• (i) hostel secimi

    oncelikle, kesinlikle hostellerde kalin! x euro fazla verip, hotelde kalayim salakligini yapmayin. hostelde tani$tiginiz kadar insani trenlerde, sokaklarda sittin sene dola$saniz taniyamazsiniz. hangi hostelde kalacaginizi secmek icin, hostelz.com, hostelworld.com gibi sitelere bakin, ve reviewleri okuyun. bana sorarsaniz, hostel seciminde 4 onemli kriter var: (1) sosyal atmosfer, (2) yer, (3) temizlik + rahatlik ve (4) fiyat. fiyat tabii size kalmi$, fakat fiyatlar her zaman 15€-25€ arasinda. genellikle (1) ile (3) ters orantili oluyor, ve eger (1) iyiyse (2)'nin pek bir onemi kalmiyor (bakiniz: gece hayati).

    bana sorarsaniz, buldugunuz en sosyal, en patirdili, en deli hostele gitmek akil karidir. yani, ak$amleyin eglenmeyi uyumaya tercih ediyorsaniz, sizin seciminiz de bu olmali. ufak bir tip: hostelling international'a uye hosteller bu bakimdan cok kotu. cok temiz, cok guzeller, fakat hic sosyal degiller. ko$arak kacin!

    ustune basarak soyluyorum, hostel secimi bir $ehirden olan hatiralarinizi en cok etkileyecek olan $eydir. paris'e geldiginizde eyfel kulesini, notre-dame'i anneniz babaniz ile gezerken gorseniz farkedecek pek bir$ey yok, fakat az tanidiginiz 3 ingiliz, 4 avusturalyali, 2 coloradolu ve 2 san-francisco'lu sacre-coeur merdivenlerini sarho$ken tepmek, sadece bu ya$inizda (18-26 ya$ arasi oldugunuzu varsayiyorum) yapabileceginiz bir$eydir. boyle kayna$ma firsatlari ise sadece guzel hostellerde vardir.

    (ii) hostel rezervasyonu

    hosteller $oyle cali$iyor. her gunun bir saatine kadar (bu saat genellikle 8:00 ile 10:00 arasi oluyor), o gece orada yatmi$ insanlarin bir gun daha kalacagini varsayiyorlar, o yuzden onlarin kaldigi yataklar "vacancy" olarak gozukmuyor. deadline saatine kadar orada kalanlar odeme yapmami$sa, o yataklar aciga cikmi$ oluyor ve "first come first serve" $eklinde isteyene veriliyor. o yuzden, cikmadan once her $ehirde 2-3 adet hostel bulun, bunlarin telefon numaralarini bir kagida yazin, ve oraya varacaginiz gunun sabahinda bunlari teker teker arayin, bo$ bir tane hostel bulacaksiniz. tabii flying pig, yellow hostel gibi a$iri unlu hosteller bu kuramin di$inda kaliyor, fakat toplasaniz avrupada bundan toplam 5 tane ya vardir ya yoktur.

    (iii) yemek

    herkesin soyledigi gibi avrupa'da yemek cok pahali. fakat bazi yerlerin tavsiye ettigi gibi cantanizi turkiyeden yemekle doldurmayin. cok gereksiz. avrupa'daki supermarketlerdeki fiyatlar turkiye'nin cok ustunde degil, sadece di$arida yemek a$iri pahali.

    oncelikle bed & breakfast'larda breakfast'i kacirmayin! icabinda 8 gibi kalkip kahvaltinizi edin, sonra lock-out (her hostelde olan bir$ey, mesela saat 11-15 arasi hostel'de bulunamazsiniz diyorlar) vaktine kadar uyumaya devam edin. cogu zaman, hostellerde yemeklerinizi koyabileceginiz bir common buzdolabi bulunuyor. her $ehre vardiginizda supermarkete bir ugrayin ve size orada yetecek kadar yemek alin.

    keyfinize gore ya oglen ya ak$am yemeginizi nutella-ekmek/kraker olarak geci$tirin. oteki yemegi di$arida ucuz bir yerde, veya hostelde supermarketten aldiginiz yemek olarak yiyin. yanliz yediginiz $eyin icinde ye$il bir$eyler olmasina dikkat edin (amsterdamda bulunan ye$il $eylerden bahsetmiyorum, sizi ahlaksizlar), yoksa saatlerinizi tuvaletlerde kaybedersiniz (bkz: kabizlik). genelde, gunde 6€-8€ yemek parasini gecmemeye cali$in.

