• o zamanlarda belki sadece küçük ve orta büyüklükte belalı komşular olduğundan atalarımız efendi efendi “ev alma, komşu al” demekle yetinmişler. ben delirme fazına geldiğimden “evden taşınma, komşunu vur” diyerek bunu revize etmek istiyorum.

    korkunçlu komşum var. 2001’e kadar ailemin evinde onların komşularına, 2001’den beri de kendi evlerimde envai çeşit kendi komşularıma maruz kaldım, böylesini görmedim. ota boka şikayet eden nemrut-geçimsiz veya deli manyak gibi gürültü yapan saygısız komşuya karşı kaşarlanmışım biraz demek, onlar o kadar dokunmuyor. ki akşam 10 buçukta matkap sesinden izlediğim filmi duyamadığım, gecenin üçünde cem adrian of off’uyla uyandığım oldu şu son 1 ayda, kızmadım bile bak. insanlık hali, hele du bakalım kesilir elbet diyip geçtim… de bu yeni bir tür. 155 santim, dişi. süper gücü, aynı anda konuşabilen 16 bağımsız ağzı ve tekinsiz teklifsizliği. 20 yıllık zorunlu bireysel komşuluk hizmetimde envai çeşit boss kestim, böylesini görmedim. apartman hayatı oyunumun bölüm sonu canavarı bu çıktı.

    oturduğum binada dangalakça bir şekilde balkonlar binanın cephesi boyunca tabandan yekpare, daire daire aralarda paravanla ayırmışlar. bu canavar benim yan dairede. ilk tanışmamız yazın, ben kendi balkonumda otururken oldu. yan daire boştu normalde, bir baktım oradan uzanmış bir kadın, paravanın dibinde kendi balkonunun korkuluğuna dayanmış beni izliyor, merhabaaa diye seslendi. kalkıp gittim balkonun öbür ucuna. yeni taşınıyorum dedi, isim iş güç tanışma faslı... iyi dedim, güle güle oturun. bir şeyler sordu, yanıtladım, bitti gitti.

    bir hafta sonrasıydı, yine balkonda otururken baktım sarkmış benim balkonun içinde yine, 314 hanımcıım diye sesleniyor. yine kalktım gittim, bi şeyler daha sordu «ya işte vırtı zırtı sığdıramadım, bi size gelsem de evi nasıl döşediniz baksam». daire planlarımız aynı. e iyi dedim, bi ara gelirs... benim cümlem bitmeden kapı ding dong… açmamla 16 bağımsız ağzının 14’üyle konuşmaya başlaması ve lak diye apartmanda yürüdüğü terliklerle içeri dalması bir oldu. ben daha elim kapının kolunda kim geldi ki diye ambale olmamı bitirememişken bu çoktan ay önce bi yatak odasına bakayım gardrop benim sığmadı aa seninki sürgülü kapı mı, ay benim de böyle aynısından kazağım var, bu çorap çekmeceleri çok lazım falan diye diye yatak odama girmiş gardrobumu açmış içini karıştırmaya başlamıştı. silkinip yatak odama koştum bi koruma refleksiyle ama ben varana kadar o çoktan banyo çekmecelerimdeydi, aa sen bunu buraya mı koydun falan gibi şeyler söyleyerek atom karınca gibi odadan odaya vızıldıyordu. bi sahnede yedek sabun şişemi bi sahnede oğlumun el işi kağıtlarını görüyordum elinde. kabus gibi, ben heb hebee diye peşinden koştururken tüm evi gezip bitirmiş, hiç kullanmadığım için buzdolabının üstündeki gizli dolabın dibine koyduğum, lazım olsa nereye koymuştum ben onu ya diye 2 gün düşüneceğim oklavayı bile o 7-8 dakika içinde bulup incelemiş ve kendi oklavasının daha ince olduğu, kalın oklavaya hangi durumlarda ihtiyacı olduğuyla ilgili bir sürü şey anlatmıştı bile. top güllesi yemiş gibi olmuştum. balkona.. balkon.. bal diye sayıklıyordum anca. haa balkonunu biliyorum zaten diyerek oraya seğirtmişti sonunda ve 4 saat boyunca kalkmamıştı. 4 saat. 16 maskeli 16 ağız, aynı anda 45 yıllık kendi hayatını, 15 yıllık çocuğunun hayatını + tanımadığım bi 20-25 insanın birkaç yıllık hayat kesitleri derken net 110 yıllık insan hayatını boca etti bana. toplam 6-7 kelime etmemişimdir. onlar da annemin ezberlettiği reflekslerle bi «çay ister misiniz» diye sormak, bir de 4 saatin sonunda artık tansiyonum düştüğü için «ben yatıcam şimdi» diyerek lafını bölmekti. aa iyi ben de sizinle yatıyım madem diyip saniyesinde nevresimimin altından bana seslenmesi o kadar gerçekçi bir olasılıktı ki o an, ben kalkıyım o zaman dediğinde huff çekip tek kelime daha etmemiştim zaten. çıkınca da kapımın tüm kilitlerini şilak şlak içerden kapatıp birkaç saat yerde cenin pozisyonunda yatmıştım.

