• çocuk dayısıyla babasını bastı bence. böyle çıksa yani o sürekli çalan bangır bangır gerilim müziğinin hakkını verir.
  • o gun annemle degil de ablamla kalmayi secseydim, ihtimali vardi.

    oyle yapsaydi, yeseydi, beslenseydi, su icseydi, yaninda kalsaydim, serviste baksaydim, yogun bakima girseydim, annemi birakip gitseydim. vardi bi ihtimali.

    bu -saydi/-seydi kafamda hic bitmiyor.

    ılaclarini tam icseydi.
    asisini zamaninda olsaydi.
    ah o tek doz biontechi annem vurulsaydi...
    yogun bakimdan cikinca az daha yedirebilseydim.
    o da yeseydi.
    biraz gayretle su icseydi.
    daha dikkat etseydik.

    kocaman bir bosluk. an'i yuzyillar suren bi 20 gun. ıcinde gecirdigimiz onlarca diyalog. ılaclar, bezler, serumlar, acilamayan damar yollari, yapilsin diye beklenen idrar, ciksin diye duaya ciktigim tansiyon, atsin diye adaklar adadigim kalp, vucudundan ciksin diye varimi yogumu vermek istedigim virus... ofkeler, telaslar, anlik mutluluk ve anlik dususler, bi an gelen "tamam yirttilar" hissine karsilik "tamam buraya kadar, bitti" hissi, kelimelere dokulemeyen ozlemler.

    en acisi annemin hayalini kurdugu kendi masasinda bir bardak cay.

    daha da acisi, yogun bakimda hemsiresini kandirip annemle beni goruntulu arayan ablam, "hadi iyiles yanimiza gel" diye saf saf cagrida bulunan biz. bi daha konusamadik.

    daha da acisi var. ama yazmaya henuz elim gitmiyor.

    yukarida sokur'un dedigi gibi; ihtimaller denizi. dusundukce her gun yeniden kaybediyorum.
  • istatistikler altinda bulunan bir kullanici tipi. okur degil, yazar degil, caylak ve turevi degil. yazar, gammaz, moderator, praetor, hacivat falan hic degil. isin garibi, diger de degil. ve sayisi biliniyorsa -an itibariyle 1009- neden kayiplar, nerede kaybolmuslar, nasil bulunacaklar? bulunabilecekler mi?
    yoksa bunlar tumden kaybolanlar mi? yasamdaki kayiplarin sozlukte yiten suretleri mi? ki?

    edit: yanlis baslikta benim gibi bosuna debelenmemek icin (bkz: kayip yazar)
  • kaçırılan oğlu için başta 200 bin gibi fakirsel bir para vermeye kalkan bir kodamanın olduğu dizi. o ana kadar gayet iyi giderken adamın "ikiyizbin viririm" demesiyle inandırıcılığı yitti gitti gözümde.
    350 bin lira para mı lan itoğlu it? ulan ben kaçırılsam sülalem 100'er lira toplayarak verir o parayı. ana da demiyor ki "fakirlere yardım gecelerinde giydiğim 2 tuvaleti satar o paranın iki katını veririm oğluşum için ühühühü pinti herif!"

    mete horozoğlu'nu tanıtımlarda the rock'taki sean connery gibi pazarladıkları için tipik bir amerikan polisi görünce şaşırdım, ama bu, aslı enver'in oynadığı karakterin çocuk kaçırılmış bir evde tasarım elbise ve lidyana gibi sitelerde ederinin 10 katına kaktırdıkları kocaman altın küpelerle, eyelinerlı makyajla gezip, adam karısını öpünce filan "üfff sefkilim neden karısını öpüyo ki? nyse sn karını teselli etmekle mşglsn glbaa" diye gözlerini devirip durmasının yanında bir hiç.
    elin çocuğu kaçırılmış karı hala mustafa ceceli kafası yaşıyor. komik misiniz?

    bir de çocuğu beklerken eve kargo teslimatçısı gelince rahat rahat "hııı kargo mu, kimden gelmiş?" diye soran ana var. sanki adamın "markafoni'den aldığın merter işi ucuz hırkaların gelmiş hayatım" demesini bekliyor. yine ben olsam, yıllar boyunca kaçırılan kişinin saçı hatta başının kutulanıp gönderildiği yapımlar izlemiş olmanın tecrübesiyle daha kargocuyu göresiye bayılırdım.

