• marx(*) şöyle bişiler demiş: "tarih, başka türlü olamayacağı için böyle oldu."
    güzel demiş amma böyle marx'ın tarih kuramı filan sıkıcı şeyler. o yüzden kaba hatlarıyla bu cümleyi aklımızda tutacağız ve 3 açıdan "iyi ki" yi inceleyeceğiz. (tekrar bi oku alıntı sözü, aklına yerleşsin.)

    a) boyfriend girlfriend meselesi.
    bu yazıyı yazmama da sebep olan mesele. yakın bi kız arkadaş bugün pek mutlu. anlatıyor.
    "beni terk eden o piçin arkasından çok ağlamıştım. 'iyi ki' gitmiş. yoksa -iki hafta önce tanıştığı- beyaz atlı prensimle karşılaşamazdım"

    cevap veriyorum: evvela bir soluklan yeğenim. tanrı, sen mutlu olasın ya da acı çekesin diye olasılıklar yaratmıyor her allahın günü (hani tanrıydı?) bi evren var. bu evrende de aşk diye bir şeyler var. sadece şimdi değil, ne vakit aşık olursan ol, ayakların yerden kesileceği için tüm o geçmiş sıkıntıları unutup gidiyon. hatta tüm o sıkıntıları da 'bu çocuğa aşık olmak için çektim o acıları' diye hoş görüyon, kutsuyon. söylüyorum. yok öyle bişi. iki defa intihar girişiminde bulunmuş olsan da, hiç ağlayıp sızlamamış olsan da, bir gün yine başkasına aşık olacaktın. yine diyecektin ki, iyi ki öncekinden kurtulmuşum, eşşeğe benziyordu zaten.
    eh, hayat böyle. [1]

    bu konuda, "öyle arayınca bulamazsın sevgiliyi, bir anda karşına çıkar aşk.. bahar gibi..." diye geyik vardır ya. bana bir arkadaş 18 yaşlarındayken söylemişti bunu. külliyen yalanmış. ben inandım, o vakit sevgili aramayı bıraktım. facebook hesabımı ve evlendirme sitelerindeki üyeliklerimi sildim. sonuç: 42 yaşına geldim. hala bakirim.

    b) tanışma/karşılaşma durumları.
    şimdi sen kız kısmısı ol. karşında bir arkadaşın var, oturup oyun oynuyonuz. ben giriyorum cafeye.
    -"o piyonu sakın oynama! 1927 dünya finalinde, otuz küsür maçtan sonra capablanca, alehkine'e tam bu durumda o piyonu oynadığı için yenildi", diyorum. içimden de, oh, bu kızı yatağa kesin attım da, sahne, ışıklar, müzik nasıl olsun, diye düşünmeye başlıyorum.
    -"efendim?" diyorsun sen şaşkınlıkla. "kafede tavla kalmamış, biz de satranç takımları ile dama oynuyorduk."
    ben yıkıldım tabii. afallıyorum. ayakta duramıyorum. "oturabilir miyim?" diyorum. tanışıyoruz, sevgili oluyoruz. 3 sene çıkıyoruz. hayatımızda yaşadığımız en muhteşem şeyler hep beraberken oluyor. sen içinden diyorsun ki:
    -işte o gün kafede tavla bulabilseydik, hiçbir zaman onunla tanışamayacaktım. allahım, ne mucize.

    cevap veriyorum: değil. eğer benimle karşılaşmansa söz konusu, evet, hiç tanışmayabilirdik. velakin sen, başka bir çocuğu yine, illa sevecektin. illa onunla güzel bir üç sene yaşayacaktın. gittiğin kafeyle, satrançla, damayla filan alakası yok bunun. sadece aşk kavramıyla alakası var. hem kitap okuyup satranç oynayan erkekler bamya pipili olur, iyi sevişemez. 3 senen boşa bile gitmiş diyebilirim senin için. (tabii belirteyim, ben satranç filan sevmem! kitaptan da güzel yakacak olur, yazın yelpaze olur..)
    en nihayetinde, 'başka türlü olsaydı nasıl olurdu'yu bilmediğinden rasyonel bir tespit yapamazsın. olasılık* diye bir disiplin de bu yüzden var.
    tabii tanrı olsa, bu yorumların hiçbirine gerek kalmazdı. velakin ben, bu çıkarımları yapma sürecimde "tanrı diye bir şeye ihtiyaç duymuyorum." [2]

    c) elinde olmayan -biyografik- seçimimsilerden çıkarımlar
    en güzel örneği; "vah keşke ben de robert kolej'e gitseydim.. en azından okulun isminin rabırt kalıc deyü okunduğundan haberim olurdu."
    bir süre sonra bu düşünce şuna evrilir. "boşver aga ya, iyi ki burada kaldım. o zaman siz dostlarımı hiçbir zaman tanıyamazdım. kendi içime kapanamazdım. bi her şeyin hazır önüne gelmesi var, bir de başarmak için mücadele etmek var. hem o yaşta ailemden ayrılamazdım, vıdı vıdı."

    cevap veriyorum: bu iki düşünce de tam olarak rasyonel değiller. bi kere cümleyi kuran adam robert yerine taşra mezunu olduğu için zaten rasyonel düşünemez de, diyelim ki düşündü. insan dediğin, bulunduğu koşullara zor da olsa, bir şekilde uyar. mümkün mertebe oportünisttir, pragmatisttir. yani şöyle. gittiğin okul, sana bir yaşam perspektifi verdi /ya da okul vermedi, sen ikame yerlerden edindin, artık o tip bir insan olduğun için kendine soracağın bir 'doğru insan nedir' sorusunun yanıtı 'işte ben!'dir. 20 yaşına gelmiş kim olursa olsun, hayatındaki kronik sıkıntılar dışında, halinden gayet memnundur. çoklukla, yine olsa yine aynı okula giderdim bile der.

    zira koşulları bilmiyorsun, atıp tutmak serbest: iyi ki alman lisesine gittim. niye iyi ki diyorsun? çok güzel arkadaşlar edindim. e ben de çok güzel arkadaşlar edindim? olsun, benimki seninkini döver!

    yapılabilecek bir tartışma ancak bu kadar derin olabilir.

    ha bizim weber'in (bildiğin weber ya, başbuğ'un akıl danışmanı) biyografisine bakıp; oha amına koyam. daha 8 yaşında dönemin en entelektüel adamlarıyla birlikte yiyip içiyor, 12 yaşında 4 dili konuşuyor, 18 yaşına geldiğinde kant'ı, spinoza'yı ezberden okuyor, yuh! dersen;

    buna da cevabım şu: kartlar böyle dağıtılmış. zaten tüm yazma/etme nedenimiz de, fırsat eşitliği sağlamak için aslında. fırsatları eşitle, herkese 13er kart dağıtılsın. sonra bakalım kim daha iyi oynuyor, onu görelim. lakin bu düzen boktansa, "kabahat muktedirlerin, demeye dilim varmıyor ama, kabahatin çoğu muktedirlerin, suser kardeşlerim"
    inan, fırsatım olsa, o kartları, bunca zaman sistemin/sistemsizliğin sürdürülebilirliğini sağlayan herkesin götüne sokardım.
    iyi ki öyle bir fırsatım yok. başımı belaya sokmadan, sıcak kahvemi içip bu entariyi yazabiliyorum. halimden de gayet memnunum. iyi ki..

    ğ) final bölümü: peki yeni bir aşk, öncekini tamamen siler mi, tüm eski sevdicekler iyrenç insanlardan mı mürekkep? onlarda iyi ki kurtulduk mu?
    cevap veriyorum; cık. değil. 'ilk aşk' kavramını dipnotta anlatıyoruz, onu geçiyorum. geçmişteki sevgilin nedir? geçmiştir işte. o olmasa, bugün böyle olamayacağdın. içten bir minnet lazım o yüzden. saygıyı gösterecen evvela. yanında laf söylenince masayı tutup yere fırlatacan heöööy diyecen filan. ama o kadar. fazla abartmıcan.
    eski de olsa, sevgili sevgilidir. hiç tanımadığın bir adamdan, muhakkak ki, daha mühimdir.

