• -vaktin varsa biraz konuşabilir miyiz?
    -belki daha sonra.
    -neden?
    - uzatma herkes bize bakıyor.
  • bu durumu benim yerime cemal süreya ustam harika ifade etmiş.

    'ne olmuş her fırsatta kendimle konuşuyorsam? bakma sen yanlış demiş eskiler, kendi kendine konuşana deli değil, yalnız derler.'

    cemal süreya
  • bokunu cikarip kendi kendime is gorusmesi yapmisligim var. şartlarda anlasamadik olmadi.
  • iki buçuk yıl kendi başına yaşayıp kendi kendi ile konuşmayı aşıp, münazara yapmaya başlamış, film eleştirileri tartışır olmuş biri olarak; birileriyle ev paylaşmaya başlayınca, herkesin normal karşılamadığını farkettiği bir olgu bu.
  • bunu yapan insan ne delidir ne de yalnızdır, sadece deli demesinler diye yalnızken yapıyordur. inanilmaz da zevkli bir eylemdir, özellikle ingilizce yapılanı en saçması ve en eğlencelisidir. o ingilizce konuşmalarımı shakespeare duysa önümde diz çöker tövbe ister. *

    bir diğer zevkli yanı ise kendi kendime insanları çekiştirmek, onlarla dalga geçmektir. ama bazen iç sesim beni göt edip bozuyor, iste o pek hoş olmuyor.

    - ahahahah elemanın tipe bak
    + lan milleti çekiştireceğine sen kendi tipine bak hıyar
    - hıyar pek hoş olmadı sanki
    + heh aq bir de ergen gibi ota boka alınganlık yap

    kendi kendime trip atan biriyim evet.
  • sokakta giderken
    kendi kendime
    gülümsediğimin farkına varıp,
    beni deli zannedeceklerini düşünüp
    gülümsüyorum
    orhan veli
    (bkz: serbest cagrisim)
  • kendi kendine konuşmak, konuşmaktan ziyade kendini dinlemektir gibi gelir bana.

    aklımızda ne olduğunu işitmek, yüreğinize kulak vermek için dinlersiniz kendi kendinizi. kulağınıza sürekli fısıldayan başka sesler susar bir süreliğine, insanlar susar, araba sesleri susar, inşaat gürültüleri susar, gecenin sessizliğinde sadece kendinizi duyarsınız. kendinizi anlar, kendinizle kavga eder, kendinizle barışırsınız.

    alexis zorbas, şöyle der romanın bir yerinde,

    "taşların, çiçeklerin, yağmurun söylediklerini bir bilseydik! belki bağırıyorlardır, bağırıyorlardır bize de işitmiyoruzdur. nah işte, tıpkı bağırdığımız halde, onların da bizi duymadığı gibi. dünyanın kulakları ne zaman açılacak patron? ne zaman gözlerimiz açılacak da göreceğiz? taşlar, çiçekler, yağmur ve insanlar, kucaklarımız ne zaman açılıp birbirimize sarılacağız?"

    sanki kendi kendine konuşmak, daha bencesini diyeyim, kendi kendini dinlemek, önce kendine, sonra da dünyanın gerçek sesine kulaklarını açmanın ilk adımı gibi gelir bana. hem konuşalım kendimizle hem de dinleyelim yüreğimizi. hayatta bundan öte ne varsa onu da ancak böyle işitiriz bence.
    taşları, çiçekleri ve yağmuru...
  • çocuklarla delilerin ortak yönü çok. ama bu iki maymunsu insanı insansı maymunlardan ayıran bir özellik de bu.

    küçük çocukların kendi kendilerine bıcır bıcır konuşmalarının nedeni basitçe oyun oynamaları değil, iç konuşmayı henüz gerçekleştirememiş olmaları. eylem nasıl zihnin dışavurumuysa, örneğin mimikler nasıl zihnin dışsallaşmasıysa, sözcükler de öyle. bu bıcırıkların konuşmaları düşüncelerinin gerçekleştiği eylemlere eşlik ediyor. ama çocuk henüz düşüncesini dışavuruşundan tam ayırmadığı için düşünebiliyor, ama içinden konuşamıyor. bildiğin beceremiyor yani. ayrıca öznelerarası bir işlevi olmadığı için söyledikleri kimi şeyleri de anlayamıyoruz.

    hatta lev vygotsky’e göre bu aşama birbirinden farklı genetik kökenleri olan düşünce ve dilin bir araya gelişlerindeki geçiş formlarından birisi, konuşmayı iç konuşmaya bağlarken, dille düşünceyi balayına sokuyor.

    çok sevimli değil mi be?
  • sosyal medya fenomeninden sonra aslında her sosyal etkileşimin girizgahı denebilir. daha da kötüsü öyle kalmak da var. bir bakıyorsun çiçekleriyle konuşan yaşlı olmuşsun.
  • en güzel yanı, “merhaba nasıl gidiyor-iyi ya sen?” gibi gereksiz fasıllarının olmayışıdır. hatta günaydın deme zorunluluğu bile yoktur. gözünü açtığın gibi doğrudan mevzuya girebilirsin.

    konunun önemli yerlerinde gözünün içine bakmak veya sıkmamak için de, arada bir bakışları kaçırmak gibi, kasıntılı dertlerin de olmaz. lafı fazla mı uzattım acaba diye kibarlığın da lüzumu yoktur.

    çok mu uzadı, sıkıldın mı. bir tane bile yalan uydurmak zorunda değilsin. lafını bitirmesini bile beklemeden çık git. iyi geceler bile demeden.
hesabın var mı? giriş yap