• beleşçi hipsterlar mekanlara oturup, bi tane çay alıp, üç saat facebook'a girip poz yapacak diye tarihi dokusunun içine edilen semt.

    pıtrak gibi mekan açılıyor, cayır cayır kırıp döküyorlar her yeri. hırdavatçı, butik pastane ve hurda kağıt deposu yan yana. sakalımı uzattım, saçımın yanını kazıttım, öyleyse karaköy'e gitmeliyim diyen bir güruh da kırık dökük sokaklarda kol halinde geziyor. ama hipsterlık bu değil arkadaşım, askerde bile söylüyorlar "çarşı izninde kol halinde gezmeyin" diye. bu kuru kalabalığa aldanan yatırımcılar da kol gibi hava paraları verip ufak şirin mekanlar açıyor. bir süre sonra bu beleşçilerden ekmek çıkmayacağını anlayıp, hipsterlardan nefret eder hale geliyorlar.

    cumartesi ve özellikle pazar sabahları kendini sokaklara atan güzel havayı gören istanbullulardan payını alıyor karaköy. kalabalık yerini hipsterlardan, pazar koşusunu uzatıp karaköye uzanmış sağlıklı insanlara ve nişantaşı, cihangir'de boş kahvaltıcı mekanı aramaktan usanmış ailelelere bırakıyor. ama artık burası da deşifre oldu, pazar saat 11:00'den sonra herhangi bir mekanda yer bulmak namümkün. böyle oldumu da insanlar oturacakları yere bakmıyor bile, boş bulduğu yere dalıyor. zaten ambiyans falan yok ki, hurdacı manzaralı mekandasın.

    zaten oldum olası pazar sabahı ailecek kendini sokaklara atan istanbulluyu anlamamışımdır. mazohist misiniz kardeşim? bi pazar günün var, onda da çoluk çocuk sefil olmanın ne alemi var? ayrıca çocuğunu bebeni niye karaköy'e getirirsin? bi tane ağaç yok sokaklarda. maaliyetleri nasıl düşürebilirim diye üç kuruşun hesabını yapan, mekan doldukça kaliteyi düşüren yerde boş masa sırası bekleyeceğine, üşenme evinde krallar gibi yap kahvaltını. vallaha bir özelliği de yok, tahtanın üstüne diziyolar peyniri salamı, iki tane koska reçel koyuyolar, daya gitsin.

    bu trajedinin dekoru konumundaki küçük yan sanayi esnafı da galataport açıldıktan sonra kendine yeni dükkan aramaya başlayacak, hüzünle sokaktan geçen hipsterları izliyorlar. arada da tophane gençliği gaza gelip, aşağı inip galeri falan basıyor, ama o garibanların bu garip değişime karşı durmaya gücü yetmez. zaten onların da evlerini başlarına yıkacaklar yakında, farkında değiller. anca iki tekbir vur kaç yapıp dekorun parçası olurlar.

    garip..
  • pahalı ve sıkış tepiş mekanlarından nefret ettiğim yeni moda semt. gidip oturuyorsun döt kadar bir mekana, sandalyeler illa ki sokağa taşmış tabii, aksi düşünülebilir mi! diyorsun fıçı bira, yok efendim şişe var. e iyi getir, 33lük 17 lira. ooh afiyet olsun. şarap içelim yahu, ahahaha bunu içmeden akşamım güzel gitmiyor. peynir tabağı, 4 dilim, 38 lira. ay şekerim çok trend, gençler elinde bira sokakta filan.
    ayakta ay pardon sokağa atılmış sandalyede zkilmek isteyen gitsin.
  • dilencilerinin cebinde sustalı olan yer. dilenci dediğim 9-10 yaşında elinde selpak olan veletler. 'para ver'e karşılık 'para yok' diyince, kolunuzu tutuyor ve sustalısını çıkarıp ucunu bir de dokunduruyor orospunun doğurduğu. siz de paşa paşa çıkarıp veriyorsunuz arka cepte ne varsa. bende 15 vardı, arka cebimde hep 5-10 ları tutarım harcama yaptıktan sonra. 'hadi al git al git' dedim tuşturdum eline hiç bakmadan, 15'i vermiş oldum gitti.

    denilecek ki "madem velet diyosun ağzına vursana bir tane?" bunun arkası kesilmez ki, orada ona vursan bir ıslığa bakar, sabaha çıkamazsın. küçük çocukların cezai ehliyeti de yok, bunu da 'abileri' bildiklerinden böyle bir şey söz konusu. orada o çocuk hiçbir şeyin bilincinde olmadan sustalıyı sokup koşa koşa kaçsa, böbreğe yediğin bıçakla kalıcaksın. değer mi? değmez tabi ki. arka sokakta da karakol var oysaki...

    benim üzüldüğüm, ki dün yaşadığım gasp suçuna motamot giriyor, bu çocukları sokaklara salan bu sistem. bu çocukların ebeveynleri de sistem yüzünden çocukları saldıklarından, ebeveynlerinin de durumu idrak edebilecek kapasiteleri yok. peki o zaman ne yapacağız? eğitim şart bu sorunun cevabı. ama en az üç çocukla bu olmuyor çünkü devletin gücü yetmiyor. hayat adil değil, vahşi kapitalizm söz konusu.