    ---

    [1] bu, önceki sevdiceğin her ihtimalle kaka/pis/iyrenç olması mevzuu bir tek ilk aşk'larda işlemiyor. bunun neden'ini harbi bilmiyorum. ama nasıl'ını edebiyat sayesinde biliyorum.
    neden hakkında fikir yürütürsek, sanırım, "beni ben yapan en önemli şey, ilk aşık olduğum tarih ve ilk şekspir(bu opsiyonel, değiştirebilirsiniz) okuduğum tarih" diye iki dereceli kategorizasyon yapıyor olmamız.
    nasıl'ı için de hiç turgenyev'in ilk aşkına filan gitmeyin, o biraz magazinel. gonçarov'un oblomov'unda 250 ila 500. sayfalar arasında muhteşem bir şekilde anlatılıyor bu olay.
    [2] alıntıladığım söz laplace'ın.
    şans ve tanrı konusunda napolyon'un şu muhteşem sözünü de unutmayalım. "savaş alanında tanrı, daha güçlü silahlara/orduya sahip olanın yanındadır"
    ---
    bir de şu var, söylemeden geçemeyeceğim.
    natali, bildiğin natali portmın gelse; "tiiink, hayatııım. bak senin için türkçe bile öğrendim. evlenelim artık aşkım. iyiki varsın.." dese.. demez ama diyelim ki dedi. şöyle cevaplarım:
    -ki ayrı yazılır nataliciğim. bu şartlar altında ne yazıkki seninle evlenemem.
    cehennemin dibine kadar yolu var.

    bu -ki konusunda o derece hassasımki öyleki, şöyle: -ki. ayrı yazılır.
    ---
    (*)bak bi de marx dedik, vaktiyle gözden kaçıranlar incelesin, hoş bi kız, sempatik bi çocuk, yakışan bi birliktelik:
    http://www.radikal.com.tr/….php?ek=ktp&haberno=6166
  • "aşksız ve paramparçaydı yaşam
    bir inancın yüceliğinde buldum seni
    bir kavganın güzelliğinde sevdim.
    bitmedi daha sürüyor o kavga
    ve sürecek
    yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!" *

    görsel
  • güzel şarkı ama melodisi tanıdık geliyordu. litvanyalı grup lemon joy'un bir şarkısını andırıyormuş...

    http://www.milliyet.com.tr/…birakmadi-molatik-8670/
  • hayatta soylenmekten en cok haz alinan sozlerden biridir.
    ke$kenin tamamen tersidir. gecmi$te yapilan bir $eyin, alinan bir tedbirin buyuk bir zarari engellemesi sonucu soylenir.
  • hayatınıza giren güzelliklerin başlangıcını, o başlangıcın içinde gizli olan ve başlangıcı tam aksine döndürebilecek ihtimalleri düşündükçe, hatırladıkça içinizde, zihninizde tekrar takrar yankılanan söz.
  • yürüyorum, akşamın başındayım ve sabaha çok var. aradığım birkaç kelime var iyi ki'nin yanına iliştirecek. ancak kelimelerim her zamankinden daha zehir zemberek. katran ki gözümde canlanan , canımı yakan, somut bir kütle. kokusu ağırlığıyla göğüs kafesinde kalbimi presleyen. yürüyorum saat erken ve
    sokak lambaları halen işinde gücündeyken. yapay ışıklar da sönünce anlamı derinleşen karanlığa ait olana dek nefes almaya devam edeceğim.
  • 2. kere dinlendiğinde iyi ki şans vermişim denilecek nil şarkısı. elektronik altyapıyı çok abartmadan tadında bırakmıştır. altlarda hüzünlü bir ud tıngırdıyor.

