• toplumdaki genel geçer kanaatin aksine, suç oranının çok düşük olduğu, kapkaççı, tinerci gibi şeyleri görmenizin mümkün olmadığı, geceleri güven içinde dolaşabileceğiniz ,eşinizi çocunuzu kimsenin rahatsız etmeyeceği,tersine bir yabancının etmesine de izin verilmeyeceği, delikanlılar diyarı istanbul semti...

    güzel insanların yaşadığı,dostluğun, arkadaşlığın üst seviyede olduğu, doğup büyüdüğüm yer. babayiğit adamların haksızlığa yol vermeyeceği, futbol takımı, tıpkı insanları gibi duygusal, inişli çıkışlı olan ,bir sezon süper ligde, bir kaç sezon sonra amatör ligde olabilen, nevi şahsına münhasır kuralları, adetleri olan oraya ait olmaktan gurur duyduğum bölge...
  • bu semmette oturuyorsanız ve çocuksanız;

    - yan komşularınız mafya olması sizi hiç ilgilendirmez, siz başınızın okşamasına ve çikolata alınmasına bakarsınız ya da bakkala gönderildiğinizde herkesten çok para vermesine, sonra alkollüyken "gel babacım bitane öpüjeem demesine" ve bu kadar yakınlıkta dahi belinde silah olması korkutmaz... sonra bir gün bi cenaze gelir kapınızın önüne barış abi dediklerinde herkesten çok siz ağlarsınız...

    - oduncu mustafa'nın herkesin karısına kızına sarkması sizi hiç ilgilendirmez, bir sabah okula giderken, 3 katlı bir evin giriş katından atladığını görmüş olsanız bile.

    - kız çocukları bile, alman kale, dokuz aylık, minyatür kale oynamayı bilir.

    - çıkmaz sokaklar top oynamak için ideal olsada, şişko fatma'nın her daim başı ağrıdığı için "taş mekteb"in bahçesinde oynamak zorundasınızdır.

    - sulukule'de nişan bozan bir ailenin bütün bir çeyizi 5 kattan aşağıya attığına şahit olursunuz. (çelik tencere'den iç çamaşırına kadar)

    - devriye'ye çıkmak deyimini sıkça duysanızda ne anlama geldiğini öğrenmeniz zaman alır. (dansözlük yapmak)

    - tüm kardeşler ilk okulu taş mektep'te (çünkü o dönem sadece 5. sınıfa kadar eğitim veriliyordu) ortaokulu karagümrük ilk öğretim okulun'da okursunuz. zaten forma masrafından kurtulmak için bu şart ve gereklidir.

    - yaşıtınız çingene çocuklardan, çok pis dayak yersiniz.. sonra taraf olup, onları sindirmek için elinizden geleni yaparsınız..

    - sınıf arkadaşınızın muzik dersinde "taleal bedru aleyna" ilahisini söylemesi hiç garip kaçmaz.

    - o zamanları anımsatan en güzel koku talaş ve arap sabunudur.

    - bayramda toplanan paralarla mercedes kiralayıp müslüm gürses'ten "gitmeseydi onun kulu olurdum" şarkısı açılır ve sevilen hatun kişinin evinin önünden defalarca geçilmesi de çocukluk ritüelinin bir parçasını oluşturur.

    - karşı caddeye geçtiğinizde sarıklı, cübbeli adamlar, çarşaflı kadınlar görmek sizi ürkütmez..

    - her gün bi kahvenin basıldığını ya da kurşunlandığını duymanız olasıdır.

    - topkapıda'ki bit pazarına gidilirken mutlaka turgut özal ve adnan menders'in mezarı ziyat edilir.

    - cam'dan aşağı bakıp esrar içen gençleri gözetlemek en zevkli oyundur.

