• bazen uzaya gonderilen roketlerin de bu hiza ulasmasi/bu hizda gonderilmesi gerektigi dusunulur.. ancak kacis hizi anlik bir hiz, yani eger bir tasi saatte 40000km ile atmayi basarabilirseniz o tas geri dunya yuzeyine dusmez.. fakat roketlerde surekli bir itis soz konusu, o yuzden bu cins bi hiza ihtiyac yok..

    hesabi ise r uzakligindaki kinetik enerjinin potansiyel enerjiye esitlenmesinden cikiyormus (m kacilmaya calisilan maddenin kutlesi, g evrensel cekim sabiti):

    1/2*m1*v^2 = g*m*m1/r
    v=sqrt(2gm/r)

    gunes yuzeyinde bu ~600km/sn, hatta dunya yorungesinde gunesten kacis hizi ~40km/sn.. yani dunyadan 20km/sn ile kacsaniz bile pek uzaga gidemiyorsunuz esasinda..
  • herhangi bir şeyin, evrendeki bir kütlenin kendisine uyguladığı yerçekiminden kurtulmak için yukarı doğru ihtiyacı olan hızdır. bu hız dünyamız için saniyede 11.23 km'dir.
  • gezegenlere göre km/saniye cinsinden kurtulma hızları:

    merkür: 4,2
    venüs: 10,3
    dünya: 11,2
    ay: 2,4
    mars: 5,1
    jüpiter: 59,5
    satürn: 35,4
    uranüs: 22,5
    neptün: 24,1
    plüton: 1,1
  • uzaya doğru bir roket fırlattığımızı düşünelim. bu roketin belirli bir yüksekliğe ulaştıktan sonra dünyaya tekrar düşmesini istemiyorsak, minimum hızı saniyede 11 km olmak zorundadır. roketimiz bu hızın altında kalırsa nihayet dünyanın kütle çekimine yenik düşecek, gittikçe yavaşlayacak, bir noktada hızı sıfır olacak ve gerisin geriye arza(yeryüzüne) düşmeye başlayacaktır.

    arz ve semavât= yerler ve gökler.

    "yerler ve gökler" tabiri ilk anlamı itibariyle herkes duyar duymaz ne anlıyorsa odur. ancak tasavvufi anlamı ilk anlamı da içine almak kaydıyla çok daha geniştir. günümüz insanının anlayacağı dille ifade edersek; basitçe arz, evrenin düşük titreşim frekansına sahip katları iken, gökler evrenin yüksek titreşim frekansına sahip üst katlarıdır veya boyutlarıdır.

    evrenin üst katlarına tırmanmak(mirac) için yapılması gereken de aslında bellidir: titreşim frekansını yükseltmek. bu da aynı zamanda altbeyin bilincinin yükselişi de olmaktadır.

    gerek şahıslar gerekse de toplumlar(kolektif bilinç itibariyle) bulundukları bilinç veya titreşim frekansı katının getirdiği kadarıyla gelişmişliğe ve olgunluğa kavuşurlar. bu durumda rahatlıkla olgun insanların altbeyin bilinçleri veya gelişmiş toplumların kolektif bilinçleri diğerlerinden daha yüksek katlardadır diyebiliriz. titreşim frekansının düşük olması ise gerek kişilerde gerekse de toplumlarda ilkelliğe, fakirliğe ve geri kalmışlığa neden olur.

    anglo-saksonlar kabaca son 500 yıldır dünyanın hâkimleri ve medeniyetin temsilcileri konumundadırlar. bu konumlarını da kimilerinin iddia ettiği gibi "dünyayı sömürmelerine" borçlu değildirler. elbette yüksek şuurda olan, düşük şuurda olana her zaman galebe çalar. o gücüne istinaden de dünyanın kaynaklarını kendi tasarrufuna alma eğiliminde olması, eşyanın doğası gereğidir.

