• bizler alışamayanlardanız. evanescence, volbeat ve hatta korn, bunlara alışamadık. amk'ya, aq'ya alışamadık. kıro'yu kabullendik, apaçi'ye alışamadık. gençlik kitabevi'nin kapanıp, koskoca bir mühürdar caddesi'nin nezihleşmesine alışamadık...

    ömrümün yarısı, bahara april ile başlayarak geçti. ömrümün yarısında fonu bu adam doldurdu, bu adam anlamlandırdı. ömrümün önemli bir kısmında karşımda saçmalayan insanlara bbg viken gibi "hmm evet... doğru söylüyorsun" derken kafamda bu adamın partisyonları, armonileri, fonları döndü. o surat ifadesini bu adam anlamlı kıldı. ne demek istediğimi ömründe bir kere sonbaharda hıdiv kasrı'nda yürürken kulaklıktan blind dinlemiş birisi rahatlıkla anlar.

    ve fon artık bomboş. öyle biri artık yok.

    bizim de devrimiz yavaş yavaş kapanıyor. birileri birtakım albümler pompalıyor radyolardan, hadi diyorum bi şans vereyim. bin defa dinlediğim riff'ler. gitar olayını la comparsita'da bırakmış bir insanım, adamın bir sonraki melodiye nasıl bağlayacağını biliyorum. aynı çünkü. kırkbin tane nickelback vokali, yüzbin tane muse vokali var. denenmiş başarılı olmuş şeyler. farklı bir sound yakalayayım diye elindeki trampete ramazan davulcusu gibi vura vura evin içinde dolaşan, en iyi sesi holde yakalayınca davul setini hole kuran adamlar yok artık. birer birer toprak oluyorlar. kitle iletişim araçlarının ve teknolojinin insanları bilgiye her zamankinden daha fazla ulaştırdığı, artan ve iyileşen ulaşım araçlarının insanları istedikleri yere götürdüğü, insanların 50 yıl önce yaşamış büyüklerinden çok daha fazla şeyi çok daha küçük yaşta görmeleri için her türlü imkanın mevcut olduğu bir ortamda hala resimdeki gözyaşı yorumlanıyor; hala distorşınlı çile bülbülüm söyleniyor; robin williams'ın bilmem hangi yıl oynadığı dadı kılığına girmeli filmi (ismine bakmaya bile tenezzül etmedim) dizi olarak yeniden çekiliyor; memlekette skini sallasan yazar var, "blog yazarı" var halbuki.

    daha geçenlerde gittiğim bir acapella caz konserinde götünü parmaklar gibi touchpad'ini parmaklayan bir sürü diplomalı eşşek sıpasının yarattığı görüntü kirliliğindendir jon lord'un ölümüne bu kadar üzülmem. kendisi ile birlikte başka şeyler de ölüyor çünkü. fonum ölüyor. özgür ve naif düşünce ölüyor; ispanyol paça ölüyor. ruh ölüyor. götüne don alamayan adamın konserde elindeki pahalı oyuncağa değil, hammond'dan çıkan orgazmik sesler'e odaklanışındaki asalet ölüyor.

    ve bilmeyenler duysun: deep purple bu adam sayesinde hayatta kaldı. grup içi ilişkileri bu adam efendiliği ile, kalenderliği ile dengeledi (bu noktada ian paice'in de hakkını vermek gerek) jon lord, ritchie blackmore gibi agresif laz uşağı olsaydı o grup yürümezdi. blackmore'un konserin alakasız bi yerinde "bi dakka ben solo girecem" diye elini kaldırdığı ve diğerlerinin sorun çıkmasın diye "eyvallah" deyip ona göre takıldıkları vakidir. beyler jon lord dediğiniz adamın camiadaki lakabı maestro. ve düşünün ki bu adam, "müziğimiz insanlara ulaşmaya devam etsin" diye ritchie blackmore'un egosuna katlanıyor. kaçınız işini bu kadar sevdi?

    ve biz altımızdaki bandın yavaş yavaş sona doğru ilerlediğini, bir gün esamemizin okunmayacağını ancak jon lord gibi bir kilometre ve mihenk taşı gittikten sonra anlıyoruz.

    artık muhabbetlerimizi biraz daha az insan anlayacak.

    artık bizi biz yapan şeyler biraz daha az.

