• haram yemis mi?
    hukumete yanasip ihale mi almis?
    trt'de dizi ya da program mi kapmis?
    vekil mi olmus?
    kultur bakanliginda pozisyon mu kapmis?
    bunlari gectim, terore destek mi vermis?

    ne yapmis?
    30 yildir ulkeyi kanatan bir yaraya karsi belki saflikla, belki umitlenerek, sahip oldugu imaji kullanip bir seyler yapmaya calismis. kendince cozum icin ugrasmaya calismis.

    ama herkesin her seyi kendileri gibi dusunup yapmasini bekleyen yobaz milliyetcilere gore beyin kanamasindan olmasa, hapishanede zaturre ile olmeyi bile haketmis.

    akp gittiginde neden bir b.kun degismeyecegini gosteriyorlar sagolsunlar

    tanim: bir an once iyilesmesini diledigim turk sinemasinin en buyuk aktorlerinden, tatar ramazan'in efsanevi basrol oyuncusu
  • muhalif duruşunu sergilemekten gram korkmayarak birçok gazeteciyi, köşe yazarını ezmiş, yerin dibine sokmuş sanatçı.

    helal olsun be kadir abi! filmlerindeki delikanlılığın kof değilmiş.
  • ergenekon iddianamesi'nde işkenceci olarak anılan sanatçılardan fatih ürek'in manidar "ben ne anlarım kırbaçtan?", nuri sesigüzel'in amerikanvari "ben vergisi ödeyen bir vatandaşım", hande ataizi'nin ürkek bir devekuşu timsali "benim adım falan geçmiyor, yanlış numara. alo? sen yanlış aradın hemşerim. sen kimi neyi arıyon bu saatte?" gibi açıklamalarının aksine en net açıklamayı bu abimiz yapmıştı:

    - herkese bok atıyorlar!

    hahah. lisedeykene edebiyat dersinde bir kızımız da; ahmet haşim'in merdiven şiirinde geçen "sular mı yandı? neden tunca benziyor mermer?" dizesini, "sular mı yandı? neden tuğrul'a benziyor her yer?" diye okuduydu. net olacaksın.
  • kendisine cocuk ya$tan gelen bi antipatim olan maco erkek
    1990 yılında o zaman icin cok revacta olan bi aktivite olarak mektup arkada$lıgı adı altında yabancı ülkelerden genc kızlarla mektupla$ılıyodu.
    ben o zaman 11-12 ya$larında her erkek gibi gözü kendinden ya$ca buyuk kızlarla arkada$lık yapmakta olan genc heyecanlı aktif bi cocuk olarak bu i$e el attım.
    en ust kom$umuzun üniversitede okuyan oglu sayesinde finlandiya'dan bi arkada$ta bana bulundu. genc kızımızın 20li ya$larında olmasından sebep ya$ımı gizledim. 2. mektupta kızın resim yollamasına ben 11 ya$ında bi cocuk olarak kar$ılık veremiyecegimden mektubun icine kadir inanır kartpostalı koydum.

    kızdan bi daha mektup gelmedi, ben mektup arkada$ı diye bi$iden kimseye bahsetmedim. kadir inanır'ada acayip bi antipatim olu$tu.

    (bkz: entrye ani serpistirmek)
  • ezgi başaran'a verdiği röportajla gerçek hayatta da tatar ramazan olduğunu kanıtlamıştır.

    adam.
  • vaktiyle fadıl akgündüz'ün konut projesi reklamında oynamış kişi. oynamasının çok haber değeri yok. ama reklam filminde gecekondu ailesinin reisini canlandırıyor. arkalarında ise bir duvar halısı var. o duvar halısı ilginç işte. zira hıristiyan sahnesini canlandırıyor.

    film ekibi seti kurarken gecekondu havası versin diye duvar halısı asmışlar, tamam. fakat nasıl bir süreç sonunda bir hıristiyan halısı o duvara asıldı? gerçekten benim gibi lüzumsuz bilgi hastaları için eşsiz bir spekülasyon konusu.