    nereden nereye geldim biliyorum ama gaspa uğramak beni çok üzdü. 'vay amına koyayım' dedim içimden, 'geldiğimiz hale bak'. oysaki olaydan yarım saat önce iki tane danimarkalı kızla tanışmıştık ve tam double-double bir şekilde bir mekandan başkasına geçiyorduk. arkadaşım veletleri saldı çünkü başa belalar ve ben bu tarz şeylerde iyi bir kriz yönetimine sahibimdir. gel gör ki göte de sustalıyı yiyorduk amk. yanımızdaki kızlar medeniyetin beşiğinden geliyor, sapsarı saçlar falan, biz de burda suriyeli muriyeli sustalı sustasız uğraşıyoruz amk. ne o, biz de yaşıyoruz bi tane hayattan.

    sikeyim böyle dünyayı afedersiniz.
  • gençliğini yaşayamamış 30 yaş üstü ergenlerin mekanı.
  • sinsice yolunu yaptığım güzelim. #27872216 #27871145

    2 yıldır her gün içindeyim, 2 yılda gün be gün değişimine şahit oldum karaköy'ün. her geçen daha bir güzelleşiyor, bahar geldikçe de iyice coşku veriyor. işim burada olduğundan buradayım ama, her boşlukta (öğle tatilleri) çıkıp dolaşırım kendisini ve etrafını. karaköy'ün kapıları hep güzel yerlere açılır. tophane-i amire'nin köşesinden dönseniz bir sürü sanat galerisiyle dolu bir sokak sizi ister cihangir'e ister galatasaray'a bağlar. galata etrafından, karaköy'e inene kadarki ara sokaklar ve sakladıklarından bahsetmiyorum bile. rıhtım'dan devam et, istanbul modern'de gez, fındıklı parkı'na git. yukarılara doğru çıkacaksan bol bol grafiti göreceksin. çok zekice, çok güzel şeyler yapıyorlar. buralara ait bir doku olmaya başladı bu grafitiler. belli bir bölgede böyle şeyler yoğunlaşınca, oraya bir şekil vermeye başlıyor kendiliğinden bu sanat. ünlü grafitici banksy bir mail almış mesela, brixton'da bir sokakla ilgili. oraya çok grafiti yaptığından ve bunlar gerçekten çok güzel olduğundan burası insanların görmeye geldikleri, daha sonra da yaşamayı seçtikleri bir yer olmuş, eski sakinleri mutsuzmuş çünkü bu hippilik biraz yalan, pahalı ve pahalılaştıran bir hippilik. senin yüzünden oldu bunlar yazıyor mailde. işte bu tophane-karaköy de bunlardan doğdu biraz sanki, yeni hali. 3-5 yıl içinde rantın patlaması olmuş olacak burada belli, oteller, pahalı kafeler. insan biraz sinir olacak. façası çok düzgün olacak belki ama yine de bugünü yakalamaya bak. seviyeli güzel şimdi.

    tophane'de oturup nargile içme be, güzel değil orası. tophane güzel, nargile kafeler değil.

    galata köprüsü'ne çık, güneşten ısınmış demirlerine dayanıp denize bak, ama aşağı inme, köprüdeki restoranlara bulaşma. güzel değil, tadı yok, dokusu yok. kat çıkılmış gecekondu gibi, tuğla çirkinliği o koltuklar, masalar, müzikler.

    köprü'nün arka tarafı yani rıhtım caddesi'nin ters yönü, karmaşa, ama çok sakin bir karmaşa. sessiz. gemi bişeyleri satan dükkanlar var orada. yürünür yani.

    rıhtım caddesi'ne gel bak, çok ilginçleşti buralar. fransız geçidi'nde ve arkasındaki dar sokakta dükkanlar filan, inanılır gibi değil, yani inanılmaz gibi bir şey, bir cihangirlilik geldi -tabii bu durumda var bir uyuzluk, çok bir staylişlik, o eklenti tripler- ama yine de güzel, şık. iskelenin oradaki restoranlar mesela, turisti yolmayı amaçlamış o zevksiz, otantiklik kılıflı çirkin yerler. asıl oralara gitme. hiç de gerçek değil, hiç de içten değil, hiç de güzel değil. güzel balıkları vardır bazılarının belki, bilemem. ama iskelenin oradaki midyeci ünlü zaten, ondan midye alsan güzel olur.

    bej kahve açıldı mesela fransız geçidi'nin girişine hemen. tatlı bir yer. tabii pahalı biraz. paran varsa uğra bir yemek ye, az önce karaköy lokantası'nda veya katlı otoparkın çaprazındaki köfteci sami usta'da karnını doyurmadıysan tabii. ama kahveni orada içme, hemen aynı girişin diğer köşesinde uğurlugil şarküteri var. kahveni orada iç, çok güzel yaparlar. hem başka yerlerde kolayca bulamayacağın çikolatalar içkiler de vardır orada.

