• schopenhauer karakter için insan doğası üzerine de şöyle diyor

    "karakter, yaşamımızı bizim sandığımızdan da fazla değiştirir ve her insanın kendi talihinin mimarı olduğu da bir dereceye kadar doğrudur.
    hiç şüphe yok ki kaderimiz sanki neredeyse tamamıyla bizim dışımızda olan bir yerlerden saptanmış ve aynı şekilde, tıpkı dışarıdan bizim kulaklarımıza ulaşan bir melodi gibi bize bildirilmiş görünmektedir. fakat geriye dönüp de geçmişe baktığımız zaman hayatımızın aynı melodinin yani karakterimizin çeşitli hallerinden oluştuğunu ve aynı temel ölçünün melodinin her yerinde hakim bulunduğunu görürüz. bu, her insanın yaşayabileceği ve yaşaması gereken bir tecrübedir ve ayrıca bu tecrübeye kendi başına yaşaması gerekir."

    biz insanlar; çok bildiğimiz, az tanıdığımız, merak duyduğumuz hatta hakkında hiçbir fikrimizin olmadığı kişileri analiz etmeye bayılırız. hele ki bu analizde karakter söz konusu olduğunda çeşitli niteleme sıfatları kullanmak adetimiz olmuştur. hayatımıza bir şekilde dahil olan insanlar sayesinde; sevdiğimiz, korktuğumuz, öfke duyduğumuz, yadırgadığımız her durumda farklı karakterler çıkar önümüze.

    karakter: o kişiyle yaşadığınız deneyime göre nitelendirilen, kişiye özel yazılmış bir rol gibi. zaten ilginç olan da bize yansımasına göre isim vermemiz. bu bazen "zayıf karakter", bazen "güçlü karakter" bazen de "kötü karakter" diye etiketlenir hafızamızda. en kötüsü de hiç nasiplenmemiş, tamamen yoksun bırakılmış "karaktersiz" diye adlandırılan gruptur.
    neyse efendim uzun lafın kısası her şey karakter meselesi...
  • balığın denizde de balıkçının ağında da deniz kokması gibidir, değişmez.
  • "yedisinde ne ise yetmişinde de aynı olmak" diye bir deyim var bildin mi? heh işte deyimdeki "aynı" olan bu.
  • "hediye almasını bilmeyenler,hediye vermesini bilmeyenlerdir..."

    bir dönem hollandadan ne güzel filmler çıkmıştı ardarda...antoniayı takip eden yıllarda çıktı bu film de ve en iyi yabancı film oscarını hakederek aldı...

    klasik anlatımla film,tuzak bir şekilde ezen-ezilen kaosu,iktidar mekanizması,insanın temel dürtüleri gibi şeylere dikkat çekerken asıl meramını alt metinde anlatıyor... filmdeki her oyuncu bir karakteri simgeliyor(bu ne demek şimdi)..yani ancak filmi izlediğinizde anlayacağınız şeyi burda anlatmaya kasarsak;katadrouffe'nin annesi,ona yardım elini uzatan uzun çeneli avukat, babası dreverhaven,kendisi ve sevgilisi hepsi toplumun temel dinamiklerine bir karşılık oluşturuyor... pes etti sandığınız anda karşıt duruş yapabilen bir kadın,en dibe vurduğunu düşündüğü anda girecek bir kapı açıklığı bulan bir genç çocuk, en güçlü anında hayatına son veren bir ihtiyar... ve son olarak "vader" diye imzalanmış bir mektup...klasik,dupduru düz bir anlatım ama gizem dolu ama seyirciden de çaba ve çözümleme isteyen bir öykü... defalarca izlenirse,yaşam üzerine daha önemli bilgiler edinilecek bu garanti...

    "son 10 yılın 10 puanlık 10 filminden biridir kendisi.." diyerek fantastik bir bitiriş yapalım...
  • yönetmenligini mike van diem 'in yaptigi, hollanda yapimi ve 1998 yilinda en iyi yabanci film oscar'ini bileginin hakkiyla almis; simdiye degin izledigim filmler icinde aile üyeleri arasindaki iktidar savasi olarak zaman zaman görünebilen ama aslinda genelde karakter dedigimiz o kisilik catismalarinin ne gibi sonuclara yol acabilecegini cok sade ve etkili bir dille anlatan bir filmdir.

    cok film izleyen bir kisi olarak cok az film bunca yil gecmesine ragmen bu kadar canli kalabilmisti aklimda.

    kisaca baba olmak, cocuk olmak, büyümek, birisi olmak, oldugun kisinin ardinda durabilmek ana temalar. film bittiginizde yasam hakkinda, aldigimiz kararlar ve karsilastigimiz olaylar hakkinda biraz daha ince düsünüyorsunuz.

