• bir şeyi açıklamak veya anlatmak için el, kol ve başla yapılan hareketler bütünü.
  • konuşma sırasında yapılan jestlerin*, sadece ifade güçlendirme, ya da ifadeyi mümkün kılmanın dışında, konuşmacının online* düşünme etkinliğinin bir parçası ve boyutu olduğunu iddia eden çalışmalar var (mcneill, 2005). yani bir çok şey aracılığı ile düşünüyoruz, zihnimizdeki dil ötesi yapılar, görsel ya da görsel olmayan temsillerle ve tabiiki kelimelerle yani dille düşünüyoruz, bu bedensel hareketler de yine düşünmeye aracılık eden başka bir mecra ya da ortamdır deniyor.
  • "sanırım jest'te düşmanı da dost gibi selamlama anlamı var. beklenebilir selam; kimi zaman zorunlu selam; kimi zaman da beklenmedik selam (asıl o!). barış, esenleme, ölümlülüğü bir an için göz ardı etme... kahramanın barışçıl bakışı. hektor, karısına öyle gülümseyerek baktıktan sonra akkilleus'un karşısına çıkmıştı. savaşçının elinde tuttuğu çiçek. ikinci dünya savaşı'nda, iki taraf askerlerinin, tabyalardan birbirlerine ateşkes saatlerinde karşılıklı fırlattıkları sigara paketleri, çikolatalar...

    jesti yapan, güçlüğün (hatta ölümün) kıyısındadır. bir sevgi, aynı zamanda bir özsaygısı kalkışımıyla kendini dağıtarak sergiler. tanrının sonunda cehennem'i bir şaka halinde getirmesi gibi bir şey...

    her içdöküsü jesttir. her gerçek özeleştiri. hatta her gerçek eleştiri. an işidir jest; insan bir an tam açık olur...

    jest, diyorum, daha çok erkeğe özgü, az rastlanır bir davranış olarak savaşçılık günlerinden kalmış. şiir de öyle. ikisi arasında da bir bağlantı var sanki."*
  • karşıdaki kişinin önemsendiğini göstermek için sergilediğimiz hareketler. küçücük bir mimik bile yeterlidir bazen.
  • olmaz yan cebime koy demenin literatüre geçmiş ve eyleme ve nakite dönüşmeyi bekleyen hali.
  • kısaca jandarma eğitim sosyal tesisleri...

    efendim, paylaşma imkanım varken askeriyenin bu tesisi hakkında birkaç gözlemimi kısaca aktarayım ;

    * girişi bulunması güç bir yerde. "istanbul yolundan giderken carefour'dan sonra..." diyenlere itibar etmeyiniz; çünkü öyle kolaylıkla görülebilecek bir yerde değil. sanayinin içinden geçmek gerekiyor ki bu; ters yönden giden onlarca arabayla, ortalayamayacağınız kadar büyük çukurlarla karşılaşmanıza sebebiyet verecektir. iki adet girişi var buranın. ilk kapıda, hunilerin sarmal dizildiği için -yüksek hızları önlemek için- manevra kabiliyetinizin yüksek olması lazım, kendinizi ferrari'nin test pilotu hissedebilirsiniz; normaldir. ikinci kapıda yolun tam ortasında yumruk büyüklüğünde, taşa benzeyen bir şey var. ilk görüşte "lastiği patlatmaya neden olabilecek taş" kategorisine giren bu köşesi sivri zımbırtı kamera oluyor. nizamiyede duran asker bilgisayardan bakıyor bomba falan var mı diye.

    * hayırlısıyla içeriye girdikten sonra biraz uzunca bir yokuşu tırmanıyoruz; en üstte otoparklar var. iki otopark; toplamda 300 araba rahat sığar. çıktığımız yokuşun en tepesinden aşağıya doğru eğimli yeşil çim üzerine kurulu kamelyalar var. kendin pişir kendin ye tarzı bunlar.

    * sezon olarak mart ayının sonunu, nisan ayının ikinci haftasını belirlemiş olacaklar ki, ortalıkta pek insan yok. her neyse boş büfelerde kimsecikler olmadığına kanaat getirip, subaylar için ayrılmış kafeteryaya çıkıyoruz. aaaa?! burda "fast food" var. siparişimizi veriyoruz. kafeteryada yirmi kişi falan var. bekliyoruz siparişimizin gelmesini...asker gelip uyarıyor "komutanım sizin pideler gecikebilir." diye. hiç önemli olmadığını söyleyip kafamızda o güzel pidelerin, hamburgerlerin, patates kızartmalarının hayalini kuruyoruz. 15 dakika geçiyor. herkeste bir sıkılma, tavandaki kartonpiyerlerin döşemelerini gözleriyle takip etme gibi uğraşlar baş gösteriyor. 30 dakika oluyor. homurdanmalar baş gösteriyor. içecekleri erkenden getiren askere küçük bir kulak çınlaması hediye ediliyor. evet 43 dakika olu... derken siparişimiz geliyor. iki adet soğuk hamburger, soğuk kaşarlı pide, ılık patates kızartması...söve söve yemek bitiriliyor. sinirler en alt teli en üst teliyle eşit sesi çıkarabilecek gitarın üst teli kadar gergin. "bir daha burda yemek yiyen top olsun!" diyerek masadan kalkılıyor.
  • next.js + typescript ile de gayet güzel test yazılan react test aracı. kurulum için bi tık uğraştırıyor ama watch komutu ile saat gibi çalışan testler çalıştırabiliyorsunuz.
  • kelimelere sızamayan ruh katmanlarının ortaya konduğu anlar. beden bu anlarda bedenleşir.

    insan bedeni en çok görünürlük kazandığı kültür içinde kaybolma tehlikesi altında. beden, özellikle yüz ve jestler görsel kültürün “ayrıcalıklı anlar” diskuru karşısında kataleptik nöbete tutulmuş gibi. bu durum karşısında dil de kendine özgü açıklayıcı tavrını kaybediyor. insan “yaşadığı” bir duygunun öznel ifadesini aktarmada kendine özgü öznelliği katamıyorsa, yaşadığı deneyimin biricik nüanslarını yakalayamıyor demektir. dolayısıyla o duyguyu kendine ait olmayan bir şeye dönüştürüyordur. “görecektin!” demek “anlatamıyorum” demenin bir yolu olmalı. bir jestin kuvveti duygunun deneyimlenme gücüyle orantılıdır ve jest (dolayımlamaya gerek kalmaksızın) tek başına duyguyu geçirmeye yeterli olabilir. çünkü yüz ifadeleri, el-kol hareketleri, anlatının heyecanı vs. alakalı duygunun en saf biçimde tezahür ettiği anlardır. dinleyen anlatanın irrasyonel benliğini bu kısa hakikat anlarnda yakalar ve en samimi empatiyi geliştirir.
  • bir ara mey'in ürettiği devasa boyutlu bir likör. ne zaman üretimden kalkmış bilmiyorum.
  • sahneye çıkma girişimi.
hesabın var mı? giriş yap