• türkiye'de sosyalizmin ve komünizmin sadece kürtçülerin tekelinde olmadığını gösteren partidir. türkiye'deki sosyalist mücadele etnik kökenden sıyrılıp sınıf temeline oturtulmadığı sürece bu tartışmalar sürer gider. feodal yapıyı yıkmaktan bahsetmeyen, toprak ağalarını içinde barındırmaya ve kollamaya devam eden partiler bana sosyalizm masalları anlatmasın.
  • sola yönelik tüm huruç harekatlarına karşı durmuştur.

    ne 1990'ların başında shp destekçiliği yaptı.
    ne 1990'ların ortasından itibaren, bugünkü liberal solu yaratan ödp'nin çatı partisi heyecanına ortak oldu.
    ne akp'nin 2006 döneminde ülkedeki statükoyu yıktığına dair sıçmığımsı tespitler üretti.
    ne yetmez ama evet dedi,
    ne ergenekon davasını, balyoz'u destekledi "sonuna kadar gidilsin" diye el çırptı.
    ne akp anayasasına "boykot" adı altında sahtekarca yol açtı.
    ne akp'nin suriye macerasına "esad da diktatör değil mi" diye ortak oldu.
    ne bu maceranın doğal sonucu cihatçıların bir kısmına işaret edip abd'yle müttefik olmanın heyecanını yaşıyor.

    ne yetmez ama evetçi kitlesinin tamamına yakınının desteğini, ne doğan medyanın pr'ını alabiliyor bu nedenle. işte ben bu yüzden bu partinin üyesiyim ve ona oy vereceğim.
  • yozgat'ta tunceli'den 20 oy daha fazla alan parti. memleketim diye demiyorum ama yeni devrim ateşinin kıvılcımı yozgat'ta çakacak.
  • komünist parti benim karşı olduğum bir görüşe ait değil, dolayısıyla oy vermemiş olsam da kötülüklerini istemem için bir sebebim yok. birazdan yazacağım eleştiriler de herhangi bir düşmanlık içermiyor, sadece benim neden bu partiye "inanmadığımı", bir şey yapacağını düşünmediğimi anlatıyor ve bu yalnızca son seçimlerle de ilgili değil.

    - eleştirdiği diğer partilerle birikte, kp'nin de hiçbir konuda somut bir planının olmadığını görüyorum. belki içindekilere durum farklı gözüküyor olabilir, ama yazdıkları parti programına bakınca (ki ortalama bir seçmen tek tek her partinin toplantısına katılamaz. parti programı bunun için vardır, okursun, bilgilenirsin.) onların söyledikleri eninde sonunda "işçi devrimi gelecek, sorunlar bitecek" kıvamında kalıyor.

    - işçi devrimi buyursun gelsin, başımın üstünde yeri var. de nasıl gelecek? devletin araçlarını kullanarak mı gelecek, kullanmadan mı? kullanmayacaksak neden parlamenter seçimlere katılıyoruz? kullanacaksak, devletin araçlarından faydalanan bir parti, o sistemin dışında sayılır mı? yüz seneden fazladır cevap aranan bu sorulara çat diye cevap veremeyiz belki ama bunları yeniden -ve bugünkü koşullar ışığında- düşünmek zorundayız.

    - işçi devrimi dediğiniz bu devirde, artık eskisi kadar çok sayıda "işçi" bile yok, prekarya aldı başını gitti, e bu işçi bile olmayan insanlar nasıl örgütlenecek de devrim yapacak? kp'nin buna yönelik planı ne? "fabrika işçisi" kıvamındaki işçilerin giderek azaldığı bir çağda işçi devrimi yapılmasını hangi yöntemlerle sağlamayı düşünüyor? mesela prekaryayı örgütleme çalışması yapıyor mu, varsa neler bu çalışmalar?

    - diğerleri "sistem içi" parti diye eleştirmek bir tuhaf değil mi? zira hiçbirinin "sistem dışı" olma, komünist olma iddiası yok ki zaten! chp'yi filan olmayan bir iddia üstünden eleştirmek mantıklı mıdır?

    - hâlâ kp'nin kimlik siyaseti, kimlik teorisi ve kimliğin önemine dair hiçbir şey -en sert eleştirim bu belki ama, vurgulayacağım- hiçbir şey anlamadığını düşünüyorum. işçi kimliği de bir kimlik. e ama bakalım o insan için sahip olduğu yaş, cinsiyet, cinsel yönelim, sınıf, meslek, tabaka, sosyal statü, coğrafya, vatandaşlık ve daha sayamadığım bir sürü kimlik içinde en önemlisi "işçi" kimliği mi? elbette ağa bir kürtle işçi bir kürt aynı sınıfta değildir, orada kimlikleri ayrılır. ama kürt bir işçinin, türk işçiye kıyasla daha fazla sorun yaşadığı yerde, siz bu kimlik farkını görmezden gelirseniz böyle de gümlersiniz. "ama bu yanlış bilinç yaaa" demek, kibirden öteye gitmez. üstelik, hangi bilinç yanlış, hangisi doğru bunlar zaten tartışmalı da, bir şeye "yanlış bu bilinç, ı-ıh, olmamış" deme kudretini nerden alıyoruz, otoriter bilgimizin kaynağı ne, kimin yanlış yaptığını söyleme ve "insanları doğru yola sevketme" iktidarını kendisine hak gören bir "aydın" tipinin sola verdiği zararları zaten onyıllardır görmüyor muyuz? bu açıklamacı, doğru yola sevketmeci, kontrol etmeci pozitivist akılın komple eleştirilmesi gerek (kendimi de bundan azade saymayayım, pozivisit aklın kırıntıları hepimizde az çok kalıyor), yerine anlamacı bir düşünce tarzının oturması gerek. bu tamamen metodik bir eleştiri, ama bence kp ve benzerlerinin en büyük sorunu, gerçekten metodik. adam için o kimliğin neden önemli olduğunu anlamadan siyaset yapamazsın. yani, yapmaya çalışırsın ama tutmaz, tıpkı kp'de olduğu gibi. (ha anlamak, onaylamak değildir, o ayrı.)

    - "bilmem kim kimlik siyaseti yapıyor, bu sosyalizme uymaz" demek, ortaya konulduğu kadar net bir şey değil. en basiti çok "dinden çıkarma" söylemi gibi kurgulanıyor bu, "şu olursa sosyalizmden çıkılmış olunur - hdp kimlik siyaseti yapıyor - o halde hdp sosyalist değil!" gibi aristocu mantıkla sunulan bu argümanın doğruluğu çok tartışmalı. musa'nın on emri mi bu? "neden olmasın? hangi koşullarda olabilir, hangi koşullarda olamaz?" diye bence her örneğe göre tek tek değerlendirilmelidir bu konular. çünkü "bu böyle olmaz" diye kestirip atarsanız, her durumun konjonktürel koşullarını, siyasi kültürünü, o coğrafyadaki dinamikleri hesaba katmadan "grand theory" oluşturmaya çalışırsanız hepsini biraz açıklar ama hiçbirini tam olarak açıklayamazsınız. (grand theory devri hakikaten geçmedi mi hem?) ezilen ulusla ezen ulusu ayı kefeye koymak "adil" olur mu? amacımız mutlak eşitlik mi, yoksa adalet mi? bence büyük laflar etmektense, daha çok soru sormak, daha çok didiklemek, her olaya özel ilgi-alaka göstermek gerek.

    - ha, mesele hdp değil, mesele herhangi bir kimlik siyaseti ve kültürel haklar peşinde siyaset yapanın "sosyalizmden çıkmış sayılıp sayılmayacağı" meselesi bu arada. biz nasıl oluyor da "o sosyalist, bu değil" beratı dağıtabiliyoruz? yetki mercii miyiz? e ya biri çıkar "bence de kp komünist değil" derse? hem tanıma mı bakacağız, işleve mi? örnek vereyim, işlevsel olarak, işçiler arasında ayrımcılık yapılmasını engellemek yolunda hiçbir şey yapmayan herhangi bir parti (kp anlamında söylemiyorum, gerçekten teorik konuşuyorum), bu yönde düzenleme yaptırtmayı başarak bir sosyal demokrat "sistem içi" partiden daha mı "solcu" olacak? ilkelerle konuşmak tabii ki doğru olan şey, yanlış anlaşılmasın, ama ilkelerimizden başka hiçbir şeyimiz yoksa, olamıyorsa, olduramıyorsak ne olacak? bu durumda işçiler, olumlu faaliyetlerini -ya da olumlu faaliyet umudunu- gördüğü chp, hdp gibi partilere oy vermesin, çünkü onlar sistem içi partiler, ama hiçbir hareketini görmediği, hiçbir üyesiyle karşılaşmadığı bir partiye oy versin. olmaz demiyorum ama, bu gerçekçi bir beklenti mi?

