aynı isimdeki diğer başlıklar:
  • bu yaz haziran ayı başında ordaydım. buralarda tatil yapacaklar için izlenimler geliyor:

    1. yukarıda diğer arkadaşların da belirttiği gibi burada ingiliz nüfusu çok fazla. edindiğim bilgilere göre 3000 nüfuslu kalkan'ın nüfusu, 150'si yerleşik ingiliz'lerden 150'si de dönemsel olarak kalkan'a daha önceden satın aldıkları yazlık evlerde tatil yapmak üzere gelen ingiliz vatandaşlarından; geri kalanı da zaten yerleşik esnaf, işletmeci, turizmciler sabit olmak üzere yine çoğunluğu ingiliz olan turist güruhundan oluşmakta. şöyle örnek vereyim, oturduğumuz bir restoranda restoranın işletmecisi bize bu sezon restoranlarına gelen ilk türk çift olduğumuzu söyleyip, geçen sezon restoranlarında toplam türk masa sayısının 4.5 ayda sadece 5 masa olduğunu anlattı.

    2. kalkan'da plaj kavramı genelde "platform" olarak adlandırılmakta. yani kumsuz, bir koyun köşesine atılan şezlonglar şeklinde hizmet veren "plaj"lar manasına geliyor bu "platform" plajlar. şahsen bu tip plajlar beni pek açmadığı için biz kalkan halk plajı'nı tercih ettik. bu plaj kemer'deki plajlar gibi uçsuz bucaksız olmasa da kum ve çakıl barındırması ve "platform" plajlara göre daha büyük bir alana sahip olması açısından daha cazip. plajda 7 tl'ye 2 şezlong 1 şemsiye kiralamak suretiyle gün boyu takılabilirsiniz.

    3. restoran konusuna gelecek olursak, kalkan restoranları resmen pahalı (en azından benim için). bir öğün yemek için kişi başı bir içecekle birlikte minimum 20-25 tl'yi gözden çıkarmak durumundasınız. hoş bu fiyatları sterlin hesabına vurunca fiyatlar ingiliz kardeşlerimize bayağı uygun gelmekte. ingiliz nüfus baskın olunca da haliyle yeme-içme konusunda ucuz yollu alternatif bayağı azalmakta. ptt'nin orda bir aile tarafından işletilen odak restoran nispeten fiyatlarının uygunluğu ve yemek kalitesi açısından hoşumuza gitti diyebilirim.

    4. kalkan'da genelde oda-kahvaltı şeklinde hizmet veren otellerin (pansiyonların) fiyatları değişmekle birlikte günlük kişi başı 40-50 tl'ye temiz bir yerde kalınabilir. biz şehir merkezine 1 km kadar ötede kalamar yolu üzerinde ekinhan otel'de kaldık. otel fena olmasa da sahibi biraz ukala. "kalkan kalitedir, burda pek türk olmaz, ingiliz mekanıdır, kaş daha yurdum insanı yeridir, sizin ne işiniz var burda, tıss tıss tısss" edalarında takılan bir tip. neyse tabi bu ve benzeri adamları takacak değilsiniz heralde tatiliniz boyunca. sittiredip işinize bakacaksınız.

    5. özetlemek gerekirse kalkan'da pek bir cacık yok. amma ve lakin, kalkan'ı kritik kılan şey patara (plajı), kaputaş plajı, saklıkent gibi görülmesi mühim cazibe merkezlerine olan yakınlığı. kalkan'ı durağınız olarak kabul edip bu yerler mutlaka görülmeli. biz ne yaptık? kalkan'da 2 gün kaldık. ilk gün kalkan'ı biraz keşfettik. 2. gün kaputaş ve patara'ya gittik. 2 gece bitti. son gün sabah'tan saklıkent'e gidip saklıkent sonrası fethiye - ölüdeniz bölgesine devam ettik. fethiye - ölüdeniz bölgesi mi? belki sonra...
  • yaşadıkları ile yaşamak istedikleri arasında hep farklılık olmuştu. çocukken anlam veremiyordu bu “nedensiz farklılık”lara. büyüdükçe bazı şeylerin kontrolü dışında gelişebileceğini öğrendi. her şeye gücü yetmiyordu. bir yerinden tutsan bile bir yerden mutlaka açık oluyordu. ama istediklerinden vazgeçmesine neden değildi bu; artık nedeni anlaşılmış “nedensiz farklılık”lar. aslında hiçbir şeye gücü yetmiyordu. ayrılmak istemediği her şehirden ayrılmak zorunda kaldı, gitmek istemediği bir sürü yere gitmek zorunda kalırken hep gitmeyi istediği yerlerin de çoğuna gidemedi.

