• bilge karasu ustadin guzel bir romani. romanda soyle bir monolog gecer ki ben ziyadesiyle severim:

    arkadasliklarda, dostluklarda, sevgilerde karsisindakini ele gecirelecek bir ulke gibi gorenler vardir. buna karsilik karsisindakini tanimak isteyen karsiliklilik gozeterek birbirlerini birbirlerine acan, veren insanlarin yakinliklari destek gormelidir: hic degilse benden. bir de pattadak cikagelenler vardir, senden istedigini senin rizanla alan, seni kendisine baglamasini basaranlar vardir. gunun birinde geldikleri gibi giderler. ya alacaklarini aldiklari bu da kendilerine yettigi icin. ya da sen onlara, kabul etmek istemedikleri bir olcude baglandigin icin. yani “baskasi yagmalanir ama ben, baskasinin kullanabilecegi bir toprak degilim. ” turunden bir tutum. senden uzaklasirken senin ne dusundugunu hic merak etmezler.
  • bilge karasu'nun meşhur "kaygı da, korku gibi, kendi memesinin oburudur." kelamının geçtiği romanı.
  • bilge karasu'nun 1990 yılında yayınladığı ikinci ve son romanı.

    --- spoiler ---

    üç bölüme ayrılmıştır bu kitap. her bölüm kendi içinde farklı temaları işlemiştir. birinci bölümde düş ve gerçeğin arasındaki ince çizgi yakalanmaya çalışılırken ikinci bölümde günce tutmanın ve hatırlamanın öneminden bahsedilir. üçüncü bölüm ise ölüm ve mutluluk üzerinedir. fakat geçişi o kadar yumuşak yapmıştır ki karasu, bunu farkedebilmek için en az üç defa okumuş olmak gerekir kılavuz'u.
    birinci tekil şahısla anlatılmıştır roman ve bir süre sonra kendinizi hikayenin öyle içine sürüklenmiş hissedersiniz ki uğur olmuşsunuzdur artık. ihsan omzunuza dokunana kadar kafanızı bile kaldıramazsınız.

    belli bir sonucu yoktur hikayenin, bilge karasu çok üstü kapalı bir mesaj vermiştir okuyucuya : hayat tek oyunculu tek bir oyun mudur? yoksa bir sürü oyun ve oyuncunun da içinde bulunduğu farklı farklı oyunlar mıdır?

    "...işin tümü bir oyun belki, ama bu oyundaki taşlardan biri, yalnız biri, ben, neyi oynadığımı bilmiyorum. oyundaki yerimi bilmek şöyle dursun, birilerinin beni oynatıp oynatmadığını da kestiremiyorum."

    --- spoiler ---
  • bilge karasu ile tanıştığım kitap. oldukça garip ama okudukça içine çeken bir olay, üslubunun farklılığı, yazı içinde paragraflara yerleştirdiği ders niteliğinde düşünceleri, satır aralarında yansıttığı çelişkili düşünceleri ve iç çatışmaları; uzun zamandan sonra aklımda bu başlıkları bırakabilmiş bir kitaptır.
  • beni sabahın şu saatine kadar uyutmamış, sayfalarının peşinden sürüklendiğim bilge karasu romanı. alternatif bir tanım olarak da son zamanlarda okuduğum en iyi kitaplardan diyebilirim.
    kendimi tanıdığım için bir kitapta aradığım en önemli kriterin dil olduğunu biliyorum. söz oyunlarına, dolambaçlı yollara sapmadan kafamı karıştıran kitaplardan ise ayrı bir haz alıyorum. sade, basit gibi görünse de olay-kurgu bazında beni önceki sayfalara yönelterek her daim dikkatimi su yüzünde tutan bir kitaptı. uyuklamadan, kaybolmadan okudum.

    --- spoiler ---

    kitabı okurken sürekli gerildim, bilinmezlik ve düşle gerçek arasındaki ayırdıma varamamamdan olsa gerek kimi zaman fanteziye bile kaçtım. bir ara gümüş'le bozdum kafayı. uğur'a bir inandım bir deli olduğunu düşündüm. bu gelgitler oldukça canlı tutucuydu ve kitabı bitirdiğimde ne kadar kasılmış olduğumu farkettim; omuzlarım tutulmuştu.

    --- spoiler ---

    edit: unutmadan! çok da güzel bir kapağı var. http://www.dr.com.tr/…ye-roman/urunno=0000000057010
  • berna moranın bu metni türkiye'deki bir gotik edebiyatı uyarlaması olarak yorumlaması beni şaşırtmıştı.
    çünkü bilge karasu o kadar bilge karasudur ki, kitap buram buram gotizm kokmasına rağmen onun herhangi bir akıma dahil olabileceği fikrini aklımıza getirmek istemeyiz.
    bu yüzden "berna moran kim ben kim?" ama bu metnin gotik olduğuna yine de inanmıyorum.
  • türk dilinin unutulmaya yüz tutmuş eklerinden birisi olan -avuz, -evuz ekiyle kılmak kelimesinden türetilmiş, bir şeyi kılmaya yani işlemeye yardımcı, yol gösterici şey anlamındadır. simitçi, ayakkabıcı kelimesinden yapı olarak hiçbir farkı yoktur. eskiden kılavuz, görevuz gibi kelimeler o fiile yönlendiren veya o fiilin yapılmasına yardımcı olan şeyler için kullanılırmış. gözlük yerine görevuz demek gibi. ancak zamanla bu ek unutulmuş, belki sadece kılavuz kelimesi sayesinde dilimizde yer buluyor
  • trt belgeselde yayınlanan güzel bir belgesel.
    şu an ormanlık alanda kamp yaparak beni askerlik günlerime geri göndermiştir.
  • sorularla bizi baş başa bırakan, metin üzerine düşündürüp kazı çalışması yapan bir metin arkeoloğu gibi hissettirerek insanı heyecanlandıran, keyifli bir bilge karasu eseridir.

    imgelere temel oluşturan kavramlar: ölüm, sevgi, tedirginlik, güven, iletişimsizlik, korku, arayış, kaçış, yalnızlık, yabancılaşma, umutsuzluk, cinayet, kaza, intihar, gizem, hesaplaşma...

    metnin türü: metin! karasu’nun kendi arzusu üzere yazdıklarını metin olarak sınıflandırmak doğru olacaktır.

    yer: yazı çalışmalarında karasu’nun özel hayatında da tercih ettiği bilindiği üzere bir deniz kenarında yer alan ancak gerçek hayatta nerede olduğunu bulamayacağımız kurgusal bir mekan olarak turunç seçilmiştir. ne zaman ki kitabın sonuna varılıp, yazacak bir şey kalmadığı görülür, o zaman ankara (karasal bir gerçek mekan) yolculuğu başlatılır.

    bakış açısı: ben anlatıcı ( karasu’nun bu bakış açısı ve anlatıcı türünde yazdığı tek eseri olması ilginç)

    anlatım:
    metin boyunca bizimle bilinçli olarak kurgulanmış oyunlar oynamak suretiyle dikkatimizi çekici yollarla anlatının kurgusal yapısını bozma girişimlerinde bulunuyor karasu. metin içinde uğur’un yazmış olduğu metin önümüze konularak, yazılmış olan metnin kurmaca olduğunun altını çizilmekte ve gerçeği sorgulamamız istenmekte. işte postmodernizm! işte üstkurmaca!
    ya metinlerarasılık? metinlerarasılık illa ki yazılı metinler aracılığıyla mı sağlanır? hayır! metinden yeni anlamlar üretmeyi sağlamak amacıyla okuru anlamlandırma sürecine daha etkin olarak katmaya çalışan yazar metinde verdi’nin un ballo in maschera-maskeli balo uvertürünü, goya’nın el sueno de la razon (aklın uykusu canavarlar yaratır) tablosunu ve belki biraz zorlama da olsa huzur’un ihsan ve mümtaz karakterlerinin çağrışımlarını kullanarak metinlerarasılık yaratmaya çalışmış denilebilir. demek ki değişik sanat dallarını edebiyat teknesinde yoğurarak daha lezzetli bir metin yaratma çabası içinde denilebilir. neden? edebiyat yaşamın yansıması ise; yaşam da sanatın çeşitli dallarıyla ifade edilmeye çalışılıyorsa birbirinden ayrılmaz bir bütün değil de nedir?
    metin içinde metin yer alarak üst kurmaca tekniği kullanılmıştır ki bu durum metnin çok katmanlı bir yapıya bürünmesine yol açmıştır.

    karakterler:
    ( tek kadın karakter eminanım’dır ki o da sadece temizlik vb. ev işlerinde varlığını sezdirmektedir. neden? ilginç...)

    mümtaz: karasu’nun sekiz dil bildiği ve fakültede ders veren bir hoca olduğu bilgisinden yola çıkılırsa, mümtaz karakterinin kitapta felsefe yapması, italyan ve fransızlarla sohbet edebilecek dil bilgisine sahip olması, öğrencisine ve yazı yazmaya çok değer vermesi gibi ipuçları sayesinde karasu’nun kendisinden bir parçayı mümtaz karakteriyle ortaya koyduğunu söyleyebiliriz. bu kitabın yazıldığı dönemin de karasu’nun olgunluk dönemlerine denk geldiği düşünülürse mümtaz ile karasu’nun yakınlığının artacağı aşikar sayılabilir. karasu’nun intihar konusundaki eğilimi, ölüm ve hayat arasındaki ikilemde kalışı mümtaz’da farkedilmektedir. mümtaz’ın gerek ihsan ile gerekse isviçre kökenli turistler ile yaptığı konuşmalarda sarkaç gibi hareket halindeki düşüncelerini izlemek kafidir.

    uğur: düş ve gerçek düzleminin birbiriyle kesiştiği bir hayatın aktörüdür. karasu’nun hayatına damgasını vuran kiracılık ve maddi zorluklarla boğuşma mücadelesini bu karakter yoluyla yansıttığı farkedilebilir. ayrıca eşcinsel olduğunu farkettiğimiz uğur, karasu’nun bunu okurlarına duyurması için örtük cinsellik unsuru sayılabilir.uğur, metindeki metni yazan yazardır. refakatçilik yaptığı yaşlı bilgin mümtaz hoca sayesinde on yedi günlük bir sürede usta çırak ilişkisi içinde kendisini yenileyen bir süreç yaşamıştır. bilinçaltına işlemiş olan suçluluk ile mücadele içinde olan uğur, düşler ve gerçekler arasında gelgitler yaşarken bunu metinleştirir ve okurlar olarak bizi de bu gelgitlere dahil eder. hesaplaşma hususunda hem kendisiyle hem ölümünden kendisini sorumlu tuttuğu bülent ile hem de hayatla hesaplaşır. bu noktada bülent’in ağabeyi olduğunu öğrendiğimiz yılmaz; kurguladığı plan sayesinde bu hesaplaşmaya zemin hazırlamıştır. bu süreçte muhtemelen uğur’un eski sevgilisi olan ve onun ahını aldığı için ölümü hak ettiğine inanan bülent ile ağabeyin de bir ruhsal hesaplaşması söz konusu. ilginç olan şu ki ihsan ile uğur’un arkdaşlıktan öte yakınlaşmasının farkına varan yılmaz, bir daha kendisini fiziksel olarak onlarla iletişime sokmuyor. neden? kardeşinin hatırasına saygısızlık mı saymakta bu durumu yoksa kendi çatısı altında böyle bir yakınlaşmayı kabullenememekte mi? belirsizlik...

    ihsan: gölge kişilik özelliklerini metin ilerledikçe farkettiren, gizemli, uğur’un gölgesi misali, düşünsel açıdan sağlam bir yönü olan, sorgulamalarıyla mümtaz bey’i düşüncelere salan, yılmaz bey’in özel şoförü. öyle anlarda uğur’un yanı başında beliriyor ki sanki yılmaz, uğur’a zarar verecekmiş de onu korumaya çalışıyormuş gibi. neden? yılmaz, ölen kardeşinin intikamını uğur’dan almak için bir cinayet planı mı hazırlamıştı? ihsan bunu farkedip uğur ile tesadüfen arkadaşlık mı kurmuş gibi görünmüştü onu korumak için? bir sürü bilinmezlik... ne zaman ki yılmaz’ın uğur’u kardeşinin bir hatırası olarak yakınında tutmak istediğini öğreniyor o zaman kıskançlık damarlarında akarak ölüme birlikte gitmek pahasına arabayla bir nevi intihar teşebbüsünde bulunuyor. elbette, bu benim okumamdan çıkarılabilecek bir çıkarım sayılabilir. olmayabilir de...