    - hâlâ "sekülerlik çöktü" iddiaları varsa, bu bence gerçekten hiç güncel (güncel derken 30 yıllık falan) tartışmaların takip edilmediği hissini kuvvetlendirmekten öteye geçmiyor. devletler asla seküler değildir, olduğu iddia olunur sadece (bkz. kymlicka, habermas gibi isimler) devletin herkese eşit mesafede durması, dünyevi aklı üste koyması bir "amaç" olabilir, ama hiçbir zaman gerçekten oluşmamıştır. o yüzden "sekülerliğimizi yitirdik" eleştirileri doğru değil. tc de dahil, hiçbir devlet zaten seküler değildi, kendimizi kandırmayalım. sekülerliğe bağlı olarak, devlet tarafsız da değil, ama bu tarafsızlık illa "sermayeden yana, işçinin karşısında" olmaktan ibaret değil. hang işçiye daha bir karşı, hangisinin daha bir yanında? mesela ekonomik krizlerde ilk işten çıkarılanlar kimler? mesela her işçi bir mi? bu farklılıkları görmüyorsa kp, neden işçilere ulaşamadığının cevabını yanlış yerde arıyor olabilir. daha çok konuşmak, daha çok işçiye ulaşmak yeterli değil, "kim"e ulaştığınızı bilmeden, onun talep ve arzularının ne olduğunu dikkate almadan, ne kadar çok konuşursanız konuşun, o insanlara ulaşamazsınız. bu her hareket, her akım için de geçerli bence.

    - en nihayetinde kadro partisi misiniz, kitle partisi mi? chp ya da hdp ya da başka bir parti, kitle partisi ise eğer, tabii ki ona göre slogan bulacak, ona göre tanıtım yürütecek. az önceki eleştirinin bir benzeri gibi, bu da çok saçma bir eleştiri. kendine komünist demeyen, kitlelere ulaşmaya çalışan bir partiyi "kitle tanıtımı" üzerinden eleştirmek hakikaten anlamsız. e adam zaten "ben kitle partisi değilim" demiyor ki?

    tüm bu sorularım kp dışında başka partilere, gruplara da yönelebilir, diğerleri de sütten çıkmış ak kaşık değil. ama kp'yi konuştuğumuz için daha çok onun üstünden örnekler verdim. ben kendi adıma kp'nin söyledikleriyle yaptıklarını uyumlu bulmuyorum. umut verici de bulmuyorum. günümüzle yeterince bağlantılı da bulmuyorum. fikren hiçbir karşıtlığım olmadığı halde, beni bile ikna edemiyorlarsa, kalanları nasıl ederler? bilmiyorum, ama onların bu soruları düşünüp cevaplar bulmasını isterim. zaten neden istemeyeyim, sermayedar olmadığım sürece etkin çalışan bir kp'nin bana neden zararı olsun?

    son bir şey söyleyeceğim, bu seçimlere yönelik kısım bu: marksizm zamanında milliyetçiliği görmediği için meşhur "marksist körlük"le eleştirilmişti. kimlik politikalarının neden önemli olduğunu inatla görmedikleri için, bence bu kez de böyle bir körlük içindeler kp'dekiler. bunun önemini kavrayanlara "hdp'nin peşine takılmak" eleştirisi bu anlamda bence çok hamasi. ben nasıl kp'dekiler için "belki benim göremediği şeyleri görüyorlardır" mantığıyla sadece soru yöneltiyorsam, aynısını da diğer görüştekilere karşı kp'lilerin yapmasını beklerim. "peşine takıldılar" dediğiniz insanlar sizin göremediğinizi görüyor olabilirler mi? ya da, herkesin önceliğinin farklı olacağını belirtmiştik, o insanın önceliği, etnik kökeni yüzünden yaşadığı sıkıntılar olabilir mi? sünni öğretmen terfi ederken yerinde sayan alevi öğretmene, din hanesini sildirdiği için hiçbir hakimlik sınavını geçemeyecek olan ateiste, kürtçe konuştuğu için "potansiyel terörist" olarak görülen -ama türk işçinin böyle bir sıkıntı yaşamadığını apaçık gören- bir işçiye siz kalkıp "senin tüm sıkıntılarının kaynağı sermayedar sınıftan olmamak kardeşim" derseniz, onların sorunlarını tek bir boyuta -işçi/sermayedar karşıtlığı- indirgerseniz, yeri geldiğinde sermayedar sınıftaki bireyler arasında bile işleyen farkları görmezseniz (birçok işadamının işini oğullarına devretmesi ama kızlarının avucunu yalaması gibi) elbette insanlara ulaşma sorunu çekersiniz. bu sorunu nası aşacağınızı bulabilecek olan yine sizsiniz, bulmanızı da yürekten dilerim. ben sadece gördüklerimi söylüyorum. eğer insanlar tarafındn "kibirli, üstten bakan, ders öğretmeye kalkan hoca havasında konuşan, hâlâ cinsiyetçiliğini kıramamış" kişiler olarak görülüyorsanız, bence "neden öyle görülüyoruz?" diye sormanız gerekir. en basiti "bilmem kim bile iyi konuşuyor hdp hakkında, düşünün bak!" demek bence bel altı vurmaktır. "siz hdp'ye oy verirken bunlardan etkilendiniz, kendi kendinize karar almıyorsunuz aslında" demek gibi bir şey bu. belki o partiye oy verenler, o partiyi övenlere "rağmen" oy verdi, belki duymadı veya umursamadı bile? böyle şeyler söylediğinizde kibirli gözüküyor işte. evet, "sen kendi zekanla kime oy vereceğine karar verebilecek biri bile değilsin" anlamı güdülmemiş olabilir, ama öyle gözüküyor. bunlara biraz dikkat etmek gerek. sonra "neden kibirli gözüküyoruz?" diye sormaya gerek kalmaz böylece. en basiti, propaganda konuşmalarında bile kp sözcüsü kadın öylesine üstüne basa basa, öylesine sinir bozucu bir havayla konuşuyordu ki, cinlerim tepeme çıktı. "siz anlamazsınız, hoff" dercesine anlatıyordu bence. bunlar hep küçük, ama üst üste gelince algıyı etkileyen şeyler. "insanlara ulaşmak" gibi bir amacınız varsa bunlara dikkat edersiniz, "biz doğru bildiğimizi okuruz" diyorsanız o zaman neden insanlara ulaşamıyoruz diye üzülmeyin.

    neticede sizi eleştiren herkes sizden nefret ederek eleştirmiyor. ama gerçekten, bana en küçük bir umut kırıntısı dâhi vermiyor bu parti. bir takım yaşlı insanlar, bir gün gelip ölecekler ve bu parti de bitecek gibi geliyor. hoş, eğer oy sayısına bakacaksak "daha bitmesi mi kalmış!" diyebiliriz, ama ben burada nicele bakmıyorum. nitel olarak kendilerini aşsınlar, varsın nicel olmasın. sayı üstünden vuracak değilim. ben gerçekten onların değişmesini isterim. neyse, bekleyip göreceğiz.
  • recep tayyip erdoğan'ın kenan evren'i yargılayacağını ve darbecilerden hesap soracağını sanıp kanan ve can dündar'ın trt ekranlarından alenen bir cumhurbaşkanı tarafından tehdit edilmesine ulaşan günlere gelmemizde emeği olan geri zekalı ve cahil solcu kitlenin olduğu bir memlekette işi gerçekten zor olan parti...
  • her seçimde "bu partiye verilmiş oy şuna yarıyor buna yarıyor" derler. bunu diyen chp'liler ki, bu partiye verilen oyun misliyle fazlası akp tarafından çalındığı halde ertesi gün kurmayları çıkıp "sonucu değiştirecek kadar yolsuzluk olmadı" diyebildi.

    2002'den beri rte'nin tek adam sultasına hdp'den daha fazla destek çıkan varsa, yazın ben de öğreneyim. minettar olurum.

    ps: rte'nin başkanlığına giden yolu mu sordun kardeş, gezi günlerinde ve sonrasında 17 aralıkta hiçbir erkleri olmadığı halde 150 gr meşruluğu kalmamış hükümeti tbmm'den çekilmeyerek yalnız bırakmayanları bulacaksın önce.
  • çalıştığım işyerine giderken amele pazarının önünden yürüyerek geçmem gerekiyor, geçtiğim son kavşakta ise her zaman cam silmeye çalışan çocuklar, dilenciler oluyor. bu ara bu çocukların bir kısmı suriye'li... ilginç bir işyerim var. bazı yerlerin camları yok, steril mekanlar. ama içeriye acil veya elektif gelenlerin malnütrisyonlarına bazen rastlıyorsunuz.

    ama camdan dışarı görebildiğiniz yerler tehlikeli, karşı tepelerin oraya baktığımda gecekondular beni selamlıyor...