    (iv) icki

    "pre-gaming" yapin! acikliyayim: once bir $ehre vardiktan sonra supermarkette ucuz alkol stoklayin, sonra ak$amleyin bar-mar takilmadan once hafiften kafayi bulun, barda ise sadece 1-2 pint (pint ~= 1/2 litre) ile cilalayin. yoksa bir gecede barda 30€ birakmaniz i$ten bile degil. bu stokladiginiz alkol size para tasarrufu saglamakla kalmayacak, hostelinize dondugunuzde cici hanimlarla "after-party" olanagi saglayacaktir. a$agi yukari soyliyeyim, 66cl birayi 0.60€-1€, 1l box wine'i 1€-2€, 75cl votka'yi 4€-5€ kadar ucuza bilebilirsiniz.

    ayrica, ak$am beraber bara ciktiginizda tani$tiginiz tipler "this round's on me, lads" demeye ba$larlarsa cabucak "no thanks man, i'm good" deyin. yoksa sira sizin round'a gelir, ve 35€'yu bir anda batirip 3 gun yemek yememeye karar verebilirsiniz.

    kola-portakal suyu gibi $eylerden vazgecin. bir ay boyunca su, ve sadece musluk suyu icin.

    (v) ot-bok

    amsterdam hakkinda soylenecek pek bir$ey yok. ye$il-beyazli her yer sizin i$inizi gorur. ucuz jamaica otu alacaginiza, gramina 6€-7€ verip kaliteli bir$ey alin, cunku otekisinden zaten kafayi bulmak icin iki kati icmeniz gerekecektir. car$af ve zivana kagidini ufak marketlerden ucuza alin, bir de "drum" dedikleri tutunden alin, ilk joint denemelerinizi onunla yapin. ha$ha$ alirsaniz bu tutun zaten size "spliff"ler icin gerekecektir.

    amsterdam di$inda cogu zaman ha$ha$'tan ba$ka bir$ey bulunmuyor, onu da sokaktan almak beni hic cekmedi. beraber dola$tiginiz insanlarda varsa, onlarla takilin, yoksa hic ugra$mayin. eger beraber takildiginiz insanlar amerikaliysa, "chip-in" yapmayi (ictiginiz miktara gore birkac euro vermek) teklif edin, biliyorum bizde boyle sacmalik olmaz ama orada racon oyle.

    (vi) gece hayati

    $imdi, egri oturup dogru konu$alim. gece klubune gitmenizin arkasinda yatanin 90%'i "oteki yarimizi" bulmak. "yok degil, ben butun gece dans edip, pipim/kukum elimde eve donmek icin gidiyorum klube" diyen varsa, eyvallah.

    o vakit, $imdiden soyliyeyim, kaldiginiz yerlerde veya barlarda kiz/erkeklerle tani$mak daha kolay, ve daha ucuz. tabii ki bir melkweg'e, paradiso'ya, roxy'e, ve ozellikle dogu avrupa'daki $ik kluplere bir ugramak gerekir, fakat her ak$am gece kluplerine 15€ bayilacak paraniz varsa, interrail sefaletini ya$amaniz gereksiz diye du$unuyorum. 1 ayda ben toplam 3 kere "cover-charge"'i olan gece kluplerine gittim, fazlasinin gereksiz oldugunu du$unuyorum.

    hostel secimindeki ilk madde bu yuzden bu kadar onemli. oradaki hostel atmosfer guzelse, yeri pek onemli degil. gun boyu $ehri gezdikten sonra ak$amleyin ya $ehirde bir barda takilmi$siniz, ya hostel barinda, ne farkeder.

