• ikinci gidişimde kesin kararımı veriyorum; dünyanın en rahat insanlarının memleketi.
    otobüsle gidiyorsun* otobüse binerken muavine "aman abim benim bagaj fazla sarsılmasın elektronik eşya geneli" diyorsun adam "abim be otobüste elektronik bak hiçbişi olmuyo merak etme sen" diyor ama gıcıkça değil rahat ve samimice. mola yerinde bir yolcu kayboluyor. başka bir firma olsa şöför küplere biner anons üstüne anons yaptırır "gecikiyoruz" diye delirir. ama keşanlı abim oralı bile değil. "gelir be, otobüs burda yerini biliyo ya be aman be" diyor. otübüstekiler de bir o kadar rahat. 15 dakika sonra kayıp yolcu çıkıp geliyor. o bizden de rahat "şu arkaya gidiverdiydim be" diyor. tekirdağ'a yakın bi yerlerde teyzenin biri "evladım dur da şurdan ekmek alalım ekmeği pek güzel" diyor rahatça, düşünün normal bir otobüs şöförünün tepkisini ama keşanlı gayet rahat "olur be" diyor., duruyoruz. tüm otobüs ekmek almaya koşuyor ben de gülerek sigara içmeye iniyorum. keşan'a geliyoruz. otogar'da bir adam "ankara'dan abim gelmiş" diye bağırıp duruyor. gerçekten abisi mi gelmiş diye düşünürken adamın gördüğü herkes için şarkıyı "ablam gelmiş, teyzem gelmiş, dayım gelmiş vs." şeklinde modifiye ettiğini ve adamın oralaların delisi değil de otobüs firmasının bir çalışanı olduğunu fark ediyorum hiç kimse dönüp ters ters bakmıyor herkes gayet rahat adam şarkısını söylerken. bir bilgisayar(irili ufaklı 4 koli), bir sırt çantası, bir bavuldan oluşan bagajımı muavine indirdikten sonra otogarda değil de şehir merkezinde ineceğimi öğreniyorum utana sıkıla geri yüklemesini isterken sırıtan muavin "rahat ol" abim diyor. şehre giderken dolmuş gibi, elini kaldıran herkesi alıyoruz otobüse, meydana götürmek için. kim nereyi tarif ederse en dar sokağa girip bırakıyoruz onu. otobüsten inip taksi arıyorum, halihazırda üç taksi var fakat başlarında şöför yok, bir kaç defa "taksi taksi" diye bağırdıktan sonra karşı kaldırımda oturan taksicilerden biri rahatını bozup geliyor. benimse aklıma elinde bavulu görür görmez "taksi taksi" nidalarıyla üzerine atlayan ankaralı taksiciler geliyor. biniyoruz, adresi veriyorum giderken "taksimetre açmıyor musunuz?" diyorum taksiciye adam süper rahat "abi yeni aldık taksiyi yetişmedi daha taksimetre ama şehir içi fiks be 5 milyon be" diyor. artık rahatlık bana da sirayet etmiş, sadece gülüyorum. birkaç gün geçiriyorum şehirde, baktığım heryerde rahatlık görüyorum. bir ilçeye göre kızlar rahat, erkekler rahat, esnaf rahat... bu rahatlık insan ilişkilerini de olumlu yönde etkiliyor. alışverişte alacağım ürün için "bak bu şöyle şöyle olmaz di mi" dediğim elektrikçi bana keşanlı rahatlığıyla "olmaz heralde abi, bilmem ki" diyor. tekel bayiinde sigara kağıdı görüyorum, tütüne olan hevesimden dolayı, güzel bir tütün bulma ümidiyle "tütün de bulunur mu sizde?" diyorum, aldığım cevap "yok abi, burda çok cigara içilir ot yani. onlar alıyolar rızlayı" oluyor. evet yine gayet rahat bir şekilde.

    daha bir sürü örnek çıkar da uzatmayalım, hasılı kelam tam benlik memleket herkes birbirinden rahat, herkes 46 ayar...
    küçük bir ayrıntı, içmelerine diyecek yok da bir de memlekette nüfüs/kahvehane sayısı oranı en büyük olan yermiş keşan. cidden de öyle her apartman altında 5-6 masalık bir kahvehane var. rahat rahat oturuyorlar kahvelerde.
  • çok çekmiş memleket.
    kimden? kendi çıkardıklarından.
    kim onlar peki?
    açalım:
    şincik bu kasaba, güzel yaşamasını bilen, iyi yiyen, iyi içen pırlanta gibi insanların memleketidir.
    teknik olarak benim de memleketim sayılır, eski hastane binasında doğmuşluğum vardır.