    şarkının son kısmınlarına doğru, nil'in vokali ''educatedear''ın remixlerine bağlamıştır.

    son olarakta klipteki tombik kız, tüm o estetikli, yapay ,samimiyetsiz güruha karşı bir özgüven abidesidir. özellikle yerçekimine karşı geldiği duvar sahnesinde. her ne kadar 2 adamdan yardım almış olsa da.
  • klibi ile beraber yayınlanmış nil şakısı. tarz olarak değişikliğe gitmiş yine nil, bildiğin dans şarkısı olmuş, çok da güzel olmuş. ilk dinleyişte akılda kolayca kalıyor melodisi. bakın beğenin beğenmeyin bir şey demiyorum ama bu kadın bu ülkede gerek şarkı altyapıları gerek akılda kalıcı sözleri/melodileriyle gerçek pop müzik yapıyor. ve hala bu ülkede popüler bir kişilik olmasına rağmen farklı bir şeyler denemekten çekinmiyor. elektronik müzikle yola başlayıp kolay yolu görüp anadolu rock'a dönüş yapan yurdum 'marjinalleri'ne baktıkça nil'in hakkı çok kolay harcanıyor diyorum.

    iyi ki
  • akustik ve normal olarak iki yorumu bulunan nil karaibrahimgil şarkısı

    "yağmur istedim yağmadı
    bir iş bulmuştum sarmadı
    herkesi duyan beni mi duymadı
    çok mu şey istedim de ben olmadı

    bir kere denedim ama
    o da tam olmadı benim
    senden başka kimsem olmadı
    iyi ki olmadı, iyi ki olmadı.

    sarmaşığım tırmanmadı
    sırlarım hiç saklanmadı
    bir kibrit çaktım yanmadı
    kutuda başka kalmadı
    ilaçlar verdim yutmadı
    fallar baktırdım tutmadı
    iyi ki olmadı

    dediklerim hiç çıkmadı
    kovaladığım kaçmadı
    iyi ki olmadı

    hevesim vardı kalmadı
    benimle ekmek de banmadı
    iyi ki olmadı

    yalan uydurdum kanmadı
    dükkânlarım açılmadı
    iyi ki olmadı, iyi ki olmadı
    iyi ki"

    klibin başında ise "hoşgeldiniz, bugün birbirimize iyi gelmek için buradayız. üzerimde gökyüzü, altımda yeryüzü ve ben buradayım. ben nil. sen?" diye bir giriş yapıyor.

    sözlerini yazmak bana kısmetmiş. sevdiğim şarkılarda böyle olunca anlamsız bir şekilde mutlu oluyorum. şahsi fikrim akustik versiyonun sözler ile daha uyumlu olduğu yönünde ama nil'in de dediği gibi öylesi çok acıtıyor. normal versiyon ise kliple mükemmel olmuş. özellikle klipte oluşturulan karakterler ve seslendirdikleri mısraların uyumu mükemmel.

    sağ olsun, nyctophobic sayesinde dinledim, loop'a aldım ve muhtemelen uzun bir süre daha dinleyeceğiz. tam da sonunda iyi ki deme umuduyla bir yola çıkmışken çok iyi geldi.
  • candan erçetin'i nasıl özlediğimi tekrar tekrar yüzüme vuran şarkıdır.

    kadının yeni şarkı çıkarmayışını öyle benimsemişim ki, tesadüfen dinlerken "aa böyle bir şarkısı mı vardı hiç hatırlamıyorum" tepkisi verdim.
    şimdi özellikle açtım, dnledim. ruhum doydu, gözlerim doldu.

    çocukluğum, gençliğim, yetişkinliğimsin! ne olur böyle aralar vermesen? çocuğum da seninle, şarkılarınla büyüse ne olur?
hesabın var mı? giriş yap