    https://twitter.com/…an1/status/1679025941413081088
  • birçok sanatçı var. barış iyi olur güzel olur vs biraz çiçek böcek yaklaşımı. kadir inanır'dan bu yaklaşımın daha "delikanlı"sını beklerdik en fazla. ama tahlilleri analizleri vardığı sonuçlar beni donanımı konusunda hayretlere düşürmüştür.
    bravo diyorum, bence klasiklar arasına girecek bir röportaj olmuş, sonundaki ezgi başaran'a verdiği ayar da güzel olmuş. elbette ezgi röportajları gereği böyle kışkırtıyor ama inanır'ın lafını hiç çemkirmemesi de güzel olmuş.
    "bu yaşta" bu liberal kafa demişsin kadir abi ama işte proje tuttu, tam da bu yaşa bile varmadan herkes bu neo liberal kafanın tam da içinde.

    haneke'ye bile selam çakmış abimiz. saygılar.
  • bir roportajında şu diyaloğun geçtiği rivayet edilir:
    -kadir bey, acaba hayatınızda hiç dayak yediniz mi?
    -fiziğim müsait değil.
    -...
  • röportajını dikkatle, heyecanla ve şaşırarak izledim.
    neden şaşırdım? kadir inanır'ın çok sağlam politik filmlerde oynadığını biliyordum (tatar ramazan'ı haybeye izlemedik) ama bu politik filmleri dönemin siyasal atmosferine falan bağlardım hep. öyle çok örnek var çünkü. açıkçası, o'nun bu kadar politik olduğunu bilmiyordum. bu da benim ayıbım olsun.
    üstelik anlatmak istediklerini o kadar net, yalın bir dille anlatmış ki; sorunun kaynağını anlamak istemeyenlere daha nasıl anlatılabilir diye de düşünmeye başladım.

    "..eğer sen hakların özgürlüğü ve kardeşliği diye bir vicdana sahipsen, kazandığımız her şeyi adilce bölüşelim diye demokratik yapıdan yanaysan, kürtlere hakkını vereceksin. bu siyasal bir konudur.."

    bu röportajdan sonra kadir inanır'a 2 ayrı cepheden saldıranlar olacak.

    ilk gruptakiler; bildiğin su katılmamış faşistler:
    sen bebek katilini nasıl översin, o'nu "feodal yapıya karşı bölge halkını özgürlüğe kavuşturmak için dağlara çıkan adam" diye nasıl kahramanlaştırırsın, diyecekler. bu gruptakiler bir türk daha üstelik bizi kadir babamız kürtlerin hakkını verelim dedi diye çıldıracak ve ağızlarından irin saçarak aynı teraneleri okuyacaklar.

    ikinci gruptakiler ise; sol komünizm çocukluk hastalığı depreşenler.
    bunlar; herhangi bir sorunun çözümünü çok uzaklara havale edip küçük ama önemli gelişmeleri küçümserler. küçümsedikleri şeylerde kendi çözümüne uymadığı için eleştirecek bir şeyler de mutlaka bulurlar.

    bunlar arasında; "kadir inanır'a akp'den veya başka bir yerden öcalan ile ilgili algıyı değiştirmemiz gerek, konuşma sırası sende diye talimat gitmiştir." diyeni mi ararsın, yoksa "ahmet kaya'ya çatal-bıçak fırlatılırken neredeydin, şimdi mi aklına geldi" diyeni mi.

    bu ikinci gruptakiler birinci gruptakilerle, yani faşistlerle aynı kefeye sokulmasalar da neticede aynı madalyonun iki yüzünden biri oluyorlar. biri hiç çözüm istemediği için çözümü engellerken, diğeri de çözüm isterken çözüm için atılan adımları baltalıyor.

