• birçok alanda sahip olduğu gücü vatandaşlarına hissettiren ülke.

    yasaklar kalktığından beri cuma günleri ofise gidiyorum. iş çıkışında da, bağlı olduğum partnerle yakındaki publardan birine bir şeyler içmeye gidiyoruz. dün de gittik, klasik ingiliz sohbeti havalar da çok bozdu, hafta sonu planınız var mı, covid de ne covidmiş arkadaş, seyahat yasakları vesaire.

    bir ara, benim oğlan da arkadaşlarıyla “wallet and passport day” yapamadı aylardır dedi. nedir dedim o, yeni bir deyim mi deyiş mi. yok dedi. bunlar birkaç arkadaş, her ay, yanlarına sadece 200 pound nakit -muhtemelen benim müdürün aylık gelirinin %1'i- ve pasaport alıp sabahın köründe havalimanına gidiyorlarmış, ekrandan bir uçuş seçip bütün günü orada geçirip, gece geri geliyorlarmış. o an, dedemin kirvesinin adına kadar bilgi verdiğim, alırken kırk takla attığım vize süreçleri, oha mcdonald's menü 120 liraya geliyor serzenişlerim geldi.

    başka kaç ülke vatandaşına böyle bir lüks sağlayabilir bilmiyorum.
  • öncelikle "god bless queen" diyerek sözlerime başlıyorum.

    covid-19 salgını başladığından beri, 3 kez karantina yönetimine giren ülke. karantina kapsaminda gıda satışı yapan işletmeler haricindeki bütün isyerleri kapanıyor. hem de 2 kez uzun, 1 kez kısa dönem. restoranlar içinsadece paket siparisine izin veriliyor bir de marketler açık.

    bu sürecin başladığı günden beri hasta ve vefat sayıları doğru durust bir sekilde veriliyor.

    bununla birlikte, isyeri sahiplerine kira yardımı ve calisanlarin maaslarinin %80 oraninda yardım veriyor ingiliz hükümeti.

    şu an 40 milyon kadar kişi ilk doz aşıyı oldu, bunların büyük bir kısmı da 2. dozu oldu.

    en büyük aşı rezervine, en cabuk ulaşan devlet ya da devletlerden biri.

    kendi universitesi aşı üretiyor.

    ve bu süreçte ingiltere'nin herhangi baska bir devlete maddi yardımda bulunduğunu ya da aşı gönderdiğini görmedim, duymadım.

    ----------------

    kendim bizzat doğup büyüdüğüm, 32 yıldır vatandaşlığını yaptığım ve hem zorunlu askerlik, hem de polislik yaparak vatana hizmet etmiş, bunların haricinde de ticaret yaparken ve özel sektörde çalışırken vergisini ödeyerek yine vatanına hizmet etmiş olduğum, ırmağının akışına öldüğüm güzide ülkemin hükümeti; "ya kardeş korona var, işyerleri batıyor sen aç mısın tok musun, kiranı ödeyebiliyor musun, bebeğine bez alabildin mi, devam sütü 150 tl olmuş alabiliyor musun, faturalarin kaç para geliyor bir kısmını ödeyelim, bak 32 yıldır vatandaşımsın benim, götünde giymeye donun var mı diye sormazken;

    topraklarında 1 yıldır yaşadığım ingiliz devleti, doğan çocuğum icin (bizim herhangi bir talepte bulunmamamıza rağmen) 2 3 paket bebek bezi, bir cuval bebek kiyafeti, eşime (sen lohusasın psikolojin bozulmasın diye düşünerek) kişisel hijyen ve kozmetik bakım ürünleri, oğluma bebek arabası gönderdi. -o gönderilen malzemelerin tamamını "biizim şu an için ihtihacımız yok" diyerek; ihtiyacı olanlara ulaştırılması için belediyenin yardım kuruluşuna bağısladık. çünkü kimsenin "satmak" amacıyla onları çalmayacağinı; ihtiyacı olan kişilere ulaştırılacağını biliyoruz.- eşim halihazirda işsizlik maaşı, cocuk yardımı, kira yardımı alırken, benim şirketime de personel maasi için para yatiriyor her ay. lockdown dolayısı ile 7 ay çalışamadım ama yaşam standardımız, mutfak standardımız bir tık bile düşmedi. ve bebegimiz 3 aylık olana kadar haftada 3 kere ebe ya da hemsirenin rendevu alarak evimize bebegimizi kontrole geldiği oldu.

    ayrıca tamamen ücretsiz 7 adet test kitini adresimize teslim etti, asemptomik olan kişiler ortaya çıksın tedavisini görsün diye. adamlar bırak ateşli yoğun bakım hastalarını; asemptomik olanlar için bile mücadele veriyor.

