• -kalk, dugune gidelim*-

    sarardin uzuntuden, uc gun agladin
    baktim gozlerine sicrami$ halkin gozleri
    incesin
    bardakta bir karanfile benzemiyor inceligin
    serceler sekmiyor hayir, dudaklarinda
    ham demirden bir canakta dovulmu$ otlar olur
    isinmi$ ta$lar olur yazlari geceleyin
    sazlar
    kanimda cicek dagi 'ni vurur
    doldurur oylece goz yerlerimi inceligin

    tenimde iz birakmi$ kar kokusu
    terli, muglak adamlarin hevesleriyle
    harman edilmi$ tenim
    sevincler artirmi$im cicekli
    ve ciceksiz butun daglardan.
    sarho$ken bagrima akitilan yildizlar
    ozumu cekip ayirmi$ avuntulardan.
    $imdi sana bakiyorum, kalabalik gozlerin
    aglamasan bizi utandiracak sanki dunya
    valentina tere$kova
    ve cekik gozlu kadin komandolar
    cunku uc gun beslendiler senin gozya$larinla.

    sen aglarken azigimiz cogaldi
    elledik halkin agrilarini cesurca
    aglamasan
    ko:k inatla kavramiyor topragi
    bo$ umutlar icinde pervasiz buyuyor kir
    agliyorsun ihanete kar$i $avkiyor picak
    bir picak ki sevgilim, surmene i$idir.

    bir $ehrin uzak semtleri gibi gozlerin
    uzgun, kara, ayaklanmaya hazir
    ben yaralar ku$anip katilirim onlara
    onlara katilirim yedek mermi ve $arkilar alarak
    seni alirim sonra her bir yanim cagildar
    bir oyuna kalkariz sikilmi$ yumruklarla
    yazariz duvarlara firtinali yazilar.

    bir gun burda, bu kalktigimiz yerde
    kendini ya$amakla ta$iran bir gune$ kabarcigi
    zonklayan bir atardamar oldugu anla$ilir
    el tutmu$ cocuklar ki o zaman
    senin gozya$larini heyecanla kapi$ir.

    ismet ozel / 1969

    *anamin uyu$mu$ ayagini harekete gecirmek icin soyledigi soz.

    ic. "erbain" , $ule yayinlari , 10.b., istanbul-nisan 2000, s. 138-140.
  • ismet özel'in bir şiiri..

    annesi uyuşmuş ayağını harekete geçirmek için söylermiş bu cümleyi.

    mazot şiirinin ismiyle aynı amaca yönelmiş bir isim gibi.
  • kapışmak için göz yaşlarını heyecanla beklememizi sağlayan ismet özel şiiri.
    ''şimdi sana bakıyorum kalabalık gözlerin
    ağlamasan bizi utandıracak sanki dünya
    valentina tereşkova
    ve çekik gözlü kadın komandolar
    çünkü üç gün beslendiler senin gözyaşlarınla.''
  • ---
    "karı kısmısına * gövyüzünde * düvün* var deseler, merdimen * dayayıp çıkmak isterimiş."
    ---
    *
  • kurtlarini dokmek* isteyen ve bir yakininin dugununde bu emeline ula$maya karar veren bireyin, daha sonra "oturmaya gelmedik" nidalariyla bunaltmayi gozune kestirdigi birine yapacagi teklif turu.
  • ismet özel’in şaheserlerinden sadece biri.

    ağlamasan bizi untandıracak sanki dünya. valentina tereshkova ve çekik gözlü kadın komandolar çünkü üç gün beslendiler senin gözyaşlarınla

    ...el tutuşmuş çocuklar ki o zaman senin gözyaşlarını heyecanla kapışır.
  • tenim muğlak adamların izleriyle lekelendiğinde, gözyaşlarım serçeleri üç gün beslediğinde, azığımızı arttırdığında, bir gece yarısı şakaklarımdaki damarlar atarken, hiç ağlamamış gibi ağlarken, dinlediğim şiir, bana intiharı anımsatan, ismet özel'e ait.

    insan, nasıl oluyor da her seferinde aynı kuyuda buluyor kendini bilmiyorum. bazı insanlar özenle bizi kuyuya atmak için gönderilmiş dünyaya sanki. tuhaftır ki şimdiye dek de kuyudan bizi kurtaracak ipi de hep onlar uzattı. ben reddettim o ipi tutmayı artık, zaten kuyuya düşüşlerimde de canım daha az acımaya başlamıştı. ipten tutmuyorum artık diye kendimi suçlamaya dahi başlamıştım. bu suçlamaların sonu, onların artık ipi de bırakmasıyla, ipi hiç uzatmamasıyla sonuçlanacakmış meğer. beni hep kuyuya hapsetmek istiyorlarmış meğer.

    nasıl oldu da ben çocukluğumdan beri asla birine güvenebilmeyi öğrenemedim. nasıl oldu da hep yanlış insanlara güvenme gafletine düştüm, hep bu muğlaklığın içinde buluverdim kendimi. nasıl oldu da sarardım üzüntüden, üç gün ağladım.