    sevilmek istedi. insanların onu sevmesini istedi, sevmeyenler de olsa bile en azından iyi birisi olarak anılmayı istedi her zaman. “iyi bir insan ama sevmiyorum bana ters geliyor” desin en kötü söyleyen onun için istedi. sevilmiyorsa bile bunun sebebinin kendisi olmadığını düşünmeyi seviyordu çünkü.

    gittiği gezdiği yerlerde genelde insanlar sevdi onu. başlarda gıcık oldular bazen her yeni gelene olunduğu gibi. sonradan o gıcık olanların çoğu onunla arkadaş oldu, hatta dost oldu. her zaman çaba gösterdi kabul edilmek ve sonra sevilmek için, gittiği yerlerde. bazen çok zorlandı, bazen kendini küçük düşürdü. çok kırıldı bazen ama insanları kırmadı asla. bazen kendi kurallarını çiğnedi, bazen de insanların kurallarını çiğnettirdi.

    sevilmeye çalışmaktan sevmeyi unuttu. ailesi; annesi babası da aynı gayretler içinde çocuklarını atladı belki de. ya da onlar onun kadar şanslı değildiler. onun kadar kabul edilmediler ve etkilerini çocuklarına gösterdiler. çok sıcak bir aile olmadı özel anlar dışında onun ailesi. iyi bir aileydi, hatta vericilik açısından belki de dünyanın en mükemmel ailesiydi. “yemeyip yediren, giymeyip giydiren” tabiri yakışıyordu anne ve babasına. karşılığını da her zaman vermeye çalıştı o da. ama 20 yaşlarına gelene kadar da ne annesine anneciğim dedi ne de babasına babacığım.

    sevilmek için harcadığı çaba sevmesin kalkan oluşturdu. çok bilmiyordu sevmenin nasıl bir şey olduğunu. öğrenmek için ilk fırsatında hedefi ıskaladı, yanlış insana açtı kalbini ama daha çok toydu ve kolay atlattı. en azından atlattığını sandı. 18 yaşında onu sokakta başkası ile el ele gezerken gördüğünde anladı atlatamadığını. ama olsundu, içine attıkları sorun yaratmamıştı ona hiçbir zaman ve sandığına bir hatıra; bir insan daha kilitledi ilerleyen günlerde.

    üniversite bambaşka bir dünyaydı onun için lojmanların dışında, insanların gözlerinden uzakta olmayan, büyük şehir yaşantısı gözlerini kamaştırdı. ailesinden uzakta, baskı sandığı ilgiden uzakta, ailenin sıkıcı dediği kurallarından bağımsız bir hayattı önünde uzanan. bu olanlar istediği şeyler arasındaydı, istediği şehirde, istediği bir bölümü okuyordu, bu da demek oluyor ki bir bucuk milyon insan arasında mutlu olan yüzde beşlik dilimin içerisindeydi. bir de kendi evinde kalabilseydi mükemmel olacaktı ama o olamadı. iki yıl yurt hayatı sürdü. ilginç bir şekilde de hoşuna gidiyordu bu yaşantı. otelde kalmak gibi yemeğini dışarıda ye odana gel elbiselerini çıkart elini yüzünü yıka. hiçbir şeyi toplamak zorunda kalmadan yat ve uyu. sabah okul için uyan, canın istemiyorsa uyanma nasılsa seni sevenler atar imzanı.

    ama istediği her şey olmuyordu hemen. altı kişilik odada kaldığı dört arkadaşı, okulda sıkılmadan muhabbet edebildiği insanlar vardı, ama bir yalnızlık bir eksiklik hissediyordu içinde. teyzesinin kızı fal bakmıştı ve falda anlatılan özelliklerine göre fena da olmayan birisi girecekti hayatına. bir kız. üniversitede, olabileceği en rahat yerlerden birisinde falda kız arkadaş çıkmıştı. fala inanmasa da etrafında özelliklere uyan insanlara bir göz attı. o ana kadar samimi olduğu insanlara anlattı sonunda aranan kişi bulundu. mükemmel değildi ama beklentilerini karşılayabilecek düzeydeydi, konuştukça da düşünceleri oturdu. artık sevmek için ikinci atışını kullanma zamanı geldiğini anlamıştı. bu seferinde hedefi çok yakınından vurabilmişti. hatta iki yıl dolana kadar da vurduğuna inanıyordu ama bir bulanıklık vardı gözlerinde. bulanıklık geçtiğinde ise hedef tahtası bomboştu. kendini vurduğunu ve yaralandığını fark ettiğinde ise üçüncü atışı deniyordu. ama bu sefer gözleri bulanmayacaktı. bir an bile kırpmayacaktı gözlerini. ama o kadar kasmıştı ki kendini hedefin ne olduğunun bilincini yitirmişti. kötü bir ıska ile sonuçlandı süremeyen ilişkisi. hem bu arada okulunu bitirmiş askere gitmeye hazırlanıyordu. orada istediğinin ne olduğunu ve nasıl hareket etmesi gerektiğini öğrenecek kadar zamanı olacaktı.