    ama bak dersimi de daha o gün almıştım. yo yoo, mesafeli-görgülü şehirli nezaketi bu kadına işlemezdi. 3 güne kalmadan tekrar sarkmıştı balkonundan, telefonda konuşuyordum. o ise sanki hiç önemli değilmiş gibi 314 hanıım demeye devam ediyordu. elimle telefonda olduğumu işaret ettim 5-6 kez. sonunda tamam tamam işareti yaptı ama orada beklemeye devam etti. göz temasını kesmeden bekliyor öyle kasap önünde et bekleyen kedi gibi allam delircem. görüşmem bitti, kafayı kaldırıp o tarafa bakmadan içeri kaçtım. «konuşmak istemiyorum» mesajını evet kaba ama kristal berraklığında vermiştim. içim rahattı. nereye rahat oluyon... ding dong! açmadım. ding dong ding dong ding… bıkıp gidecek. gitti sonunda. kurtuldum mu? hayır. ertesi gün yine balkonda yakaladı beni. «dün geldim kapıyı çaldım açmadınız». işim vardı. «ama açmadınız». işim vardı diyorum bir tek. börek yapmıştım bi şey yapmıştım onu getirdim size açmadınız. işim vardı. dünyanın en saçma diyaloğu. «içeri girmem gerek iyi günler» diyip lafı ağzına tıkıp girdim gene. yuh artık yani annem şu sahneyi görse canıma okur bu ne terbiyesizlik ayıp ayıp diye. ama kadın annemin törpüleyemediği içimde gizli kalmış en derin ayı komşuluğumu açığa çıkardı. artık annem yoktu. medeniyyet yoktu. nezaket yoktu. bu bir savaştı ve tek hedefim bu kadını püskürtüp «ıyy bitişiğimdeki de çok uyuz biri» dedirtmekti. olası tek kurtuluşum bu olurdu ve bunun için her kınamaya mazhar olmayı göze almıştım. sonraki günler benzer minvalde geçti. arkadaşım gelmiş balkonda oturuyoruz, benim sırtım dönük o paravana bakan yönde. «yan balkondan bi kadın sarkmış sana sesleniyor» diyor. duyuyorum boşver diyorum. ama bi şey söyleyecek herhalde ısrarla el kol sallıyor diyor. sakın!!! diyorum. başka gün yine aynı… «yan balkondaki kadın bizi izliyor» diyor. biliyorum görmezden gel diyorum. ya tedirgin oluyorum bi saattir bakıyor öyle diyor. naparsan yap göz teması kurma diyorum. «yaa bi konuş yahu bekliyor» anlatınca da beni kınıyorlar! hergün illa bi kapım çalınıyor. öncesinde güvenlik aramadıysa asla açmıyorum. oğlum deli oluyor ya anne kapı çalıyo…. çalsın sen boşver diyorum. gözlerim kısık, savaştayım ben. kazanıyorum. işte mücadele böyle verilir ooo yee!!!

    kıçıma yee… bugün tam eve girerken kapıda yakaladı beni. pusuya yatmış. adi. aa 314 hanımcım ne zamandır görüşemiyoruz çok özledim sizi… sanki öylesine görüşememişiz gibi ulan ben 2 ayda 5 kilo verdim o görüşmemeyi garanti altına almak için!! hiçbir şey demeden ayakkabılarımı çıkarıyorum bi telaş, salgın olmasa köpek bokuna basmış bile olsam o ayakkabıyla dalarım o an eve ama covid korkusu çıkarmam lazım, gözüm başka bir şey görmüyor. kadını o kadar görmüyorum ki, ayakkabıyla kavgamı bitirip kafamı kaldırdığımda çoktan benden önce içeri girmiş olduğunu da ancak fark ediyorum bu yüzden. ay 5 dakka sana bi şey sorucam girebilir miyim ay seni de işinden alıkoymayım diye diye balkon kapısını açıyor çoktan. böyle boss yok. pes.. helal. geçemiyorum bu bölümü eyvallah ama oyunu tasarlayanlara hayranlığımı da yadsıyamıyorum. kapının yanında içi balta dolu kovam var. baltalarla göz göze geliyorum bi an, kafamda kesik kesik müebbet mi yerim, cinnetten kaç yıl iner, mapus damları, küçük oğlum var benim, müstakil ev kirası, yaz kış çadırda yaşamak gibi fikirler uçuşuyor. anlattı anlattı anlattı… birileri kızmış mı buna kavga mı etmiş neymiş nefessiz yardırıyordu, anca otopark, park yeri, kaza, azarlamak gibi kelimeleri seçebiliyorum. lafını kanla kesip karşı tarafın çok haklı olduğunu söyledim pat diye. 2-3 saniye bi sesizlik oldu. kadın ilk kez sustu 2 saniye. sonra yine hiçbir şey olmamış gibi aynı hikayeyi bi daha anlatmaya başladı. android falan mı acaba??? ama 2 saniye sustu. zafere giden yolda aldığım ilk cephe o 2 saniye. gururluyum. hem bu seansta 2,5 saatte postaladım. % 100’e yakın ilerleme demek bu da. hadi bakalım.

    anlattığım bi bok yok iki a4 yazmışım. evet. içimi dökmem lazımdı. arkadaşım eşim dostum kimse anlamıyor beni. ya yazık kadın muhabbet etmek istiyor arkadaşlık etmek istiyor diyorlar, komşu iyidir diyorlar, olmaz ayıp ediyosun diyorlar, bi kek mek yapıp kapısını çalmalısın diyen var!!!! dünyanın en en en erdemli, en empatik, en komşuculuk aşığı sevgi pıtırı insanlarıyla mı arkadaş olmuşum bilmiyorum ki? mücadelemde tüm çevrem beni ketliyor. almanca çalışıp forumlarda içimi almanlara dökmek bile aklımdan geçti o derece yalnızım. süngerbob’la komşu olan squidward elemi çekiyorum, komşuculuğun elmyra’sıyla paravan balkon yaşıyorum ve bi allahın kulu da kadın manyak sen normalsin demiyor.
  • amk nedir benim bunlardan çektiğim ya? komşu komşunun külüne değil sessizliğine muhtaçtır bence. sessiz komşu istiyorum.

    önceki evimde yan komşu kaval çalıyordu. gecenin onikisinde filan kavalını eline alır çalardı. kapısına koyun filan bağlamayı düşünüyordum bir ara. hatta bazı geceler arkadaşları geliyordu. bağlama filan, türkü söylüyorlardı. üst komşu desen öküzdü. bildiğin öküz. doğalgaz faturası çok gelince eve soba kurmuşlardı. buraya kadar her şey normal de, odunları evin içinde kırıyorlardı. evet sabahın köründe, gecenin bir vaktinde, tepende dan dan odun kıran bir komşu düşün. ev yıkılacaktı nerdeyse. sonra ev sahibiyle konuyu görüştük filan, her normal insan gibi bunu aşağıda bodrumda yapıp yukarı çıkarmaları gerektiğini anladılar. alt komşu zaten faciaydı. gümrük memuru gibi. sürekli kapıda pencerede. kimsin kime geldin. ulan evime pizza söyleyemiyordum yaa... pizzacıyı durdurup kime geldin niye geldin. sana ne lan? bir kere de polislik olduk zaten. gece eve gelirken kapıyı çarpmışım diye, don paça kapıma çıktı adam. bildiğin donlu adam kapıma dayandı. yok seni vururum bilmemne. hasiktir gerizekalı, kimi neyi vuruyorsun? kimsin sen? polis sonra aklını aldı ama o adamın, bulaşmadı bir daha. çünkü bizim mahalleye, okmeydanında oturuyordum, karakol polisi değil çevik kuvvet bakıyordu asdfghfgd adam vururum filan diye tehdit ettiğinden ciddiye almışlar.

    neyse, şükür ordan taşındım kurtuldum. taşınırken ev sahibim çok yalvardı gitme diye. pencereleri değiştirelim dedi, kurutma makinesi alayım dedi (evde balkon olmadığından çamaşırlar kurumuyordu çünkü) ama bir şekilde kirayı ödeyemeyeceğim için çıktım ordan. benim kadar o çılgın apartmana tahammül eden başka kimse yokmuş sadfggdfs insan yaşamadığı için olabilir bu tabi.

    burdaki komşular da ayrı alem. sanırım sekiz dokuz tane çocukları var. ve nonstop ağlıyorlar. duvarlar kağıttan mı nedir bilmiyorum ama, kavgası, ağlaması her boku duyuluyor. sayelerinde her perşembe kurtlar vadisi, her öğlen esra erol izlemiş kadar oluyorum. bangır bangır böyle. tabi bu esnada çocuklar ağlıyor. çocuklar ağlıyor diye adam bağırıyor, kadın bağırıyor, hep beraber bağırıyorlar, sonra çocuklar daha çok ağlıyor... gece bile susmuyorlar amk gece üçte filan yine ağlıyorlar. ben bu kadar ağlayan çocuk görmedim ya... çocuk fikrinden soğuturlar insanı yemin ediyorum. bir de en çok benim olduğum odadan duyuluyor. en sonunda ablam şey dedi "lan bu çocuk hep ağlıyor hasta filan olmasın? bu salaklar doktora götürmeyi de akıl etmezler" ama çocuk hasta filan değil. en azından ciğerlerinde sorun olmadığını biliyorum maşallah apartmanı inletiyor ağlaya ağlaya.

    komşulardan gına geldi bana artık. komşusuz ev istiyorum. olm ben izmitte otururken, hiçbir komşumu tanımazdım ya... çoluklu çocuklu ailelerin olduğu bir apartmanda oturuyordum, bir tane çocuk ağlaması, bir kavga bir bağırış duymadım. ondan önce, öğrencilerin olduğu bi apartmanda oturdum. ne bir gitar sesi, ne bir parti gürültüsü... evler mi yalıtımlı, insanları mı sessiz bilmiyorum da, istanbuldaki komşular çok fena. komşu fikrinden tiksindim.
  • bu çok önemli bir şey. sabah sabah yazıyorum bak öyle acil ve önemli durum çünkü.
    beni bilen bilir, gerizekalıyımdır. bu ara rescue 911 denen programa taktım. bulduğum her boşlukta izliyorum. zaten bitirdim sanırım tüm bölümleri. öğrendiğim yüzbin faydalı şeyden biri de komşunun önemi.
    şimdi siz yetişkin insanlar olarak normalde yüzüne bakmadığınız komşunun kapısını çalabilirsiniz acil durumlarda. çalın da zaten. ancak bir çocuk yapamıyor bunu kolay kolay. misal bir örnekte küçük çocuk boğuldu. annesi krize girdi kal geldi kadına. evde bir de 6 yaşında çocuk var. bu çocuk baktı durumlar fena hemen koştu komşuyu çağırdı. komşu kalp masajı filan yaptı çocuğu kurtardı. noldunuz ya? şimdi o çocuk istanbul'da gördüğüm evlerden birinde büyüyor olsaydı komşunun kapısı çalınabilen bir şey olduğunu bile bilemezdi. akıl edemezdi. kardeşi ölürdü. o yüzden şu hayatta en önemli şey komşudur. karar verdim.