    başlık: kılavuz
    neden? kılavuz, metinde yer aldığı üzere bir lastiğe takılarak kumaşın içinden geçirilmesini sağlayan bir araç. ya kılavuz olmazsa, lastik ne durumda olur? sönük, işlevsiz, kısalmış... ya kumaş? işe yaramaz. bu metaforlara baktığımızda kılavuzun akıl olduğunu düşünüyorum. lastik de bireyler olarak metinde karakterler, hayatta ise bizleriz. aklımızı uyuttuğumuzda canavarlaşan bir dünyaya yol alıyoruz. kumaş da dünyamız denilebilir. hepsi birbiriyle o kadar bağlı ki düşünsel olarak gelişim, felsefe ve birey ilişkisi müthiş işlenmiş. başlık çok şey anlatmıyor mu?

    içerik ve metindeki olay örgüsü:
    üç temel bölümden bahsedilebilir.
    1. gazete ilanı ile işe giren uğur’un ihsan ile tanışması, cinayetler ile dolu düşler ve gerçek ilişkisinde bocalaması, eski arkadaşı (muhtemelen sevgilisi) bülent ile yeni işvereni yılmaz arasındaki benzerliği farketmesi ve işi bırakmak istemesi ancak bir şekilde işe devam etmesi
    2. mümtaz, uğur ve ihsan’ın sevgi, dostluk, ölüm, yazı vb. konularda derin sohbetleri ve yılmaz’ın dönüşü ile işin sona ermesi
    3. belirsizlikler cümbüşü...
    *“akılın uykuya dalması canavarlar üretir” sözünün basılı olduğu goya resminin yılmaz tarafından uğur’a hediye edilmesinin sebebi nedir? kardeşinin ölümü üzerine aklını uykuya daldıran yılmaz, uğur’a mesaj mı vermekte?
    * yılmaz, bülent’in ağabeyi olduğunu neden uğur’dan gizledi? iyi niyetli mi kötü niyetli mi?
    * mümtaz, uğur ve ihsan neden yılmaz’ı geride bırakarak ankara’ya dönmeye karara verdiler aniden? tehlike mi seziliyor? turistleri de öldüren yılmaz mıydı? yılmaz’ın hocası ve amcası sayılan mümtaz, olay mahalinden uğur ve ihsan’ı uzaklaştırarak onları mı yılmaz’ı mı koruyor? yoksa her iki tarafı da mı?
    * yılmaz’ın hiçibiriyle fiziksel temas kurmadan vedalaşmasında ve her birine mektupların yanı sıra taş ve kaset bırakmasının sebebi neydi? “pathos” yani “acı” yazan taşın ihsan’a hediye edilmesinin sebebi ne? ihsan neden bu taşı bulmak için kazı yapmış? bunu bilen yılmaz neden taşı ona hediye etmiş? acı taşa kazındığı gibi kalbinde de böyle işlenmiş ve taşıması çok ağır bir kaya mı demek istemekte? ya kaset? taşın altında ezilen kaset- düşlerin deposu- taşın acısıyla mı yok edilebililr ancak? tesadüf mü?
    * neden ankara’ya varmak üzereyken ortaya çıkan gerçekle yüzleşme sonucu trafik kazası yaşanmakta? ankara’ya varılsaydı her şeyin üstü mü kapatılacaktı? ihsan, uğur’u kaybetmekten mi korktu? beraber yaşayacakları mutlu anın öncesinde bu mutluluğun hayalinin gerçekte bozulmasından mı kaygılandı ihsan?
  • romanın karakterlerinden olan mümtaz ve ihsan üzerinden, "acaba bu ikisi bir tanpınar/huzur metaforu mu ola ki?" diye düşündüren eserdir.
hesabın var mı? giriş yap