    kimisi çıkıp halka "evet hepimiz sorumluyuz, tüm ülke beraber mücadele edecegiz." şeklinde tweetler atarken;

    ingiliz devleti "bu hastalıkla mücadele bizim görevimiz ve sorumluluğumuz, siz sadece maskenizi eksik etmeyin, sosyal mesafenizi koruyun ve bol bol ellerinizi yıkayın. bunları yaparsanız sokakta da gezebilirsiniz alışveriş de yapabilirsiniz. kimsenin özgürlüğünü kısıtlamayız." diyor.

    sokağa cikma yasağı koymuyor. kurallara uygun davranin gerisi bende hiç merak etmeyin bakın keyfinize diyor.

    kimse kusura bakmasın da;

    ingiltere evimiz, elizabeth anamız...

    edit: jimizu nickli arkadaşın uyarısıyla; ikinci doz aşı sayısı şimdilik düşükmüş. yani büyük değil küçük bir çoğunluğu ikinci doz vurulmuş. hasta ve aşılı sayılarını takip etmiyorum çünkü artık.
  • şu giride bahsettiğim gücü nasıl kazandığını anlamakta zorlandığım ülke.

    geçen ay ev değiştirdim, internet bağlantısı için bir firma iyi bir teklifle geldi, yalnız kablo çekmek için birkaç saate ihtiyacımız var dediler, tamam dedim, gün belirledik, tekniker geldi.

    tekniker (t): şu karşıdaki direkten sizin bahçenize kablo çekmem gerekiyor.
    ben (b): tamam çekin o zaman.
    t: ama direğe çıkmam gerekiyor.
    b: tamam çıkın.
    t: çıkamam.
    b: niye? aracın üstünde merdiven var.
    t: ben merdivene çıkma eğitimi almadım, merdiven kullanabilen tekniker çağırmalıydınız.
    b: ben nerden bilebilirdim merdiven kullanabilen tekniker çağırmam gerektiğini?
    t: onu ben bilemem, yapabileceğim bir şey yok.

    gitti adam öylece bırakıp. aradım tekrar müşteri hizmetlerini, merdiven becerisi ileri derecede olan bir tekniker için. en yakın 1 ay sonraya müsaitlik var ama başka bir çözüm sunabiliriz, sepetli vinç gönderebiliriz haftaya dedi. tamam dedim onu yollayın.

    tekniker geldi sepetli vinçle bu defa.
    t: en az 4 arabalık boşluk olmalı ki iş güvenliği standartlarına uygun yapabileyim.
    b: nasıl yani?
    t: direğin önündeki ve arkasındaki arabaların kaldırılması şart.
    b: e bilmiyorum ben sahiplerini nasıl kaldırtayım?
    t: kapıları çalıp rica edebilirsiniz.

    kapıları çalmaya başladım 1 tanesini bulabildim, diğerlerini arıyorum derken tekniker geldi zamanının dolduğunu, diğer müşteriye gitmesi gerektiğini söyledi gitti.

    o arada komşulardan biri neden bununla uğraşıyorsun şu firmaya git, yerin altından kablo çekiyorlar, direkle araçla uğraşmazsın dedi. mantıklı geldi bu defa onları aradım, 2 hafta sonraya randevu verdiler. bağlantının yapılmasına 1 gün kala telefon geldi.

    müşteri temsilici (mt): randevuyu ertelememiz gerekiyor çünkü bahçenize kadar gelecek kablo için kazı yapmalıyız. o yüzden 4 hafta ertelemek zorundayız.
    b: e hemen yapın ne kadarlık bir kazı?
    mt: sokağın köşesinden sizin girişe kadar.
    b: birkaç metrelik yer o niye 4 hafta?
    mt: belediyeden izin almamız gerekiyor, işlemleri başlattık, izin 2-3 hafta kadar sürebilir.
    b: iyi de ben haftanın 3-4 günü evden çalışıyorum, işim aksıyor.
    mt: size verdiğimiz rahatsızlıktan ötürü telafi ücreti ödeyebiliriz.
    b: ne telafisi?
    mt: 20 pound verebiliriz
    b: günlük gecikme bedeli mi?
    mt: hayır toplam…

    sikeyim yapacağınız işi de sizi de diyemediğim için teşekkür edip kapattım. nisan ayında bağlantımın olacağı umuduyla yaşıyorum.

    ek olarak, bu kabiliyetsizler tarafından sömürülen ülkeleri de sevgiyle selamlıyorum. hayır selamlamıyorum. sizin kafanızı sikeyim.

    edit: kuralların olması onları bu kadar güçlü yapıyor minvalinde birçok mesaj aldım, hatta biri de beni ortadoğu kafalı olmakla itham eden bir giri yazmış.

    burada olay kuralların olması ya da izin alınması gerektiğini bilmemek değil. eğer sen birleşik krallık'taki en büyük servis sağlayıcılardan biri olduğunu iddia edip hangi eve hangi sokağa nasıl bağlantı kuracağını o direği görene kadar anlayamıyorsan o senin mallığın ki kızdığım nokta bu.

    o zaman randevu verirken diyeceksin ki bu sokakta yapılması gereken işler bunlar, şu kadar sürecek, bu önlemler, izinler alınacak ona istinaden de şu güne randevu verebiliyoruz.