    geri geldiğinde artık 25 yaşındaydı. ikinci denemesinde kendine açtığı yaralar artık kanamıyordu ama sızısı hiç gitmeyecek şekilde kalmıştı sanki. biraz zorladığında sevmek için hemen hatırlatıyorlardı kendilerini. farkında olmadan çevresinde kendine uygun olduğunu düşündüğü insanlarla önce aklında yaşadı ilişkilerini. ama aklında çevirdiği filmlerin sonları hep aldatılarak, kandırılarak ya da kişiliğini yitirmiş bir kendisi ile bitiyordu. öyle olmayacaktı, bir şeyler yapıp bir yolunu bulup önleyecekti filmin mutsuz bitmesini. hedefi tutturma düşüncesi hedefin ne olduğu düşüncesinden uzaklaştırmıştı kendisini. sevmek değildi önemli olan, on ikiyi tutturmak ve bu sırada da zorlanmamak istiyordu. imkansız olduğunu hiçbir zaman anlamadı ya da kabul etmedi. bunun bir yolu olmalıydı. sevmesine yardım edecek onu sevebilecek ve incitmeyecek birisi olmalıydı. kendisi kadar sadık ve kendisi kadar ne istediğini bilen birisi.

    artık 26 yaşındaydı. büyük hüsranın üzerinden dört yıldan uzun bir süre geçmişti ve karşısında sevebileceği ve onu sevebilecek birisi vardı. ancak sevilmek de sevmek de yabancı bir histi onun için artık. en kötü en sevimsiz koşullara kendini alıştırmıştı. hal ve hareketleri, düşünce şekli her şeyi sevgisizdi. üstündeki kalkanın her katmanı birer birer kırılırken korkusu artıyordu ama alışmadığı bir şekilde bu korku yumuşak ellerin hassas dokunuşlarıyla geçiveriyordu. en zor aldatılma korkusundan kurtuldu. ama kurtulamadığı ve hala kırılmayan bir kalkanı olduğunun kendisi de farkında değildi. çivili varil gibiydi bu kalkan. dışarıdaki kırmaya çalıştıkça içinde canı acıyor ve bağırtılar, küfürler koy veriyordu. canını acıtsa da bu kalkan onu ana rahmi gibi koruyordu onu. kararını veremeden bu düşüncelerden sıyrıldı ve minibüsten inerek eve doğru başka düşüncelerle koyuldu
  • atesli silahlarin icadina kadar olan donem icerisinde oldukca aktif olarak kullanilmis olan savunma silahi. cok degisik versiyonlari vardir... her ulkenin ya da irkin* kendine gore dizayn ettgi ve kullandigi kalkanlari vardi...

    bence bu aleti en guzel kullananlar romalilar ve persler olmustur.
  • türklerin ismini verdigi 2 baliktan biri. digeri icin (bkz: kilic). savasgan bir toplumuz vesselam.
  • savaşçıların, korunmak için kullandıkları bir alet...
  • bilim kurgu filmlerinde, uzay simulasyonu oyunlarda, uzay gemilerinin lazer roket veya benzeri şeyleri absorbe eden, ve geminin hull ına zarar gelmemesini sağlayan sistemleri, bi süre soora onlar da etkisiz hale gelir o zaman durum zordur.
  • çıplaklıktan uzaklaşmayı sağlayandır.
  • başlığı görünce aklıma kılıç kalkan geldi, sonra kalkan şey geldi de kalkan ilçesi gelmedi. (bkz: bakın bu dramdır)
  • tanım:latince ismi psetta maxima olan yanyüzergiller (pleuronectiformes) takımından, kumlu ve çamurlu zeminlerde yaşayan, 40-50 cm boyunda balık.

    kalkan balıkları yavruyken dişidir. ancak 5 yaşına geldiklerinde birçoğu erkeğe dönüşür.
  • metafor abidesi.asit yagmurundan,bombadan,insandan daha fazla korkmamak içindir bütün bu çirkinligi.
hesabın var mı? giriş yap