iz
-
"jack london'ın tüm klondike öykülerinde geçer. bu kavram özgün ingilizcede metinde "trail" olarak verilir. bu sözcük her ne kadar türkçede "patika" anlamına da gelse bile, burada kastedilen patika değildir. "iz" köpeklerin çektiği kızaklar ve bunların sürücüleri insanların karlı arazide açtıkları, karın basılmasıyla oluşan ve yaklaşık kırk santim dolaylarında genişliği olan bir yoldur.
kuzeyin karlı bölgelerinde, iki belli nokta, örneğin iki kasaba arasında insanlar genellikle aynı güzergahları takip ettiklerinden bir anlamda bu izler şehirler arası yol görevi görürler.
ancak ilk kez gidilen bir güzergahta ya da kar yağışının sonrasında "iz"in yeniden açılması gerekir ve bel hizasına kadar yükselen karda bu çok meşakkatli bir iştir, ki kitaptaki öyküler de sık sık buna atıfta bulunur."
jack londan - kurdun oğlu kitabından alıntı. -
yaradan kalan...
-
mubi'de izlediğim yeşim ustaoğlu filmi. uzun süredir izlemek istiyordum, çoğu platformda da karşıma çıkmamıştı. şu anki kopya da kısmen bulanık ama izlenebiliyor gene de.
senaristin ismini (tayfun pirselimoğlu) görünce yeni bir kimlik bunalımı daha izleyeceğim sanırım dedim ve öyle de oldu. gerçek ile düş dünyasının iç içe geçtiği polisiye bir film. cinayet mahallinde alter-egosuyla karşılaşan bir polis komiserinin gerilimli kimlik bulmacası. delilik, paranoya ve gölgeli, kasvetli istanbul manzaraları. -
gelin size en sevdiğim iz'lerimden bahsedeyim bugün;
dikiş izlerim var mesela; boynumun altında, göğsümün üzerinde, iki tane. biri küçücük, dikkatli bakmadıkça göremez kimse. onun bu özelliğini seviyorum, kendini herkese göstermemesini, özenle bakmayan gözlerin onu farketmemesini. diğeri onun altında biraz; daha büyük, daha belirgin. izi kalmış her bir iğne hareketinin. onun da bu özensizliğini seviyorum, olduğu gibi gözükmesini, kendini saklamamasını.
sonra, sol ayağımın orta parmağındaki derin kesik izine takılıyor gözüm. o günü hatırlıyorum, nasıl canımın yandığını, o izin bana nasıl yadigar kaldığını; ilk aşkı ve ölümle ilk tanışmamı. dikişsiz düzelir kendi kendine diye düşünürken, az daha parmağımın düşecek gibi olmasını, ama sonra derin derin, yavaş yavaş kaynamasını dokularımın, onlar kaynadıkça gözyaşlarımın da yavaş yavaş tükenmesini.
kırışıklarım da var hem; 29 yıllık çizgiler. mesela; kaşlarımı çatıyorum diye oluşan o incecik ama derin çizgi, sol kaşımın hemen üzerindeki. ne zaman görsem aynada, kaşlarımı çatmamam gerektiğini hatırlatmak görevini üstlenmiş gibi o, ve bıkmadan, tekrar tekrar, anlatıyor bunu bana. sonra gözlerimin çevresindeki kırışıklıklar var. gülünce öyle bir çıkıyorlar ki ortaya, çizgi çizgi, yol yol. eşlik ediyorlar gülümsememe de, yayılıyorlar onunla beraber yüzüme. nasıl sevmem ki onları diyorum.
beyaz saçlarım var; zamanında hiç sevmediğim, şimdi ise onlara kızmamayı öğrendiğim. beyaz saçtan iz mi olur? demeyin hemen. olmaz mı hiç? en güçlü izler onlar aksine; uzarlar, beyazlarlar, ölürler, dökülürler. yaşadığımı gösterir gibiler, yorulduğumu bazen, ama bana dair olduklarını en çok.