    şu az önce bahsettiğim, geçidin arka sokağı var ya. bir de kilise var orada, bordo. işte o kilisenin bordo duvarlı sokağından geçerken o duvara bak, bir is (iz) göreceksin. orada eskiden hep bir adam olurmuş: isli amca. bir şeyler yakar dumanıyla ısınırmış. o adam zamanında (12 eylül) içeri alınmış, dışarı çıkınca da, bir daha herhangi bir içeriye girememiş. arada bir ailesi gelir bakarmış ona. ben onu göremedim, ondan kalan isi gördüm. onu da severlermiş burada. kilisenin girişinin demirinin orda oturup bira içip gevezelik ediyorlar akşamları, hoşuma gidiyor. kayıtsız. gerçekten de kötü değil, yahu.

    fransız geçidi'nin hemen bitişiğinde karakol var. geçitle arasında bir ağaç var kocaman. akşamüstü kuşları var o ağacın. gelip 5'te filan, 2 saat takılıyorlar, serbest. velis velis velis ötüyorlar. çok ötüyorlar, gitsinler diye ağacı keserler diye korkuyorum.

    karaköy alt geçit var bir de. güzel burası, rıhtım caddesi'nden oraya giden yolu da öyle. ıvır zıvır satanların sokağı yani. geçitte dükkanlar kapanınca ikinci el kitapçı bir amca oluyor. bu alt geçidin orda da bir amca var hep, bir de kedileri. geçerken size "bana bi su alır mısın" diyebilir. bunu da çok rica minnet yapmaz, bu da hoşuma gidiyor. alın suyu.

    oralara kadar gelmişken tünel'e mi gidersin naparsın bilemem artık.

    zamanın yarattığı bağımlılıktan değil de, severim burayı. ne yani, maslak'ı mı sevseydim.

    bunlarda karaköy var:

    http://www.youtube.com/watch?v=_9-lkdjcj_g

    http://www.youtube.com/watch?v=dqu3kin88vi
  • eskiden adamlar buraya s.kmeye giderdi, şimdi burda adam s.kiyorlar.

    33 luk biraya 19 tl falan diyen bi yer gordum. ulan 50 lik ver 25 tl al eyvallah derim de 33 lük ne lan?
  • karaköy'de çalışıyorsanız aklı çükündeki insanları iğrenç esprilerine de katlanmak zorundasınız.
    karaköy'de çalıştığınız için arkadaşlarınızın "ooo karaköy'de çalışıyorsun demek, sizin binayı bekçi mi koruyor?" gibi iğrenç esprilerine maruz kalabilirsiniz.
    belli bir süre sonra bu iğrençlik size de bulaşır ve şirket merkeziniz karaköy'de, bölge müdürlüğünüz de merter'de ise, bölge müdürlüğüne tayin olan bir arkadaşınıza:
    "ooo memo sende iş yok olm, karaköy'den merter'e düştün" gibi daha da iğrenç espriler yapabilirsiniz.
    ha ben mi? ben karaköy'deyim hala çok şükür.
    (şükür dediysek lafın gelişi)
  • bir insanın konuşmaya değer olup olmadığını bu semti kullanarak karar verebilirsiniz. ben karaköy'e gidiyorum, işim var deyince eğer tsısıss diyerek sırıtıyorsa o adam işe yaramaz, pespaye bir lavuktur. onunla konuşmayı kesebilirsiniz ya da merhaba merhaba.

    bunun dışında karaköy oldukça tarihi ve gizemli bir semttir. eski karaköy fevkalade bir yerdir. şimdi bile kıyıda köşede kalmış harika yerlerinin olmasına rağmen 19'uncu yüzyılın karaköy'ü masal gibidir. ihsan oktay anar'ın puslu kıtalar atlası'nda betimlediği karaköy'ü görmeye çıkıp da burası orası değil diyenler bu yüzden yanılırlar.
  • senelerce kendileri söylemeseler de adım gibi emin olduğum "götümüzü keserler korkusu" sebebiyle yakınına gelemeyen kesimin şimdilerde yuvası adeta. ben gördüğüm tipler için kısaca moda blogger'ı diyorum. yani o işsizliği, bütün gün o kafe senin bu kafe benim gezmeyi, kahvaltı övmeyi genelde moda bloggerları yapıyor.
    3 sene yaşadım. her sokağına girip çıkmışımdır. değişimden sonra gittiğimde tanıyamamıştım. her şey aynı kalmasın hep tabii değişim muhakkak. ama ben sevmedim. zaten o kitleyi de sevmiyorum. bi yer buluyorlar oraya üşüşüyorlar sinek gibi. sömürene kadar iyice. posası çıkana kadar. moda da öyle şimdi. karşıda moda burada karaköy.
  • henüz 12 yaşındayken eteğimin içinde hissettiğim bir elle birlikte hayatımın ilk tacizini yaşadığım yerdir. sik kadar boyuyla, yaşı daha muhtemelen benden bile küçük olan o veledin kaçarken pis pis sırıtışını hala unutmam. kim bilir şimdi neler yapıyordur, belki de her gün gazetelerde gördüğümüz tecavüz haberlerinin "kahraman"larından biri olmuştur çoktan..
hesabın var mı? giriş yap