• memur için , öğrenci için, beyaz yaka için vs tüm düşük gelirliler için cennet bir şehir.
    kiralar büyük şehirlere göre çok ucuzdu eskiden şimdi çok çok çok ucuzmuş. ulaşım rahat. park yeri bulmak rahat. insanı rahat. suriyelisi, afgan’ı az. günümüz şartlarında yaşanabilecek şehirlerde n.

    low profile olmayan öğretim üyesi bir arkadaşım var. ıspartada keyfi yerindeydi. işi de rahattı. izmir’de bir üniversiteye girmek için çok uğraştı. sonunda geçti de. son zamlardan sonra kirasını ödeyemiyor. 40 yaşından sonra oda arkadaşı arıyor. eski üniversitesi de geri almıyor. nafaka belası da başında.

    low profile olmayan tiplerin beğenmediği şehir. bu şehri beğenmeyen rock yıldızı, uluslarası işadamı değil de memur, öğretmen, beyaz yaka falansa görecektir aynayı konyayı
  • yeme, içme, giyinme konusunda son derece ucuz ve başarılı bir şehirdir.

    2010-14 yılları arasında öğrenci olarak bulunduğum şehre arada sırada sırf yemek yemeye gelirdim, şimdiyse 2. üniversite için vize haftasında tekrardan gelmişken sabah akşam sürekli bütün esnafları gezip, çatlayana kadar karnımı duyurup, alışveriş yapıyorum.
    2010'dan beri beğenerek gittiğim, tamamen kendi zevkime göre derlediğim, işinize yarayabilecek birkaç mekan:

    1) uysal lokantası: saç kavurmanın zirvesi. anlık az saç porsiyon 75 tl, tek kıymalı pide 60, az kuru fasulye + az pirinç pilavı 60 tl, kaymaklı az tel kadayıfı 35 tl, az mercimek çorbası 30 tl, dana şiş 160 tl, ısparta şiş 120, kuşbaşı kaşarlı 90 tlydi yamulmuyorsam. görsel
    fiyat performans 10/10

    2) ferah kebap: bol yağlı tandır 200 tl. görsel
    pide vb diğer çeşitleri için uysalı tercih ediyorum.
    tandır için fiyat performans 9/10

    3) nurcan börek: kol böreğini daha iyi yapan bir yer göremedim. patatesli, kıymalı, peynirli. hepsi de efsane. 1 porsiyon 35 tl.
    görsel ben hep 1 buçuk karışık +ayran alırım, o da 60 tl.
    poğaça sevmeyen biri olarak buranın poğaçaları da efsanedir. hiçbir yere benzemez. 7 tl o da. su böreği vasatın altında. su böreği için kadıköy'e, fatih'e gitmek gerek.
    su böreği haricinde fiyat performans: 10/10

    4) gülnaz salep: yılların salepçisi. bardağı 50 tl. görsel
    fiyat performans: 8/10

    5) rumeli tulumbacısı: tahinli cevizli kabak tatlısı antalya'da yenir ama burda da porsiyon oldukça büyük ve lezzeti de fena olmadığı için kesinlikle tavsiye edilesi. 60 tl. görsel kaymak da isterseniz 90 tl. iki kişi zor bitirirsiniz.
    fiyat performans: 9/10

    6) yılmaz aktar: ıhlamur, adaçayı, zibilyon çeşit ot vs 10 tl'lik paketlerde satılıyor. yıllardır bagaj dolusu alırım.
    fiyat performans: 10/10

    7) koza tekstil: don, atlet, çorap, tişört vs satan yılların mekanı. ürünleri gayet kaliteli.
    fiyat performans: 9/10

    8) ekleristan: bu listemdeki tek yeni keşfettiğim, muhtemelen de daha yeni olan bir mekan olarak çok leziz, çeşit çeşit ekler satan mekan. kilosu 280 tl. aşağı yukarı adet fiyatı 20 tl civarı. yerel değil ama ekler severler için alternatif.
    görsel
    fiyat performans: 8/10

