• imla kurallarinin hadisesi fikri kicindan anlatmamaya calismaktir kanaatimce.. yani kimsenin isi gücü yok oturmus manyak kurallar yazmis degil.. yarin bi gün yazdiklarimi okurlar, bari yannis annamasinlar demis bunu bulanlar belli.. zira yannis annamanin sonu ve aptallarin yaraticiliklarinin sonu yok..

    mesela "de leri ayirma" konusunda

    polisde safakda kahvalti yapti..

    simdi kim nerede kahvalti yapior tam idrak edemioruz.. safak'i burada bir vesikali orospu yerine sayabiliriz.. zira polisde kahvalti yapior.. diger arkadaslari ile birlikte.. olabilir yani kesin bir anlam yok..

    oysa

    polis de safakda kahvalti yapti..

    safak bence hala orospu ama kahvalti salonu işleten bir ablamiz olabilir.. anlam acik.. de'leri ayirdik polis de safak da mutlular.. ha safak orospu orasi ayri..
  • örnek:
    tırnak içinde verilen cümlenin içinde yeniden tırnağa alınması gereken bir sözü göstermek için tek tırnak kullanılır: edebiyat öğretmeni "şiirler içinde 'han duvarları' gibisi var mı?" dedi ve faruk nafiz'in bu güzel şiirini okumaya başladı.
    kaynak: tdk
  • ben meslek gereği çok yazı okumak durumunda kalıyorum. sayfalarca yazıdan bahsediyorum sana, çok yazıdan. bunların bir kısmının altında devletin çeşitli kurumlarının mühürleri oluyor; o bir kısmında da bu mührü vurmaya yetkili kısma dert anlatmaya çalışan tarafın derdini daha makul anlatabilsin diye(ya da üşendiğinden belki?) tuttuğu vekillerin(bunlara avkat diyen azımsanmayacak bir çoğunluk tanıyorum) yazdıkları şeyler. şimdi dedik ya bu adamlar bir şeyler iddia ediyor, bir şeyler istiyor senden. sen direk vermeyince, ya da onun istediği şekilde vermeyince/az verince/ya da neyse ne mühür sahibine başvuruyor; ya da sen başvuruyorsun, o karar verince müthiş olacağı şeyiyle şartlandırılmışsın yıllardır. zaten başka türlü istemeye kalkarsan gene kızılıyor sana mühür tarafından, bela açılıyor başına. yaptırmazlar. neyse, mevzu özetle bu.

    şimdi adamın/vekilinin istediği şeyin diğer tarafında olduğun için sen de, onun istediği şey senin istemediğin/işine gelmeyen şey oluyor genel olarak; ya da onun istemediği bir şeyi sen istiyor oluyorsun. bir husumete taraf/vekil olmanın en doğal sonucu bu, böyle. yeni bir şey yok.

    mühürden bir şey istemek de öyle lay lay olmuyor. onun da şeyi var. öngörülmüş zamanında, yazı ile anlat istiyorlar derdini, dilekçe yaz diyorlar. en çok da mührün kendisi istiyor bunu. sözle söylemeye çalıştığın zaman dinlemiyor, ilkten bir dinleyecek gibi oluyor bazen, buyrun söyleyin diyor; senin söylediğin hafiften dallanınca mührün canı sıkılıyor, ya da biraz böyle boş bakmaya başlıyor, anlamıyor olsa gerek orada da? öyle olunca da otoritesi incinmesin ya da orada bulunuyor oluşu haklı görünsün diye derhâl kızıyor beklenen bir refleks olarak. mühre kendini kötü hissettirmek yasak. kızıyor, yazılı olarak beyanda bulunun diyor. peki diyorsun; böyle böyle derken bir husumete dair bir ton şey okuyorsun, ilgili ya da ilgisiz. bunlar da böyle.

