabi ki mobutu anlaşma falan tanımadı. mulele'yi parçalara ayırdıktan sonra nehirdeki timsahlara attırdı. ülkenin adını zaire olarak değiştirdi. 32 yıl boyunca ülkeyi demir bir yumrukla yönetti.

    şahsi servetiyle dünyanın en zengin kişileri arasına girerken yolsuzluk, nepotizm ve çürüme tüm devlet kurumlarını sardı. ülke kişi başına düşen milli gelirden insan hakları endeksine kadar listelerin hep en dibinde seyretti. ülke insanı, tarım, sanayi üretimi ve ekomomik büyüme rakamlarında afrika ülkeleri için bile ortalamanın çok altında bir tabloya 30 yıl boyunca katlanmak zorunda kaldı. ruanda soykırımında hutuları desteklediği için soykırıma uğrayan tutsilerin başlattığı devrim hareketiyle koltuğundan indirildi.

    (bkz: #132705720)

    mobutu gidince ülkenin adı tekrar demokratik kongo cumhuriyetine olarak değiştirildi. mobutu tarafından isimlerin afrikalılaştırılması projesi kapsamında değiştirilen leopoldville yerine kinsaşa, stanleyville yerine kisangani gibi şehir isimlerine ise dokunulmadı.
  • yaz kış otuz derecenin altına düşmeyen,nem oranı yüksek,çekinmeden gün ortasında buldukları her duvar dibine işeyen adamlarla karşılaşmanın mümkün olduğu afrika ülkesi.
    kongo cumhuriyeti (brazzaville)için konuşmak gerekirse;türkiyeden gelmesi de gitmesi de dert.karşı kongo (kinshasa)dan istanbula direk uçuş mevcut lakin brazzaville'den fas aktarmalı gidebiliyorsunuz ki bu uçuşu da sürekli valizleri kaybeden uçuşta sıfır konfor sunan air maroc'la yapıyorsunuz.
    grip gibi sürekli sıtmaya yakalanmak mümkün.sürekli bu vakayla karşılaştıkları için iyi ilaçları mevcut.üç günde ayağa kaldırıyor lakin o üç günü berbat geçirmenize engel olmuyor.
    internet büyük sıkıntı günlük 1,5 gb internetin bir aylık paketi 60bin frank (100euro) bu paketi alıp yinede interneti kullanabileceğinizin garantisi yok tabi.
    insanlar çok cüzi rakamlara çalışıyor olsalarda gece hayatı çok hızlı.bilhassa türk erkekleri yakın markajlarında.her türlü hastalık mevcut ama elinize belinize sahip olduğunuz sürece yakalanmazsınız.
  • muhteşem yağmur ormanlarına sahip, okyanus kıyısı ülke. ağaçları o kadar sık ki gündüz vakti ormanın içi neredeyse karanlıktır. inanılmaz sayıda hayvan türüne ev sahipliği yapmaktadır. bbc nin afrika belgeselinde bir bölüm sırf kongo'ya ayrılmıştır. meraklıları izleyebilir.
  • patrice lumumba'nın ülkesi.
hesabın var mı? giriş yap