    kürt sorununun nasıl çözüleceği ile ilgili "oraya 2 tane daha fabrika yapalım"dan "ayrı devlet"e kadar milyon tane çözüm önerisi ortaya konulabilir, tartışılabilir. bence, gerçekten çözüm isteniyorsa bu çözüm önerilerinin hepsinde, kürtlerin yaşadığı haksızlıklar ve sorunun kabul edilmesi için türkiye'de bir algı değişikliği çalışması olmalı. bu algı değişikliği çalışmasında da farklı yöntemler denenebilir, tartışılabilir. bir yandan; türklerle kürtlerin aynı emek örgütlerinde, aynı mahalle derneklerinde, aynı sendikada daha fazla örgütlenmesini ve ortak mücadeleler örmesini sağlamak için daha fazla çaba harcanırken, diğer yandan herkesin sevdiği sanatçıları bu konu ile ilgili konuşturmak, sinemacılara film yaptırmak da olabilir.

    nitekim kadir inanır röportajı iyi olmuş. ezgi başaran kendi isteğiyle mi yaptı bu röportajı yoksa talimatla mı yaptı bilmiyorum ama röportajın sonunda hayatının ayarını yemiş.

    "ezgi başaran: ama bunun kriteri zor ve neoliberal politikaya aykırı değil mi?
    kadir inanır: bravo ezgi başaran..bugün çok liberal gününüzdesiniz herhalde. üstelik bu yaşta.."

    "üstelik bu yaşta" diyerek "20'sinde komünist olmayanın kalbi, 40'ında liberal olmayanın beyni yoktur" diyenlere de tokadı çakmıştır kadir baba.
  • yer: ankara esenboğa havalimanı
    tarih: 12 mart 1987

    (istanbul'a bir metreye yakın, ankara'ya yarım metre kar yağdığı günün gecesi. yurtta karayolu ulaşımı felç.)

    uçuşun olup olmayacağı belli olmayan sekiz saatlik bir bekleme sonunda, erzurum'dan gelen thy uçağı diyarbakır'daki yolcuları almış, uçak içinde de bir saat beklettikten sonra, kaptan pilotun "ankara'da pistte şu anda otuz santim kar var, inemezsem adana'ya ineceğim" anonsuyla hareket edilmiş ve kaptan mükemmel bir şekilde esenboğa'ya inmişti. herkes şaşkın yorgun, valizlerini almak üzere terminal binasında ilerlerken,

    "amına koduğumun orospusunun peşinde ne geziyosunuz lan?" şeklinde bir höykürmeyle irkildim. (höykürme daha ağır kelimelerden oluşuyor olabilirdi ama fazlası yok yani). dönüp baktım bu abi. yanındaki bi kaç adamı böyle süslü sözlerle motive ediyor, onlar da "tamam abi" filan diyerek yumuşatmaya, sakinleştirmeye çalışıyorlar. nıç nıç diyerek yürüdüm uzaklaştım.

    aylar sonra gazetede filmin haberinden anladım ki, bingöl'de çekilmekte olan katırcılar filminden dönüyorlardı. uçağa onlar erzurum'da, ben diyarbakır'da binmiştim. o zamanki adıyla yeşilköy'de pist kapalı olduğu için ankara'ya inmek zorunda kalmışlardı. arkamdaki koltukta oturan kar yanığı tenli ve muhteşem sesli afet de ayşegül aldinç olsa gerekti. nası da tanıyamamıştım. iniş sırasında ingilizce bir şarkı mırıldandığını ve inişten hemen sonra da "o ne biçim inişti öyle ya? avuçlarım terledi." dediğini hatırlıyorum.

    allah için, okkalı küfrediyodu ama abi. hakkını vererek böyle.

    yolculuğun en güzel ve en tatlı tarafı ise, uçakta olduğundan haberimizin olmadığı sakıp ağanın, business class perdesini bir anda açıp, pilotun adana anonsu üzerine galeyana gelen yolculara hitaben "adana'ya inersek hebinüz misafirümsünüz!!" diye bağırması ve galeyanın, yerini bir anda alkış ve neşeyle karışık şaşkınlığa bırakmasıydı.
hesabın var mı? giriş yap