• 3 nokta kuralı* temel alınarak uygulanması gereken bi spor olmasına karşın, üçbuçuk attırıcı özelliğinden dolayı diz, dirsek, burun, diş gibi uzuvların da kullanıldığı* spor.
  • outdoor olarak yeni başlayan hatalarından bir demet :

    - bacaklardan çok kolların seni bir yere götüreceğini düşünmek. oysa özellikle başlangıç rotalarında olay daha çok cesareti bulup ayaklardan kendini yukarıya doğru itmekte.
    - devamlı ayağını düzgün koyacağın bir yer aramak. yok öyle bir şey. parmak ucuyla takılmaya alışmak gerek.
    - seviyenin üzerinde rotalara girişmek
    - nefes alıp vermeyi unutmak
    - inançsızlık

    elbette hepsinin mantığı var ve bunları bilen kimse "haa tamam yapmayayım o zaman" diyecek değil ama akılda bulundurarak ilerlemekte fayda var.

    her ne kadar birçok kişi kask takmasa da takmak faydalı. örneğin kafayı tırmanırken bile kayaya geçirmeyi başardım ve zaten aksak çalışan prefrontal cortexi parçaladım ki özel olduğumu sanmıyorum. onun dışında yukarıdan düşen kayalar ya da ters bir düşüşle kafayı kayaya çarpma riski yüksektir ve sonuçları nahoş olabilir.

    kanlı parmakların, özellikle kol ve bacaklardaki yara, bere, çizik ve sürtünme izlerinin, yırtılan kıyafetlerin sporudur. düşününce saçma salak bir spordur. mantıken neden bu kadar işkence yapasın ki kendine! ama her seferinde bir gıdım daha ilerlemenin, zorluğu aşmanın ve dünyadan kaçmanın tadı ve muhtemelen adrenalin gazı her şeye değer yapıyor kaya tırmanışını. tam bundan konu açılmışken... kognitif nörobilimci jane joseph (bkz: alex honnold) adlı insan olmayan varlığın beynini incelemek için fmri'a sokmuş honnold'ı. aklındaki soru : "neden bazı insanlar yüksek heyecan arayışındalar ve riskli yoğun deneyimlere ilgi duyuyorlar?" git tango falan yap, resim yap, koş...neden gidip dağa tırmanıyorsun!? ilk deneyde fmri'daki honnold'a korkutucu ve mide bulandırıcı fotoğraflar gösteriliyor. normal bir high sensation seeker'a kıyasla (yüksek heyecan arayan kişiler) korkutucu durumlar karşısında honnold'ın amigdalasının daha az hareketlendiği gözlemleniyor. daha sonra 'reward task'e sokuyorlar "madem bu kadar riskli şeyler yapıyor herhalde bu heyecanın ödülü yüksek" mantığıyla. ve yine beyinde her şey hareketsiz visual input dışında, ki bu da honnold'ın ekrana baktığını gösteriyor sadece. hiçbir aktivasyonun olmaması honnold'ın hiçbir şeyi bir tehdit olarak görmediğini gösteriyor ve bu yüzden de normal insanlara korkutucu gelebilecek şeyler onun için "meh" oluyor. daha da ilginci, 80'lerden beri tehdit durumlarında beynin hareketlenmelerini inceleyen bir nörobilimci olan joseph ledoux doğuştan amigdalası tamamen hareketsiz hiç kimseyi şimdiye kadar görmediğini ama aşırı uyarılma sonucu kişinin amigdalasını yakabileceğini söylemiş. honnold'ın söylediklerini de dikkate alınca bu yorum baya mantıklı kalıyor. honnold'da görülen başka özelliklerse yüksek dürtüsellik ve conscientiousness olmuş. örneğin kendi dediğine göre bir ilişkisinin bitmesinin ardından (kendi deyimiyle "emotionally unhinged" iken) daha önce sadece bir kere iple tırmandığı 1,000-foot'luk nevada duvarını ipsiz tırmanmış. neden? dürtüsellik. tabii bu biraz sakat.