    9) sdü alacarte: üniversitenin doğu yerleşkesinde, tiyatronun sağındaki 2. kapıdan aşağı inilen restoran. öğrencilik yıllarımda da sıkça gittiğim mekanlardan biriydi. bonfile 110 tl,görsel
    ilik çorbası 30, domates 20, etli pide 55.
    fiyat performans: 9/10 (1 puanı da dandik pilav verdiklerinden) yoksa 110 tlye bonfile değil, antalya'da çorba içemiyoruz)

    edit: "birçok kişi hacıbenli ve kebapçı kadir neden listede yok" diye sormuş. bunlar bildiğim kadarıyla türkiye'nin en eski iki lokantası. güzel ama tok satıcı esnaf tarzında oldukları için çok ilgimi çekmiyor. öğrenciyken de çok pahalı olduğu için pek gidemezdim. bugün bi gidip deneyeyim yeniden...
    kebapçı kadir 'e gittim. kuzu tandır porsiyon fiyatı ferah ile aynı, 200 tl. ama tadı da kokusu da hiç hoş değildi... görsel

    kafe editi: mekanların %97'sinde leş gibi sigara içildiği için pek seçenek yok ama kafeler caddesinde kitaplara karşı her gün internetini sömürdüğüm kitap kafe var görsel/ görsel

    debedit: ısparta'da henüz antik adı net olarak bilinmeyen bir antik kentte, kendi çapımda amatörce telefondan çekmeye çalıştığım kapıkaya antik kenti buraya kalbimi bıraktım. imkanınız olursa gezin.
  • bugün atatürk'ün gelişinin 94.yıldönümünü kutlayan şehirdir.

    --- spoiler ---
    ısparta, atatürk’ün anadolu’da başlattığı millî mücadele’ye canıyla-malıyla tam destek vermiş, tüm ıspartalılar kuvay-i milliye ile bütünleşmiştir. milli mücadeleye mustafa kemal paşa’nın safında giren ısparta, ilçeleriyle birlikte, 871 şehit, binlerce yaralı vermiş ve büyük zafer’i içtenlikle kutlayarak, cumhuriyet’e aydınlık kucağını açmıştır. atatürk, zaman zaman kendisini ziyarete gelen ısparta heyetine: “sevgili ıspartalılara selamlarımı götürünüz. bir fırsatını bularak şehrinize geleceğim, çorbanızı içeceğim..” demekteydi. kendisini antalyalılar da bekliyordu. atatürk izmir’den yola çıkarak, 5 mart 1930 günü, yanında prof. dr. afet (inan), içişleri bakanı şükrü (kaya), ordu müfettişi fahreddin (altay) paşa emniyet genel müdürü şükrü (sökmensüer), prof. dr. ismail hakkı (uzunçarşılı) ve yaverleri olduğu halde denizli’ye, 6 mart 1930 sabahı da eğirdir’e ulaşmıştır. burada ısparta valisi ekrem bey, ısparta milletvekilleri hafız ibrahim demiralay ve belediye başkanı mustafa hilmi çakmakçı ile görüşmüştür. atatürk, eğirdir gölü’nü ve can ada’yı çok beğenmiştir. bunun karşısında daha sonra can ada’nın tapusu belediye meclis kararıyla atatürk’e verilmiştir. atatürk, 6 mart 1930 günü kuleönü’den ısparta’ya yolculuk yapmış ve saat 11.00 sularında ısparta’ya gelmiştir. burada büyük ve coşkulu bir şekilde karşılanmıştır. bugünkü atatürk bulvarı üzerinden yürüyerek doğruca tümen komutanlığı’na gelen atatürk, buradan valiliği ziyaret ederek, çeşitli heyetleri kabul etmiş ve dertlerini dinlemiştir.heyetlerin dilekleri arasında, ısparta’nın izmir, denizli, afyon demiryolu şebekesine bir an önce bağlanması sık sık dile getiriliyordu. atatürk, daha önce söz verdiği gibi, o gün öğle yemeğini ıspartalılarla birlikte yiyerek, ısparta’nın sorunlarını dinlemeye devam etmiştir. yemekten sonra atatürk, saat 13.00’te burdur’a gitmek üzere ısparta’dan ayrılmıştır.