    (vii) gunduz hayati

    bir $ehre varir varmaz, tourist information office'i bulup, bir harita edinin. burada dagitilan haritalar genellikle bedava oluyor, bazen 1€'ya kadar ucret talep ediyorlar. sakin kalkip market gibi bir yerde banliyoleri de dahil eden gereksiz 5€'luk haritalardan almayin. harita'yi edindikten sonra "bu $ehirde x saat/x gun kalacagiz, sizce nereleri gormeliyiz?" diye sorun, hatta o yerleri haritada i$aretlemesini rica edin. bundan sonra, metro/otobus/vaporetto biletleri, kontrol sistemleri, ceza fiyatlari ve alternatif ula$im yollari hakinda bilgi edinin, odeme expectation'u ucuz olan yolu secin. amsterdam'da "utrechtdwarfstraat"'taki bisikletciden gunde 5€'ya bisiklet kiralayin. rotterdam'da strippenkaart kullanin. paris'te tek biletle 5 ki$iye kadar gecebilirsiniz, tabi ortalikta polis yoksa. italya'da, ozellikle roma'da "abbonamenti" geci$lerinden elinizi kolunuzu sallaya sallaya gecin, bu "benim valid bir biletim var" anlamina gelir. "cool" gozukun, renk vermeyin yoksa 50€ ceza da odeyebilirsiniz. bruj, floransa, venedik gibi kucuk $ehirlerde hic kasmayin - direk taban tepin. hem para tasarrufu, hem eksersiz oluyor, ilaveten $ehri de en guzel $ekilde gorebiliyorsunuz. bu daha az da olsa buyuk $ehirler icin de gecerli, paris'te arc de triumph'tan place du concorde'a, oradan chatelet'e kadar yuruyun. iki-uc saatinizi alsa da degecktir.

    (viii) yuk - ta$ima

    iki canta aliyorsunuz, biri okul cantasi, ikincisi ise daha buyuk (a$agi yukari 65-70l) bir sirt cantasi. sirt cantasi sirtiniza, okul cantasi ise onunuze gelecek $ekilde ikisini de omuzunuza asiyorsunuz. okul cantasinda ne bileyim, $emsiye, yemek, $arj aleti, $apka vs gibi her an gerekebilecek $eyler koyun, sirt cantasina ise diger her$eyi. sirt cantasini ozel durumlar haric ya hostelde ya emanette birakin. ama bir $ehirde 3 saat bulunacaksiniz, emanet icin canta ba$i 3.5€ vermek yerine cantayi sirtinizda e$ek gibi ta$iyin.

    hafif gidin, hafif donun. tane "kargo" $ort, iki tane yine "kargo" pantalon, 6-7 t-shirt, ve 7-8 tane don/corap yetecek te artacaktir. tren veya tren garlarinda gecirdiginiz gecelerde ustunuzu degi$tirmediginiz goz onunde bulundurulursa, bir ayda toplam 2, en kotu 3 yikama yeterli olacaktir. yikamalar adam ba$i 4€'ya falan cikiyor, fakat accayip kari$ik (benim icin). yikama yerinde bulunan herhangi di$i bir varliktan yardim isteyin, severek size her bir$eyi anlatacak, hatta bir dahaki sefere tek ba$iniza ba$arabileceginizi zannedecektir.

    (ix) hal/tavir [attitude]

    inanilmaz arkada$ canlisi olun, hatta ayiptir soylemesi biraz yav$ak olun. herkesle oturup konu$un, fazla du$unmeyin. alkol bu konuda cok iyi bir yardimci. bundan ba$ka, flexible olmaya cali$in, nice'ten milano'ya giderken, trende tani$tiginiz 4 kiz genoa'da iniyorsa, icabinda siz de onlarla inip, gununuzu orada gecirin.
  • yola çıkmadan önce mutlaka ama mutlaka kalacağınız yerlerde rezervasyon yapın. özellikle de seyahatiniz turizmin yoğun olduğu zamanlara (mayıs-eylül arası) denk gelecekse, gezip görmeye ayıracağınız vaktinizi kalacak yer bulmaya çalışarak heba edebilirsiniz. bunun için önerebileceğim adresler:

    http://www.hostelworld.com/
    http://www.hostelbookers.com/
    http://www.hostelbooking.com/

    kalacağınız yerlerin metroya yakın olmasına özen gösterin. bu büyük kolaylık sağlıyor, otobüslerde heba olmuyorsunuz ya da saatlerce yürümek durumunda kalmıyorsunuz. (ya da enerjinizi keyfi yürüyüşlere saklayabiliyorsunuz). şahsen kaldığım hiçbir yerde temizlik sorunu yaşamadığımı da belirtmek isterim. (ki sayın holden caulfield’in bahsettiği gibi yola çıkmadan önce sırt çantama bir adet domestos koymayı düşünmüş ve fakat yol arkadaşlarımın tepkileri üzerine vazgeçmiştim. gerçekten gerek yok). eğer daha ucuzsa mixed dorm’larda ya da kalabalık odalarda kalmaktan da çekinmeyin. zaten yorgunluktan derin uykuya öyle bir dalıyorsunuz ki, horlama sesiymiş bilmem neymiş hiçbiri umurunuzda olmuyor.