    özet : uyuşturucu gibi bir şey. dürtüsellikten uzak tutup, dozunda alınız.
  • gecenin köründe uyanırsınız. istemeye istemeye malzemeleri toparlayıp kahvaltı niyetine saçma sapan abur cuburlar yedikten sonra yokuş yukarı bitmek bilmeyen bir yürüyüş başlar. dersiniz ben niye bunu yapıyorum. niye uyumuyorum şu an. tırmanacak daha yakın bir şey bulamadım mı. yokuşun eğimi artar, yürümek daha da zorlaşır. ben nasıl taaa oraya kadar bu çantayla yürüyeceğim derken bir bakmışsınız ki rotanın dibindesinizdir. güneş hala doğmamıştır o yüzden sizi nelerin beklediğini göremezsiniz, göremediğiniz için de korkmazsınız. sonra tırmanış başlar. önünüzdeki bir metre dışında başka hiç bir şeyin önemi kalmaz. güneş yavaş yavaş doğduğunda yerden o kadar uzaktasınızdır ki geri dönme ihtimali çoktan kaybolmuştur. suyunuz bitmiştir, bitmemişse de niye bu kadar su getirdim ki diye düşünürsünüz. elleriniz, ayaklarınız, sırtınız acır. ama yukarı devam etmekten başka seçeneğiniz yoktur o yüzden devam edersiniz. seçim yapmama lüksüdür bir nevi. sonra bir anda hava kararmıştır. ne kadar süredir tırmandığınızı farketmezsiniz. sadece aşağı inmeyi düşünürsünüz. en sonunda daha fazla tırmanacak kaya kalmaz. sonunda iniş başlar. ama düşündüğünüz kadar kolay değildir. ne zaman bitecek bunların hepsi diye düşünürsünüz. niye burdayım diye çok düşünmezsiniz ama. bir süre sonra ayağınız tekrar yere basar, çadıra doğru yürüyüş başlar. tüm endişeler, korkular, yorgunluk, susuzluk, açlık, acı bir anda hafızadan kaybolur. uykuya dalarken ne eğlendik, ne güzeldi diye düşünürsünüz. birkaç gün ya da hafta sonra kendinizi tekrar yokuş yukarı kilolarca malzeme taşırken küfür ederken bulursunuz.

    insanın kendine yılmadan, duraklamadan acı çektirme yoludur kaya tırmanışı
  • akademik gelecegini düsünen mimarlik ögrencilerinin yapmamasi gereken spor. zira bir süre sonra eller kasap eli gibi oluyor, ne kalem tutabiliyorsun ne cetvel. millet çiçek gibi maketler yaparken o eller anca gudubet kutular yapiyor. maksat ben yandim el yanmasin
  • yaygın kanının aksine alpinizmle iştigal ettiğini söyleyen herkesin öğrenmesi gereken sanat. lakin memleketimin tatlı su dağcıları doğru dürüst antreman yapmayı, belli hedefler koyup bu yolda acı çekmeyi göze alamadıklarından, kaya tırmanışına burun kıvırıp, "ben alpinistim, ben kışçıyım" türünden gudik beyanatlarla tembelliklerine kılıf uydurmaktadırlar. e kardeşim aç bi bak bakalım dünya sathında millet ne yapıyor, alpinizm nerelerde. ama yok, karda yürümeyi marifet sanıyor yurdum dağcısı. boyleyken boyle.
  • uzuuuunnnn bir aradan sonra geri donus yapıldıgında telef eden nane. kolda ve bacakta aranan derman bulunamayınca teknigin dibine vurup "nasıl yaptım ben simdi bunu" demek te olası.

    bagımlılık yapar, bir kere basladınız mı, tam olarak devam edemesenizde asla tam olarak bırakamazsınız. aklınızın birazı hep o ipin ucunda kalır.
  • uzun bir süre yapmadıktan sonra, kollarınıza ve özellikle ellerinize tarifi mümkün olmayan acılar veren spordur. öyle ki iki üç rotada bouldering denedikten sonra bile "tamam abi, bugünlük benden bu kadar" demeniz çok olasıdır.

    bir de önünüzde gerçekten estetik bir şekilde tırmanan biri varsa; tırmanmayı bırakıp, izlemeyi tercih edersiniz.
  • kaya duvarlarına el ve ayakları kullanılarak yapılan tırmanıs sporuna verilen genel ad. dusunulenin aksine ip ve diger malzemeler yukselmek icin degil sadece bir dusus oldugunda dusen kisinin yere kadar dusmesini onlemeye yarar. yani "abi o ipi oraya kancayla mı attınız" gibi sorular tamamen yersizdir. yine dusunulenin aksine kaya tirmanisi bir cok ozelligi bir araya getiren bir spor ve bu sporda basariyi saglayan sey de guc, kas falan degil. hatta neredeyse tum iyi tırmanıcılar goreceli olarak ince adamlar. (ya da kadınlar)
  • spor tırmanış da denilebilir. farklı farklı dalları vardır. türkiyenin muhteşem tırmanış bahçelerini görmene sebeptir.
    (bkz: ballıkayalar)
    (bkz: kaynaklar)
    (bkz: karakayalar)
    (bkz: geyve)
    (bkz: gölpazarı)
    (bkz: geyik bayırı)

    ve en güzeli
    (bkz: aladağlar)
  • tirmanis tekniklerini ogrendikten sonra yapildiginda cok zevkli bir spor. ilk baslanildiginda genelde efor kollarda yogunlasir ama daha sonra anlarsinizki tirmanma daha cok bir bacak olayidir. birde zayif ve esnek olmamak harcamaniz gereken eforun katlanarak cogmasi demektir bu spor icin.
hesabın var mı? giriş yap