    6 mart 1930 günü, ısparta’nın mutlu günlerinden birisi olması nedeniyle her yıl 6 mart günü atatürk’ün ısparta’ya gelişini anmak üzere kutlamalar yapılmaktadır.
    --- spoiler ---

    kaynak
  • sözlükteki bazı hıyarların kötülediği memleket. bozuk plak gibi aynı argümanlar tekrar edilir. "halkı yobaz, öğrenci kazıklar..." bu saydığın özellikler çoğu anadolu şehri için geçerlidir. türkiye'de öğrenci kazıklamayan şehir mi var ? kim ne derse desin çok güzel bir memlekettir. caddeler düzgündür. şehir hijyen bakımından temizdir. sebze-meyve fiyatları ucuzdur. halkı kendi halinde şirin anadolu insanıdır. bir kere küçük ve şirindir. tam kafa dinlenecek huzurlu bir şehir. stressiz yaşarsın bu şehirde dert yok tasa yok. asayiş olayları çok az. antalya'ya yakın altında araban varsa 1 saat 45 dakika'da oradasın. canın sıkılırsa eğirdir'e git. canın mangal mı yapmak istedi atla arabaya git ayazmana'ya kur mangalı keyfine bak.
    kısacası huzurlu bir memleket. inşallah birgün bu memlekete gelirim.
  • zamanında bu şehirde yaşarken, hava durumunda bile adı geçince mal mal sevinirdim, şimdi düşünüyorum da sol frame de ısparta yazısını gören ıspartalı arkadaşlarım, bir an heyecanlanabilir, işte sırf bu yüzden entry girdiğim şehir.
  • "iç anadolu kültürünü mü alsam yoksa akdenize mi kaysam ya da dur ben niye ege olmuyorum" diyerek üç bölgenin yemeklerini, ağzını ve adetlerini bünyesinde harmanlamış güzide ilimiz.

    (bkz: behind the fort village)**
  • hakkında söylenecek çok şeyim olan şehirdir. iyidir.

    ilk olarak karaman-konya yolunda tanıdım bu şehri. arabanın arka koltuğunda oturmuş yine her zamanki gibi ablamla seyahat boyunca kavga ediyorduk. çocuktuk o zaman. o an ben bile kendi sesimden rahatsız olmuştum. babam arkasını dönerek kızdı bana. "eşek herif seni okumaya ta buraya gönderecem" dedi. o anda da eliyle ısparta tabelasını gösteriyordu. çocuk aklı işte kötü bişeydir diye düşündüm hep.

    gel gelelim üniversite çağım geldi. sonuçlar açıklandı. ısparta'yı kazanmıştım. tabi bu sıralarda da babam ben okula gideyim diye 180 derece geri dönüş yaptı. iyi şehirdir. sessiz sakindir diyerek ikna etti beni. gittim. ömrümün en kötü günlerini de en güzel günlerini de hep orada geçirdim diyebilirim. ne yaşamış olabilirdim ki. topu topu dört senelik bir üniversite yaşamından başkası olamaz diye düşünüyor insan. ama öyle değil işte ısparta. her gidende mutlaka bir iz bırakır. hatta karbuz çeşmesi efsanesi vardır. oradan su içen ısparta'dan ayrılamaz derler. yalanmış ama. yalak gibi kullandım ben o çeşmeyi gidemeyim diye. ama olmadı. mezun oldum okul bitti bir şekilde.

    4 yıllık okul ama, 4 seneyi de orada okumadım. erasmus, farabi gibi öğrenci değişim programlarının hepsine katıldım. okula harç olarak ödediğim ikinci öğretim parasını geri aldım okuldan. hatta kara bile geçtim. ilk senem çok sıkıntılı geçti. mersin gibi bir şehirden ısparta gibi bir yere düşünce insan ne yaptım ben diyor. hele bir de kyk gibi bir yerde kalıyorsan zaten açık ceza evi gibi. sıkıntıdan patlıyorsun. ama şükürler olsun ki arkadaş çevrem çok iyiydi. onlar sayesinde güzel geçiyordu zaman. zaten ikinci senem de ispanya'da geçti. erasmusla gittim.