    bizim apartmanda herkes yaşlı. sadece karşı komşum yaşlı değil ama onların da bir sürü çocuğu var. muhtemelen bu apartmanın acil durum kurtarıcısı benim. o yüzden de artık evden işe işten eve. kimse bir yere çağırmasın lütfen. o riski alamam. evde durcam. geçen gün mesela alt komşunun kapısı açık. seslendim teyze diye çıkmadı. yaşlı kadın. alzheimer denen de bir şey var, öyle alıp başını gidiyorlar, kayboluyorlar sonra. çıktım dışarı onu arıyorum. baktım ileride yavaş yavaş yürüyor. teyze dedim sen ne yapıyorsun burada, kapıyı da açık bırakmışsın filan. arkadaşıma gidiyordum dedi. aldım eve getirdim. sanırım gerçekten de arkadaşına gidiyormuş, hemen bir şey verip gelecekmiş :o olsun görev adamıyım. artık apartmanın güvenliği benden sorulur ve kimse bir yere gidemez. arkadaşı gelsin! bu 911 torozbusu yüzünden haftasonu köpeği de apar topar acile götürdüm zaten. tam zehirlenmelerle ilgili bir şey izliyorum bu salağın da ağzından su damlıyor. tükrük yani ama normalde öyle bir şey olmaz. dedim ahan da köpek zehirlendi. hemen aldım çıktım, vete geldik. orada biraz duruma ayılır gibi oldum ama çaktırmadım. sonuçta 120 tl verdim çıktım. bir şey yokmuş:/ olabilirdi bilemezdik! orada da komşunun önemi şöyle ki komşum veteriner^^ yani çok yakın demek istedim.