    polikliniklerden baktığım zaman yoksulluğu görmek, çalışan işçilerin, işsizlerin ve gençlerin sağlıksız beslenmelerine tanık olmamak mümkün değil.

    evet seçimlere baktığım zaman bir komünist parti üyesi olarak başarısız olduğumuzu düşünüyorum.

    peki neden başarısız olduk diye sorduğum zaman suçu sadece kendimde buluyorum.

    az çalıştım, az çalıştık,

    az dolaştım, az koşturdum.

    az gazete sattım, az gazete sattık.

    az tartıştık, az ürettik...

    kimseyi suçlamak diye derdim yok, suç benim, bizim rahat olun.

    bir hekim arkadaşım 1000 gazete sattık diye geldiğinde mutlu oldum, ama hata yapmışız. 1000 o meydan için bile azmış demek ki...

    neredeyse tüm türkiye'nin tüm meydanlarına çıktık, koşturduk, elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştık ama yapmamışız.

    küsmeye sebep yok.

    kavga ederken düşmek beklenir, nefesinizi doğru kullanmanız gerekir ki yorulmayın ve doğru yerlere vurmayı başarabilin. kavga için eğitimli olmak şart. demek ki biz düştük, hırpalandık, yeterince eğitimli değildik ama ayağa da kalkacağız.

    daha çok kapı çalacağız, daha çok tartışacağız, daha çok üreteceğiz.

    daha inatçı olacağız.

    seçimleri özelleştirmelere karşı kamulaştırma kazanmadı.
    incirlik üssü kapanmıyor.
    ab ve abd gülümseyerek izliyor,
    laiklik ve aydınlanma mevzi elde edemedi. said-i nursi el çırpıyor.
    yoksulluk, açlık veya toplumsal olanlar gündem bile olamadı.
    sağlık paralı ve hastalar müşteri.
    eğitim paralı...
    ışid ve çetelere karşı suriye halkı bir destek bulamadı hala...

    seçimi emekçiler, aydınlar veya işçi sınıfı kazanamadı.

    başarısızlığımız için özür dileyerek, daha çok çalışacağımızı söylemek isterim.
  • bana kalirsa bu tkp bolunmesinde akıl kp de kalirken, el ayak htkpde kalmis gibi. (fkf filan.)htkp de bir liselilik hali var gibi. yaniliyor muyum.
  • arkadaşların ne yaptıklarını enine boyuna düşünmeleri gerekiyor. sadece 2 yıl önce, karısını dövdüğü için disipline sevkedilmeyi hazmedemeyen bir başbakanlık müfettişinin istifa edip kurduğu, ideolojisiz, fikirsiz, teşkilatsız bir tabela partisi olan turk parti, bu adamların 5 katından fazla oy almış. peki arkadaş siz ne yaptınız? gelenek de gelenek diyorsunuz ama afedersiniz sikip atmışsınız geleneği? ne olur kendinize gelin. bu arada oy oranları da şöyle:

    komünist parti 13.778
    turk-parti 72.692
  • hatırlanacaktır, bu parti ergenekon davasına en başından beri karşı çıkmış, davanın “yeni türkiye”nin önündeki engellerin tasfiyesi amacını taşıdığını vurgulamıştı. o dönem, (t)kp’nin bu çizgisinin tam zıttı yönde hareket eden ergenekon davası’nda sonuna kadar gidilsin çizgisi, bu partiyi “ergenekoncu”, “veli küçük’ün ajanları” “büyükanıt bunlara hazır ol emri verdi” gibi iğrenç ifadelerle suçluyordu.

    hayır o çizgi hiç de dsip'ten ibaret değildi. bugün hdp ekseninde kümelenen tüm sol hareketler bu suçu işlemiştir. suçları sadece bize yönelik iğrençlikleri değil, -gerçek şu ki bu suçlarının çok ama çok küçük bir kısmı- suçları akp islamofaşizmine çanak tutmaktır.

    sorumlusunuz, bu halka musallat olan akp islamofaşizminin önünü açtığınız için…sorumlusunuz, akp-cemaat işbirliğinin insanların hayatlarını karartmasına alkış tuttuğunuz için, sorumlusunuz, bu ülkede islamcıların kendilerini mağdur, laiklikte ısrar eden solu darbeci olarak satmasına olur verdiğiniz için. sorumlusunuz ve bu halktan özür dileyeceksiniz.
hesabın var mı? giriş yap