    asıl hayat benim için 3. sınıfta başladı. en yakın arkadaşımın vasıtasıyla bir kızla tanıştım. öyle çekingen bir tip değilimdir. yani kendim bir kızla tanışamam diye bir durum yok. ama arkadaşımın arkadaşı olan bir kızla tanıştım onun sayesinde. nasıl anlatılır bilmiyorum ama hayatımın dönüm noktasıydı benim için o gün. hayatıma giren en güzel varlığı ben o gün tanıdım. onun yanındayken hiç susmak istemedim. zaten konuşmalarım hep dipnotlarıyla nam kazanmıştır. sürekli konuştum.

    ömrümün bir gününü, bir kızla, sabaha kadar balkonda konuşarak geçirdim. bildiğin böyle çekirdek çitleyerek sohbet ederek. yani dışardan gören böyle zanneder. ama aslında konuştum evet doğru çok fazla konuştum. hani insanın yaşaması için temel olarak yapması gereken nefes alma eylemi vardır ya, işte ben onu yaparken dışarıya karbon dioksit verirken ciğerlerime onun kokusunu çekiyordum.gizli gizli kokladım. sabaha kadar o balkonda konuştuk. ağzım konuştu. ama aklımda hep o vardı. melek gibi yüzü. narin incecik elleri. ipek gibi saçları. herşeyini ezberlemiştim adeta. o konuşurken sesi bana o kadar güzel geliyordu ki hiç susmasın uzun uzun konuşsun diye durmadan sorular soruyordum ona. kendisinden bahsetmesini sağlıyordum. sesi hala kulaklarımdadır. hala da hüzünlendirir beni. hatta o kadar sevmişim ki o anda ona bir soru sordum. "dizine yatabilir miyim" dedim. hayır dedi. ama ben yine de yattım dizine. hiç de ters bir tepki göstermedi. uzandım dizine. kapattım gözlerimi çektim içime kokusunu. benden daha mutlu kimse yoktu o anda. sanki ben değildim o an orada olan. dünyanın en mutlu insanıydı. benim bile henüz tanışmadığım. her şey o kadar güzeldi ki onun da sonu geldi sabah oldu. yaz okulundaydık o zamanlarda. okula gitmem gerekiyordu. devam sınırlarındaydım. o benden önce içeriye geçti. yatağa uzanmıştı uyurken o kadar çok sarılmak geldi ki içinden uzun uzun baktım ona. sonra da döndüm arkamı çıktım gittim.

    güz gelip de okullar başladığında da ben hala aklımda o meleğin hayalleriyle gittim mersin'e. farabi denen öğrenci değişim programı için. o seneyi mersin'de tamamladım. geri ısparta'ya döndüğümde ise hala arkadaş olarak görüşüyorduk. hatta bir defasında tanışmama vesile olan arkadaşımın doğum gününü kutladık dışarda. ısparta'da da otobüsler kısıtlı. gece 11.30 dediğinde son otobüs kalkar duraktan. ben arkadaşımı durağa bırakmak için mekandan ayrıldım. yolda çenesi düşmüş gibi konuşuyoruz. laf lafı açıyor ama durak da yaklaşıyordu. bilerek oyalandım yolu uzattım ve nihayet otobüs kaçmıştı. kendi gözleriyle gördü. sonra zaten kendisi anladı kandırıldığını. güldü sadece yine sıcak sıcak. ısıttı ısparta'yı. sonrasında benim de kendisinin de anlayamadığı bir şekilde kol kola bulduk kendimizi. önce bu nasıl oldu ya dedi. anlam veremedi. sonra ayrıldık utandı. pembe yanaklarıyla seni çok seviyorum diyordu bana ama odun ben her zamanki gibi yine anlamıyordum hiç birşey.