    çocukken, vaktin nasıl geçtiğini unutup kuzenimle salıncağa bindiğimiz bir gün çok mutluydum, delicesine. annemlerse hazırlanıp arabalara biniyormuş o sırada eve gitmek için, her yerde bizi aramışlar. halamlar, teyzemler, amcamlar, koca bir kalabalık. ablam gelmişti bizi çağırmaya, her yerde sizi aradım dedi. apar topar gittik bizi bekleyen koca kalabalığa.

    babam hiçbir şey sormadı, ilk defa tokat attı bana o gün. belki son, bilmiyorum, hatırlamıyorum. ama tokat attı. sert bir tokattı. bütün kalabalığın ortasında. teyzemin gözündeki şaşkınlığı gördüm. annemin beni kenara çekişi. herkesin afalladığı bir an. kalabalıktı gözlerim. belki itiraz ettim. söylendim ya da bir şey söylemedim. hatırlamıyorum.

    şu an geriye dönüp bakınca, her şeyin sebebi o tokat mı yalnızca. salıncakta bizden başka kimse yoktu, deli gibi sallanmıştık. çok mutluydum. ama beş dakika içinde hepsi başıma yıkılmıştı. şimdi de bu yüzden mi, her birine en güvendiğimi, en mutlu olacağımı ummaya başladığım an, bu yüzden mi bir tokat hissediyorum hep yüzümde.

    naptım. ben bunu hak edecek naptım.

    o tokat beni dağların en yüksek tepelerine, çayırların, ormanların ortasına da çıkardı; en dalgalı, en sakin denizlerin üzerine de yatırdı; bir gün bir mezarın başında bileğimi de kestirdi, bacaklarıma çizikler de attırdı, tek seferde beş altı doz ilaç yutmama da sebep oldu. ben bu tokadı hak edecek ne yaptım. ben her seferinde kendime güçlüsün dememe karşılık, her seferinde kendi içimdeki çiçekleri, ağaçları yeşertmeme karşılık, onların başkaları tarafından kopartılmasını hak edecek ne yaptım.

    kaç kez yıkıldım da kaç kez yeniden inşa ettim kendimi. gözlerim kaç kez uzak semtlerine baktı kentin, günlüklerimi kireçburnu sahilindeki boş çöp kutularına attım. kaç kez yaralarımı kuşandım ve savaş açtım yeniden insanlara. kaç kez bıraktı sekmeyi serçeler dudaklarımda. kaç kez küstüm ve yeniden barıştım insanlıkla.

    bana sen bana sinirli misin diye sordular. bu öfkeli halinle konuşmak istemiyorum dediler. hep onlar bütün kırgınlıklarımı öfkeye çevirdiler de, ben kendimi yaşamakla taşıran bir güneşe dönüşmeye çabalayınca buna karşı çıktılar.

    benim gözyaşlarım olmasa, sizin yatacak yeriniz yok bu dünyada. ağlamayacağım artık size. ağlasam bile sizin olmadığınız kentlere.

    yalnız gitmek, gitmek, gitmek. hiç bilinmeyen mezarlıklara, torino'nun bir köyüne, 346 numaralı odaya, po nehrinin kıyısına.
  • devrime ve sevgiliye yazılmış derin bir ismet özel şiiri. kendi sesinden dinlenince daha da güzel.
    "sarhoşken bağrıma akıtılan yıldızlar
    özümü çekip ayırmış avuntulardan. "
  • ismet özel'in, her türlü insanı etkileyebilecek güçteki muazzam şiirinin ismidir. insanı, ince belli eski sevgiliden, kurumak için oturduğu sıcak taşlara; çiçekli dağlardan, şehrin yoruculuğuna kadar hayatının her dönemine savurur.
  • ismet özelin en sevdiğim şiirlerinden.

    bir şehrin uzak semtleri gibi gözlerin
    üzgün, kara, ayaklanmaya hazır
    ben yaralar kuşanıp katılırım onlara
    onlara katılırım yedek mermi ve şarkılar alarak
    seni alırım sonra her bir yanım çağıldar
    bir oyuna kalkarız sıkılmış yumruklarla
    yazarız duvarlara fırtınalı yazılar.
    bir gün burda, bu kalktığımız yerde
    kendini yaşamakla taşıran bir güneş kabarcığı
    zonklayan bir atardamar olduğu anlaşılır
    el tutuşmuş çocuklar ki o zaman
    senin gözyaşlarını heyecanla kapışır.

    kısmını kırpıp çevirip çevirip dinliyorum arada. her satırı harfi sanat eseri
    soundcloud linki
hesabın var mı? giriş yap