    ve enerji demişken... kati surette yanınıza vitamin hapları alın. (bizim tercihimiz one a day maximum oldu, sağolsun günlerce deli danalar gibi dolaşmamıza rağmen enerjimizi koruyabildik sayesinde). bazı durumlarda devasa sırt çantalarınızla güneş altında uzun uzun yürümek zorunda kalacağınızı aklınızda bulundurun.

    tren garlarında kullanacağınız locker’lar eğer elektronik değilse, görevliye çantalarınızı teslim etmeden önce mutlaka fiyatın ne olduğunu sorun. (italya’da çantalarımızı teslim edip gece istasyona döndüğümüzde elimize kol gibi bir fatura veren ve 40 euro isteyen görevliye selam çakıyorum buradan).

    gittiğiniz yerlerde arkadaş edinin. şehri birlikte gezin. bazen turist rehberi gibi insanlara rastalayabiliyor, kendi başınıza keşfedemeyeceğiniz birçok yeri onlarla birlikte gezebiliyor ve mekanlar hakkında birçok şey öğrenebiliyorsunuz. fransızların gerçekten (ama gerçekten) dil faşisti olduklarını unutmayın. şirinlik yapıp “excuse moi, je ne parle pas francais. can you speak english?” diye sorduğunuzda kaskatı bir suratla söylenen “nnnno!” yanıtını alabilir, turunuzun geri kalan kısmında yol arkadaşlarınızla bunu bir geyik malzemesi haline getirebilir ve olur olmaz her yerde “nnno, nnno” diye diye gezebilirsiniz. ya da, yine paris’te bilet rezervasyonu yapmak için kaltak görünümlü (affet allahım) bir çalışana yanaşıp “excuse me” dediğinizde “i will definitely not speak english with you. find someone else” gibi insanlık dışı bir yanıt alabilirsiniz. sinirlerinize hakim olun. efendi gibi gidip international desk’i bulun, işinizi orda halledin.

    maddi anlamda sizi en çok zorlayacak şey büyük ihtimalle su olacaktır. yanınızda kallavi bir termos bulundurursanız kaldığınız otel/hostellerin musluklarından (ki avrupa’nın hemen hemen her yerinde musluk suyu içiliyor) termosu doldurup en azından günün yarısını kurtarabilirsiniz. (hayır sokaklarda bir tane bile sahibul hayrat yok ki doldurasınız mataralarınızı). ancak emin olun, özellikle hollanda’da ve belçika’da yarım litrelik sulara bayıldığınız 3 eurolar içinize evlat acısı gibi oturacak. (gerçi marketlerde daha ucuz, 2 euro’ya bile bulunabilir. vay be vay). ve lokal insanlara “biz var yaaa, türkiye’de bu paraya bu sulardan 10 tane alırız. hemi dee daha lezzetli” dediğinizde gözleri faltaşı gibi açılacak, muhtemelen yorum yapamayacaklardır. ülkenizin kıymetini bilin.

    (bu kısım hatun kişileri ilgilendiriyor, erkekler pas geçebilir)
    türkiye’de bir ton para verip alışveriş yaptığımız mağazalar bir kere çok daha ucuz her yerde. eğer çantanızda boş yer varsa ve taşırım diyorsanız girin gönül rahatlığıyla alışverişinizi yapın. ama alışveriş keyfinin doruklarına varmak istiyorsanız, önerebileceğim yegane yer: roma’da castel romano. kesinlikle koca bir gününüzü geçirebileceğiniz, şehrin dışında güzel bir yerde konuşlanmış, avrupa’nın en büyük designer outlet’i. (http://castelromano.mcarthurglen.it/) her gün piazza della repubblica'dan beleş servisleri kalkıyor. size de gidip süper alışveriş yapıp ertesi gün babanızı aramak ve parasız kaldığınızı itiraf etmek düşüyor.