    edit2: başka biri de başlık açmış genelde uyum sağlayamamaktan kaynaklı sorunlar diye. sorun prosedür ya da kural olması değil ki bunlar anlaşılabilir şeyler. banka hesabı, vize, alım-satım sırasında prosedür içinizden geçiyor zaten ama buranın işleyişi bu diyebiliyorsunuz.
    sorun yapacağın işten zerre haberinin olmaması, devamlı ertelemen en nihayetinde de mağdur etmen. bir yerde karşılaşılan kazmalığı/ iş bilmezliği sen uyum sağlayamadın onlar aslında doğrusunu yapıyor diye savunamazsın.

    edit3: geçtiğimiz perşembe (24 mart) beni arayarak bütün izinlerin alındığını, inşaat işlerinin bittiğini ve bağlantımın önümüzdeki hafta yapılacağını teyit etmişlerdi.
    bugün tekrar arandım ve yapılan işlerin yanlış yapıldığını, yanlış yapılan işlerin düzeltilmesi için ayrı, yeni yapılacak işler için ayrı izin alınması gerektiğini ve bağlantımın 20 nisan'a ertelendiğini öğrendim.
    (bkz: #134922741) ve (bkz: #134923089) girilerini yazan si***lere en içten sevgilerimi iletiyorum.
  • romanyalılardan v.s. kurtulmak için ab'den çıkmışlardı, 90 bin tarım işçisi açığı oluştu ve seferberlik başlattılar. 10 bin ingiliz ziraat sektöründe çalışmak için başvurdu, 80 bin açık kaldı.

    şimdi uçakla romanyalı işçi getirmeye başlamışlar: https://www.msn.com/…loyment/ar-bb12dkid?li=bbjgzsi

    romanyalılar, bulgarlar, polonyalıların çalışma hakkı ortadan kalkınca maaşlar yükselecek ve ingiliz gençler tarlalarda, yaşlı bakım evlerinde, tamircilerde, hastanelerde v.s. çalışacak iddiası tabi ki palavraydı.

    e yazılımcılar, doktorlar, mühendisler zaten çalışmak için gelmeye devam edebilecek yeni düzenlemeye göre. mavi yaka işçileri de uçakla taşıyacaklarsa brexit ile kimden kurtuldı bunlar?
  • 13 aydir buradayim. ilk 2 ay londrada yasadim ve calistim. sonrasinda bristole yakin kucuk bir kasabaya tasindim. su ana kadarki gozlemlerim soyle;

    -hava nadiren gunesli. cogunlukla yagmurlu ya da kapali. bunu bilerek geldim zaten ama izmir'de yasayan bir egeli olarak adapte olmakta zorlandim. ilk birkac ay havanin surekli kapali olmasi psikolojimi ciddi anlamda bozdu.

    -ingilizler gercekten de nezaket kumkumasi hatta bazen sinir bozucu derecede kibarlar. markette alisveris sepetim birine degiyor mesela, carpmiyor degiyor, hemen "oh ı'm so sorry"ler falan. surekli thank you, have a good day, sorry demekten bir miktar gina geldi.

    -yine ingilizlerin asiri kibar olmasinin yarattigi bir problem su ki, ilk geldigimde bir suru is gorusmesine gittim. excellentlar brilliantlar havada ucuyor. surekli asiri memnuniyet hali vs. her gorusmeden sonra kesin ise alindim burada diye dusunuyordum ama sonradan anladim burada kotu gecen bir is gorusmesi olmuyor cunku ekstra ekstra kibarlar.

    -adres kaniti (adiniza kayitli council tax ya da elektrik/gaz/su faturasi) olmadan hicbir isi halledemiyorsunuz. ilk geldigimde apartta kaliyordum faturalar dahildi. aylarca banka hesabi acamadim bu nedenle. mantik hatasi surada, banka adres kaydi istiyor hesap acmak icin, ev sahipleri banka dokumu istiyor ev kiralamak icin. bu kisir donguyu adresi kuzenimin evini gostererek kirabildim .

    -ulke genelindeki erkek berberlerinin %76 si* falan turk sanirim. 3000 nufuslu kasabada bile marmaris barber gordum. jshdjhj

    -insanlar asiri kuralci ve durust. bu baya guzel.

    -londra'yi israrla sevemiyorum. kalabalik, kaos ve cok pahali. hatta istanbul'a benzettim pek cok yonden.

    -bristol acayip guzel sehir hemen hemen her haftasonu gidiyorum. universiteli gencler cok oldugundan sehrin enerjisi guzel. her an bir etkinlik var ve londra gibi kalabalik degil.

    -cok fazla yerde telefon cekmiyor.

    -guzel muzigin anavatani olmasi en sevdigim olaylardan biri. gayet ulasilabilir fiyatlara cok guzel konserlere gidebiliyorsunuz. 9 temmuzda hyde park'ta pearl jam konserine gittim. pearl jam cikana kadar bir suru guzel alt grup da dinledik. ortam sahane. 79 pound odedim bence makul.
    bilet bitmeden* yakalayabilirsem seneye glastonbury festivaline gitmek istiyorum.