    doğunun düşük titreşim frekansında ve düşük şuurda kalıp, anglo-saksonların yükselebilmesi onların putlarını kırabilmesi ile alakalıdır. dikkat ederseniz batıda "aydınlanma" denilen olgu esasen tam bir dinlerden yüz çevirme ve kurtulma sürecinden ibarettir. en sade anlatımıyla "aydınlanma", dinlerin toplumun her alanından kovulması ve sürülüp çıkartılmasıdır.

    işte anglo-saksonlar ve onlarla yakın kültürel etkileşimde bulunan periferilerindeki toplumlar, dinleri etkisiz eleman konumuna düşürmekle lafla değil ama yaşantısal olarak "lâ ilâhe" demiş olmaktadırlar. putları kırmanın ödülü de büyük olmaktadır elbette. toplumsal bilinci ve titreşim frekansını çok yükseltmektedir putperestlikten kurtulmak.

    bu noktada "dinlerin putperestlikle ne ilgisi var?" diye soracaksınız...

    cevap basittir esasen: hakiki din, altbeynin yaşantısal olarak deneyimlediği bir süreçtir. tek başına üstbeyin(zihin) ile bilgisel düzeyde inşa edilmiş din ise kısa sürede devasa bir puta dönüşmekte ve hakikat önündeki en büyük engellerden biri olmaktadır. hatta daha da kötüsü sürekli bastırmalarla(çünkü altbeyinde bir gelişim olmamıştır) toplumsal düzeyde istibdata, kişisel düzeyde de nevroza yol açılmaktadır. kısacası tek başına üstbeynin bilgisel düzeyde inşa ettiği din, toplumları ve kişileri hasta etmekte ve pratikte putperest yapmaktadır.

    evet anglo-saksonlar ve ortakları "lâ ilâhe" demeyi başarmış ve tüm putları kırıp bunun getirisini de yaşamışlardır. son 500 yıllık dünya hakimiyetleri ve ulaştıkları refah, putları kırmalarının ödülü olmuştur. ancak artık onlar için deniz bitmeye başlamıştır. zira "lâ ilâhe" deyip gerisini getiremez ve "illallah" diyemezseniz, kurtulma hızına ulaşamaz ve gerisin geriye döner ve arza düşmeye başlarsınız. tüm putları kırarsınız belki ama sonunda da en büyük putun esiri olursunuz.

    o en büyük put dahi "benliktir". eğer "lâ ilâhe"den sonra "illallah" demek mümkün olsaydı, "illallah" manası benlik dağının üstüne düşen milyon voltluk yıldırım hükmünde olacak ve onu tuzla buz edecekti.

    işte bu aşamada yağmurdan kaçarken doluya tutulmuş olursunuz. putlara secde etmekten kurtulursunuz belki; ama tevhidi kemale erdiremediğiniz için de tanrılık iddia eden deccala dönüşürsünüz. elbette deccalların muamelesi de farklı olacaktır.. onlar oyunun başında dünyaya hükümran olurlar; ama sonunda helak olup giderler.

    anglo-saksonlar ve ortaklarının(veya uydularının) başına gelecek olan da işte tam olarak budur.
  • atmosferik etkilerin yokluğunda, herhangi bir gökcisminin kütleçekiminden kurtulmak için sahip olunması gereken minimum hızdır, ingilizcede escape velocity olarak bilinir.

    anlık olarak bile olsa bu hıza çıkıldığında, kütleçekiminden kurtulabilmek için bu hız vektörünün, gezegenin kütleçekim vektörüne tamamen zıt yönde olması gerekir. başka bir deyişle, bir cismi tam 90 derecelik açıyla atmadığınız sürece kaçış hızında da olsa kütleçekiminden kurtulamayacaktır.

    ayrıca kaçış hızı sadece atmosferi olmayan gökcisimleri için bir anlam ihtiva eder. örneğin atmosferi olmayan ay'da, saniyede yaklaşık 2.4 km'lik bir hızla ay'ın kütleçekiminden kurtulmak mümkündür.