    yanınızda yiyecek bir şey götürmeye kalkmayın. konserveydi bilmem neydi her adım başı zaten bulabileceğiniz şeyler. boşuna yük taşımaya gerek yok. günde üç öğün de marketlerden peynir ekmek salam takılmak anlamsız. ara sıra biraz bütçe ayırıp güzel restoranlarda yemek yeme fırsatını tepmemek lazım. ayrıca, hostellerin ve otellerin hemen hepsi gayet süper kahvaltılar veriyorlar. bir de, eğer domuz eti yemiyorsanız biraz titiz davranmanız gerekecektir. hazır satılan yiyeceklerde şiddetli bir domuz eti sorunsalı var. avrupalıların domuz etini neden bu kadar sevdiklerini de anlamak güç ya, neyse. bu arada, kırk yıllık tercüman olup “ham” kelimesi ne demek bilmediğim ve yol arkadaşlarıma “hmm ham, ya ne bileyim kulağa hindi eti gibi geliyor. yiyin gaari” fetvasını verip domuz etli sandviçleri yedirttiğim için vicdan azabı çektiğimi belirtmek isterim. (bunebiçim hindi yaa diyip sandviçleri atmamız da cabası tabi).

    son olarak interrail yapmadan önce beni en çok endişelendiren konulardan birine değinmek isterim. her yerde okuduğum ve herkesten duyduğum üzere, yapılan seyahat boyunca yol arkadaşlarımla (mutlaka) aramızda sorun çıkacağını düşünmüştüm. “iki haftalık tatil için 40 yıllık arkadaşlarımızdan olmayalım alimallah” gibi endişelere de düştüm, allah’tan en ufak bir tartışma bile yaşamadan gezimizi bitirdik. bence önemli olan yola çıkacağınız insanları iyi tanımak (ki benimkiler çocukluk arkadaşlarımdı) ve karşılıklı olarak yeri geldiğinde isteklerden feragat edebilmek. fakat benim gibi şanslıysanız ve yol arkadaşlarınızla benziyorsanız birbirinize, zevkleriniz endişeleriniz vs hemen hemen aynıysa bu seyahatiniz için multi bir artı olacaktır.
  • öncelikle interrail biletini en ucuza nasıl kapatabilirsiniz bundan bahsedelim. mesela 22 gün düşünüyorsanız sakın ama sakın 22 günlük sınırsız bilet gibi bir aptallık yapıp fazladan 100 euro ödemeyin. 22 günde 8 gün trene binme gibi tarifeler var alın bunlardan. örneğin trene bindiniz ve nisanın 5'i oraya tarihi yazmanız gerekli böylece 5 nisan günü sınırsız trene binersiniz ve 8 üzerinden bir hakkınız gider. eğer trene akşam 7den sonra bindiyseniz bir sonraki günün tarihini yazma hakkınız var, yani 4 nisan gece 10da bindiniz ve yolculuk sabaha kadar sürecek oraya 5 nisan yazma hakkınız var. böylece küçük bir şehre gidiyor ve orda azcık dolanmanız gerekiyorsa boşuna 2 gün kaybetmemiş olursunuz. gelelim olayın en zevkli kısmına, 22 günde 8 gün yolculuk bana yetmez demeyin, çünkü bilet kontrölörlerinin çoğu interrail'in ne olduğunu tam olarak bilmemekte, siz bileti gösterdiğinizde bazıları interrail ne demek diye soruyor ya da ne olduğunu bilen biri varsa bile kuralları bilmiyor biletinizin sınırsız mı, sekiz binişlik mi olduğunu anlamıyor bu yüzden asla biletin üzerine tarih yazmayın. sadece bilete bakıp geçerli olduğu tarihleri inceleyip üzerine kaşe basıp iyi yolculuklar diliyorlar. tabi istisnalar da var gecenin 1inde gelen bir tanesi neden bunun üzerine tarih yazmadın diye azarladı beni, dedim unutmuşum, yaz o zaman dedi ben de o günün tarihini yazdım dedi ki siz bu trene 6da bindiniz bugünün tarihini yazamazsın ve interrail kurallarına göre cezası 50 eurodur. hemen ingilizce bilmiyor taklidine girdim salak salak hareketler yaptım ve off tmm dedi gitti. zaten kırk yılda bir başınıza gelir ve 50 euro ceza yeseniz bile, ki yemeniz çok zor tekrar ediyorum, hala karlısınız.işin en güzel kısmı ise şudur, macaristanda metroya binerken bilet almadık ve çıkışta kontrolörlere denk geldik, bileti olmayana 30euroya denk gelen bir ceza kesiyorlardı, dedim ki ben interrail ile geldim metroya onunla binebilirim. "öyle miiiiii" diyerek şaşırdılar biletime baktılar ve budapeştenin tadını çıkarın diye bir de kapıya kadar eşlik ettiler.

    gece bineceğiniz trenlere kalkış saatinden oldukça önce gidin, bazı trenler kalkıştan yarım saat önce istasyonda olur, deliler gibi koşarak ilk gördüğünüz boş kompartımana girin, perdelerini çekin ve kapısını kilitleyin, ışıkları da kapatırsanız kimse o kompartımanda oturmaya çalışmicak kapıyı bir kere açmaya çalışıp gidecektir. böylece iki kişi iseniz koca koltuklarda evdeki yatağınızda uyuyor gibi uyursunuz. ve hostel/otel masrafından yırtabilirsiniz.ha bilet kontrolörü gelip kapıya vurur ve uyanmazsam diye boşuna gerilmeyin onların anahtarları var kapıyı lak diye açabiliyorlar ve bunu bir anda yapıyorlar o yüzden sakın çıplak olmayın.

    sigaranız bittiyse ve çek cumhuriyetinden geçmeyi planlıyorsanız biraz dayanın, macaristan, çek cumhuriyeti, almanya, danimarka, fransa, hollanda, slovakya arasında en ucuzu çek cumhuriyetidir.

    asla ama asla, kesinlikle, sakın, gördüğünüz ilk yerde döviz bozdurmayın. çek cumhuriyeti, macaristan gibi yerlerde para birimi kron. euro verip kron alıyorsunuz ama normalin %25 hatta %40 altına bozan döviz büroları var. bir tren istasyonunda, mcdonaldsta internet bulun ve kuru öğrenin genellikle oteller gerçek kuruyla bozmaktalar. sonra yolda yürürken bir anda gözünüz döviz bürosunun penceresindeki gerçek kura takılırsa hayata küsersiniz. benim gibi budapeşte'de ana tren istasyonunun içindeki döviz bürosuna gidip abi resmi yer burası burda kazıkçı mı olur burda bozdurmucaz da nerde bozdurucaz deyip %30 kazık yemeyin.

    bazı ülkelerde trenden indiğinizde insanlar gelip turist misiniz diye sorarlar. güleryüzlü tiplerdir genelde. bunlardan korkmayın hatta ilgilenin, bu kişiler size otel pazarlarlar. hostel değil otel. fakat kaçak otellerdir bunlar, bir evin tüm odalarını ayırıp, içerisine banyo koyup çok ucuza size kiralarlar, lobi, bellboy, kahvaltı gibi birşey yoktur. iki kişi oldukça donanımlı bir odada toplam 25 euroya kalabilirsiniz ve güvenlidir. kimse sizi otel filmindeki gibi kesmeye, gözünüzü eritmeye, parmaklarınızı koparmaya ya da taş gibi kızlarla seviştirmeye çalışmaz.

    macaristanda çek cumhuriyetindekinden çok daha fazla güzel kız vardır. bu amaçla gidiyorsanız macaristanda daha çok vakit geçirin.

    çek cumhuriyetinde gulaş yemeden ve çek birası içmeden dönmeyin. yemeden dönerseniz de bana yemedim demeyin.
  • avrupalı insanların aslında çok canayakın ve yardımsever olduklarına inanın ve sizde canayakın olun.hatta o kadar canayakın insanlar tanıdım ki tanıdıgım kızlardan biri bana 3 gün sabah akşam stockholm ve göteborg u gezdirmekle kalmayıp benim bıdı bıdı etmelerim sonucu doğum günüme ev adresime hediye olarak in flames t shirt ü yollayarak beni dünyanın en mutlu insanı yapmıştır
  • deneyimler sonucu içlerinden bazılarının (bir çok kişi tarafından vurgulanan) dikkate alınması gereken öneriler.

    rehber kitap şart (lonely planet ya da lets go), kitabı en az 1 ay kadar önceden alıp okuyun (benim gibi son bir kaç günde alıp trenlerde okumayın),

    her ne kadar her şehirde ücretsiz harita verselerde güzel bir harita edinin (rehber kitaplarda harita ölçek önerileri var),