    - abimin kaçak cd işine girmesi yüzünden karagümrük polis karakoluna giderken babamın "45 yaşımdayım, bugüne kadar karakolun önünden geçmedim, bu pezevenk beni öldürecek" lafına karşılık "oha babam küfür etti" dediğimde kafama yediğim uçan tekmeyle olayın vehametini kavramam, akabinde karakolda nuriş'in yeğenleriyle karışlaşmamız, "eniştem 3 karıyı bıçakladı biz onun için geldik, dayı sizin neyiniz vardı" kelamları çocukluk yıllarımdan hafızama kazınmış en baba sahnedir.

    yine bu semtte oturuyorsanız ve yetişkinseniz;

    - taksim, sultanahmet, beyazıt, eyüp, şehremini.. hepsine ulaşım 20 dakika sürer, merkezi bir yer olduğu için başka yerde yaşayamayacağınızı düşünürsünüz.

    - kadınsanız giydiklerinize dikkat etmelisiniz. milletin ağzı torba değil ilanihayetinde.

    - çocuklar hala bayram paralarıyla mercedes kiralayıp muziğin sesini sonuna kadar açıyor.

    - çingene mahallesi - sulukule, diye bir şey kalmadı, hepsine para verip gönderdiler, toki site yapacakmış ve hakan şükür'den semra özal'a bir çok isim şimdiden daire almış bile.. biz bilmezük öyle duyduk!

    - maço'nun yerinde her cuma öğle yemeği hala bedava..

    - türkan şoray'la ya da sibel turnagöl ile veya sibel can ile aynı okula gitmiş olduğunuz gerçeği bir gün onları sokakta görmeniz ile anlam kazanır.

    - vefa'da sıcak leblebi ile boza içmek size dünyanın diğer zevklerinden daha makul gelir.

    - universiteye gidebilen çok az arkadaşınız olur, evlenip çoluk çocuğa karışan ise yüzlerce.

    - apartman duvarlarında;

    20 yaşı doldu
    ömer asker oldu
    aramasın gözler
    o şimdi asker

    minvalde şiirler, şarkılar görebilirsiniz, korkmayınız belediyemiz çalışıyor.

    - hikmet gündüz muhtarlığımızın yılmaz bekçisi olmaya devam ediyor.

    velhasıl karagümrükte hayat güzel gidiyor...
  • semt , osmanlı döneminde ,edirnekapı civarında ,kara surlarının girisinde kente karadan giren mallari denetlemek için kurulan "gümrük" idaresinin adina bu adi almistir
  • eskilerin "delikanlı" yetiştiren semti.

    babadan karagümrüklü biri olarak eski ile yeninin karşılaştırılma muhabbetlerini çok dinlemişimdir. burada esnaflık yapan ve sonra işi nedeniyle buradan ayrılan bir abimizin kabadayı bir kardeşi** bir gün tophane'de bir kavgaya girer. tek başına sekiz kişiyle kapışır. kavgada tahta sandalyeyi birinin başında parçalayıp tahtasını da bir diğerinin başına akşeder. o akşam karagümrük'te kahveye* geldiğinde ise kimse yüzüne bakmaz. yaptığının delikanlılığa sığmadığını anca anlar.
  • yine şampiyonluğa yürüyen klüptür, 3 yılda bir şampiyon olur 5 yılda bir küme düşeriz. türkiyenin en kolay şampiyon olabilen, en rahat küme düşebilen klübü.
  • çocukluktan itibaren hiçbir sosyal altyapıya sahip olmayan ailelerin doğurdukları çocukları 1 yaşından itibaren sokaklara salması sonucunda manyak ve kaybedecek birşeyleri olmayan insanlar ,serseriler , psikopatlar yetiştiren acayip bir semttir. bu kadar cahil ve faydasıs olunmaz. kendini yetiştirebilmek gibi bir içgüdüye sahip olmayan insanlar da tüm hayatları boyunda saçmalayıp dudurlar burada , adam keser , kavga eder , küfür yağdırır , caka satarlar. bir de karagümrükten tanıdığı olup da dayılanan tipler vardır onlar daha bir özürlü olurlar.
    5 yaşında sokakta oynayan (ya da oynama adı altında neler yapıyorsa) bir çocuğun ağızından aklınızın ucuna gelmeyecek küfürleri duymanız çok olasıdır. daha çükünün nerde olduğunu bilmeyen küçücük çocuklar , ana avrat düz giderler , içler acısıdır. yazıktır..
  • yaşamadığım ama çok sevdiğim, sokak sokak bildiğim semt. her şeyden önce surun içindedir, tarihle iç içedir, esnaf ruhu hala yaşar, ulaşımı kolaydır. evet biraz kavgası gürültüsü vardır ama burada ki hayat gerçektir: kavgası, sevgisi, bağırtısı çağırtısı, her şeyi ile o bizim kendimize özgü semt kültürümüzü yansıtır. herhangi bir kahveye girdiğinizde başka hiçbir yerde duyamayacağınız esprilere, yorumlara, şakalara şahit olursunuz.

    velhasıl karagümrük'ü, yeni kurulan, ruhsuz beton yığını semtlere bin kere, milyon tercih ederim.
  • karagümrük deyince benim aklıma anneannemin evi gelir. atikali hamam sokak, bilmem kaç numara... istanbul deyince de öyle. nedeni basit: yaşanmışlık.

    gece vakti olur da çıkmışsanız sokağa... hissedersiniz üstünüze çöken kasveti. sokağın ışığıyla karışık kömür kokusu. az ilerleyince mahallenin erketeleri bekler köşe başlarında. köşeler hep aynıdır aslında. bir değişen o çocuklardır. her yeni nesil, yeni yüzler.

    işte, yolda düz yürüyemez insan. ılık, sarı ışıklar bir şeyler fısıldar kulağına. anlattıkları hikayeler gerçektir. gerçeği bir şekilde tenini dağlar. kokusunda duyarsın. köz, kömür kokusu, dandik kalite. annemin genç yaşında kıçına yapışan sobanın zımbırtısı. metal, sıcak. hep aynı kömürden yanandır.

    o ara ayşen teyze iner merdivenlerden. ananemin evi apartmanın ilk katı, kapı yanı. mektuplarına bakmaya gelir ayşen teyze. o zamanlar daha ergen. gönlü adamın birinde. adam evli, çocuklu. söylememiş ama başta. ayşen teyze yıllar boyu mektubunu beklemiş, yazmış, sevmiş deli gibi. ayşen teyze'nin abileri var, bir de babası. muhafazakarlık diz boyu. o sebepten para yerdirmiş postacıya da. mektup gelirse direkt ona versin diye. cümle alem bilirken, bir abileri bilmemiş. kurtarmış paçayı. ara sıra dedem sorarmış ¨abla ne oldu senin şu öğretmen...¨ çat donundan çıkartırmış son mektubunu. ¨şevket abi al bak burada¨ diye. ¨ilk fırsatta gelip alacak beni...¨ adamın foyası ortaya çıkınca da sineye çekmiş. ama ömrü boyu, evlenmemiş de. kim bilir neresinde kalmış yarası..?

    büyük teyzem kocaya kaçtığında oradaymış. bir üst katta. dayım hastaneye kapatıldığında da. ben doğduktan on beş dakika sonra indirmişler bedriye teyze'nin kayınvalidesinin naaşını. gecenin son vakti son nefesini vermiş zaar. ayşen teyze, ben anneannemin evine yumuşak iniş yaptığımda bakmış bana, demiş ki ¨şerif bu sana benziyor.¨ şerife, teyzelerimden olur. ilk doğduğumu duyunca anneannemlerde uyuyormuş. anneannemler benim peşimde, urfa'da. tam sevinecekken duymuş ki teyzem, merdivenlerden merhum inmekte. sonra telefonda heyecanla sorarken, metimi duymuş:¨ dünyanın en güzel bebeği... ¨ merak etmiş çok. istanbul'a geldiğimde kırk günlükmüşüm. koşa koşa gelmiş havaalanına. küçük kardeşinin ilk bebeği... kendince kıymeti var elbet. e herkesler de övmüş güzelliğimi. gördüğüyse kurbağa yavrusu gibi bir şey... hiç bizden birine de benzemiyor. kara kuru bir şey. eve gelmişim, ertesi gün komşular damlamış tebriklemeye, belki de bir o kadar gıybetlenmeye. işte ayşen teyze ile bedriye teyze de oradaymış. demişler ki ¨şerif bu sana ne çok benziyor.¨ teyzem artık ne hissettiyse soluğu kapalıçarşı'da almış. ilk küpelerimi o onun hediyesi. kulağımı da günlükken delmiş. maksat güzelleştirmek kurbağacığı. elinden geldiğince uğraşmış. hala daha uğraşıyor sağ olsun...

    annenemin kötü olduğu zamanlar, son bir yılı bacakları yara içinde. anneannem de ayrı bir olaydı bence kırk yıl boyunca ayşen teyze gibi. belki de bu yazının konusu o olmalıydı. ayşen teyze hastalık da sağlık da hep oradaydı ama. kapıyı tıklatırdı, ¨kocakarı iyi mi, bir ihtiyacı var mı?¨ diye. biz oradaysak da bir sigara içimi uğrardı, muhabbete. bazen dayanamaz eski günlerdeki gibi bir fıkra anlatırdı. alabildiğine belden aşağı. gülersek devam ederdi. gülmezsek de... ardı ardına anlatırdı fıkralarını. olur da bedriye teyze oradaysa, utanır ¨ utanmıyorsun da ayşen¨ derdi. o ise kıs kıs gülerdi. bilirdi. sonra da abdesti bozulmadan namaza kaçardı. beş vakit namazındaydı.

    zamanında dikili taş mı, kız taşı mı bir yerlerde dükkanı vardı. karagümrük'te, mahallede hayrı geçmedik insan yoktur. altında arabası, kimin ne ihtiyacı olsa koşardı. ilk felcini geçirdikten sonra dükkanı kapatmak zorunda kaldı. araba da kullanamaz hale geldi. bir kolu, bir gözü ıskartaya çıktı zira. malulen emekli oldu. aşık olduğu adamın kolpalığını öğrendiğini kendi anlattıydı bir kere, ¨bir şişe vodka aldım, başladım merdivenlerde içemeye. dükkanın önünde diye..¨ zaten o sigarasını yakıp anlatmaya başladı mı karagümrük duman olurdu.

    anneannem merak ederdi ev arkadaşımı. son vakitleri işte, şanına yaraşmaz ama hatca'nım yorgan döşek... o ara ev arkadaşımla gittik ziyaretine. ayşen teyze de oradaydı. önce falımıza baktı, sonra da bir kurşun döktü nazarımızı aldı. o ara işte iki sigara arası tüm hikayesini anlattı. yine bir ağırlık çöktü gönlümüze. otobüs aldı götürdü belki beşiktaş'a, ama ağırlığı kaldı geri.

    anneannem zamanı gelince öldü. az mevzu yaratmadı sağ olsun. ama şimdi düşününce ondan önce veya sonra ayşen teyze, hep kol kanat gerdi hepimize. annemle, teyzemlere kardeşlik etti. karşılıksız.

    evine misafir almayı sevmezdi ayşen teyze. kirlenmesin isterdi, takıntılıydı. onca yıl ne bayram ne seyran çıktığımı bilmem. ama anneannem ölüp de buzdolabı bana gelip diğer eşyaları dağıtıldığı süreçte ne zamanki bizim kız kardeşler o eve gelse, boş geçmeden her öğün eve alırdı. doyurmadan da burnumuza kadar bırakmazdı. rizeliydi. muhlamayı ilk kez ondan gördüm uygulamalı.

    sevdikleri vardı, sevmedikeri. ama ayırmadan yardımlarına koşardı. sonra da gelirdi gıybetleri yapardık ince yollu.

    anneannemin cenazesini kaldırdığımız vakit ¨ne yapacağım ben.¨ dedi. ¨şu dünyada bir kapım daha kapandı...¨

    aynı şeyi ben de tekrar ediyorum bugün kendi kendime... kapılarımdan biri daha kapandı. fatih camii'nden geçmek bu denli dertken, dahası da eklendi. ama anneannemin mevlidinden de şöyle bir an hatırlarım, teyzemin bir arkadaşı daha orada. frapan bir kadın. alabildiğine bakımlı. en az on yıldır tanışıyorlar ayşen teyze ile ama gece-gündüz kadar farklılar. mevlit başlamak üzere, biz tanıdık kesim arka odaya geçtik. teyzem, arkadaşı ve annemin bir grup solcu arkadaşı var ortamda. solcu ablalar konudan bağımsızlar. sadece vicdanen oradalar. onca yıllın hissiyatı... diğer odaya sığmamış olmak sorun da değil. ayşen teyze bir an keyiflendi, bilmem neden. gönül teyze o yaz üçüncü kez mi me evlenmiş. ¨kız gönül ¨ dedi ayşen teyze. ¨evlenince bir akıllanmışsın...¨ sataşıyor sadece. belli. gönül teyze de anladı anlayacağını. ¨orospu ayşen¨ demesine kalmadan arka odada ¨essaaalmın...¨kur'an başladı sustuk. gözüm ayşen teyze'ye takıldı o ara. hala pis pis gülüyordu. zaten gülünmeyecek gibi değil. öyle bir zamanlama yok.

    biz dostluğu, ahbaplığı, komşuluğu, ne varsa insana dair ondan, onlardan gördük. gördük de öğrendik. ne mutlu azıcık da olsa insanım diyene.

    velhasıl kimse bilmez sevgili sözlük dünyamızdan ayşen teyze geçti gitti. acısıyla tatlısıyla. anlatılmışıyla anlatılmamışıyla. umarım ki devamı gönlünce olur. aksine dayanamaz ne de olsa. ama bu dünyadan bir ayşen teyze geçti. imkanı, tarifi de yoktur.
  • muhtemelen osmanlı'da mevcut olan bir gümrük türünden adını alan semt. osmanlı'da kara yoluyla yapılan ticaretler için kara gümrükleri diye bir müessese vardı. bu tip gümrükler iç ticaret için oluşturulmuştu. edirnekapı (zaten adı üstünde edirne yolunun başlangıcı), tarihi yarımadanın giriş noktası olduğuna, gümrük resminin (vergisinin) burada toplanması akla çok yatkın geliyor.
  • gün itibari ile üç kamyon polisin bulunduğu, bir adet tomaya da ev sahipliği yapan istanbul'un en eski yerleşim alanlarından birisi.

    dün akşam güneydoğu kökenli tedarikçiler ile "yerli" malları arasında bir gerginlik hasıl olup da bir otomobil linç edilmişti. bugün sabahtan beri semtin üzerinde uçan polis helikopteri ve sokak aralarında artistlik dönüş becerileri ile yunuslar gezinmişti. akşam üzeri köşedeki çeşmenin orada ve sultan mahalle yol ağzında iki yığın oluşturuldu.

    sanıyorum siyasi bir durum söz konusu. aksi halde her gün kilolarca uyuşturucunun döndüğü, istanbul'da uyuşturucunun diğer namlı ilçelere buradan dağıtıldığı yıllardır bilinirken böyle bir operasyon günaşırı yapılmalı hani.
hesabın var mı? giriş yap