    350 bin liraya bayezid'in çükünü göndermediklerine dua etsinler.
  • ölenin ardından yas tutarken aklımızda artık yaşanması mümkün olmayan ihtimaller vardır. ölüm olmasaydı ya da o anda gelmeseydi, 10 yıl sonra gelseydi mesela, neler neler yaşardık diye dövünürüz; ölüm olmasaydı ya da o anda gelmeseydi, 10 yıl sonra gelecek olsaydı mesela, aklımızın ucundan bile geçmeyecek şeyler için.

    sevgiliyi kaybettiğimizde birlikte yaptıklarımızdan çok henüz yapamadıklarımız ya da bir daha yapamayacaklarımız için göz yaşı dökeriz. umutlarımız için, hayallerimiz için, gerçekleşmeyecek planlarımız için – ki ayrılmamış olsak belki yine de gerçekleşmeyecektir hiçbiri.

    bu yüzden çektiğimiz acıyı kimse anlamaz. çünkü onlar sadece geride kalanı görürler. oysa asıl kaybedilen geçmişteki değil gelecektekidir.

    ve kaybımız hiçbir zaman tek bir insan değildir, onun şahsında bütün bir ihtimaller denizidir kaybedilen. ve işte bu yüzden kaybımızın acısı hiçbir zaman geçici değildir. çünkü o deniz öyle engindir ki manzarası hayatınızın neredeyse her cephesinden görünür. her köşe başında, olasılığı artık sonsuza dek yitirilmiş bir hayatın muhtemel detaylarıyla yüzleşir, her gün yeniden kaybederiz.
  • diyarbakir- istanbul ucusunu yapmakta olan turk hava yollari 815 sefer sayili ucagin buyukada'nin imara izin verilmeyen kismina dusmesinden sonra hayatta kalma mucadelesi veren 48 kisinin hikayesini konu alacak dizidir.

    --- spoiler ---

    1. sezonda ada hayatina uyum, gizemli sesler (yaz geceleri duyulan esrarengiz okey tasi sesleri modu)
    2. sezonda buyukada sakinleriyle karsilasilmasi (the others-->yazlikcilar)
    3. sezonda karakterlerden birinin adadan kurtulmamak icin adalar seferi yapan vapuru havaya ucurmasi

    --- spoiler ---

    kesinlesmis bolum konulari arasinda.
  • oyuncular da şöyle olacakmış..

    jack: nejat işler
    kate: berrak tüzünataç
    sawyer: kıvanç tatlıtuğ
    john locke: mazhar alanson
    sayid: kenan çoban
    hurley: ata demirer
    mr.eko: pascal nouma
    jin: ilhan mansız
    sun: ayumi takano
    shannon: pınar altuğ
    charlie: özgür çevik
    boone: berk hakman
    ana lucia: doğa rutkay
    claire: seçkin piriler
    desmond: birol ünen
    michael: steve kompela
    ben: halit ergenç
    juliet: özge özberk
    alexandra rousseau: melisa sözen
    ethan rom: timuçin esen
  • ekşi sözlük jargonu'nunda yazdıklarını görünsün veya görünmesin olarak işaretleyip hesabını donduran yazarlara verilen isim.
    ben bunu yapan çoğu yazarın niyetlerinin altında kendini yok etme, kendi dünya anlayışını yok etme, belki bu zamana kadar yaşadıklarını yani anılarını yok etme güdüsü olduğunu ama en çok da dünya dediğimiz bu nanedeki her şey için bu zamana kadar biriktirdikleri tanımları yok etme isteği olduğunu düşünüyorum. bu tanımlar, anılar, deneyimler, birikenler onlara mutsuzluk getirmiş ki yok olsun istiyorlar. bunu da en soyut anlamda yazdıklarını ya bir hoş seda olarak bırakıp, ya da tamamen kazıyarak kalan tüm izleri, önce sözlükten giderek yapıyorlar. sonra nelerden giderler bilemeyiz. çünkü kayıplar.
  • bir yazar durumu.

    ayarlar > hesabı kapat yolu üzerinden hesabınızı kapatıp buralardan gittiğinizde veya uzun süre giriş yapmadığınızda otomatik olarak size yapışan hesap durumu.

    tekrar dönmek istediğinizde hesabınıza giriş yapmanız yeterli olacaktır.

    aynı zamanda siz yokken entry'lerinizi de beraberinizde götürmek isterseniz, "yokluğumda entrylerimi de gizle" seçeneği ile bunu sağlayabilirsiniz.

    genelde karşılaşılan durum, mesajlaşılan yazarın ansızın "kayıp"lara karışması durumudur... bu tarz hayal kırıklıkları yaşamamak için arayı açmayınız. zira o kayıp hiçbir zaman geri dönmeyebilir, bulunamayabilir. bir şeyleri henüz fırsatınız varken yapın, veya yapmayın.
  • athena'nın it albümünden ir parça

    kayboldum sanki yine
    gören var mı?
    herşey bomboş ve yine kimse yok.
    nerelerden gitsem bilen var mı?
    odamda yalnızım yine cevap veren yok
    itiraf et itiraf et kendine
    sadece son birkez daha yalan söyle
    çamurdan üstüm başım sade
    kaybettim kendimi yine , yine
    çamurdan üstüm başım sade
    kaybettim aklımı bana müsade
    orda biri var arkası dönük
    sanki kor olmuş, ateşe küskün
    o senin gibi , senle ben gibi
    arayıp ağlayan o kayıp ruh gibi
    itiraf et itiraf et kendine
    sadece son bir kez daha yalan söyle

    kesinlikle el emeği göz nurudur.
hesabın var mı? giriş yap