    artık biraz daha yalnızız.
  • 1998 yılında canlı izleme şansı bulduğum, yeri doldurulamayacak olan büyük müzisyen. pankreas kanserinden dolayı 1,5 yıldır tedavi görüyordu. bugün akciğer embolisi geçirerek hayata veda etti. kendisi çok iyi bir besteci ve kompozitör olmasının yanında aynı zamanda hammond org, klavyeli çalgılar üstadı; progressive rock, blues, klasik müzik'i çok iyi bir şekilde harmanlayan; yaptığı bestelerde ve attığı sololarda doğu ezgilerinden rönesans müziğine kadar birçok temanın sentezini yapan, hammond org'u rock müzikte kullanış biçimi ile ve yaptığı nüanslarla efsane olan bir müzisyendir.

    rahat uyu büyük üstad, seni sözlükte kullandığım nick ile yaşatacağım.
  • kenan evrenin yeğeni olduğunu düşündüğüm kişi.
  • ölümüyle kederlere sürüklenmemi sağlayan insan.

    lan böyle adamlar ölünce resmen kahroluyorum ya. dünya müzik tarihinin en büyük adamları, son 50 yılıdır müziği yaratan, yeni nesillere en çok ilham veren adamlar ömürlerinin sonuna geldiler, teker teker ölüyorlar ve biz sadece seyredip, üzülebiliyoruz.

    rick wright gitti, freddie mercury gitti, ronnie james dio gitti, aha şimdi de jon lord amca gitti.

    daha david gilmour'lar, eric clapton'lar, mark knopfler'lar, roger waters'lar, andrew latimer'ler gidecek ve dünya daha boktan bir yer olacak.
  • son 4.5 yıldır internet ortamında kendisi için "official" olarak çalıştığım, bugün hayata gözlerini yummuş, müziğin vücut bulmuş hali, büyük müzisyen. hastalığını açıkladıktan ve müziğe ara verdikten sonraki ilk konserini 6 temmuz'da dortmund'ta hagen philharmonic orchestra ile gerçekleştirecekti. elimde bulunan bir dvd'sini imzalaması için dortmund'a göndermiştim bu ay başında. fakat konser "sürmekte olan tedavi süreci" bahane gösterilerek ve endişeye gerek olmadığını belirten bir duyuruyla iptal edilmişti. kendisine yakın kaynaklardan da durumunun nasıl olduğu konusunda da bilgi alamamıştım. imzalayamadığı dvd elime henüz ulaşmamışken, bugün hayata gözlerini yumduğu haberi ulaştı.

    müzikte hammond organ'la enstrümental, hard rock ile de müzikal devrim yaratmıştı. ayrıca bugünün klasik müziği için yaşayan en büyük 10 besteciden biri olarak gösteriliyordu. geçtiğimiz yıl ise leicester üniversitesi tarafından fahri doktora ile onurlandırılmış ve "doctor of music" unvanını almıştı.

    müzik doktorsuz kaldı.

    http://jonlord.org/
    https://www.facebook.com/jonlord.org
  • gitaristlerin kahraman oldugu bir aleme* klavyesi ile ayari vermis adamdir. bugün rock müzik dinleyip de gitar, davul yerine tuslu calgilara yönelen insanlar varsa onun sayesindedir. topragi bol olsun.
  • ben sanmıyorum ki bu adamlar cennet ve cehenneme gitsin, daha özel bir yere alınıyorlardır eminim. buna ben karar verseydim öyle yapardım en azından.

    bence şimdiden oturup rick wright ile içeceklerini içerken yapacakları müziğin teorisi hakkında konuşmaya başlamışlardır. ikisi de teorik açıdan çok keskin müzik yapma yeteneğine sahip zaten. gitara syd barret ve gary moore vokale freddie mercury ve ronnie james dio, hadi elvis presley'i de aldılar mı dream team'i kurdular zaten.
  • istanbul konserinde turkish rondo'yu çalarak gönlümü fethetmiştir. tapmak gerekir. diğer klavyecilerle aynı kefeye koyanlara işkence yapmak gerekir.
  • bilinen en ünlü hammond organ sololarından biri sam brownun stop şarkısındadır.

    kariyer zirvesi diye birşey varsa kesinlikle bu adam orada...

    seneler onra gelen düzeltme; solo bob andrews' a ait, bu jon lord' a olan saygımı hiç değiştirmez.
  • en çok etkilendiğim ve örnek aldığım organist, klavyeci
hesabın var mı? giriş yap