    sadece icimizi acitan örnegin babanin inatciligi, annenin soguklugu, cocugun caresizligi...her sey biraz daha anlasilir oluyor filmin adini düsündügünüzde.
  • '' karakter sahibi bir insanın ruhu yaralarla doludur. '' diyen halil cibran'a göre ruhtaki yaraların marifetidir. cidden sıkıntı yaşamamış, yaralar edinmemiş insanların böyle durumlardaki tecrübesizliği karakterin potansiyeli açısından eksikliktir. yaralarını sararken, sabredip çözüm yolları ararken insan güzelleşir. empatide çığır açar, çevresine muhakkak hissettirir. konfüçyus' a göre de dokuz özellikle özetlenebilir sağlam karakterli insanlar;
    ''1-baktıklarında berrak görürler.
    2-dinlediklerinde iyi duyarlar.
    3-görünüşleri sıcaktır.
    4-davranışları saygı yüklüdür.
    5-konuşmaları doğrudur.
    6-işlerini ciddi yaparlar
    7-kuşku duyduklarında doğru soru sormasını bilirler.
    8-öfkelendiklerinde nedenini düşünürler.
    9-kazandıklarında adaleti düşünürler.'' gayet iyi bir özet olmuş bence de...
  • şu hayat yolunda duruma, olaya, trajediye, mutluluğa, hüzüne, kedere, aşka, nefrete, soruna, haksızlığa, haklılığa, dosta, düşmana karşı elde tutulan tek silah bu. bu silahı gerçekten de tam da o durumda nasıl kullandığına bakıp anlarsın bir insanın buna sahip olup olmadığını. yoksa nice elinde bazuka ile geziyor sandıklarımızın gerçekte bir sapanı bile olmadığını anlamak başka türlü mümkün olmuyor.
  • alışkanlıklar karakterin bir yansıması değildir. bir insanın karakterini yediği-içtiğiyle, giydiği-söylediği ile, ailesi- statüsü ile ve hatta başkalarına gündelik hayatta nasıl davrandığı ile anlayamayabilirsiniz. zira karakter fazlasıyla karmaşık bir muhteviyat.

    zannımca en belirgin durum olan kriz anlarında karakter ön plana çıkıyor. ya kendinin ya da bir başkasının zor bir durumunda takındığı tavır size anlatabiliyor bir kişinin karakterini... travma zamanlarında, hastalıkta, hata yaptığınızda ya da yaptığında, vedalarda, sizin menfaatinizin olduğu ama onun fayda sağlamadığı ya da tam tersi durumlarda yani normal akıştan şiddetli kopuş yaşanan anlarda kişinin özü varlığını koruma mekanizması olarak bilinçsizce davranışa dökülüyor. kimisi başına gelen ya da başkasının başına açtığı kötü durumdan sorumluluğu dahilinde herkesin fayda görmesini amaçlayarak hareket ediyor. bu karaktere iyileştirici ya da şifacı diyorum. kimisi sessizlik içine gömülerek suyun akıp yatağını bulmasını bekliyor ki, bu karakter için susturuculu kelimesi zihnimde canlanıyor. bazıları da canı yandığında etrafında suçlu, suçsuz kim varsa saldırıp darp ediyor, maddi manevi zarar veriyor. bu karaktere de yok-edici demeyi tercih ediyorum.

    çıkarlar çatışmadığı müddetçe herkes iyi insan olabilir sizin için. ya gerçekten öyle olduğundan ya da öyle göründüğünden. ancak hayatını, düzenini ya da daha yakın bir örnek bir restaurantta verdiği siparişi tehdit eden bir unsurla karşılaştığında kişinin cevherinde taşıdığı öz'ün ortaya çıktığını düşünüyorum. o yüzden ne zaman olacağı bilinmese de bir insanın karakteri, en iyi yaşamsal tehdit anlarında ortaya çıkıyor sanki. kriz anlarında iyiyken iyi, kötüyken beter ol'a sahipse bir insan, isterse hayatınızı kurtarmış olsun, çıkar çatışmasına girdiğinizde sizi yok etmekten (metaforik olarak) çekinmeyecektir.
  • bazı insanlar tarafından zamanla kaybedilen özellik. ne kötüdür ki bazı insanlarda doğuştan yoktur bu. çocukluğunuza dönüp hatırlayın. en yakın arkadaşını hiç düşünmeden satan, bir öyle bir böyle olan çocuklar vardır. işte onlar büyüyünce yine bu etrafınızdaki karaktersiz insanlar olurlar. sonradan kaybedenler ise sadece karakterini değil başka şeylerini de kaybederler bununla beraber.

    (bkz: karaktersiz)
  • sanılanın aksine kızların esas verme sebebi budur
    yoksa buzda kayıp düşen penguenlere de gülüyolar
hesabın var mı? giriş yap