• bu spor ayakkabılara ben ilk kez ilkokulda rastlamıştım. bir cuma günüydü ve istiklal marşı okunacaktı. sınıf kapısından koridora çıkınca, kalabalıkta o ışık veren pabuçlu çocuğu görmüştüm. önce yere basınca topuğundan ışık çıkardığını falan anlayamadım. ışığın ayakkabıdan çıktığını da farkedememişimdir belki; çünkü çocuğu uzaylı zannetmiştim. o zamanlar havada ışıklı bir şey görünce uzay gemisi zannediyorduk. evimizin üstünden ne zaman bi uçak geçse uzay mekiği zannedip heyecanlanıyorduk.

    neyse, çocuğa pabucundan ışık çıkardığı halde kimse dikkat etmiyordu ve ben bu ışığın sadece bana göründüğünü falan zannetmiştim. yürüdükçe ayağından ışıklar saçan çocuğu alana inene kadar takip ettim. istiklal marşını söylerken bile çocuğun hangi sırada olduğunu bulabilmek için yan sıralara bakıyordum. sonra tabi bulamadım ve eve gidince de bu konudan kimseye bahsetmedim. benle dalga geçerler diye.

    pabucu keşfetmeme bir iki gün kala, ışık saçan pabuçlu çocuklardan ara sıra görüyor ama olayı idrak edemiyordum bir türlü. bana göre, uzaylı istilasıydı. fakat bir iki gün sonra bu pabuçlardan birini bi arkadaşımda daha görünce olayın ne olduğunu anladım ve yalvar yakar babama bitane aldırdım bunlardan. hep kalabalık ortamlara, birilerini şaşırtma ümidiyle girip kendime göre havamı attım. bilmeyen başkalarının da beni uzaylı zannedebileceği düşüncesiyle sevinip durdum.

    her güzel şeyin bir boku vardır ya; işte bu pabuçların da pili hemen tükeniyordu maalesef. ilk sefer aldığım pabucu evde de dışarda da ayağımdan çıkarmadığımdan pili tabi hemen bitmişti. neyse daha hava atacak ve beni uzaylı zannedecek çok çocuk olduğunu varsaydığımdan bu sefer de anneme yalvarıp ona da bir tane aldırtmıştım. işte hayatımda ilk kez tutumu belki de orda öğrenmiştim. bu hazineyi evde falan kesinlikle hiç giymemek dışında okulda da kalabalık olmayan yerlerde elimden geldiğince parmak ucuna basıp yürüyerek pilinden tasarruf etmiştim.

    allahtan bu pabuçların modası hemen geçti de, pili bittikçe yeni bir ışıklı pabuç almaktan kurtuldu bizimkiler.
  • benim de vardı bunlardan, lakin salak gibi ışıklarına baka baka yürüdüğümden üst üste düşünce annem babama kızdı "nereden aldın şunu çocuk düşüp duruyor" diye. sonra baktı olacak gibi değil el koydu ayakkabılarıma, kendine hasar vermeden giyme kapasitesine sahip bir çocuğa gönderdi. oysa ne kadar sevinmiştim babamla gidip aldığımızda. salak salak bakardım ayaklarıma onlar yandıkça hele camekanlı bir yerden geçerken mest olurdum resmen. annem bu kadarcık saadeti bile çok görmüştü bana.
  • kucukken giymek icin can attigim ancak babamdan gelen ''onunla* su birikintisine basarsan, elektrik carpar!'' yorum ile giymekten bir anda sogudugum, zamaninin cocuklari icin* akulu araba gibi bir fenomen.
  • bizim eve istanbul'dan misafirler gelmişti. onların kızında vardı bunlardan ama pembeydi. ama ben giymiştim. herkes evde pasta yerken, ben kapı önünde duran ayakkabıları giyip merdivenlerde gezinmiştim topuklarıma basa basa. yeşil ve kırmızı renk çıkartıyordu. kırmızı ışığı süpermen'in gözlerinden fışkırıyordu adeta. yüzüme yüzüme vuruyordu o ışık. bizim oraya gelmemişti henüz bu ayakkabılar.

    sonra geldi tabii, benim de oldu ışıklı ayakkabım. hem de mavi. ama tek ışıklıydı, kırmızıydı. ama olsun yeterdi bana. ayakkabının altını evin önündeki muslukta yıkayıp yıkayıp evin içinde gezerdim. yetmiyordu bana sokaklar. cırtcırtını da çapraz cırtcırtlardım bazen. eve girmeden önce elimle bastırıp ışık çıkartırdım son kez. pili bitti, ışığı söndü ama ben yine topa vurmadım onunla. o ayakkabıdan nasıl uzaklaştığımı hatırlamıyorum. mantığım almıyor zaten, bir çocuk uzaklaşamaz ondan. çalınmış olabilir; çalınsa yaşayamazdım ama.

    şimdi bir çocukta görünce çok mutlu oluyorum. çocuklar da dünyanın en mutlusu, gözleri hep ayakkabıda. yeşil ben10'lu favorim; kıskanıyorum o ayakkabıyı giyen çocukları. onların ayakları küçücük ve ışık saçıyor; benim ayaklarım kocaman ve renksiz.
  • yalvara yakara sahip oldugum, kendimi dunyanin en sansli cocugu hissettiren ayakkabilarim.

    isin garip tarafi ayakkabiyla aramizda oyle bir bag vardi ki , ona duydugum sevgiden ve iyi bakmamdan dolayı pillerinin asla bitmedigini dusunuyordum. ta ki annemin bana aldigi ucuncu isikli ayakkabi oldugunu ayakkabilikta gorup anlayana kadar.

    annemin melek kalbine selamlar olsun.
  • çocukken babamın ha aldık ha alıyoruz, vay efendim aldık, tamam bu sefer kesin aldık, geçen sefer kesin dedik olmadı ama bu sefer tamam... gibi sözlerle erteleyip tedavülden kalkmak üzereyken aldığı, çocukluk hezeyanıdır. neyseki üniversiteyi kazanınca almıştı sağolsun.
  • tanımına "çoçukluğumuzun" diye başlanılan cümleleri bana yaşımı hatırlattı. çünkü bu ayakkabı benim değil benden 14 yaş küçük kardeşimin çocukluğunun ayakkabısıydı.
  • yaslandigimi yuzume yuzume vuran ayakkabidir. yahu bunu giyen nesille, ki ilk ciktiginda benden 10-15 yas kucuk olanlar giyebiliyorlardi ancak, su an ayni yerde entry giriyorsam ben bildigin mature olmusum aglayanim yok.*
  • bir zamanlar aniden saman alevi gibi parlayarak moda olmuş,daha sonra aynı hızda ortalıktan çekilerek yok olan bir ayakkabı çeşidi.bu ayakkabılar spor ayakkabı tipindeydi ve topuk kısmında saydam bir pencere vardı.bu pencerenin içinde üç adet kırmızı led vardı ve yine bu ledlerin arka kısmında ama dışarıdan görünmeyecek şekilde yerleştirilmiş olan ve ayakkabının yerle temas anında ledleri yakan basit bir devre ve batarya vardı.bu ayakkabılar özellikle gece giyilir ve görünüşü çok çarpıcı olurdu.her velet bunları aldırmak için babalarının başının etini yer,ayakkabıyı aldırır ,üç gün giyer ve piller bitince bir köşeye fırlatıp atardı bunları.olanlar babaya olurdu çünkü fiyatları normal spor ayakkabılara göre hayli pahalıydı.
  • zamanında, tetris'le birlikte annelerin en çok "hayır!" dediği şeylerden biri olmuştur.
hesabın var mı? giriş yap