çillerim var bir de; burnumun üzerinde, yanaklarımda. son birkaç senede yerleştiler yüzüme, güneşle olan alışverişimden geriye kalan hatıralar onlar, güneşi görünce yüzümde açmış çiçekler. şimdi de, içimi ısıtıyorlar güneşi hatırlatıp bana.
hepsinin uzun, kısa, anlamlı, anlamsız birer hikayeleri var ya; bu sebeple seviyorum onları ben. hazır gelmediler bana, doğuştan konmadılar tenime, zaman içinde oluştular, kanadılar, kaynadılar, derine yerleştiler, görünür oldular, gizli kaldılar... ama geldiler. demek ki, temas ediyorum çevremle; iyi, kötü, az, çok. temas ediyorum; havayla, suyla, güneşle, insanlarla, yollarla... ve her temasla beraber bir çentik daha atıyorum vücuduma. -
şu an atv'de oynamakta olan ve öğle vakti atv'yi açan ev kadınlarını depresyona sokan film. korkunç diyaloglarla gelen korkunç bir oyunculuk gösterisi de cabası. replikler sebepsiz yere tekrarlanıp duruyor. tayfun pirselimoğlu, yeşim ustaoğlu'na 100 sayfa senaryo getirmiş, yeşim ustaoğlu "bu 120 olsun" demiş, tayfun pirselimoğlu da "replikleri tekrarlayayım, o zaman uzar" zihniyetiyle uzatmış gibi. sanki.
-
"sığmıyor mumlar artık, doğum günü pastama..."
bazı insanların enerjileri bazı insanlara iyi gelir. hatta tersine nazar denebiliyor bu durumun. hani annenin nazarı değmez ya çocuğuna asla, o hesap.
bir de enerji sömürücü insanlar var; içte birikmiş yaşam enerjisini, pozitif enerjiyi tüketmeyi görev bilen, bir insanın sahip olmaktan memnun olduğu beyaz ve siyahlarını karıştırıp hiç istemediği bir griye çevirebilen insanlar.
bu yıl pastamın mumlarını üflerken, kendim için yegane dileğim şuydu; enerjileri bana iyi gelen insanların izleri kalsın üzerimde ve enerjimin iyi geldiği insanlarda kalsın izlerim.
"insanlarla geçinmenin en iyi yolu uzak durmaktır onlardan"ı yalanlayacak izlerden söz ediyorum.
olmasa da olur elbette.
zira: "dikişlerim sağlam.. kimseler bilmez ki... nasıl kanar içim, saklar yüzüm" -
en derinleri görülmeyenlerdir. en belirleyici olanlar da yine onlardır. gezip gördüğümüz yerleri hatırlatsın diye alıp buzdolabımıza yapıştırdığımız magnet misali vücudumuzda, ruhumuzda taşırız yaşadıklarımızın bıraktığı izleri. onlar da yaşananların veya yaşanmasına engel olduklarının hatırası olur.
-
bir birhan keskin şiiri.*
acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun
izlerime rastlıyorsun, bıraktıklarıma,
orada o yolda çekmiştim ruhumu patlatan fitili
benden savrulan parçalar kurusa da,
izleri var hala yolun kenarında.
izini sür yolun, acının ormanı büyütür insanı
vakit geniştir, ufuk sandığından daha yakın
acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun,
ustası... olacaksın içine gerdiğin tellerin
hangi sızıyla titrer içinde, hangi sesle
büyük bir aşk, hangi sesle ölür, bileceksin.
ne zamandı bilmiyorum. yaşadıklarından sana
kalan tortu, seni olduğun yere çakan, olduğun
yerde fırtına koparan korku. kendi sarmalında
döndün, döndün, sanma ki daha dönmeyeceksin
kalsan da bir yer için, aslında hep gidiyorsun.
şimdi, acının ormanından geçiyorsun
her şey bir daha kanasa da
ne geçtiğin yola ne sana dokunabilirim ben
geç meleğim, senin de şarkıların olsun
içindeki telleri titreten. -
iz
desenli
bir
yastığın
kısa
süreli
bi
uyku
sonrası
yüzümde
bıraktığı
iz
gibi
bir
iz
bıraktın
kalbimde
.
fark
ettiğimde
şaşırdım
...
ama
az
sonra
geçeceğini
biliyorum
.
(bkz: dil darbeleri) -
fd 7'nin dokuzuncu şarkısı. :)
aşk kapıdan kovdu beni
bilirim bacada çok is var
ürkekliğim inançsızlığımdan; içimde kötü bir his var
yeniden doğmak kadar mümkün yeniden aşık olmak
eskiyi sıyırıp atmak içimden yerine yeniden koymak
yeniden koymak...
yağmur yüklü bulut gibiyim ve herkes beni unutsun gibi
ne yakışmış yalnızlık yakama
yeniden doğmak kadar mümkün yeniden aşık olmak
eskiyi sıyırıp atmak içimden yerine yeniden koymak
yeniden koymak...
ellerimde gözlerimde sözlerimde
onun izi varken
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap