• kalvinizm'e gore insanlarin ozgur iradesi yoktur*. kotu veya iyi olmayi insanlar secmez. bi insanin cennete veya cehenneme gidecegi dogdugu an bellidir.*
  • kalvinizm, gunumuz protestan dunyasinin ikinci ekolunu teskil eder. bir diger adi reforme hristiyanlik'tir. akimin kurucusu ve oncusu olan john civin, siki bir dini tecrubeden gecmiş fransiz asilli, ilahiyat sahasindaki yazilariyla taninmis bir kisidir. o'nun amaci mevcut hristiyanlik'ta reform yaparak dini baslangictaki, asil haline kavusturmaktir.
  • para kazanmanın, birikim yapmanın sevap; paylaşmanın, fakirlere yardım etmenin günah sayıldığı mezhep. zira fakirler, günahkar oldukları için fakir kalmıştır. kazanılan para ve edinilen mülkün fazlalığı, cennete gitmekle doğru orantılıdır bu mezhebe göre.
  • 18. yüzyilda hollanda, ingiltere, isvicre ve hohenzollern tarafindan yönetilem almanya'da modern kapitalizm'in baslamasina ön ayak olmus dini akim. calismanin erdem sayildigi, bosa zaman gecirmenin büyük günah oldugu, lüks tüketimin yasaklandigi, cok calisip az tüketmenin emredildigi bir dini akimdan baska birsey beklenemez.
    (bkz: max weber)
    (bkz: the protestant ethic and the spirit of capitalism)
  • kutsal bilgi kaynağı'nda "üretim biçimlerinin kültürü şekillendirdiğini ileri süren marksist tezlerin tersine, üretim biçimlerinin kültür tarafından biçimlendirilişine emsal olan inanç" denmiş ama tarihte böyle sebep-sonuç ilişkisinden kopuk, tekil bir emsalin varlığı mümkün değildir. kalvinizm, sınıf mücadeleleri içinde boy vermiş ve burjuvazinin ihtiyaçları ile uyuşmuştur.

    kalvinizmin doğmadan evvel, feodalizmin kabına sığamayan burjuvazi, bir bakıma avrupa'nın en büyük feodali olan katolik kilisesine karşı mücadelesine dolaylı yollardan başlamıştı. bunun kökünü; -üretime koşut bir şekilde- öznenin, kullandığı nesnenin sırlarını çözmeye başlamasında bulabiliriz. biraz daha somutlaştırırsak, nicedir nesneler üzerinde sınai üretim uyarınca bir hakimiyet kurmak isteyen burjuvazi, kendi gelişirken bilimin gelişmesine de fayda sağlamış ve tabii ki bundan faydalanmış; bu sebeple bilim ve kilise, feodalizm-burjuvazi mücadelesi uyarınca -yine üstyapının nispi otonomisini unutmadan- karşı karşıya gelmişlerdi.

    burada feodalizmin ve o zamanki katolikliğin gerçek manada ne olduğu sık sık unutulduğundan ve biz okurlar da her zaman taraflara tek bir kavramın bayraktarlığını yakıştırdığımızdan, kalvinizmin durumu zor anlaşılır. görünüşte bir kadercilik olan kalvinizmle burjuvazinin yükselişinin ve nesneler üzerinde hakimiyet kurma isteğinin nasıl bir ilişkisi olabilir? başlangıçta radikal gözüken lutherciliğin nasıl yenildiği ve zamanla köleleştiren bir mutlakıyet aleti hâline geldiği düşünülünce, muhtemelen hem bu luthercilik'ten doğan kalvinizmin çelişkili yapısı hem de burjuvaziyle bağı anlaşılır. kalvinizmin önerdiği durmadan çalışma, mülk edinme gibi kavramlar; tarihe gömülmekte olan bir üstyapı kurumunun -doğrudan, somut anlamıyla "kilise"den çıkmış olmasa da, geleneğe bağı sebebiyle aslında "kilise"nin, veya bir yanının diyelim- değişen maddi ilişkilere göre yeni bir pozisyon edinme çabasıdır. katolikliğe karşı, bir anlamda dinin yıkılması değil, dünyalaşması teklifini sunan bu çıkışa kalvin'i iten şey tabii ki tarihin kendisiydi. lutherciliğin önerdiğinin yanında ağırbaşlı bir sentez gibi gözüken; ama hristiyanlığın özü kadar bile eşitlikçi olamayan kalvinizm, öyle tuhaf bir kaderciliktir ki, insanları doğuştan zaten belli olan akıbetlerinin nişanlarını dünyada ve çalışarak edinmeye sevk eder. evet, bir oksimorona, "eylemsel çileciliğe..." neden? çünkü kalvin ve kalvinizm gözünü, coğrafi keşiflerle dünya algısının değiştiği ve aynı zamanda yeni hammaddeler elde edildiği, pazarların genişlediği; şehirlerde ticaret burjuvazisini palazlandıracak kadar bir üretim çılgınlığının yaklaştığı günlerde açmıştır. tüm bunlara bir çalışma telaşının eşlik etmemesi düşünülemez. elbette hepimiz gibi kalvinizm de çevresinden ne duyuyorsa onu tekrarlayacak bir çocuktu. daha da ötesi bu şartlar ve çalışma telaşı altında bir burjuva ideolojisi olarak büyüyüp yetişti ve "alman lüterciliği, prenslerin elinde uysal bir araç olurken, kalvincilik, hollanda'da bir cumhuriyet, ingiltere'de ve özellikle iskoçya'da, etkin cumhuriyetçi partiler kurdu."**cümledeki kişileştirmeyi açmayı lüzumlu görüyorum, cumhuriyetleri ve cumhuriyetçi partileri kuran kalvinci burjuvalardı, kitaplarda sözcükler bütünü olarak duran kalvinizmin * değil.*

    yazının sonunda nutuk atmadan olmuyor: bir fikri, inanışı, sanki ezeli imiş ya da birden gökten inerek üretim ilişkilerini değiştirmiş biricik emsal saymak; tüm tarihi, kavramların ve fikirlerin tarihine indirgeyen ve bu çağ insanının düşmeye artık hakkının olmadığı türden bir yanılgıdır. bu da okuyucunun gönlünü okşayacak bir retoriğin ötesinde, bir çağrı olarak burada dursun.
  • sanırım akımın en yoğun hissedildiği iki ülkeden biri isviçre. bir diğeri ise gözlemlediğim kadarıyla almanya. fakat işin ilginci isviçre'de kalvinizm dini bir mezhep olmaktan çıkıp, insanlar için kapital bir öğreti olmuş; ve bu yolda mutasyona uğraya uğraya giderek büyüyor. öncesinde ise tam anlamıyla kalvinizm için en önemli dini vecibe para kazanmak, çalışmak ve üretmek.

    mutasyon demişken; insanlar ciddi anlamda lüksün özgürlük olduğunu düşünüyorlar, ya da bu bahsettiğim öğretiler(!) neticesinde bu sonuca vardılar. eğer vardıkları sonuç gerçekten bu ise bu adamlar olayı çözmüşler. en azından üzerine kafa yormuşlar denilebilir. fakat işin temelinde zaten lükse, aşırıya para vermemek var. ve en azından benim yaptığım çıkarıma göre isviçre'liler gidişattan çok memnun değiller. çünkü genç nesil ultra kapital bir kafada. yani müthiş derecede zengin olmak var kafalarında. bu da uzun vadede toplumun temel mentalitesine epey aykırı.
  • "cennete giden insanlar önceden seçilmiştir. onlar dünya'da kendilerini fazla para veya fazla üne sahip olarak gösterirler." anlayışının olduğu mezhep.
  • (bkz: max weber)
  • jean calvinin ortaya attığı dini düşünce sistemi. fransa, isviçre hollanda ve macaristan da 16. yy dan sonra yayılmıştır.
  • islam'daki çalışma ahlakına uygun değildir. islam'daki kadercilik anlayışıyla(pre-determination) protestan kadercilik anlayışı arasında (pre-destination) farklar bulunmaktadır. kalvinistlerde kader anlayışı tanrı tarafından getirilse de yalnızca öbür dünyayı ilgilendiriyordu insanlar sadece bu dünyada tanrı'ya yaraşır sade ve rasyonel bir hayat sürerek ve bunun somut göstergelerini çalışma hayatlarında da sunarak kendilerini kanıtladıkları ölçüde tanrı'nın seçilmiş kulları oluyorlardı. islam ahlakında bu dünyanın çalışma hayatını düzenleyen böyle bir "çalışma hayatı etiği" bulunmamaktadır.
hesabın var mı? giriş yap