    dünya'da ise yaklaşık 12 km/saniyelik bir hız gerekirdi eğer dünya'nın atmosferi olmasaydı. hareket eden her cismin maruz kaldığı gibi, bu hıza çıkacak cisim de dünya atmosferinde bir direnç kuvvetiyle karşılacağından dolayı atmosferin katmanlarına göre hesaplanacak olan bir sürtünme kuvveti nedeniyle gerçek kaçış hızı bundan daha yüksek olacaktır.

    deniz seviyesinde 12 km/s'lik bir hız, yaklaşık olarak 35-40 arasında bir mach sayısına tekabül eder ki bu da hayli hipersonik bir rejim yaratır. öyle ki bu kadar güçlü bir şok dalgasının yaratacağı aerotermodinamik etkiler nedeniyle, cisim yüzeyindeki sıcaklık 10 bin dereceyi rahatlıkla aşacaktır. bu nedenle söz konusu cisim sağlam ve ablatif ısı kalkanlarıyla korunmalıdır. cisim yanmasa bile maruz kaldığı kuvvet nedeniyle giderek yavaşlayacak ve dünya'nın kütleçekiminden gene kurtulamayacaktır.

    bu nedenle, uzaya gönderilecek hiçbir cisim bu kadar yüksek hızlara çıkartılmaz. jet motoru nedeniyle roket motorlarıyla uzaya taşınır. yani daimi bir kuvvet uygulanarak, cisim anlık olarak bu kadar yüksek hızlara çıkartılmaz. oksijenin 20 km üzeri irtifada bulunmaması nedeniyle hava soluyan jet motorları yerine, yakıtını ve oksijenini veya yakıtını yakacağı başka bir etken maddeyi taşıyan roket motorları kullanılır ki oksijensiz ortamda da itme sağlanabilsin.
  • kurtulma hızı daha anlamlı ve doğrudur. yerçekiminden kaçılmaz, kurtulunur. gelelim konunun toplumsal ve siyasal boyutuna. 1 kasım seçimleriyle akp'nin yeniden yüzde 49.3 oy alması sonrası muhalefette görülen yılgınlık ve öfkeye dair çok uygun bir alegoriyi de işaret ediyor kurtulma hızı kavramı. şöyle ki; sosyolojik gerçekler tıpkı yerçekimi gibidir. ona kızamaz onu yok sayamazsınız. türkiye solunun ve demokrasi mücadelesinin cari hezeyanlarının gerekçesi içinde olduğu toplumun tarihsel ve sosyolojik gerçekleridir. bu gerçekler sola mevcut söylemi ve tavrıyla bir alan açmasına izin vermiyor. tıpkı yerçekiminin bizlere yaptığı gibi. o halde yapılması gereken şey kurtulma hızına ulaşacak bir faaliyette bulunmak ve sosyolojik gerçekliğin bütün engellemelerine rağmen o alanı açacak bir hız ve azimle çalışmaktır. yöntemi belli ancak kavranıp örgütlü bir kitleye yayılması meşakkatlidir. bakış açısını değiştirip azim ve kararlılığınızı korurken bilişsel ve örgütsel esneme kapasitenizi arttırmak.
  • gezegen ile cisim arasındaki bağlanma enerjisine eşit büyüklükte kinetik enerjisi varsa cisim gezegenin çekiminden kurtulabilir. bu enerjiye kurtulma enerjisi, bu miktardaki kinetik enerjiye sahip olması için gereken hıza ise kurtulma ya da kaçış hızı denir
  • bir gezegenin veya gok cisminin yer cekimi kuvetinden kurtula bilmenizi saglayip uzaya kaca bilmenizi saglayacak hiza denilir malum cisimden cisime degisir
  • dünyadan kaçış hızın 11km/saniye güneşin 617 galaksimizin 500 ortalama. bir kara deliğinde ışık hızında ya da fazla!. gelelim formüle. g.kütlen.cisminkütlesi/aradaki mesafe. metre ve kilogram cinsinden
hesabın var mı? giriş yap