    neyse işte millet, herkes akşam irmik helvası yapıp komşusuna gidiyor. hepinize bakamam, zaten işe geldim aklım apartmanda. uslu dursalar bari.
  • adam evini yıkıyor arkadaş. tamam, alıştım ben bunların gürültü yapmalarına da adam evini yıkıyor ya hu. bildiğin yıkıyor. ulan ev yıkılır amınakoyım yıkıyor işte. hiç üşenmedim, sordum, n'apıyon, diye; yıkıyorum abi, dedi. ev lan bu, yıkılır mı işte!? yıkıyor.
  • ben merak ederim, hem de çok merak ederim. insan sevdiklerini merak eder misal. ben de ederim çünkü ben de insanım. kaygılanmak merak etmektir. duvara bardak koyup komşuyu dinlemek de merak etmektir. ben ilkini daha çok yaparım, ikincisine üşenirim hatta gerek duymam. bizim komşularımız çok bağırır ve duvarlarımız incedir. komşularımız kavga etmeden de bağırır çünkü komşularımız bekardır. bağırmak her zaman kötü bi şey için değildir. duygu yoğunluğumuzu dışarı atmak ve rahatlamak için de bağırırız ama buna babam "yine iş üstünde pezevenk" der. ben tam ara katta otururum, benim ailem vardır. bizdeki bağırtılar elektrik faturası, hamamböceği ve survivor menşeili gerçekleşir. hayatımız hep tek ritmde geçer ve babamın soyları ingilizdir. bu yüzden bizim tavanımızın akması ailemiz için bir hareket, bir aksiyon sebebidir. bu işler erkek işidir, kadın mutfakta gider tarhana yapar. evde baba yoksa, erkek yoksa kadın tarhanayı bırakır tavandan akan suya bakar...bakar...bakar...hımm der! hımmm tavan akıyo! bizim tavanımızın akması bir başkasının tabanının aktırmasından kaynaklıdır. tabanı aktıran bir komşunun sesi çatlaklardan daha fazla geçer, biz o zaman hiç uyuyamayız. bunu komşuna söylersen güler çünkü senin uyku problemin onu ilgilendirmez. ona gider dersin ki : "pardon komşu, senin ne kadar yanık sesin var?". bunu diyemezsin çünkü komşun evde olmadığı için çelik kapı sana cevap vermez. komşunu cep telefonundan arayabildiğin modern apartman ilişkilerinde ertesi gün arayabilirsin. ertesi gün alo dersin. "alo komşu, senin taban kendinden aktırmalı mı?". komşun der ki "yauuvvv şimdi canım...". telefonla konuşurken komşunun soyadını artık bildiğimiz için feysbukuna bakarız "canım". buna hiç bir gerek yoktur ama merak etmek her zaman kaygılanmak değildir. merak meraktır ve bazen bize hiç bir kazancı olmayan şeylere "ne bileyim merak ettim işte" deriz. o zaman komşumuzun feysbukuna bakarken zebra döşemeli koltuklar, kırmızı perdelerle evimizin bi değişik halini de görebiliriz. apartman evleri genelde aynıdır ve çoğumuz televizyonu aynı yere koyarız. sadece hepimizin zebra döşemeli koltukları olmaz çünkü hepimiz evde bazı geceler bağırmayız. bağırdığımız insanların bazılarının fotolarını da feysbuka koymamalıyız çünkü tavanı akan komşularımız fotoğraflarımızı karıştırabilirler. o zaman da insanların mesai saati olabilirse iş yerinde kusmak istemezler. ayrıca hayatımızda iki kere gördüğümüz komşuya telefonda canım dememeliyiz çünkü o insan ahizeden kulağına doğru gelen bir salyanın varlığını sorgulaya sorgulaya delirebilir. gece hamam böceği, survivor ve elektrik faturası gördüğümüz zaman bağırmalıyızdır. bunun dışındaki bağırmalarımız "duygu yoğunluğunun dışavurumu" gibisinie şiddetli olursa tabanımızı delebiliriz, komşumuzu ıslatmak istemeyiz; komşular çiçek değildirler.
  • bunları eskiciye verip yerine mandal, leğen alabilsek baya güzel olurdu.
  • büyük orospu çocuğuymuş hakikaten.
  • bunlarla ilgili en büyük korkum şu: hani bazen gazetelerde veya haberlerde şu tip haberler görüyoruz: rabırt'ın, 18 öğrencinin ölümüne neden olduğu okul baskınından 3 gün önce odasının duvarına, hepiniz öleceksiniz yıh yıh yıh, yazdığı ortaya çıktı. evet, kendileriyle ilgili en büyük korkum bu. bi' gün bunların tümünün götünü kesecem ve olay sonrasında yapılan araştırmada bu terbiyesizlerle ilgili yazdıklarım ortaya çıkacak ve beni bu şekilde haber yapacaklar. ne acı lan! üzüldüm şimdi.
  • bir kış günü, hatta daha spesifik olarak aralık ayının herhangi bir pazar gününde hepsini toplasam bi' odaya, hüzünlü gözlerimi üzerlerine diksem ve "topunuzun amına koyyım ben" desem. sonra da "çünkü bunu siz hak ettiniz olm" diye eklesem. onlar da bana, "yok abi öyle bi'şey, niye hak edelim biz" deseler. ben bi' sinirlensem, bi' hiddetlensem "lan deyyus, yalan mı söylüyorum" diye çıkışsam. "ruh hastası mıyım?" diye soran gözlerle baksam her birine. sonra "deli lan bu" diye kaçışsalar etrafımdan, rahatsız etmeseler bi' daha. ne güzel olurdu hayat. dünya. dostluk. kardeşlik.
  • bazıları öyle büyük orospu çocuğudur ki; hafta içi hafta sonu, gece veya gündüz demeden tadilat yapıp dururlar evlerinde. bunu da zevk için yaparlar. hiç bıkmadan ve usanmadan. tabii o zaman insan düşünmeden edemiyor "lan ibne, nasıl bir tadilattir ki o yıl oldu bitiremedin hala" diye. "seninle aynı anda başlasaydık eğer birebir ölçülerinde taç mahal i dikeridim evin bahçesine, sen iki tane pimapen takamadın camına" diye de iddialı konuşmadan duramıyor. şerefsiz göt seni.
hesabın var mı? giriş yap