    okullar açıldı ben hala arkadaş olarak konuşmaya, görüşmeye devam ediyorum onunla. silik bir tip değildim. aksine çok girişken ağzı laf yapan birisiydim. e o zaman çıkma teklif etseydin diyeceksiniz. ettim. yüzlerde belki de binlerce defa ettim ama her seferinde de cevabı hayır olmuştu.ilk bir kaç seferde çok koymuştu çok üzülmüştüm. ama sonrasında bu teklif etmeler şaka konusu haline gelmişti. hep teklif eder, hep red edilirdim. hatta ben en çok sevdiğim ikinci şey diye hitap ederdim. sevgimden haberdardı. en çok da rakıyı sevdiğimi çok iyi bilirdi. gerçi sonra tatsız bir olay yüzünden rakıya tövbe ettim. ağzıma bile sürmedim. her gün içtiğim şey çok büyük yeminler ettiğim için artık düşmanımdı. o sene son senem olduğu için üniversite de eskisi kadar sık görüşemiyorduk. ben derslerime ağırlık vermiştim. bir an önce mezun olayım da bir daha adımımı atmayayım ısparta'ya diye düşünürdüm. diplomayı bile almaya gelmem derdim hatta. o kadar da ciddiydim. sürekli evdeydim. durmadan kitap okuyor, ders çalışıyor, dizi izliyordum. bu esnada da bilmeden cool olmuşum. şeftalili ice tea'min deyimiyle (kuğl). ben güya ilgilenmeyince çok kıskanmış beni. sonra dedim ama. olur mu lan dana ben seni hep çok sevdim ki dedim. hep o kokudan oldu ne olduysa dedim.

    neyse mezun olduk iki dersim falan kaldı. yine yaz okulu yolları göründü. en sevdiğim ikinci şey de yaz okulundaydı. bu sefer boş vaktim de çok olduğundan daha sık görüşebiliyorduk. hatta beraber yemek yemeye bile fırsatımız oluyordu. yemek dediysem de kokoreç. nadir bulunan bir kızdı kendisi. kokoreçe bayılırdı. gece yarısında benimle buluşup kokoreçe düşerdik.

    ve bir gün geldi yine bir kokoreç dönüşü düştük ısparta sokaklarına. yaz günü. haziran sonu temmuz başlangıcı. ama ısparta iklimi işte. soğuğu göt kesiyor. yine de dolaştık. ikimiz de eve girmek istemiyorduk. sanki ayrılasımız yoktu. ama ben bunu her zamanki gibi yine çok çok sonraları anca anlayabildim. meğer ne odun adammışım ben. o gün yine sabahlar oldu. sokakta sabahladık. sabahın ilk ışıklarında evinin karşısındaki duvarda oturur haldeydik. o kadar çok konuşmuştuk ki zamanın nasıl geçtiğinin farkında bile değildim. tüm cesaretimi ve ciddiyetimi takınıp konuştum. dürüstçe içimdekileri söyledim. gözlerime baktı konuşurken hep. mutlu gibiydi kızgın gibiydi hiç anlayamadım ruh halini. yine çok güzel dinlemişti beni. yine her zamanki gibi mis kokuyordu en çok sevdiğim. sonra bana sarıldı. ben yalnız hala hiç birşey anlayamıyorum. sarılmadan istifade çok çok kokladım onu. sonra ergen gibi benimle çıkar mısın dedim. gülümsedi bana sarıldı. sonrasında da aramızda efsane olacak hareketini yaptı. başını salladı evet anlamında olan. dizlerimin bağı çözülmüştü. zıngır zıngır titriyordum.sarıldım ama aklımdan sarılmaktan başka hiç birşey geçmiyordu. kime sarıldığımı biliyordum sadece başka hiç birşey de umrumda değildi. sonra sakinleştirdi beni. toparladım kendimi. okul vakti gelmişti yine. kocaman bir öpücükten sonra topuklarım götüme vura vura gittim okula. çok mutlu geçecek yılların ilk günüydü bu.

    mutluluk ikimiz için çok basitti. bir birimizin yanında olmak elinden tutmak koklamak bile yetiyordu. o başta sevemediğim ısparta bile bana cennetti artık. en basitinden ıyaş park'da gezerken duyduğum güzel bir müziğe dansıyla bana eşlik edecek kız arkadaşım vardı benim. pervasızca avm ortasında dans ederdik. bazen sırf yanımda olmadığından sabaha kadar uyuyamazdım. bir gün olsun, bir dakikacık olsun ayrı kalmak istemezdim. gözlerimin içine bakması bile benim için en büyük iltifattı. çok kıymetli ve güzel zamanlardı benim için. ardından arkadaşlarımız arasında uzunca bir süre konuşulan evlenme teklifim geldi. ailesiyle tanıştım. mutlu mesut geçiyordu zamanımız.

    sonrasını inanın ben bile bilmiyorum. aşık olmuştuk bir birimize. nişanlandık. almış götürmüştü sol kaburgamı. bir hastalık illeti musallat oldu ona ve ayrılmak istedi. ayrıldık.

    bitti.

    ısparta koca hayallere, umutlara, hüzünlere, aşklara, mutluluklara, kokulara, dostluklara, arkadaşlıklara şahit olmuştur, ön ayak olmuştur. karmaşık duyguların hepsini size yaşatır. kendisi küçük bir şehir olsa da kalbinizde konya kadar yer tutar.
  • isaac bignan'ın şehri tercih etme sebebi ıssızlığı değil afrikalı mülteciler ile yerel halkın muazzam uyumudur.

    yılda 1-2 kere ziyaret edebildiğimiz için yükselen yabancı düşmanlığı akımlarında şehrin etkilenme oranını tam kestiremiyoruz.
    arap baharı ve afganistan meselelerinden çok önce yani ülkeye mülteci istilası henüz başlamamışken ısparta afrikalılar ile tanışmıştı. inanılmaz bir şekilde iş imkanları kısıtlı bu şehire adapte olduler. işçi taşıyan kamyonetlerin arkasında onları gördük. inşaatlarda onları gördük. cafelerde garson olarak, mahalle aralarında gezen eskici olarak, bilgisayar tamir işlerinde v.s hizmet sektöründe onları hep gördük.
    okul bahçelerinde çocukları ile bizim çocukların neşeli oyunlarını izledik. sarmaş dolaş kanka yürüyüşlerini de...

    ıspartalılar şaşırtıcı bir şekilde bu insanları benimsemiş ve destek vermişlerdir.
    isaac bignan bu ülkeye kadar kaçabildiyse sığınabileceği en doğru şehri seçmiş diyebiliriz. esenyurt'u tercih etseydi dozu giderek artan polis kontrollerinden kafasını dışarı bile çıkaramazdı.

    edit: bu entry bir afrikalı baronun neden ısparta'da yakalandığı ile ilgili haber ve entrylere açıklama amaçlı yazılmıştır. ülkenin mülteci istilasinda olduğunu ben de kabul ediyorum. ısparta'nın bu istiladan çok önce afrikalılarla taniştığını anlatıyorum.
    sevgili zafer partililer lütfen memleketimin başlığını işgal etmeyiniz.
    istanbul'da grafiker ve fotoğrafçı yabancı dostlarım var. hepsi son aylarda artan polis baskısından şikayet ediyorlar.
  • sabah kalktıgınızda sis olan daha sonra yağmura ceviren sonra güneş açan ve en sonunda kar yagabilen bir iklime sahip ilimiz
    (bkz: ne yapacagına karar verememek)
  • ısparta akdeniz bölgesinin sevimli, güzel, benim pek sevdiğim şehirlerinden biridir.
    180-200 bin nüfusludur. bu nedenle şehre alışıp uzun süre kalıp sonra ankara, istanbul gibi büyük şehirlere gittiğinizde yolda insanlar üzerinize geliyormuş gibi hissedersiniz. panik yapmayın !

    akdeniz bölgesinde olmasına rağmen kışları oldukça soğuktur. eğer bir gün yolunuz düşerse "aa ben akdenize gidiyorum" diye düşünerek bavul hazırlamayın. kışı soğuktur, karasal iklimdir.

    meyve sebze boldur her şey yetişir burda. hem de doğaldır mis gibidir. insanı iyidir temizdir.
hesabın var mı? giriş yap