    bu bir ton yazıda(dediğim gibi çok), gerek mühür, gerek ondan bir şey talep eden, gerekse talep etmesinin yersiz olduğunu iddia eden taraf veya vekili tarafından bir ton imlâ hatası yapılıyor. kurallara riayet edilmiyor. çünkü her bir tarafın bir ton şey yazması/okuması lazım gün içinde. onlara da dikkat ediyorsun tabi yıllardır burada bir şeyler okuyan bir herif olarak. çünkü onlara çok kızılıyor burada, bir şey söylemek istediğin zaman, ne söylediğinle birlikte ona da dikkat etmişsin zamanında, sonra bir şekilde alışmışsın. sözlükçü de ona çok kızıyor, bir şey söylediğin zaman, içinde bir imla hatası var ise, senin yazdığın da onun düşündüğü şey gibi değilse; "daha de'leri ayrı yazamayan bir adamın böyle şeyler söylemesi çok normal.", "ki'leri ayrı yazmayı bilmeyen adamın söylediğini ciddiye almak çok yersiz zaten" falan diye geliyorlar hemen altına. "dahi anlamındaki de ayrı yazılır" diye bakınız veriyor, argümanını destekliyor. bok var çünkü.

    neyse, gerçek hayatta ya da belki sadece benim hayatımda; imlâ kurallarına pek riayet edilmiyor. mühür hiç etmiyor zaten, yazı yazarken daralıyor, hemen bitsin istiyor. dert anlatmaya çalışan kısım belki biraz dikkat ediyor, ediyorsa da ekmeğinin peşine ediyor. öteki taraftan almak istediği şey daha makul görünsün diye öyle yapıyor. ya da o da etmiyor olabiliyor.

    şimdi: mühürlü hatalara değil de, dert anlatan, iddia eden tarafın şeylerini gördüğümde sözlükçü gibi refleks veresim geliyor bazen. bi' kere denemek istiyorum. "yapsam ne oluyor acaba" diye düşünüyorum. adamın elli sayfalık "bu işler şu kanunun şu maddesine göre böyle olmalıdır; nitekim bunun bu şekilde olacağı da zamanında şu şu tarafından açık bir şekilde söylenmekle birlikte, öyle olmazsa da, hiç olmayacaksa acaba böyle olsa olur mu acabalığı hususununda ise takdiri sayın...." diye yarısı terditli, boldlu, yarısı altı çizili; daha dün sevgilisiyle takır takır seviştikten sonra sıçıp, gecesinde horul horul uyumuş bir insana hiç yakışmayan fevkâlâde bir ciddiyetle sayfalaaarca anlatıyor, istiyor da istiyor. eh haliyle de imlâ hatası yapıyor adam. işte bu noktada ben adamın istediği şeyleri neden istememesi gerektiğini, istemişse bile mührün istediği gibi istemediğinden isteğinin geçersiz olduğunu vs, aynı ciddiyetle anlatırken; mührün algısını adamın imlâ hatalarına da çekmek istiyorum; dediğim gibi sözlükçü usulü.

    "bu adamın istediği şeyin böyle istenmeyeceği bilmem nerede müthiş bir şekilde anlatılmışken, adamın gelip de bu şekilde istemesi açık bir şekilde kötü niyetli ise de, verecek bile bari o kadar değil de şu kadar olsun" temalı adamın söylediklerinin aslında tam tersi şekilde olduğunu iddia eden bi' ton şey yazdıktan sonra, en sonunda, sözlükçü gibi "zaten karşı tarafın şu tarihli havale dilekçesinin şu maddesinin üçüncü cümlesinde de'yi ayırmamış; daha de'leri da'ları ayırmayı bilmeyen ve daha da kötüsü bunun farkında olmayan karşı tarafın böyle bir şey istemesini sayın mahkemenin hiiç ciddiye dâhi almaması gerekir." gibisinden bir argüman da sunsam, (bkz: dahi anlamındaki de ayrı yazılır) falan desem sonuna da, ne olur acaba? şu salaklık çünkü sadece ekşi sözlük civarında okunup normal bir şeymiş gibi geçilebilecek bir durum kanââtimce. eğer onu okuyan da 'sözlükçü' değilse, muhtemelen, "böyle bir mallığı neden yaptı acaba" diye düşünecektir. o adamın o sorgulayışı esnasında, tam o anda, çook başka bir yerden gelmiş bu nev'iden gerizekalı sözlükçü saldırısına karşı ne yapar, ne der? bunları bilmek istiyorum. kanaatinde etkili olur mu, olursa nasıl bir kaos olur? şöyle bir şey görmek istiyorum:

    "gd:
    davacının talebinin daha ki'leri de'leri ayrı yazmayı bilmediğinden reddine,
    takdiren hükmolunan şu kadar paranın..."

    bu. yani bir şekilde işe yaramalı bu salaklık, bunca yıldır yapılıyor, adamın anasını siksen vermeyeceği tepkiyi de'yi bitişik yazdın diye veriyor. bir sebebi olmalı? ama ne? dammit!

    thus, böyle olsa ne olur merak ediyorum sadece. imlâ kuralları ile ilgili tek derdim bu benim. sanırım biraz uzattım, buraya kadar gelebilmiş herkese iyi günler dilerim.
  • bu kurallar hakkında bu kadar kafa karıştıran nedir anlamıyorum.. ve gerçekten sözlük okuma zevkimin içine ediliyor, ciddiyim. bir soru ekini ayırmak, bir bağlacı ayırmak ne kadar zor olabilir arkadaşım? nasıl bu kadar rezalet görüntüler çıkabilir ortaya? bağlaçlar ayrıyken de cümle anlamlıysa ayrı yazacaksın, yok anlam değişiyorsa bitişik yazacaksın; soru ekleri zaten hep ayrı; "her şey", "hiçbir şey" gibi sözcükler de gene ayrı yazıldığında da anlamlıysa ayrı yazılır değilse bitişik yazılır, bunları öğrenmek ne kadar uzun süre alabilir bir insanın hayatında? bir yerden sonra otomatiğe bağlarsın zaten. eşşeğin yaşına gelene kadar ne yapıyordunuz siz nece konuşuyordunuz nece yazışıyordunuz? vallahi faşist olasım herkesi cetvelden geçiresim geliyor..
  • "şey" daima ayrı yazılır.
  • açık olan şeyler açık yazılır kapalı olan şeyler kapalı yazılır bulanıksa şeyler düşeyazılır hiçbiri birleşik yazılır da her şey ayrı yazılır sorulmayan sorular suya yazılır soru eki mi ayrı yazılır temenni var ise sona yazılır dahi anlamındaki de ve bağlaç olan ki... tüm bunlar yazıldığı gibi okunur okunduğu gibi üflenir üflemeden önce dilek tutulur, yıldız kayılır.
  • bazı sözlük yazar(!)larının acilen öğrenmesi gereken kurallardır.
    şimdi efendim, çoğu zaman günlük konuşma diline göre yazıyoruz. 'geliyor' yerine 'geliyo' ve hatta 'gelio' yazmak, bir şey yerine bi şey yazmak tamam, kabul.
    lakin, hala 'yemeyimi yemedim' * yazanlar, 'beyenmedim' * yazanlar, soru edatlarını bitişik yazanlar, dahi anlamındaki de yi bitişik yazanlar ve bu yazım şekliyle sağa sola ayar verenler var.
    şimdi senin ayar verdiğin adam, yazdığını okuyunca "sen önce yazmayı öğren denyo" demez mi? der. o zaman ne anlamı kaldı verdiğin ayarın?
  • hoşça kal ve hoş geldin ayrı yazılır.
    buradaki "hoşça"lar zarf görevindedir, fiili niteler.
  • de baglaci ayri yazilir fakat eylemde ekeylem aldiginda baglac sona gelmelidir.
    ornegin olabilir, ola da bilir diye degil, olabilir de diye kullanilmalidir.
  • bunu gereksiz bulan bunlari da gereksiz buldu:
    · basketbol kurallari
    · bolunebilme kurallari
    · fizik kurallari
    · gorgu kurallari
    · trafik kurallari

    boyle bir zevzeklik olmaz ki? anar$ist olmaya ozenmek iyi(?) de, sirf cehaleti ortbas etmek icin "takmiyorum dunyayi iyiyim ben zaten herkezte boyle yapmali" diyene neremizle gulecegimizi bilemiyorum..
hesabın var mı? giriş yap