• yeditepe üniversitesinde okuyan bi arkadaş dönem sonu için bir ödev hazırlamaktadır. ödev ingilizce yazılmalıdır. arkadaş fazla uğraşmak istemez ve üst sınıflardan bi elemandan kız olmanın verdiği avantajla ödevi alır, aynen yazar ve hocaya verir. hoca bir anadolu çocuğu edasıyla yemezler güzelim tribine girmeden şöyle der :
    - bu ödevi beğenmedim yeni bi tane istiyorum
    (arkadaş biraz mırın kırın eder ama zaten çalıntı bir ödev olduğu için fazla üzerinde durmaz)
    - konusu ne olsun hocam ?
    - plagiarism
    - hmmm..

    (şehir efsanesi değildir, bizzat plagiarism başlıklı ödevi gördüm)
  • edindiğiniz bilgiyi, akademik yazılarda, nerden aldığınızı belirtmeden kullanma durumu.
  • evet, belki güneşin altında yeni bir şey yoktur, belki devasa bir geri dönüşüm kutusudur okuyup yazdıklarımızın geldiği ve nihayetinde de gideceği yer, ama kabul edelim ki intihal de pek bir çiğ, pek bir haysiyetsiz ve sıklıkla pek de barizdir. hırsızlık türleri içinde en çok kleptomaniye benzetilir bu özellikleriyle: çoğu zaman ihtiyaçları olmadığı halde ve eninde sonunda yakalanacaklarını bile bile, bir müptela gibi yeniden ve yeniden, sanki şaşılası olan intihal yapmak değil de yapmamakmışçasına çalar, çalmadan duramaz bu illete bir kez tutulanlar. bunun en acıklı ve aynı anda en gülünç örneklerinden birine amerikalı senatör joe biden’in hikayesinde tanık olabiliriz.
    biden kendini öylesine körce ve öylesine geri dönülmez bir şekilde kaptırmıştır ki intihal ekolüne, demokratik parti’nin başkan adaylığı için yarıştığı 1988 seçimleri öncesindeki konuşmalarının birebir şekilde robert kennedy’den, zamanın ingiliz işçi partisi* lideri neil kinnock’tan, eski senatör ve başkan yardımcılarından hubert humphrey’den ve daha kimbilir kimlerden çalındığının ortaya çıkmasının üstüne bir de 1960’larda hukuk okurken yazdığı bir tezin büsbütün bir başka tezden araklanmış olduğu kanıtlanmış; ama işe bakın ki halktan tüm bunlar için özür dileyeceği konuşmasında biden yine boş durmamış, bu sefer de john steinbeck’ten, onun the grapes of wrath’ından çalmıştır nedamet sözlerini. bu nasıl bir maraz, nasıl zavallıca, insanı nasıl aptallaştıran bir düşkünlüktür ki, öyle adı sanı duyulmamış, kıyıda köşede kalmış bir kitaptan değil, nobel ödüllü bir yazarın pulitzer ödüllü bir kitabından, amerikan edebiyatı’nın en klasik, en başarılı bir romanından, gazap üzümleri’nden intihal yapmakta beis görmemiştir intihalcı olduğu için herkeslerden af dilerken adamımız? şüphesiz ki hasta, şüphesiz ki acizdir. bu olanların ardından başkan adaylığı yarışından da çekilmiş, çektirilmiştir nitekim.
    jacob epstein’in martin amis’ten çaldığı bir kelleşen erkek kafası tasvirini martin amis’in zaten önceden charles dickens’tan çalmış olması gibi “matruşka intihal” örnekleri de eğlencelidir de, hiçbiri beni hazırladığı öğrenci elkitabı’ndaki plagiarism kısmını stanford üniversitesi asistan elkitabı’ndan çalan oregon üniversitesi kadar güldürmez.
    taklit nasıl iltifatın en içten şekillerinden biri olarak görülüyorsa*, intihal için de yer yer aynı şey söylenebilir; ama bu kendisinden intihal yapılan kişi için ne derece okşayıcı, keyif verici olur, emin değilim. komşumuzun arabası çalındığında ona “mualla abla üzülme bak, onca araba arasından en çok sizinkini sevip beğenmiş demek hırsızlar ki, onu çalmışlar” demiştim de, mualla abla bana hiç de öyle teselli bulmuşçasına bakmamıştı.
  • bilimsel hirsizligin bilimsel adı. hirsizlik hirsizliktir. (bkz: yok oyle yagma)
  • wilson mizner'in latifeci tanimina göre:

    bir kitaptan yazmak = intihal

    iki kitaptan yazmak = deneme

    üc kitaptan yazmak = derleme

    dört kitaptan yazmak = doktora tezi
  • bildiğiniz gibi kaynak belirtmeden, alıntıladığınızı ifade etmeden herhangi bir bilgiyi kendininmiş gibi paylaşmaya kibarca intihal deniyor. bugün debe listesine giren bir entry buna güzel bir örnektir.

    (bkz: #157548156)

    yılmaz özdil

    sözlük çoktan kopyala yapıştır cennetine döndü tamam da söz konusu yazarın (yazmıyor aslında) entrylerine hızlıca baktım. oradan buradan bulduğu yazıları yapıştırıp geçmiş. moderasyonun en azından debe listesine soktuğu entry'leri bir kontrol etmesi gerekmez mi?

    herhangi bir yorum yapmadan entryleri ve ilk bakışta görünen kaynakları aşağıya bırakıyorum.

    (bkz: #157562920)
    kaynak

    (bkz: #157548311)
    onedio

    (bkz: #157543406)
    tuncay akdoğan

    (bkz: #157445406)
    twitter

    valla bunun kaynağı başka entry çıktı.
    (bkz: #157413304)
    (bkz: #157365886)

    (bkz: #157345528)
    facebook

    edit: (bkz: #157343396)
    bir yazıya yazılan yorum
  • televizyondaki çeşitli çocuk el işi ve yemek programlarındaki "burada yapılmışı var" zihniyetinin uzantısı. bir sürü nesil hazıra konmanın iyi bir şey olduğunu zannederek yetiştirildi.
  • mottosu "bugün kendin için ne çaldın?" olan hırsızlardır. başkaları üzerinden yaşamaya, var olmaya çalışırlar.
  • eksi sozluk'te kullanici sayisiyla dogru orantili ve sozlugun orijinalligi yitirme (forumlasma) surecine paralel olarak abarti bir boyuta ulasmis zavallilik.

    mesela bugun slashdottaki bir espriyi turkceye cevirip entry diye yazmis birisi, tesadufen gordum. yani bunu herkese yediriyosun anliyorum da kendine nasil yediriyosun yahu?
hesabın var mı? giriş yap