• naziler. yahudiler. zilyon tane film yapıldı. bazıları iyi, bazıları kötü, kimi yanlı, kimisi gerçek dışıydı. sevdik sevmedik vs. her neyse.

    ama sanırım bu içeriğin en farklısını izledim bugün. bir çocuğun gözünden bu kadar incelikli bir anlatım, bu kadar dozunda bir komedi ile hele... gerçekten alkışı hak ediyor.

    zoru, böylesi kolay göstermek büyük başarı.
    bu denli tehlikeli ve sıradan suları, sanatsal ve keyifli bir hale getirebilmek büyük başarı.

    izleyin, izletin. bu filmi kaçırmayın, çünkü üzerinde konuşulacak çok şeyi var ve çoğu da sanırım olumlu şeyler olacaktır.

    dans edebilen özgür ruhlara...
  • uzun zamandır izlediğim en iyi filmlerden biri. her yanıyla orijinal. tekrar tekrar izlemek isteyeceğim ve keyif alacağım bir film. aynı zamanda da derin anlamlara yan okumalara sahip. alkışlar filmde emeği geçen herkese.

    --- spoiler ---

    sam rockwell ve alfie allen'ın kendi tasarımları olan üniformalarıyla savaş alanında belirdikleri o an... bana böyle şeylerle gelin.
    --- spoiler ---

    izleyin. izlettirin. reklamını yapın. sinema aşkına.
  • moonrise kingdom tadında, harika bir kara mizah örneği.

    --- spoiler ---

    yukarıda bir arkadaşın daha yazdığı gibi, naziler seyirciyi güldürebilir mi sorusuna evet cevabını veren bir film jojo rabbit. ırkçılığın ne kadar budalaca bir şey olduğunu, ironik anlatımıyla gözler önüne seriyor.

    bir çocuğun zihni kirlenmeye ne kadar da müsait! ruh hastası bir demagog, 12 yıllık iktidarı boyunca kaç masum çocuğu zehirledi kim bilir? jojo da o çocuklardan birisi olarak karşımıza çıkıyor. anne ve baba direnişçi ama oğlunu başına gelebilecek kötülüklere karşı koruyabilmek için bu gerçeği saklıyor. jojo da kendi zihnindeki gerçeklerle yaşıyor. ancak içindeki saflık, onun için bu süreci oldukça zorlaştırıyor. nazi olmak, yahudileri düşman bellemek başta kolay geliyor ancak elsa ile arasındaki ilişki ilerledikçe, durum, jojo'nun kaldırabileceğinden çok daha ağır hale geliyor.

    filmin ilk kısmında faşizm mizah unsuru olarak kullanılsa da, devamında öyle sahneler geldi ki, ekranın karşısında kısa süreliğine donup kaldım. meydanda asılmış direnişçileri gördüğünde jojo'nun annesine onların ne yaptığını sorduğu an, annenin verdiği "ellerinden geleni" cevabı insanı nasıl etkilemez ki? böğrünüze adeta taş oturuyor. film bu tür kısa ama derinden vurucu sahneleriyle savaşın ve faşizmin kötücül yüzünü göstermeyi başarmış. jojo rabbit bir savaş filmi değil diyenler olmuş ama bence kesinlikle bir savaş filmi. savaş, sadece savaş meydanlarında elde silahla yapılan bir eylem değil. o sürecin etkilediği, meydanların uzağında yaşayan sıradan insanların yaşamları da söz konusu. ve eğer bir savaş filmi, insanların savaştan nasıl etkilendiğini ortaya koyamıyorsa, asıl o zaman değerini yitirmiştir derim.

    --- spoiler ---

    sizi kah güldürüp kah hüzünlendirecek bu filmi izlemenizi öneririm.
  • wes anderson filmine benzeyen taika waititi filmi.
  • en iyi kısmı;

    --- spoiler ---

    jojo'nun, yahudi kızdan 'yahudilerin nerede yaşadığını' çizmesini istemesi ve sonrasında yahudi kızın, jojo'nun kafasını çizerek "orada yaşıyoruz işte"

    --- spoiler ---

    dediği sahneydi
  • iki gündür şu film hakkında bir şeyler yazasım geliyor, cümleleri net toparlayamadığım için yazamıyorum.
    deneyeyim.

    --- spoiler ---

    scarlett johansson ablamın, akşam yemeği sahnesi için izleyin.

    jojo denen bebenin, elsa ile ilk iletişim çabalarını görmek için izleyin.

    hitler'in her stresli anda jojo'ya sigara uzattığı anların keyfi için izleyin.

    nazi olmak için kötü bir zamanda olsak da, yorki denen dünyanın en tatlı dostunu görmek için izleyin.

    ellerinden geleni yapanları görmek için izleyin.

    son sahnedeki güzellik için izleyin.