    keşan'ın insanı, keşanlı diye bilinenler bazıları yüzünden, sinirden kendini sikecek duruma geldi.
    kim bunlar peki:

    en yeni popüler olandan başlayalım:

    yiğit bulut. nam-ı diğer jöleli.
    bu kızan pek bir havalı girdi medyaya, bir ara akp karşıtlığı falan yaptı,
    o zamanlar keşanlı hemşerileri belki gurur bile duymuştur onla.
    ama işte bu keşan'dan öne çıkanların bir dönme durumu var çok fena,
    bu kızan da döndü şindi, başbakanın başbilmemnesi olmuş.

    aynı aileden devam edelim:

    evren bulut: bu aga da benim delikanlılııımda habire dyp'den milletvekili seçilip duruudu.
    28 şubat döneminde de dyp milletvekiliydi. 28 şubat hareketlenmesi olduunda, bu agaya "dyp'ye sadık mısın?" deye sordular.
    aga da kendinden çok emin bir şekide "e ne ya?!" dedi. ama sabah olduunda bi baktıklar ki evren ege hop öteki tarafa geçmiş, dyp-refah hükümeti düşüvermiş.
    üle dönmelidir yani bu da.

    başka bir dönüşe geldi sıra:
    keşan'ın karlıküünden çıkan necdet budak.
    bu agayı edirne'de kimse tanımaz etmezdi. zate dışarda bi yerlerde yaşarmış.
    neyse, keşan chp örgütü, seçimlerde kasabalarından milletvekili çıksın deye eleman arayışındykene birileri bu agayı önermiş bunlara. bunlar da araştırmışlar, bakmışlar,
    dededen babadan chp'li bir aileden geliyu. "e tamam u zaman bunu milletvekili seçtirelim ön seçimde oylarımızı buna verelim" demişler.
    gerçekten de bu aga 2002 seçimlerinde milletvekili oldu. olmasıyla akp'ye geçmesi de bir oldu!
    tabi ki keşanlı chp yöneticileri ve ona oy veren binsürü insan utançtan kafalarını kaldıramaz hale geldi.
    işin ilginç yanı, bu necdet aga'nın ailesi, akrabaları, kenid köylüsü falan cidden chp'liydi.
    öyle ki akp'ye geçtikten sonraki seçimlerde, kendi köyünden oy alamadı., belki de türkiye tarihinde kendi köyünde sandıkta kaybeden tek milletvekili olmuştu.
    ama olan olmuştu bir kere. atı alan üsküdar'ı geçmiş, atını meclis binası önüne park etmişti bile.

    gelelim bir başka ünlü keşanlıya.
    o da zaman içinde dönmesiyle ünlü biri:
    hüseyin gülerce. bir başka deyişle, fethullah gülen'in türkiye'deki sözcüsü.
    evet, inıanmazsınız, bu aga da keşanlı.
    dönüş hikayesi ise şöyle: aga 12 eylül öncesinin azılı ülkücülerinden.
    hatta hala ıo günlerde amma çok kavga ettiiinden heyecanla bahseder.
    neyse, bu aga 12 eylül döneminde bir şekilde hoca efendinin saflarına katılıyor ve bugün işte öyle...

    keşan'dan çıkıp da ünlü olmasına rağmen kendini bozmayan, dönmeyen bir tek keşanlı ali vardır,
    o da destan yazmıştır. ama gel gör ki o da gerçek bir karakter değildir.

    sonuç olarak, keşan halkının genel profiline baktığın zaman, keşan'dan çıkan selebritilerle hiç alakaları olmadığını görürsün.
    bu da keşan'ın çilesidir.

    bu arada keşan, çekenler demektir eski dilde. farsça olması lazım.

    ne çektin be keşan deyip bitirelim sözü.
  • hakkında konuşuyorduk, şöyle bir diyalog gelişti;

    .
    .
    .
    + aga keşan var ya, avrupa'nın paris'i.
    - paris zaten avrupa'da amna ko, orjinali hem.
    + olabilir, nabalım.
  • tekel meydanindaki heykelin (atatürk) bir bar'i gösterdigi güzelim memleket.