    -alim gucu yuksek, ve issiz kalmak biraz zor. cevremdeki turklerden gordugum kadariyla insanlar kendi mesleklerini yapacaklari is bulana kadar gecici olarak delivero kuryeligi falan yapiyorlar ve gayet geciniyorlar.

    -devlet isleri asiri yavas. e-devletin ne buyuk nimet oldugunu burada bir kez daha anladim. hemen hemen her sey postayla yuruyor. baya baya postaneye gidip ninoya basvurdum. sgk numarasi gibi bir sey. 5 ay sonra geldi.

    -ehliyet sinavi cok zor. birkac ders almadan girmenizi tavsiye etmem.

    -henuz hic irkcilikla karsilasmadim. hatta hemen hemen tum ingiliz arkadaslarim turkiye'ye gitmis didim, marmaris, dalyan falan. bayila bayila anlatiyorlar.

    -araba almak cok cok kolay. 2. el arabalar gercekten cok ucuz. londra'da cok gerekli degil belki ama, benim yasadigim yerde toplu tasima yok denecek kadar az, arabasiz olmak imkansiz.

    -ingiliz mutfagi:( o kadar kotu ki, ara sıra fish & chips yiyorum ama asla bi izgara cipura degil. yer gok curry'ci, nesini sevdiklerini anlamadigim bi sekilde.

    -sigara anormal derecede pahali. camel 15 pound. sigara icen herkes tutun alip sariyor genellikle. hemen hemen tum european marketlerde kacak sigara satiliyor 5 pound civarina.

    -guney bati ingiltere'de devon ve cornwall taraflarinda cok guzel plajlar, sahil kasabalari var. ama sadece guneslenmelik. deniz hep cok soguk geldi bana.

    ara ara guncelleyecegim bu listeyi:)

    edit:
    buradaki turklerden hep iyilik gormustum hatta anlamiyordum facebook gruplarinda turklerden uzak durun diyenleri. ta ki araba alirken beni dolandirmaya calisan turkle tanisana kadar:)
    edit:
    ingilizlerin en sevmediğim özelliği asla aceleleri yok. markette 80 kişi kasa kuyruğunda bekliyoruz hiç önemli değil aheste aheste kasiyerle muhabbet ediyor. o kadar yavaşlar ki bazen yere çöküp ağlayasım geliyor.
  • ingiltere’ye pek bir ücret ödemeden gelmenin yolunu anlatacağım (galler, iskoçya ve kuzey irlanda da işin içinde, genel olarak britanya yerine ingiltere diyorum), bu şekilde gelen bir kaç kişiyle tanıştım ama insanlar buraya (ingiltere) gelince başkasının gelmesini istemiyor gibi ve yaşadıkları süreci tam olarak anlatmıyorlar ama ben arastirdim ve yapilacak herseyi hemen hemen ogrendim. sponsor sirket sayesinde buraya gelisiniz, is sahibi olmaniz ve oturum almaniz neredeyse bedavaya gelecek. hatta esinizi ve cocugunuz da sizinle gelebilecek...

    neyse öncelikle aşağıdaki linkten sizin mesleğin ingiltere de aranılan bir meslek olup olmadığına bakın;

    **bu linkteki meslekler şu an en çok ihtiyaç duyulan meslekler** (herhangi bir ulkeden akin akin geliyorlar bu sekilde...)

    https://www.gov.uk/…orker-visa-shortage-occupations

    eğer ki mesleğiniz uygun ise “`tier 2 (general) visa`” başvurusu yapıyorsunuz. yeni adiyla "skilled worker visa"

    requirements for tier 2 visa – general (skilled worker visa) (isçi vizesi için gereken belgeler)

    you should have an offer for a skilled job in the uk. (başvurmadan önce bir iş yeri tarafından iş başvurusu ve kabulü olması lazım)

    işçi arayan ve sponsor olmak isteyen firmalar;

    https://assets.publishing.service.gov.uk/…v/preview

    ***listeyi download yaptiginiz da full listeyi gorebiliyorsunuz***

    bu firmalardan birisinden başvuru yapmanız lazım, ingilizce iş arama sitelerinden bakıp, bulduğun işin firmasının sponsor firma olup olmadığına bu listeden bakıyorsunuz.

    https://www.indeed.com/ (en büyük iş arama sitesi)

    https://findajob.dwp.gov.uk/ (devletin iş arama sitesi)

    diger is arama siteleri;

    https://www.linkedin.com/jobs

    https://www.cv-library.co.uk/

    mesela “graphic designer” işi arıyorsunuz, arama kısmına mesleği ve şehri yazıyorsunuz. oradan çıkan sonuçlardaki şirketlerin ismini sponsor firmalar linki içinde araştırıyorsunuz. eğer ki orada var ise onlara yurtdışında olup, iş aradığınıza dair bir mail atıyorsunuz. içeriğini ne kadar doldurur ve güzel bir ingilizce ile yazarsanız o kadar hızlı dönüş yapılacağına inanıyorum.

    basvuru için gerekenler;

    the job offer should be from a uk employer holding a valid tier 2 sponsor licence from ukvı. (ıs başvurusu ve kabulü edilen firmadan belge)

    you should be assigned with a valid certificate of sponsorship (cos) number from your employer. (geçerli bir sponsor firmasının ve sponsorluk numarası)

    ***proof of english (ingilizce bildiğinize dair belge) isine gore ıelts hatta b1 seviye bile yeterli oluyor (buraya bu sekilde gelen tanistigim kisilerden birisinin ingilizcesi b1 seviyesindeydi)

    ***job title and annual salary (is turu ve yıllık kazanç) "bunlari sponsor firma hallediyor"

    ***job occupation code (çalışacağın işin kodu)
    kodlar shortage is listesinde occupation code olarak geciyor.

    ***sponsorship company (sponsor olacak firma)

    ***criminal record certificate (sicil kaydı)

    bunların hepsi tamam olduğunda başvuru yapacağınız link;

    https://www.gov.uk/…-visa/apply-from-outside-the-uk

    ondan sonra sizi konsolosluğa çağırıyorlar, görüşme yapıyorlar. vizeni almadan önce kalacağın yer, çalışacağın yer falan sirket araciligi ile ayarlaniyor. cogu firma kalacagin ilk ay hotel masrafini karsiliyor, ılk maasini alana kadar her turlu konuda yardimci oluyorlar. bazi firmalar tum masraflari karsilarken bazilari birkac odemeyi sizin yapmanizi istiyor.

    bu islemler 2-3 ay gibi kisa bir surede gerceklesiyor ancak suan ukrayna krizi oldugundan dolayi gecikmeler yasanabiliyor deniyor gov uk sitesinde. daha once de coronavirus yuzunden gecikmeler oluyordu ama kagitlar ve sponsor saglam olunca daha hizli sonuc cikiyor.

    oturum 3 yada 5 yil olarak veriliyor, cogunlukla 5 yil aliniyor. 5 yil sonunda suresiz oturum basvurusu ve 6.yil sonunda british passport basvurusunda bulunabiliyorsunuz.

    **en çok aranılan meslekler**

    care workers (bakıcı) ***özellikle yaşlı ve hasta bakıcısı aranıyor.

    veterinarians ***veterinerliğin her türlüsüne iş var, ülkedeki pet oranı olarak kedi kopek sayısı 25 milyon üzerinde, mezbahalar icin kesim kontrolu yapacak veteriner arasiyisi da cok...

    health sector jobs (e.g. medical practitioners, nurses, psychologists, pharmacists, medical radiographers, physiotherapists, paramedics, social workers, nursing auxiliaries and assistants)
    ***herhangi bir sağlık çalışanı. ilk yardımdan psikoloğa kadar…

    secondary teachers (only teachers in maths, physics, science (where an element of physics will be taught), computer science and modern foreign languages) ***matematik, fizik, bilim dallarında ortaokul öğretmenleri, bilgisayar bilimi ve yabancı dil öğretimi***

    programmers and software development professionals ***programcı ve yazılımcı

    web design and development professionals ***çevirmeye gerek yok bu isi yapan bunu anlaması lazım :)

    ıt systems analysts, architects and systems designers ***çeviriye gerek yok, anlayan işini bulur zaten :)

    civil engineers

    mechanical engineers

    electrical engineers

    graphic designers

    arts officers, producers and directors

    daha fazlası bu linklerde;

    https://www.gov.uk/…orker-visa-shortage-occupations

    https://www.gov.uk/skilled-worker-visa

    iş araştırması ve başvuru kolay geçmeyecek, zaman alacak ama sonucu çok iyi olacak. o yüzden bu mesleklere sahip olup da ingiltere, galler, kuzey irlanda ve iskoçya’da yaşamak isteyenler hemen araştırmaya başlasınlar. good luck!

    ***ıngiltere'ye bu sekilde gelmis olan arkadaslar gelis surecini yazabilirse cok memnun olurum.

    bilgi paylastikca guzeldir***

    burada bu sekilde bir arkadasimizin gittigi ve gidis surecini anlattigi entry var; #109307094

    bu entry de de kapsamli bir sekilde anlatilmis;
    #128791195
  • 3 yılı aşkın süredir ingiltere’de yaşıyorum, bu ara türkiye’den ingiltere’ye göç aşırı oranda arttığı için ben de bol bol mesaj alıyorum “orası nasıl”, “ingiltere hakkında ne düşünüyorsun” diye.

    türkiye’nin küçük ama nispeten avrupai ve özgür bir şehrinde yaşamış birisi olarak, ingiltere’ye taşındığımda genel olarak nelerle karşılaştığımı yazacağım. hem manchester’da, hem londra’da yeteri kadar süre yaşadım. daimi olarak londra’da yaşıyorum. londra’da da yoğunluk olarak neredeyse tamamen ingilizler’in olduğu bir bölgede yaşıyorum.

    önce eksilerini yazalım:

    - londra’da kiralar yüksek. ama bir çok kişinin iddia ettiği gibi dünyanın en pahalısı değil. maaşlara oranladığınızda almanya, fransa, hollanda gibi.

    - telefon mobil hatları rezalet. londra’nın orta yerinde bile gram telefon çekmeyen bir sürü nokta var. avrupa’daki en iyi sağlayıcılardan biri olan “ee” kullanmama rağmen bu sorunu aşamadık. vodafone ve ee en iyisi ama ikisi de yetersiz.

    - pencerelerin çoğu dışarı doğru açılır, doğru düzgün hava girmez ve genellikle rüzgarı keser. havası mükemmel bir ülke olmadığı için normal karşılıyorum, zira camı açmak güneşten ve temiz havadan çok yağmuru içeri doldurur. dışarı açılması bir nebze iyi olabiliyor.

    - yazın ortasında bile zindan gibi pubların içine girip karanlıkta oturmaya alışıklar ve hatta sevdiklerini düşünmeye başladım. nerede dışarıda havadar bir masada ya da nehir kenarındaki bankta bira içen çay kahve içen birini görsem istisnasız türk çıkıyor.

    - musluk problemi. bunların çoğu musluğu ya basılı tutarken çalışır ya da bas çek mantığıyla. hayatımda gördüğüm en saçma musluk basılı tutarken çalışandı. elinizi çektiğiniz an musluk kapanıyordu. yani iki elinizi birlikte yıkamanız mümkün değildi. diğerini de tek elle yıkamanız ne kadar mümkün size bırakıyorum. bas çek muslukları ise üstüne basınca 2-3 saniye akar sonra yine durur. emme basma tulumba gibi elinizi yıkamak için kuyudan su çekercesine basar durursunuz. hele hala kolla çekilen sifonları görünce kudurursunuz.

    - giyim mağazalarının önemli bir kısmında ayna yok veya tek bir ayna koymuşlar. sadece deneme kabinlerinde aynalar var.

    - bazı dükkanlarda suratınıza doğru hışımla açılan otomatik kapılar görebilirsiniz. sizi gördüğü an size doğru açılırlar. o yüzden hızlı davranın ve suratınızı geri çekin. ingiltere eski ile yeninin harmanı bir ülke olduğu için yıllar geçtikçe çıkan teknolojileri hep eskiye uyarlamışlar ve bazı yerlerde ortaya saçma şeyler çıkmış.

    - adınıza gelen kargolar kapınızın önüne ya da evinizin bahçesine bırakılıp gidilir. özel imzalı kargo talep etmediğiniz ya da göndermediğiniz sürece kimsenin zili çalınıp eline teslim edilmez.

    - yollar kötü, devlet asfalt atmaya büyük bütçeler harcamıyor. bana sorarsanız zaten vergilerin yolların her sene yeni baştan yapılmasına gitmesi saçma olurdu. bunun yerine yama yapıyorlar ama yağışlar bol olduğu için asfalt kısa sürede delik deşik oluyor. sıkıntı da zaten delik deşik asfaltlara yetişememeleri. yollar genel anlamda kötü. aracınızla dev bir hendeğe girip ön takımı bırakırsanız “burası ingiltere değil mi yahu” demeyin.

    - devlet işleri ve bürokrasi çok yavaş. ki yine bana sorarsanız hızlı olup boktan olacağına yavaş olup sağlam ilerlesin derim. nitekim bence baya sağlam. kayıtlar mükemmel tutuluyor. ama zaman öngörüleri genellikle yanlış. mesela maksimum 6 ay sürer dedikleri şey 18 ay sürebiliyor. ya da 20 iş günü içinde elinizde olur dedikleri şey için 4 ay bekleyenler olabiliyor. 2021 yılındayken taşındığımızı bildirmek için kayıt randevusu aldık 2023’e gün verdi sistem. öyle de yavaş işler.

    - adamların her şeyi ters, zaten biliyorsunuz. bütün dünya ne yapmışsa zamanında, bunlar tam tersini yapmak istemiş. trafik soldan akar, ampuller çevirerek değil klipsiyle takılır, prizleri iki değil üç dişlidir. kilometre diye bir kavram yok, mil var. bütün ülkeler .com ve kendi uzantısını birlikte kullanırken bunlar .com hiç kullanmaz. sadece .co.uk

    - eğer kural ihlali yaptıysanız o ponçik ingilizler aşırı öfkelenirler ve hatta arabalarını üzerinize sürerler. örneğin yayaya kırmızı yandığı halde yola atlarsanız almanlar gibi freni koymak yerine gaza basmayı tercih ederler. hatta sırf geçiş hakkı kendisinde diye kavşağa giren araca özellikle çarpanı gördüm. tersleri pistir, dikkat edin.

    - trafikte çok saygılı olmalarına ve bütün kurallara uymalarına rağmen hız kurallarına uymuyorlar. 20 mph veya 30 mph ile sınırlı yollarda o hızlarda gitmeye kalktığınızda korna yapanlar bile çıkıyor. 20’lik yolda 15’le giderseniz kıyameti koparırlar. sebepsiz yere yavaş gitmeye tahammülleri yok. hatta ehliyet sınavında 30’luk yolda 20 ile giderseniz kalırsınız.

    - trafiktekilerin yüzde 70’i acemi, yüzde 60’ı yaşlı şoför. önünü bile görmeyen ama dev gibi beş bin motorluk araçlar kullanan dünya kadar yaşlı var.

    - içmeye cuma akşamı bir başlarlar pazar günü sabahına kadar devam ederler. cuma iş çıkışı saat 7-8 gibi zum oluyorlar. o ara sokaklardaysanız yürüyemezler üstünüze düşerler, otobüslere metrolara kusarlar. sokak ortasına açıp işerler. hiç acımazlar.

    - ev kiralamak çok zor, önüne gelene ev vermezler. en az bir kaç yıldır bu ülkede yaşamanı beklerler. gelirinin evin yıllık kirasının toplamının 3 katından yüksek olmasını isterler.

    artılara gelelim:

    - londra gibi 10 milyon nüfuslu bir şehirde o kadar ormanlık ve nefes alacak alan var ki, şehirden çıkıp yürüyüş ya da piknik yapacak yer aramanıza gerek yok. muhtemelen evinizden çıkınca maksimum 100 adım sonra büyük bir parka erişirsiniz.

    - ingilizler çok sıcakkanlı, kolay tanışırsınız, kolay arkadaş olursunuz. haftasonu bir pub’a gidip 37 tane arkadaş edinmeniz olası. ayrıca genellikle ırkçı değiller. ırkçı olanları da bunu dışarıya yansıtmıyor.

    - trafikte saygı o kadar büyük boyutlara varmış ki, 3 yıldır her gün bu duruma şaşırmaktan bıkmadım. yol verme mevzusunu o kadar önemsiyorlar ki yakında “hayır sen geç, hayır sen geç lan, öldürürüm seni lan sen geçeceksin” kavgası göreceğimi düşünmeye başladım.

    - londra harici çoğu şehirde kiralar oldukça düşük. hatta bazı bölgelerde asgari ücretin 4’te 1’i tutarına 2 katlı bahçeli müstakil evlerde yaşamak mümkün.

    - hastane sistemleri oldukça akıllıca. önüne gelen oram ağrıyo buram ağrıyo deyip hastanelerdeki hizmeti engellemesin diye hastaneye gitmeden önce aile hekimine gitmeniz şart. eğer önemli bir sorunsa zaten mutlaka sizi hastaneye sevk ediyorlar. hastanelerde sıra beklemek yok, eğer aile hekiminiz sevk ettiyse randevu bile almıyorsunuz.

    - doktorlar oldukça ilgili, sizi sonuna kadar dinliyorlar. eğer anlamadıkları yer olursa durdurup soruyorlar ve sorunu mümkün olduğunca detaylı anlamaya çalışıyorlar. eğer basit problemleriniz varsa vücudunuzu yormamak adına önce size dinlenmenizi ve basit ağrı kesiciler benzeri ilaçlar almanızı öneriyorlar. çünkü genellikle insanların şikayetleri stres ve yorgunluk kaynaklı.

    - devlet okullarında eğitim çok iyi, çocuğunuzu hangi okula gönderdiğinizin bir önemi yok. birleşik krallık sınırları içinde olması yeter.

    - sigara içmiyorlar, çoğu bu problemi aşmış ve sokaklar neredeyse dumansız hava sahası.

    - çok güzel istatistik tutuyorlar. neredeyse ülkede her olan biten kayıtlı, kim nerede yaşıyor, etnik kökenden tutun bütün istatistikleri devlet tutuyor, kimine göre iyi kimine göre kötü. her bir ağacın bile kimliği var, kayıt numarası var. ülkedeki her ağacı numaralandırmışlar. bence istatistik devlet kurumu için olmazsa olmazdır.

    - tilki ve sincaplar şehrin her yerinde. taksim meydanında yürürken yanınızdan geçip gittiklerini düşünün, gerçekten de şehrin her sokağında caddesindeler. mesela her akşam tilkiler evimizin önündeki caddede çöp karıştırma partisi veriyor. sincaplar ise sokak kedilerinin yerini almış, çöplerden önünüze fırlıyorlar.

    - sınıf ve statü farkı yok. en pahalı mekan dediğiniz yerde asgari ücretli yer içer. en ucuz dediğiniz yere bentley’le gelir yer içerler. volkswageni ile gelen asgari ücretliyle ferrari ile gelen iş insanı aynı mekanlarda otururlar. geliri ne olursa olsun alım gücü yüksek olduğu için halkın bütün imkanlara erişimi var.

    - ingilizler yaşamayı, yemeyi içmeyi çok seviyor, şehirlerdeki yaşam türkiye’den bile daha cıvıl cıvıl. gecenin 1’inde bile şehrin yaşadığını hissediyorsunuz.

    - otomobil çok ucuz, 8-10 yaşından büyük araçları yok pahasına alırsınız. mesela 2007-2008 model düzgün bir volkswagen polo’yu 400-500’e alırsınız. sigorta da ucuz, pahalı diyen kişi muhtemelen türk’tür. aylık 80-90 pound sigorta ödemek istemeyen kişi araba da almamalı zaten.

    - trafik çok düzenli, trafik ışıkları minimize edilmiş ve her yerde küçük kavşaklar var. yol hakkı kiminse basıp gider, her zaman sağdan gelene yol verilir, bu şekilde trafik makina gibi işler. trafiğin genellikle sıkışık olmadığı nadir metropollerden biri londra.

    - alım gücü çok yüksek. iş bulamadım gireyim bir yerde garsonluk yapayım deseniz, eğer kiranız çok yüksek değilse 1 sene sonra altınıza maksimum 3-5 yaşında güzel bir mercedes çekersiniz. düzgün bir işiniz varsa 3 sene içinde mortgage ile kiradan daha ucuz ödeyerek ev kredisi kullanır 2 katlı müstakil bir ev alırsınız.

    arada bu maddelere ekleme yapacağım, hatta ileride bu ingilizlerle ilgili kitap çıkarsam fena olmaz. bu entry de not kağıdım olsun.
  • kendi dinlerinin ne kadar yüce olduğunu batının bir ülkesindeki din değiştirenlerin sayısına ve cinsiyetine göre ölçen davarları bizlere göstermiştir. batılı kadınlar islam'a geçtiğinde "ay kız onlar da inanıyo demek ki iyi din bizimkisi hadi gene yırttık :)" mı diyosunuz?

    her fırsatta batıyı aşağılayan tipler aynı batılılar kendi dinlerine inanmaya başlayınca bi mutlu oluyo ki değmeyin keyiflerine. aşağılık kompleksi olur tamam da bu kadar olmaz be kardeşim. amma düştünüz siz de.
  • bugün çok değişik bir şey yaşadım. bir çayın fiyatını yanlış okudum ve sepetime koydum. otomatik ödeme kasalarına geldiğimde makine çayın fiyatını 3 pound olarak okudu. ben de yardım butonuna bastım ve görevliyi çağırdım, dedim böyle böyle ben almak istemiyorum bu ürünü iptal edelim, o da siz fiyatı kaç sanmıştınız dedi, ben de 1.80 diyince, istiyosanız ben bunu size 1.80 yapabilirim dedi, ben de tamam dedim ve ürünü aldım.

    çıkarken de raftan etiketleri tekrar kontrol ettim, tamamen benim yanlış okumam, çay 3 poundmuş. ayrıca market de gayet zincir bir market, öyle küçük kiosklar falan değil. böyle bir şey beklemiyodum, baya şaşırdım.
  • euro 2020 avrupa futbol şampiyonası sırasında, hem saha dışında masa başı oyunları hem de saha içinde holigan olayları nedeniyle büyük bir antipati toplayan milli futbol takımına sahip ülke.

    gelecekte unutulmaması açısından neler yaşandığını kısaca bir hatırlayalım :

    - ingiltere, ev sahibi ülkeler arasında olmamasına rağmen final maçı da dahil olmak üzere oynadığı 7 maçın 6'sını kendi evinde oynadı.

    - turnuva boyunca hakem kararları genelde ingiltere yanında olduğu görüldü. özellikle yarı final maçındaki ve ingiltere 'nin maçı kazanmasını sağlayan danimarka aleyhine verilen penaltı, çoğunluk tarafından yanlı karar olarak kabul edildi.

    - ingiliz taraftarları, bir çok maçta rakip takımın milli marşını yuhaladı.

    - almanya maçında bir alman kız çocuğuna karşı hakaretler/saldırılar yapıldı. çocuğun ağlarken görüntüleri bütün dünyada görüldü.

    - final maçı öncesi ingiliz devleti, italyan'lara koronavirüsü bahane ederek, diğer maçlarda böyle bir şey olmamasına rağmen "sadece maç izlemeye gelecekseniz gelmeyin" dedi ve sadece 1000 italyan taraftara stadyuma girmesi için izin verildi.

    - maç izlemeye gelen italyan taraftarlar hatta çocuklar bile, stadyum dışında ingiliz holiganlar tarafından saldırıya uğradı.

    - italya maçı sonunda penaltı atmak için oyuna giren ve penaltıları kaçıran 2 siyahi ingiliz futbolcuya ingiliz taraftarlar küfürlü ve ırkçı tezahürat yaptılar.

    bütün bunlar sonunda uefa'nın ingiltere'ye karşı bir karar almasını da beklemiyorum açıkçası çünkü masa başında bunu da halledeceklerdir kesin. en başarılı oldukları konu bu sonuçta.
hesabın var mı? giriş yap