    önyargısız gidin mesela italya ne çok güvenli ne de abartıldığı kadar tehlikeli (benim başıma hiç bir şey gelmedi ama her daim dikkatli olmakta yarar var),

    gittiğiniz yerde arkadaş bulup (oda maliyetini düşürerek) otelde de ucuza kalabilirsiniz, gitmeden önce iyi bir alışveriş yapın ama abartmayın (ilk bir kaç günün şokunu atlatacak kadar yiyecek alın) fiyatlar aşağı yukarı aynı,

    bazı şehirlerde internet kafe bulmak çok zor (italya'da internet kafeler bizdeki kadar yaygın değil) gitmeden önce araştırın,

    yunanistan'daki tren işkencesini hesaba katın ona göre rota belirleyin,

    unutmayın her interrailciye birileri yardım ediyor (bize fin'li bir eleman bayağı yardımcı olmuştu adam neredeyse italya'yı kendi gezdirecekti),

    kalacak yer bulamayınca hemen moralinizi bozmayın onun da tadını çıkarmaya çalışın,

    sürekli müze saray gezmek bazen geziyi rutinleştiriyor bu nedenle bazen değişik yerler deneyin plaj ya da parka gidin mesela biz roma villa borghese denen bölgede piknik yapıp hayvanat bahçesine gittik iyi bir mola oldu bizim için,

    ara sıra değişik yerler deneyin (biz rehber kitabın yardımı ve trenin de denk gelmesiyle italya'nın güneyinde metaponto diye bir kasabaya gittik harika bir plajı vardı ve çok sessizdi),

    galleri uffizi'nin biletini önceki gün alın ve kolunuzu sallaya sallaya girin aksi taktirde aynı günde ayakta 1 saat kuyruk beklersiniz ve galeriden hiç bir şey anlamazsınız.(gezmesi yaklaşık 2-3 saat sürüyor),

    giyisi için çok kasmayın laundry iş görüyor.

    dikkat milano'da istasyonlar 24'de kapanıyor ve herkesi çıkartıyorlar. dışarda yatmayı göze alamıyorsanız yer ayarlayın kendinize. arkadaşlarınız varsa dönüşümlü uyumak en iyisi, tek iseniz ayakkabıları matın altına bankta sırt yaslama yerine doğru (ya da duvara doğru), paraları külotunuza, çantanızı da başınızın altına koyarak rahat rahat uyuyabilirsiniz.
  • interrail yaparken dikkat edilmesi gereken en önemli husus burada yazan hususları sallamak kendi başının çaresine bakmak ve tadını çıkarmaktır.
  • trende gece ayaklariniz da sandalet olmasin, oturarak gidiyorsaniz, ustune corap giyin. böcekler sokuyor. tüm seyahatinizin bir anda tadi kacabilir.
  • -kamp olayina girecekseniz sakin cadir falan tasimayin yaninizda. kamplarin neredeyse hepsinde portatif evler veya hazir cadirlar bulunmaktadir, bunlarin cogu da ya kendi cadirinizla odeyeceginiz parayla ayni ya da cok az daha pahalidir. o 3-4 kilodan kurtulmak icin kesinlikle deger.

    -istasyonlarda "hostel, hotel" diyen insanlardan uzak durun

    -italya'da yer rezerve etmeden binerseniz ileriki duraklarda birileri "kalk lan yerimizden aha rezervasyon numaramiz budur" diyebilir. paraniz varsa zepline bininiz, yoksa ayakta durmayi goze aliniz.

    -konserve falan tasimayin yaninizda bir sekilde market vs bulursunuz.

    -catal bicak da tasimayin, hostellerin cogunda bu alet edavatlar bulunur. kamp ortam icin ise gene yakindaki supermarketten alinacak plastik catal bicak tabak isinizi gorecektir. bi tane kirilmayan bardak bulundurunuz, hava sicak olunur, damaginiz kurur

    -ufak plastik torbalar bulundurun (buzdolabi poseti olabilir), inanilmaz ise yarayabiliyolar.

    -mutlaka cop torbasi bulundurun, kirli camasirlar , kamp esnasinda uzerine oturmak icin vs.

    ayrica (bkz: yeni baslayanlar icin youth hostel)
  • gideceginiz arkadasi cok cok iyi secin, en boktan durumda bile aranizdaki sevgi saygi bagi kopmamasi gerekiyor ki o durumlarda bile rezilliginize gulebilesiniz.
  • yok ben anlık yaşayacağım ay sabah kafam bozulcak paris'e gideceğim yok bir uyanmişim berlin'deyim triplerine girmeyin.
    gideceğiniz bir sonraki yer için trene rezarvasyon yaptirin. doğu avrupada para bozdururken dikkat edin, interrail biletiyle gece trenine binme diye bir şey mümkün değildir bunu unutmayin son olarak da yanınıza kesinlikle pudra alın . iyi yolculuklar
hesabın var mı? giriş yap