    "ata'mizin gösterdigi yere gidiyoruz, hocam"
  • bizim apartmanlarımızın kapısında "alo su:456423165" yazarken keşan'daki apartmanların kapısında

    "alo buz; gündüz:4561235 gece:53223265" yazmaktadır. adamlar nasıl içiyorlarsa buz sektörü oluşmuş çifte vardiyalı. hastasıyımmmmm...
  • dünyanın en büyük meyhanesi.

    edit : edirne daha büyükmüş.
  • rakiyi bir yasam bicimi olarak goren insanlarin memleketi, kesanlilik bir alt kultur ya da farkli bir ulus ilan edilebilir, o derece.
    zaten raki * 4 sekilde icilebilir, 1=sek* 2-findik*, 3=duble* 4-kesanli**
  • bir anı: satir et'in cografi tescili icin gitmis oldugum bir toplantida saygideger ticaret odasi baskani: ''arkadaslar bu guzelim eti hep rakinin yaninda dusunmeyin lutfen, biz zaten her aksam ziyadesiyle yiyor iciyoruz, onemli olan bunu tum turkiye'ye, hatta gelen turistlere tanitmak ve bundan istifade ederek ilcemize gelir getirmemiz'' dediginde katilimci restoran sahipleri ile birlikte hepimizin yuzunde olusan memnuniyet tebessumune muteakip, hemen toplanti sonrasi kesan'in tekirdagi yonu cikisinda bulunan en meshur satir et restoranina giderek raki ile nasil gittigini bizzat tastik ettim. sonuc harika.

    sicakkanliliklari ve muhabbet otesi insanlariyla kesan; yasanilacak yerler listeme ciddi bir giris yapmistir.
  • coğrafyamızın heterojen kültür dağılımındaki nev-i şahsına münhasır bir bölgedir.

    istanbul'dan yola çıktıktan sonra uzayıp giden dümdüz yolda daha rakı fabrikasının önünden geçerken başlar rakı kokuları. akabinde keşan merkeze saptıktan sonra nereye geldiğinizi kavrayamazsınız. mutluluk hakim halka ve esnafa. herkesin keyfi gıcır. sebebini fazla uzakta aramamak gerekiyor. güzel güzel kızlar. hepsi avrupai standartlarda ve rahat davranışlar sergilemekte. gözü renkli olmayana gâvur gözüyle bakılabilir burada. e bu güzel gözleri seyrederken rakı içmezseniz de olmaz. diğer kültürlerde misafirlikler sırasında çay ısmarlanırken bu bölgede rakı sunuluyor. rakı içmeyene yabancı gözüyle bakıyorlar. ister kıraathane olsun, ister komşu/akraba/hayırlı olsun ziyaretleri, mutalaka bir rakı kokusu bulaşır burnunuza. halk bugüne dek gördüğüm en rahat ve en boşvermiş insanlardan oluşuyordu. herkeste bir "koy g.tüne gitsin" görüşü hâkim. fatura mı yatacak, "boşveeer, doldur iki kadeh rakı". sağlık problemi mi var, "boşveer, içelim biraz rakı". dolmuş mu gelmiyor, "salla ya, iki rakı içelim gelir o sırada". rakı'dan nefret bile etseniz, keşan atmosferinde rakıperver oluyorsunuz. başka çareniz yok.

    hele bir de düğünleri vardır ki, kelimeler yetmez anlatmaya. abartmıyorum; kasalarca rakı tüketilir köy düğünlerinde. köyün bütün güzel kızları, olağanca güzellikleriyle salınırlar. müzikler zaten o biçim. keyfin ana vatanı resmen. yaz mevsimlerinde yayla adıyla anılan deniz kenarına gider buranın halkı. orası da ayrı bir şenlikli oluyor. yayla-keşan yolunda ayık kafayla araba kullanan yoktur sanırım. keşan seyahatinden döndükten sonra uzunca bir süre rakı görmek istemezsiniz. hoş bir hatıra olarak hafızanızda yer tutar keşan. seviyorum böyle insanları. saygılar.
  • var olan tek meydanın ismi tekel 'dir.
hesabın var mı? giriş yap