    --- spoiler ---

    bu filmi sevmeyenler bebek yiyip, köpeklerle sevişiyormuş. izleyin, sevin.
  • nazi dönemini bu kadar kibar bir şekilde anlatan bir başka yapım yok. klişe olarak gösterilebilecek herhangi bir yanı da yok. a'dan z'ye her yanıyla orijinal. son yıllarda bu kadar benzersiz bir film yapılmadı. şahsi fikrimce en iyi film oscar'ında ciddi bir iddiası
    bulunan film.

    edit: arkadaşlar tamam kazanmadı oscar'ı anladık amk özür dilerim benim hatam.
  • "eve gidip hemen anneme sarılacağım çünkü sarılmaya ihtiyacım var."

    arkadaşının, jojo'ya söylediği yerdeyim..
  • konusunu beğensem de 6 oscar adaylığı ile biraz öeeh hisler uyandırmıştı, ne kadar iyi olabilir ki diyordum ancak izleyince yanıldığımı gördüm.

    film bir kere ırkçılığın özünde ne kadar absürt olduğu üzerine kurulu. diyaloglar öyle bir yazılmış, karakterler o saçmalıkları öyle güzel söyleyip geçiyor ki insan kendini bir trajediye gülerken buluyor. tarihi gerçekler, durum tespitleri ve nicesi önemsiz gibi görünen repliklere güzelce yedirilmiş, hem bir an dikkat etmesen geçip gidecek kadar kısa tutulmuş hem de gayet istediği mesajı veren, aceleye getirmeyen bir film inşa edilmiş. taika waititi ingiliz komedisi yazmış neredeyse. filmin kendi içindeki mantığı ve zaman çizgisi nazi almanyasını bir hapa dönüştürmüş de konuyu hiç bilmeyen birine o atmosferi anlatmak istiyor gibi. üstelik saniyeler önce gülerken bir anda şamar yemişe döndürmesi ama onu bile çok uzatmaması, senaryonun çiğ acıdan değil komediyle işlenmiş dramdan beslenmesi olağanüstü. film üstünkörü bakılınca wes anderson çakması, mutlu bir film. gerçekten de karakterler acayip mutlu, neredeyse haplanmış gibi mutlular.

    --- spoiler ---
    hele captain klenzendorf'un o son halleri yok mu? finkel ile ilişkisini fark edince anlıyorsunuz ki klenzendorf bile hayatta kalmak için yapması gerekeni yapıyor. yani gerçekten şu filme nazileri insanileştiriyor diye kulp takanlar ne bekliyor ki? faşist bir atmosferde bireysel kahramanlık denemeleri söker miydi? hayır sadece hayatta kalmaya çalışırsın ve büyük ya da küçük sessizce elinden gelen yardımı yaparsın. klenzendorf da elsa'nın uzattığı, aslında inga'ya ait olan kimliğe bakarken bunu yapıyor, durumu rosie veya elsa'dan farksız bile diyebiliriz. tepki gösterenlerin dediği gibi izleyicide acıma duygusu oluşuyor ama bunun neresi kötü? nazi dönemi almanyasında yaşayan almanlarla empati yapabilmek bu kadar tabu mu oldu gerçekten? özellikle berlin düşerkenki o anlatış biçimi ve halkın topyekün çabası. ne boktan bir işe bulaştınız, değer miydi böyle bir saçmalığa diye düşünürken buluyorsunuz kendinizi. faşizm ve diktatörlük ile hipnoz edilmiş bir neslin telef oluşu resmen.

    son olarak, o yorki ne tatlıydı be. alıp bağrıma basasım geldi, ödüm koptu başına bir iş gelecek diye.
    --- spoiler ---
  • izci temasıyla başlaması nedeniyle gereksiz yere wes anderson'a benzetilmiş, oysa her şeyiyle yüzde yüz bir taika waititi filmi. dünyada tek steril estetik kaygılı adam wes anderson değil, ayrıca taika'nın simetri hastalığı yoktur, komedi yönü de her zaman daha ağır basar. renkleri patlatmayı severler, hikayeleri çocuklaştırırlar, bakış açıları naiftir ama geri kalan çoğu unsurda ayrılırlar. yine de ikisi de bebeğimizdir.

    filme gelecek olursak, yönetmenin tarzını tam anlamıyla oturttuğu hunt for the wilderpeople kadar güzel, hatta dram sosunun yoğunluğu nedeniyle ondan daha etkili bir film olmuş. tek sıkıntı hitler'in filmin merkezinin dışında kalan rolüydü. hitler filmde daha çok 5-10 dakika aralıklarla belirip yüzümüzü güldüren absürt bir tema olarak kalmış. taika waititi'nin solo şovu gibi diyebiliriz. filmden çıksa elimizde yine iyi bir film kalırdı.

    filmin cast'ı çok başarılı. scarlett johanson sanırım 2019'da "aa bir dakika ben oyuncuydum lan değil mi?" diyerek gerçek filmlerde oynamaya başlamış (bakmayınız: a marriage story), sam rockwell'i alkolik alman subay rolüyle izlemek eğlenceliydi, jojo'yu oynayan velet 10 yaşında koca filmi sırtlayan oyunculuk sergilemiş, jojo'nun gözlüklü arkadaşı, şişman nazi memuru kadın, yahudi kız, yüzbaşının yancısı falan da doğru seçimler. hiçbiri batmadı.

    hikaye ilk yarı salt komediye yakınken ikinci yarının başında gelen malum sahneyle ağırlaşıyor ama yönetmenin klasiği olarak yine pozitif bir duyguyla bitiyor. zaten bu komedi-drama kontrastı, konuyu ciddiye almıyormuş gibi yapıp aslında alması falan filmin ana dinamiğini oluşturuyor. bu tezatlık filmin temposunu da kendiliğinden optimum hale getirmiş. bir dakika bile sıkmadı.

    son olarak, uzun zamandır bu filmin son sahnesi kadar sempatik bir şey izlememiştim. dönüp dönüp youtube'dan son bir dakikasını izliyorum.
hesabın var mı? giriş yap